Önsöz
1-Yaşar Günel
2-MuzafferBal-GÖÇ
2-Muzaffer Bal
3-İsmail Bakar
4-Onur Aydın
5-Sait Günel
7-Durmuş Günel
8-Tuğrul Bal
9-Mustafa Aydın
10-Mustafa Coşkun
11-Ayhan Aydın
12-KemalGündoğan
13-Hüseyin Bal
14-Necmi Günel
15-Şevket Şahintaş
16-Sezai Kara
17-Yusuf Aydın
18-Ali Öztürk
19-Şükrü Aydoğan
20-Mehmet Çayoğlu
21-Kenan Günel
22-Celal Bakar

17-Yusuf Aydın


ANASAYFA

baslik_cubuklari-yusuf-aydin.jpg

yeteneklilerimiz_yusufaydin_baslik.jpg

Yusuf Aydın, ilk şiir kitabı olan "Gönül Pınarı"nda birbirinden güzel köy, sevda ve toplumsal içerikli şiirlerine yer vermiştir. Şimdi de anılarından oluşturduğu bir öykü kitabını yayına hazırlamaktadır.

YUSUF AYDIN

Ö N S Ö Z

Bu, öyle bir âlem ki balta girmemiş ormanlarda bile yarasız ağaç bulunmaz. Kaldı ki insanoğlu elbette ki kedersiz, gamsız, acısız olmaz. En gamsız insanların bile elbette bir sıkıntısı olduğu zamanlar vardır.
"Dünyada dertsiz kul var ise bildir, var ise eğer o da insan eğildir." Şeyh Sadi

Ama herkesin duyguları da başka başkadır. Ben 1937 yılında Gümüşhane'nin Şiran ilçesinin Yeniköy'ünde doğmuşum. Köyümüz yazın dahi kar bulunan dağların eteğine kurulmuş bir köydür. Çevresi meşelerle kaplı ufak bir tepenin düzlüğünde, yaylaların eteğinde kurulmuş bir köy.

İlâhi bir emir midir bilinmez; her insanın doğuş şekli yaşamını belirten bir başlangıç olsa gerek, Veysel'in örneği anam Ayşe'nin bana sancısı vurunca, evdekilerden utanarak ağıla gitmiş ve beni orada koyunların arasında dünyaya getirmiş. Ayağımızda çarıklarla büyüdük. Yaz gelende köylümüz yaylaya çıkardı. O zaman insanlar köylerde kalabalıktı. Yaylanın yolları gelinlerle, kızlarla, ninelerle, genç ve yaşlı insanlarla bir başka olurdu. Hele kağnı arabaları yollara dizildi mi insana bir başka duygu verirdi. Yaylaların tozlu yolları, kendine özgü bir güzellik sergilerdi.

Baharda karların eriyip derelerin coştuğu günler tepelerin açılan yerlerinde koyunları yayarken okuduğumuz Karacaoğlan, Aşık Veysel, Aşık Kerem, Sümmani, Aşık Garip gibi aşıkların kitapları da özellikle gençliğimizde bir başka duygu verirdi insana.
Köyümüzün toprağı kıt, verimsiz olduğu için gurbetlik bizim için kaçınılmazdı. Ben on altı yaşındayken gurbete çıktım. Ege yöresini, İç Anadolu'yu, Karadeniz yörelerini gezdim. Köyümüzün yaylaların eteğinde oluşu, çektiğim gurbetliğin sılâ özlemi, bir de bu duygulara 1965 yılının Eylül ayında gazeller dökerken, güz yağmurları yağarken eşim Seher'ani vefatı beni bambaşka duyguların içine itti.

Yüreğimin derinliklerinde birtakım kıpırtılar başladı. Gönlümden kopup gelen duyguları dizeler hâlinde içimden geldiği gibi yazmaya başladım. 1957 Temmuzunda askere gitmek için İzmir'den geldim. Bir gelin ile bana bir tutam gül yollayan, yaylaya giderken yoluma çıkıp iki gül uzatan, beni bir tenhaya çağırtıp "Seni bekleyeceğim." diye söz veren, ben askerde iken nişanlanıp yolladığım fotoğrafı koynunda gezdiren,

1942 doğumlu, o zaman 15 yaşındaki kara gözlü Seher, Eylül 1965 yılında üç çocukla beni bırakıp kara toprakları mekan tutan güzel. Kalpten dile, dilden ele, elden kaleme, kalemden deftere, defterden dostlara, okuyanlara...

Yaşam bu; kime ne getireceği belli olmaz. Ölüm, kalanlar için acı ama kaçınılmaz. Eşimin ölümünden iki buçuk yıl sonra tekrar evlendim.
Eşimin küçük kardeşi Sevgi güzel bir kız idi. Evime mutluluklar verdi.

"Ölüm bir nefestir. Veririm de korkarım ki geri alamam." Hz. Ali

"Sen doğduğun zaman herkes evladımız oldu diye gülüp seviniyordu.
Öyle bir insan ol ki öldüğün zaman da ne iyi insandı diye herkes ağlasın." Hz. Ali

Eşimin vefatından sonra İstanbul'a gittim. İki buçuk yıl memlekete hiç gelmedim. Bu arada kendi kendime saz çalmayı öğrendim. Hayat şartları el vermediği için usta görmedim. Onun için ilerletemedim. Hani derler ya "Ustasız meslek haramdır"diye; aynen öyle.

İkinci evlendiğim yıl Almanya'ya işçi olarak gittim. Sekiz yıl, sekiz ay çalıştım. Birçok yerlerini gezdim. Hannover, Branşvay, Köln, Frankfurt, Lütviksahafen, Hanao, Wainheim, Haydarberk, Münih, Studgard, Tubbingen ve son durağım Reutlingen idi. Tabii bu arada birçok kasaba ve köylerini de gördüm.

Ayrıntıya girince adımı yazmamışım. Dedemin ismi Yusuf'muş. Birinci Cihan Harbinde asker olmuş bir daha dönmemiş. Dedemin ismini bana vermişler. Yani ismimi 'Yusuf' koymuşlar. Hayatımı köyümün insanlarının olduğu gibi inşaat ustalığı yaparak kazandım. Ağır bir meslek. Almanya'dan döndükten sonra bin dokuz yüz yetmiş sekizin onuncu ayında Türk Elektrik Kurumu'na girdim. Rahat bir iş hayatı başladı. Görevim demirbaş eşyaların bakım ve onarım ustalığıydı. Şimdiye kadar yazdıklarımı bu deftere aktarırken altı yıllık emekliliğin içindeyim. Şu an tarih 16.03.1998. Yazdıklarımı daktilo yaparak iş yerinde fotokopi yapmıştım. Şimdi istedim ki eserlerimi yani şiirlerimi birde kendi el yazımla yazayım. Benden torunlarıma hatıra kalsın. Benden herkese selâm.
En sevdiğim şey doğadır¸ ağaçları, suyu, dağları, yaylaları güzel olan her şeyi seviyorum. Biliyorum ki "Sevgi en güzel duygudur."

Yusuf Aydın


YUSUF AYDIN

Şiirlerinden Seçmeler

KORKMAM

Korkmam cehenneminden istemem cennet
Senin sevgin bende olduktan sonra
Senden gayrisine eylemem mihnet
Cümle rızkı sen verdikten sonra

Sıratın var imiş gayle mi bana
Cennet için asla yalvarmam sana
Senin sevgin yeter cümle cihana
Kalp gözüyle seni gördükten sonra

Mizanın suçunu tartmaya yetmez
Kimsenin günahı kimseye geçmez
Zebaniler beni cehenneme atmaz
Ben kendi noksanım bildikten sonra

YUSUF yanar durur senin aşkına
Cennet cehennem için dönmez şaşkına
Merhametin çoktur senin düşküne
El açıp divana durduktan sonra

----------------------------------------------

SEVDİĞİM

Bugün bayram mıdır kına yakmışsın
Ak ellerin al eylemiş sevdiğim
Her gün muhabbetin böyle değildi
Dudağını bal eylemiş sevdiğim

Kınalar yakınmış alın üstüne
Sümbüller takınmış gülün üstüne
Saçını taramış belin üstüne
Sırma gibi tel eylemiş sevdiğim

Bayram günü küskün olan barışır
Dargın olan birbiriyle konuşur
Sevgililer bir tenhada buluşur
Bir köşeden el eylemiş sevdiğim

Seçilmişsin güzellerin içinden
Uzaktan tanıdım sırma saçından
Divane YUSUF'u ettin işinden
Kaşlarıyla gel eylemiş sevdiğim

----------------------------------------------

ÇOBAN MEHMET

Sürmüş körpeleri salmış yamaca
Uyan Mehmet uyan körpe dağılmış
Senin gamın gaylen yok mu acaba
Uyan Mehmet uyan körpe dağılmış

Körpeden geliyor keleğin sesi
İnceden inceden yağar çisesi
Kurdu kuşu saklar olmuş meşesi
Uyan Mehmet uyan körpe dağılmış

Körpeyi sürmüşsün göllü çayıra
Dağılmış her biri kıra bayıra
Seni döverlerse kimler kayıra
Uyan Mehmet uyan körpe dağılmış

Düdüğü elinde azık boynunda
Küçücük bir kuzu yatar koynunda
Bir eski ceket giymiş eyninde
Uyan Mehmet uyan körpe dağılmış

Çiçekler içinde güzel uyumak
Umrunda mı senin YUSUF'u duymak
Sahibine düşer körpeyi sayma
Uyan Mehmet uyan körpe dağılmış

YUSUF AYDIN

karadoruk-aa@hotmail.com