|        
 
  01 Ekim 2019 Oğuz Öztürk'ün "Göç" İngilizce
 çeviri : ... Sevgili Ali hocam konuk, defterinde de epeyce değinilen Muzaffer ağbinin (BAL) "GÖÇ" kitabı ile ilgili değerlendir, bende düşünelerimi bir "okur" gözüyle iletmek istedim. Düşüncelerimi, bir kitap eleştirmeni olmadığımın haddi ve bilinci ile ne söyleyelim, bir "okur" düşüncesi eksikliği, belki yetersizliği ile önerilen, altını kalınca çizerek belirtmek isterim. (Beni çok yakinen tanıyan Muzaffer ağbininde öyle değerlendireceğine eminim)
 Önceleri şunu belirteyim, okur kitlesinin intikal ettiği günümüzde "yazan" insanın tabiri caizsse mumla arandığı geçmişte, bizlerden birinin çıkıp Kırıntı'daki yaşanmış ve hemen hepimizin “ata” bağı olduğu göç kuşaklarından birinin gerçek hikayesini bir kitapla ve birkaç yıl sonraki kuşaklara edebi anlamda, kapsayabildikleri, kapsayamadıkları anlamında eleştirilse dahi) iletilmesi anlamında bir değeri ve alkışı haketmiyor mu? Bence fazlasıyla ediyor. Eminim Muzaffer ağbi bir çok kişide “bugüne kadar neden yazılmadıki benzerleri” etkisi bırakmıştır diye düşünüyorum.
 Ben “GÖÇ” kitabını okumadan önce hatta tesadüfen benzer bir göç ve sürgün hikayesini (Ermenilerle ilgili) anlatan “ARMİNA” isimli bir kitap okumuştum. Oldukça basit ama etkileyen bir dili vardı. Bu kitabın etkisi ile Muzaffer ağbinin "GÖÇ" kitabında benzer bir etki, tad aradım ama "GÖÇ", başka bir coğrafyada yaşanılan bambaşka bir toplumsal travma ve yer yer benzer taşacağa bile tamamen aynı olmayacak buından bu şekilde değerlendirmenin haksızlık teklif gördüm. Naçizane kendi düşüncem "GÖÇ" edebi dil anlamında biraz yalın ve bir roman etkisinden uzak olsa da, yaşanmışlıkları ve kahramanları gerçek olandan yazılan bir hikaye ve bir tarihe düşülen önemli bir o kadarda değerli ve keyifle okunan bir kitap. Muzaffer ağbiyi bir parça tanıyorsam bununla yetinmeyecek bu konuda başka denemeleride diye düşünüyorum ve bekliyorum. Umarım motivasyonunu hiç kaybetmez ve düşün ve yazın hayatındaki edinebildiklerini, üretebildiklerini arkadakilere nesil bırakabilmenin haklı gururunu hep yaşar…. Sevgi ile ... OĞUZ - İstanbul - 01 Ekim 2019
 
 01 Ekim 2019
 Ali Aydoğan'ın Oğuz Öztürk'e verdiği yanıtta “Göç” slogan:
 ... “Göç” e gelince ... Roman denemese bile roman tadında, akıcı, sürükleyici, duygu yoğunluğu listesi ve daha da önemlisi bizden bir kitap. Bir zaman makinesi yapmak bizi günümüze kadar zamanlara götürüyor. Zaman çamaşır makinesinin bir out paslıymış, süsü püsü yokmuş, yapım hataları varmış, bence hiç önemi yok. Önemli olan, görevini yapıp yapmadığıdır; ki, görevini fazlasıyla yapmaktadır. Göç'ün biçimini değerlendirenler yazım hatalarını çıkarmaya çalıştılar. Bu eksikliği, hataları Muzaffer Bey de biliyor, ben de, sen de ... Önemli olan şekil değil, içeriktir. Teşekkürler Muzaffer Bey ... Araştırmaya devam. Ama yine de laf aramızda kalsın, kimse duymasın ... Bir dahaki kitaplar, Göç'e yapılan eleştiriler hazırlansın ve en az yazım hatasıyla çıkarılsın. Dedim ya laf aramızda ... AA - Ankara - 01 Ekim 2019
 
 -.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-. -.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.
 
 
 
  Yazan: TUĞRUL BAL - 25 Haziran 2019 - Bodrum -.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-. -.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-
 
 Dedelerimizin Göçü
 Dedemin Türküsü
 Muzaffer Bal'ın Çalışması Üstüne
 
 Muzaffer Bal, iyi bir gözlemci.
 Dahası, Şükrü Aydın (Ceymis Şükrü)
 Hoca'nın,
 “Cillerine sıkı sıkıya bağlı bir kimlik” olduğunu söylemi.
 Yeri gelmişken
 İsmail Bakar'ı da anmalıyım.
 O da aynı familyadan.
 Bakar'ın çalışması (Zeytin Ağacının Tanıklığında Halim Paşa Korusu)
 ile ilgili bu sitedeki yazımı
 okumanızı uyarim.
 Muzaffer Bal da onun gibi
 geçmişten günümüze
 ayna tutuyor.
 Sınırlı yazılı kaynaklar,
 sözlü tarih yazılılığına ekliyor.
 Hâkim olduğu yerel dili,
 kavramları ustalıkla kullanıyor. Örneğin
 ,
 Bir kağnı ile göç yoluna çıkılması.
 Gelin alma sahnesi,
 İpek ablamızın
 düğün alayının önünde,
 görkemli atının
 belindeki tabancasıyla
 mağrur duruşu.
 Tüyler Ürpertici.
 Nasıl da etkileyici.
 Doluktum.
 
 17'lerinde bir delikanlının,
 Trablusgarb'tan
 Yemen çöllerine
 savaşa gidip dönemeyen
 abisinin,
 üç çocuğuyla
 bir başına kalmış
 yengesiyle Kırıntı'dan göçünün.
 Yeniden hayat kurma
 ve geriye
 Kırıntı'ya dönüşün
 dirençli,
 hüzün dolu hikâyesi.
 100 Dışında,
 bugünün göçlerindeki gibi
 trajik sahneler.
 Kıyıya vurmuş Aylan
 bebekler gibi,
 yılkıya bırakılan kız çocukları.
 Yılkıya bırakılmış yaşlılar.
 Daha nice hazin öyküler ...
 Muzaffer Bal'ın bu
 biyografik çalışmasında
 bulabilirsiniz.
 
 Bir zaman önceydi,
 dostlarım
 Nâzım ve Gündoğduyla,
 İstanbul Bebek'te
 Nazmi'de
 rakı içiyorduk.
 Çilingir sofrası ya
 söz nasılsa
 dedelerimize geldi.
 İkisininde dedesi
 Kuvây-i Milliyeci.
 Kendileri gibi ...
 
 Nâzım'ın dedesi
 Mehmet Ali Pazarbaşı.
 Mehmet Ali Bey,
 Kurtuluş Şavaşında
 Antep'te Fransızlara
 karşı savaşmış.
 Daha sonra Meclis'te,
 Mustafa Kemal'in yanında
 milletvekili.
 Gündoğdu'nun dedesi,
 Ahmet Cevat Emre,
 Komintern temsilcisi
 bir heyetle
 1921-22 yıllarında
 Anadolu'ya geçen zat.
 Kurtuluş Savaşı'ndan sonra
 Mustafa Kemal'in
 Türk Dil Kurumu'nda
 görevlendirdiği bir dilbilimci.
 Milletvekili.
 Kuşkusuz onlar
 bizim de dedelerimiz.
 Dostlarım, soylu dedeleriyle
 ne kadar övünseler haklıydılar.
 
 Ben geride kalır mıyım?
 "İçinizde dedesi üstüne
 türkü yakılan var mı?" dedim.
 Derin bir sessizlik oldu.
 Yine bir muzurluk peşinde
 diye düşündüler.
 Bir muzurluk peşinde olduğum
 bakışlarımdan anlaşılıyordu.
 Sessizlikten sonra ...
 Yoktu!
 Sessizliği sona erdirdim.
 Dedemin üstüne yakılan
 dörtlüğü okudum.
 
 Dörtlüğü okuyacağımı sanmayın!
 Muzaffer Bal'ın çalışmasında
 okuyacaksınız.
 Dedemin Türküsü,
 dostlarımla en keyifli anlılarımız
 arasında yeraldı.
 İlk kez yazıya döküldü.
 Ünlü ressamımız
 Sait Günel'in söylemiyle,
 “İlk ve asıl kahramanlarımız onlardı”.
 Hem Nietzsche'nin,
 Zerdüşt Böyle Buyurdu da
 aradığı asalet ve soylulukta
 bu değilmidir?
 Kadehlerimiz onlar için kaldırdık.
 Stephen Hawking'in tanımıyla,
 “Herbiri birer yıldız tozu”.
 İsteyen çamurdan öldüğünde
 inanmaya devam etsin!
 
 Amcaoğlumun çalışması üzerine üzerine kaçınılmaz olarak değinilmesi gereken noktalar:
 
 • Bu bilginin edebi
 kaygı gözetmeden
 yazılması talihsizlik olmuştur.
 Amcaoğlumun iddiası
 bunu değiştirmez.
 Anton Çehov, Maksim Gorki'ye
 bir mektubunda,
 “Edebiyat sadeliktir.
 Bir saniyede okuyucunun
 beynine kazınmalıdır ”der.
 Hem güzellik, sadelik değilmidir?
 Uzun, ağdalı anlatımlar,
 uzun tasvirler,
 doğayı ve hayvanları konuşturmak
 daha 19. yüzyıla gelmeden edebiyatın
 terk ettiği yöntemdir .
 Çehov'da buna dikkat çekiyordu.
 Çehov dünya çapında ünlü
 Gorki'de daha çömezdi.
 Bu ders sözlü uyarılarım
 işe yaramadığı için
 yazılı olarak dikkat çekme
 gereği duydum.
 Bu
 yazılı hale gelmesiyle
 ,
 yazı da okuyucunun olur.
 Hem Yapılan çalışmaya
 hem okuyucuya
 özen göstermek Gerekir.
 Bu yetenek,
 edebi torna tesviyeden
 geçirilmemesi talihsizlik olmuştur.
 
 Amcaoğlumun,
 Sarıkamış'ta esir düşüp
 Sibirya'dan sağ dönen
 büyük amcamızın
 hikâyesini yazarken
 Bunları gidereceğine eminim.
 Sabrına, şimdiden emeğine sağlık amcaoğlu ,
 çabana . • Dedemin iki keçisi! Onlar için göç ve yokluk şartlarında canları kadar değerlidir. Ellerindeki iki keçiyi “Kıçı kırık” diye nitelendirmezler. Ehlibeyt terbiyeleri buna izin vermez. Bu editör aymazlığına değinmeden geçemezdim. Bu peşpeşe determinist sağduyulu bundan sonraki örnekler için. Dedelerinin hikâyesini yazacakların, sosyologların,
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 doktora öğrencilerinin
 dikkatini çekmek içindir.
 Bu öncül çalışmaların
 hepsi birbirinden değerli.
 Bir çok zaman
 önünü açacağına inanıyorum.
 
 • Kitabın içeriğinde olmasa da,
 biyografi bölümünde “Ermeni Soykırımı”
 ifadesi kullanmak yersiz olmuştur.
 Bu söylem,
 Türkçeyi bilmeyen,
 CIA'nın yazım
 mekteplerinden mezun.
 Yazdıkları Türkçede okunamayan
 Orhan Pamuk'a Nobel olarak dönebilir.
 Birikim dergisi,
 Radikal-Taraf gazetesi “solcularının” devşirilmiş,
 liberal “aydınların” ajanlaştırılmış
 emperyalleri
 gerçek yurtseverlere
 şan şeref kazandırmaz.
 Ermeni Soykırımı nitelendirmesi
 bu söylemlerin
 en Bakan gelenlerindendir.
 Yersiz!
 Yanlış!
 Dikkat ki, dikkat.
 
 • Bir şairimiz var.
 Adı Mustafa Çoşkun.
 Ondan basım,
 yiğit lakabıyla anılsa da,
 Şair olarak söz edilmemesi
 iç acıtıcı.
 Biz şairimize sahip çıkmazsak
 kim çıkacak?
 Şair Mustafa Çoşkun
 yaşıyorken yüzüne karşı
 ve şiirden anlayan dostlar arasında
 söylediğim için,
 bir de şiirden anladığım için
 tekrar tekrar vurgulamak gereğini
 duyuyorum.
 Şair Mustafa Çoşkun'un
 başka lakapla anılmaya
 ihtiyacı yok.
 Shakespear'in dediği gibi,
 “Kimse
 kimsenin değerini elinden alamaz”.
 
 • Bu otobiyografik sayfada
 daha çok fotoğraf
 zenginliği beklenirdi.
 Bir de soyağacı.
 Ninelerimizden ve
 dedelerimizden olanlar,
 en küçüğünden
 en büyüğüne.
 Örneğin;
 İkizim Meliha'nın
 torunu,
 Özge'nin oğlu minik
 Leo Mavi'ye kadar.
 Ve Onlar şimdi,
 geceleri parlak
 gökyüzünde
 Işıltılı kısık gözleriyle
 minik Leo Mavi Başta
 Soyağacını keyifle izliyorlar ...
 
 Fadime ninem;
 • “Ula Arif,
 hele aşağıya
 bir bak.
 Kırıntı'dan,
 göç
 yollarından onca yoksulluktan
 taa Alamanya'ya
 cillerimizin
 uzandığı yere bak.
 Şu minik Leo Mavi'mizi
 görüyor musun?
 Ne kadar güzel değil mi? ”
 
 
     GÖÇ 
 KİTABI HAKKINDA “Söz uçar, yazı kalır ...”
 Bu sözü herkes bilir; ama önemli olan, bilmek değil uygulamaktır.
 Ağzı laf yapan yani geçmişten bir şeyler aktaran yaşlılarımız ölünce kimileri edilirler ve:
 “Yazık üz oldu. Neler biliyordu neler. Keşke onu daha fazla konuşturup geçmişe dair bilgiler alsaydık, aldığımız bilgileri yazsaydık. ” derler.
 Derler de hiçbir zaman dedik uygulamazlar.
 
 İçimizden biri olan ve araştırmacı, yazar, şair sahip Muzaffer Bal arkadaşımız, "Söz uçar, yazı kalır ..." sözünü bıkmadan usanmadan uygulayanlardandır. Yaşlılarımız, GÖÇmeden önce, bazılarıyla söyleşmeyi, belleklerindeki anıları çekip almayı başarmış ve roman tadındaki GÖÇ kitabını oluşturabilmiştir. Gerçekten içimizden biri bu kitabıyla güçlü kanıtlanmıştır.
 GÖÇ kitabını bir solukta eminim okuyacağınıza. Göçenlerin Tuztaşı'ndan dönüp köye bakarlarken söyledikleri sözler sizi çok duygulandıracak, gözlerinizin dolmasına neden olacak. Ve Göç'ün gerisini zamanımızdan koparak okuyacaksınız.
 GÖÇ'ün yazılabilir ve filmi yapılabilirse çok çok beğeni toplayacağına kuşkum yok.
 
 Muzaffer Bal'ın araştırma, inceleme yazılarına da yer vermeden geçmek:
 1-Kutsal Dağ - Burgababa Şenlikleri 2-Hıdrellez 3-Yılbaşı Poğaçası ve Gıliği 4-Mezarlık Üstü - Ölü 5-Yılbaşı Törenleri 6-Eşik ve Ocak 7-Sayı Sayma 8-Kızılbaş Ocakları 9-Görgü Cemi 10-Cem 11-Musahiplik 12 -Büyü 13-Anadolu Aleviliği ve Türklük
 Tüm bu yazılarını www.karadorukaa.com "Yeteneklilerimiz + Muzaffer Bal" sayfasından okuyabilirsiniz.
 
 Muzaffer Bal'ı kutluyor, belleğine sağlık diyor, benzer yapılarının üçünü diliyorum.
 Ali Aydoğan - Ankara - 16 Nisan 2019
          |