Önsöz
Birlik Güç Yaratır
Kızlı Erkekli-Alkollü
Ekip Yönetimi
"Üst Birlik" Gerekir
Facebook
Halkımızın Yapısı
Dağlardaki Siperler

Kızlı Erkekli-Alkollü


ANA SAYFA

01 Ocak 2013
KIZLI ERKEKLİ... ALKOLLÜ...

Bir süredir Ardıç Dede takılmıştı aklıma. Onunla epeydir görüşmemiştik. Hatta 2013 Ağustos’ta köyde iki hafta kalmıştım da Hıdrellez Tepesi’ne tırmanıp onu ziyaret etmemiştim. Onunla en son 27 Nisan’da düşünce yoluyla görüşmüş, “Gerçekleştirilemeyen Ekip Yönetimi” konusunda söyleşmiştik. Söyleşimizi bu sayfada yayınlamıştım. O gün bugündür ne o aradı, ne de ben. Acaba bana kırılmış olabilir miydi?

-Kırılmaz olur muyum? Elbette kırıldım. Sekiz aydır beni ne aradın, ne sordun.
Aniden beynimde yankılanan bu sesle irkildim. Düşünce yoluyla bana seslenen, Ardıç Dede’den başkası değildi. Kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim.
-Ne desen haklısın Ardıç Dede.
-Haklıyım elbette. Sitede “Ardıç Dede ile Sohbet” adında bir sayfa açtın. Birkaç yazı yazdın, sonra unuttun sayfayı.
Ne yalan söyleyeyim, koşuşturmacaların çeşitliliğinden o sayfaya yazı yazmayı ihmal etmiştim.

Ardıç Dede, Kemal Gündoğan’ı anımsattı.
-Hani Guşuların Kemal var ya...
-Evet.
-Ardıç Dede ile Sohbet sayfasına en çok ilgi duyanlardan biri de Kemal Gündoğan’dı. Hatta sayfadan etkilenerek 2012 yazında ziyaretime gelmişti.
Doğru söylüyordu. Kemal Bey’le sohbetimizde bu ardıçtan söz açılınca o da Ardıç Dede diye söz ediyordu. Hayalî adı benimsemişti; bu, beni çok mutlu etmişti.
-Öyleyse bu yazıyı Kemal Bey’e adayalım Ardıç Dede, dedim.
-Neden olmasın.

Ardıç Dede, eleştirisinde haklıydı. Açılmış olan sayfayı yeni yazılarla zenginleştirmek gerekirdi. İyi de ne yazmalıydı? Yazacak o kadar çok şey vardı ki, hangisine yer vermeliydi?

Düşüncelerimi okuyan Ardıç Dede, kararlı bir sesle şöyle dedi:
-Hangisine olacak, güncel olaylara değinebilirsin. Örneğin kızlarla erkeklerin bir arada bulunması ahlaksızlık kaynağı olarak ele alındı. Masum dostluklar bile fuhuştan sayıldı. Bu ön yargılı yaklaşımdan, atılan iftiradan rahatsız oldum. Kızlarla erkeklerin bir arada bulunmasının masumiyetini örneklerle ele alabilirsin.
-Ha, olabilir tabi, ama aklıma bir şey gelmiyor.

-Belleğindeki anılarına bir göz atarsan çok güzel bir örneği yakalayabilirsin. Biliyorsun, ben sekiz yüz yıldır buradan her şeyi görebiliyor, izleyebiliyorum, üstelik hiçbir şeyi unutmuyorum. 1973’te senin lise yıllarına dönelim istersen. Kırklareli Lisesi’nde ikinci sınıfı bitirmiş, yaz tatilinde köye gelmiştin. Bir gün kafa dengi dört kızla dört erkek, birlikte dağlara geziye çıkmıştınız. Yanınıza tavuğunuzu, rakınızı, mezelik turşunuzu bile almıştınız. En önemlisi yanınızda politik kitaplar da vardı.

Şaşkındım. Anılar dağarcığının en altlarında kaldığı için unutmaya başladığım bir anımdan söz ediyordu.
-Anımsıyorum Ardıç Dede, diyerek sözünü kestim heyecanla. O gün neşeli bir yürüyüşten sonra Mahmut’un Göze’de ve Karadoruk’ta beşer onar dakikalık molalar verdikten sonra Aşığın Paarı’na çıkmıştık. Şansımıza hava parçalı bulutluydu da güneşte yanmadan güzel bir gün geçirmiştik.

-Ne yapmıştınız o gün? Tavuğunuzu kızartıp yerken rakınızı da yudumlamıştınız. Peki sarhoş olup da kızlı erkekli yaramazlık yapmış mıydınız?
Böyle bir şeyi düşünmek bile mide bulandırıcıydı.
-Öyle şey mi olur Ardıç Dede? Biz o gün tek tek bireyler değil, bir bütündük; sekiz kardeştik yani. Rakımızı içerken bir yandan da kitabımızdan bölümler okumuş, tartışmıştık. Birbirimizi karşı cins olarak görmek, hele hele de cinsel obje olarak görmek... Mümkün değildi bu? Tam bir kardeşlik, dostluk duyguları içindeydik.
Ardıç Dede, keyiflendi.
-Hah işte, demek istediğim buydu. Kızlı erkekli ıssız dağlarda bir aradaydınız. Rakı bile içmiştiniz; ama tamamen dostluk, kardeşlik duyguları içindeydiniz.
-Aynen söylediğiniz gibiydi Ardıç Dede.

Ardıç Dede’nin sesi sertleşti.
-Alkol satış düzenlemesi yapılırken içki içen herkes ayyaş olmakla suçlandı. Milli içkimiz ayrandır dendi. Elbette içki içenler içinde zıvanadan çıkanlar olmuyor değil yurdumuzda; ama devede kulak bile değil böyleleri.
-Haklısın Ardıç Dede, ne yazık ki bazı konulara ön yargıyla yaklaşılıyor.





-Ben her yazın buradan gözlem yapıyorum Ali, dedi Ardıç Dede. Köy halkı özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında kentlerden akın akın köye gelirler. Amaçları masum ve temizdir: Dostlukları tazelemek, stres atmak, dinlenmek, deşarz olmak gibi. Bu amaçlara ulaşabilmek için alkol, zaman zaman hatta belki de sıkça araç olarak kullanılır. Arazide o kadar çok piknik yeri var ki. Aynı anda yirmiden fazla grup, ayrı ayrı yerlerde piknik yapma olanağına sahip. Demek istiyorum ki şişe şişe rakı tüketilebiliyor. İnsanlarımız yiyip içiyor, horon tepiyor, gülüp eğleniyor; ama hiçbir taşkınlık olmuyor.
-Çok doğru Ardıç Dede. Ben şahsen içkili eğlencelerde hiçbir kavgaya ya da kazalı bir olaya tanık olmadım.

Ardıç Dede, konuyu gençlerin Bostanlardaki gezip eğlenmelerine getirdi.
-Yurt içinden ya da yurt dışından gelen gençler, bazen erkek erkeğe, bazen kızlı erkekli bir arada gece yarılarına kadar Bostanlar yolunda gezer, ateş yakar, bira içer, sohbet eder, eğlenirler. Dikkatle izliyorum onları. İlişkilerinde tam bir masumiyet ve güzellik var.
-Evet Ardıç Dede, gençlerimiz tertemiz, masum ilişkiler içindeler. Bu güzellikleri yanlışa yorumlamaya kimsenin hakkı olmamalı. Kötü olan ölçüsüz davranışlardır. Her tür taşkın davranışa hep birlikte biz de karşı koymasını biliriz.

Ardıç Dede, birkaç saniyelik bir suskunluktan sonra:
-Ben sadece köyü, köylüleri görmüyorum, dedi. Yurdun çeşitli yerlerindeki içkili ortamları da, kızlarla erkeklerin bir arada yaşadığı ortamları da rahatlıkla görüyor, değerlendiriyorum. Kesinlikle diyebilirim ki hiç de dışarıdan bakanların söylediği gibi taşkınlıklar yoktur.

Ardıç Dede’nin beynimde yankılanan sesi azalmaya başlamıştı. Ayrılmak üzeriydi sanırım. En son şu sözlerini duydum:
-Sekiz yüz yıllık yaşamımda toplumları gözlemlerken şu gerçeği fark ettim. Mutlulukların önündeki en büyük engel, hoşgörüsüzlüktür. İnsanlar, birbirlerini öteki olmakla suçladıkları için sürekli kopuşlar oluyor. Herkes, diğerinin kendisine benzemesini istiyor. Kendi ırkını, dinini, dilini hâkim kılmak istiyor. Bu da sonsuz çatışmaları doğuruyor. Kan gövdeyi götürürken insanlık insanlığını yitiriyor. Ah... İnsanlar neden böyle yapıyorlar anlayamıyorum. Yeryüzünü mutluluk gezegenine çevirmek aslında hiç de zor değil.

Ardıç Dede’nin sesi acı doluydu. Gittikçe azaldı, duyulmaz oldu. Gitmişti.

Kendimi değirmen taşları arasında eziliyormuşum gibi hissettim. Mutluluğun formülü hiç de karmaşık değildi.
İşte birkaçı:

İnsanlar, karşısındakini dışlamasa...
Ötekilemese...
Kendine benzetmeye çalışmasa...
İnancına, inançsızlığına saygı duysa...
Kendisini herkesin üstünde güç gibi görmese...
En doğruyu sadece kendisinin bildiğini, kendisinin uygulayabileceğini düşünmese...
Gerçek mutluluk ortamının ancak hep birlikte yaratılabileceğine inansa...
Herkesin kişisel yaşama, davranma, düşünme haklarının olduğunu özümseyebilse...
...
...
... (Saymakla bitmez yani.)

Ali Aydoğan - Ankara


(Dip Not:
İçkiyi savunduğum gibi bir izlenim vermek istemem. Ölçülü içenlerdenim, çevremdekileri ölçülü içmeye davet edenlerdenim üstelik.
Toplumumuzda bazıları, içenleri ve kızlarla erkeklerin bir arada bulunmasını yanlış değerlendirince yukarıdaki hayalî söyleşiyi yazmak zorunda kaldım. Hayalî derken, dağdaki kızlı erkekli pikniğimiz tamamen gerçekti. Hayal olan sadece Ardıç Dede ile sohbet.
Hatalarım varsa affolmaya, uyarıla. - A.A.)