Önsöz
Birlik Güç Yaratır
Kızlı Erkekli-Alkollü
Ekip Yönetimi
"Üst Birlik" Gerekir
Facebook
Halkımızın Yapısı
Dağlardaki Siperler

Facebook


ANA SAYFA


22 Eylül 2012
FACEBOOK PAYLAŞIMLARI HAKKINDA

Bir yayınevinde editör arkadaşla görüşmemizi bitirdikten sonra terasa çay içmeye çıkmıştık. Bir süre daha, yayına hazırlanan kitaplar hakkında konuştuktan sonra söz döndü dolaştı kitap yazma ve okuma dışındaki boş zamanların değerlendirilmesine geldi.
- Arasıra Facebook'a takılıyorum, dedi editör arkadaşım. Ara sıra derken, aslında oldukça sık demem gerekirdi.
-Farkındayım, diye karşılık verdim. Ara sıra girdiğimde paylaşımlarını görüyorum.
-Ama ben senin herhangi bir etkinliğini göremiyorum. Sen de Facebook'u yerden yere vuranlardan mısın yoksa?
-Yok canım. Bir de Facebook'la haşır neşir olursam kendi işlerime zaman bulamam; sadece bu yüzden...
-Ne bileyim, bazıları Facebook'u çok eleştiriyor da.
-Neden eleştireyim ki? dedim gülerek. Oldukça yararlı bir paylaşım sitesi. Pek çok yararı var.
-Haşır neşir değilsin ama yararlarına inanıyorsun. Senin ağzından yararlarını duymak ilginç olacak.

-Sınav sorusu gibi yanıtlayayım bari, diye karşılık verdim gülerek.
*Facebook, insanların birbirleriyle rahatça, kolayca görüşebilmelerine olanak verdi; yani uzaklıklar sıfırlandı.
*Çocukluk, okul ya da askerlik arkadaşları, Facebook ortamında buluşabiliyor.
*Facebook, kullanıcılar arasında duygu birliği yaratabiliyor; ortak etkinlikler için kolayca örgütlenebilmesini sağlıyor.
*İnsanlar, Facebook sayesinde, yeni insanlarla tanışabiliyor, onlarla duygu ve düşüncelerini paylaşabiliyor; yeni açılımlar yapabiliyor.
*Facebook'la uğraşmak, gençlerin birtakım zararlı işlerden uzak kalmasında etkili olabiliyor.
*Paylaşımların birileri tarafından beğenilmesi, paylaşan kişinin kendine özgüven duymasını sağlayabiliyor.
*Çevremizdeki insanların gerçek özelliklerini, basitliğini ya da değerini Facebook'taki paylaşımlarıyla anlayabiliyoruz.
*Pısırık, özgüvensiz, yaşama küsmüş, yalnız insanlar, Facebook'ta rahatça yazışarak, paylaşımlarda bulunarak kendine saygı ve özgüven duyabiliyor, topluma karışabiliyor.
*İnsanlar, çeşitli yeteneklerini Facebook ortamında sergileyebiliyor; yüreklendirmelerle, övgülerle yetenekler daha fazla geliştirebiliyor.

Editör arkadaşım, pes eder gibi elini kaldırarak:
-Bu kadar yeter Ali bey, dedi. Facebook'un bu kadar yararları olduğunu bilmezdim doğrusu.
-Ben de bilmiyordum aslında, diye karşılık verdim gülerek. Birini söyledikçe bir diğeri aklıma geldi. Biraz daha üzerinde dursak kim bilir daha nice yararları vardır.
-Ya zararları?
-Bilmem. Zararları da vardır elbette. Örneğin çok zaman alıyor; daha yararlı etkinliklere, örneğin kitap okumaya, spor ya da resim yapmaya zaman bırakmıyor.
-Facebook kullanıcıları için olumsuz eleştirilerin var mı?
-Bilmem. Şu an için aklıma bir şey gelmiyor. Herkes, ne güzel iletişim kuruyor işte, daha ne olsun.

Birden beynimde bir sarsıntı duyumsadım. Ardıç Dede, şiddetli bir sinyal göndermişti. Elektriğe çarpılmış gibi olmuştum. Acıyla başımı ovuştururken bir yandan da:
-Aman Ardıç Dede, beynim sarsıldı, dedim. Ne olur, bir dahaki sefer daha sakin bağlantı kurmaya çalış.

Ardıç Dede'nin kalın, gür sesi beynimde yankılandı; hatta dışarı taşarak editör arkadaşımın kulağına kadar ulaştı.
-Facebook'un sözünü ettiğin yararları var, evet; ama...
Çok şaşırdığım için farkında olmadan onun sözünü kestim.
-Ne yani Ardıç Dede, sen ta Hıdrellez Tepesi'nden, üstelik de bu kupkuru hâlinle Facebook'u da mı izliyorsun?
Yaşlı ardıç, kızar gibi bir ses tonuyla:
-Benimle dalga geçme Ali! dedi. "Ardıç Dede ile Sohbet" yazı dizisinin önsözünde benim her şeyi bildiğimi yazan sen değil miydin?

Editör arkadaşım şaşkınlıktan küçük dilini yutmuş gibiydi. Ortada ikimizden başka kimse yoktu; ama üçüncü bir kişinin sesini duyuyordu. İrileşmiş gözlerle bana bakarak:
-Bu da ne demek Ali bey? Neler oluyor? diye sordu kekelercesine.
Ona yanıt vermeye hazırlanıyordum ki Ardıç Dede bana fırsat vermedi.
-Evet, her şeyi biliyorum. Üstelik, Facebook'u da yakından izliyorum. Facebook'un az önce sıraladığın yararlarının olduğuna ben de inanıyorum; hatta daha başka birçok yararı da var. Ama bazı kullanıcılara bir iki sözüm var. Bazıları çektiği fotoğrafların tümünü otomatik olarak yayına sokuyor. Hâlbuki fotoğraf kirliliğinden kaçınmak için seçici olmalı, benzer ve bozuk fotoğrafları yayınlamaktan kaçınmalı.

Bu hiç aklıma gelmemişti, ama şimdi düşünüyorum da çok da mantıklıydı. Sözünü kesmemek için yorum yapmadım. Ardıç Dede devam etti.
-Birçok kullanıcı, kendi aralarında o kadar kaba yazışmalar yapıyorlar ki... Of! O ne laubalilikler? O ne, yakası açılmadık yüz kızartan sözler? Bunu en çok da yeni yetme gençler yapıyor. Biliyorum temiz çocuklar. Ne var ki temiz, saf, cici olmaları kusurlarını örtmüyor ki. Anlayamıyorum, insanlar nasıl olur da dört duvar arasındayken bile birbirine söylememesi gereken yüz kızartıcı sözleri milyonların huzurunda yazarak söyleyebiliyorlar.

Merakla sordum:
-Bizim gençlerimiz mi yapıyor bunları?
-Yok, ülkedeki genel kullanıcı profilinden yola çıkarak bu yorumu yaptım. Bizim gençlerimizin bu yönden daha temiz olduğunu gururla söyleyebilirim.
Yaşlı ardıç, derin bir soluk aldıktan sonra sözlerini sürdürdü:
-Kurallar arasında boğulmamak koşuluyla yaşamın tüm alanlarında ölçülü olmak gerekir. Bir adam vardı orta yaş grubundandı. Ciddiydi, onurluydu, gururluydu, toplumsal araştırmalarıyla, paylaşımlarıyla aydınlatıcıydı, yararlıydı. Yararlı, aydınlatıcı paylaşımlar yapardı. Nasıl olduysa yılların değişim rüzgarlarına o da kapıldı. Birden özel albüm fotoğraflarını paylaşmaya başladı. Aman! O da ne? Çocukluk yılları mı dersiniz, öğrencilik veya iş yaşamı mı? Giyinik mi dersiniz, yoksa deniz kıyısındaki keyifli güneşlenmesi mi? Özele mözele boşvermişti.

Bu kadarı da fazlaydı. Hemen itiraz ettim.
-Bunda ne var yani Ardıç Dede? Ben de kendi sitemde düzenlediğim Albümdeki Anılar sayfasında köylülerimizin pek çok fotoğrafını...
Ardıç Dede, sözümü ağzıma tıkadı.
-Hiç de yerinde bir itiraz değil. Bir kere, o fotoğraflar oldukça eski tarihlere ait. Halkımızın geçmişteki yaşamının belgeleridir o fotoğraflar. Bizim Yazarlarımız sayfasındaki anı öykülerle paralellik ve eş değerde anlam taşıyor.

Ne diyebilirdim ki? Ardıç Dede, amacımı benden iyi biliyordu. Gerçekten de tek amacım, köylerimizin geçmiş yaşamıyla ilgili dokümanları toparlayabilmek, bunları gelecek kuşaklara aktarabilmekti.
Ardıç Dede, sus pus olduğumu görünce konuşmasını sürdürdü.
-En çok da şunu anlamakta zorlanıyorum. Bazı kullanıcılar, bol bol güzel söz veya aydınlatıcı politik köşe yazıları paylaşıyorlar.

Kendimi tutamayarak yine itiraz ettim.
-Of be Ardıç Dede, alkışlaman gereken bir paylaşımı bile eleştirmeye kalkıyorsun. Güzel sözleri, aydınlatıcı yazıları paylaşmanın neresi kötü olabilir?
Ardıç Dede, bu kez öfkelenmedi. Üzgün bir ses tonuyla:
- Ah! dedi. İnsanların pek çoğu paylaştıkları yazıyı okumuyorlar bile. Okusalar bile ezbere, yüzeysel bir bakışla okuyorlar, kavramıyorlar.

Ardıç Dede'nin ne kadar haklı olduğunu kendi deneyimlerimden biliyordum. Şöyle: Bir gün bana güncel bir politik konuyla, açıkçası referandumla ilgili bir yazı gelmişti. Madde madde yazılmış özlü bir yazıydı. Büyük bir ilgiyle, merakla okumuştum. İki gün sonraydı. Üç beş kişi bir arada politik konularda sohbet ediyorduk. Söz, döndü dolaştı referanduma geldi. Bana gönderilen yazının açıklanmasının tam zamanıydı. Jest yapmak istedim. Yazıyı gönderen arkadaşa, "Bana gönderdiğin yazıdaki bilgileri sen açıklar mısın? Tam yeri." dedim. Arkadaş, kızardı, bozardı, mahcup bir tavırla, "Şey, aceleyle okuyamadan postalamıştım." diye karşılık verdi. Daha sonraki günlerde bu tip yazıları paylaşanlara çaktırmadan yazıların içeriğini sordum. Hemen herkesin yazıyı kavramadan yüzeysel okuyarak hatta bazılarının hiç okumadan paylaştıklarını gördüm.

Ardıç Dede, babacan bir sesle:
-Sözünü ettiğim kişileri seviyorum, dedi. Seviyor olmam eleştiremeyeceğim anlamına gelmez. Bak işte aklıma bu kez başka bir şey geldi. Bir gün kimler neler paylaşıyor diye bir göz attığımda ev, araba, teras, vücut ve daha pek çok reklamların, teşhirlerin yapıldığını gördüm.
-Bundan hiçbir şey anlamadım Ardıç Dede.
-Anlamayacak ne var? Adam araba almış; geçmiş yanı başına, beş, altı fotoğraf çektirmiş; geçmiş direksiyon başına, haydi bakalım birkaç fotoğraf daha. Sekiz, on fotoğrafı bir güzelce yayınlamış. Hevestir, doğaldır, olabilir, mutluluğunu paylaşmak isteyebilir. Ama bunu içinde ve dışında çekildiğin iki fotoğrafla yap bari. Birbirinin benzeri fotoğrafları koymanın mantığı var mı? Ev yaptırmışsın, gurur duyuyorsun, haklısın; ben de hayırlı olsun diyorum. Ama evin birbirinin neredeyse aynısı on beş fotoğrafı yayınlamanın ne anlamı var? Seçici olmak gerekmez mi?

-Ama Ardıç Dede, bu kadar acımasız olmamak gerekir. Özgürlükler çağında yaşıyoruz. İnsanlar içinden geldiği gibi davranmaktan, paylaşmaktan mutlu oluyorsa sana ne, bana ne?
-Tamam da bir dedenin torunlarını sevmesi gibi onları seviyorum. Dedeler severken yeri gelir eleştirir de. Hele o Beğen işaretlerini nasıl eleştirmeyeyim? Biri bir şey paylaşıyor; ayıp olmasın diye hoop al sana bir Beğen işareti. Bilmiyorlar ki gereksiz ve hatır için yapılan Beğen'ler zamanla anlamlarını, değerlerini yitirir. Sence de öyle değil mi?

Bilmem. Bu, aklıma hiç gelmemişti. Karşılık vermedim. Ardıç Dede, yanıt alamayınca konuşmasını sürdürdü.
-Bir de dikkatimi ne çekti biliyor musun? Facebookçuların ne çok arkadaşı var öyle. Kimilerinin dört yüz, bin dört yüz, hatta daha fazla. İlk başta sandım ki gerçekten arkadaşlıklar kurulmuş, mutlu oldum. Hâlbuki birçok arkadaşlık sadece sayı kabartmak için kurulmuş, merhaba bile denmiyor çoğu arasında.
-Ardıç Dede, ne de çok şeyin farkındasın böyle, gerçekten çok şaşırdım.
-Dur hele! Asıl söyleyeceğim duruyor daha!
Kaşlarımı kaldırıp merakla ona baktım.

Ardıç Dede, çok önemli bir şey söylüyor olmanın ciddiyetiyle konuşmasını şöyle sürdürdü:
-Yaz tatilinde köyler, tatilcilerle dolup boşalıyor. Bunların içinde Facebook kullanıcıları da var. Köyde bile internetten yararlanarak fotoğraflar yayınlıyorlar. Peki, hangi fotoğrafları? Tuztaşı'ndan, Hıdrellez'in tepesinden ya da bilindik başka noktalardan çekilmiş fotoğrafları. Tuztaşı'ndan çekilmiş köy fotoğrafı o kadar çok yayınlandı ki, gına getirdi.

Dayanamadım.
-Ama Ardıç Dede, diyerek itiraz ettim. Bunu eleştirmeye hakkın yok. Kişinin canı istemiş bir kez daha benzer fotoğrafı yayınlamış, bunda ne sakınca var?
Ardıç Dede, sözümü ağzıma tıkadı.
-Sakınca yok tabi! Ama fotoğraflar hatır için beğenilmektense gerçekçi bir yaklaşımla eleştirilmeli. Örneğin silik, titrek, ışık patlaması olmuş bir fotoğrafı beğenmektense hatalar açıkça söylense, çeken kişiler hatasını düzeltebilir, bilinçli çekim yapmaya başlayabilir. Fotoğrafçılık; şiir gibi, öykü gibi insanları uyarma görevi yapabilen, yapması gereken bir sanat dalıdır aynı zamanda. Facebook tutkunları fotoğraflarla, bağlantılı yazılarla köy sorunlarına değinebilir, Facebook arkadaşlarını düşünmeye, tartışmaya yönlendirebilirler.

Ne diyebilirdim ki? Susmayı, dinlemeyi yeğledim.
-Karadoruk'taki maden araştırma çalışmalarını ele alalım. Çalışmaların filmi, fotoğrafı çekilebilir, yayınlanabilir, halkı uyarma görevini yerine getirilebilirdi. Böyle yapmaktansa bir arabaya atlayıp şantiyenin yanından geçerek, şantiyeyi görmezden gelerek, belki de gerçekten göremeyerek Aşığın Paarı'nın yolu tutulmuştu. Yiyip içerken doğanın güzelliklerinin fotoğrafları çekilip eve dönüldü ve ilk fırsatta fotoğrafları Facebook'a aktarıldı. Tabi ki aktarsınlar, ama yapılması gerekeni de yaparak.

Ardıç Dede, birden sustu. Ben de sustum. İkimiz de suskunduk. Editör arkadaşım zaten suskundu. Ardıç Dede'nin açıklamalarının devamını bekledim. Boşuna beklemişim. Bir daha konuşmadı. İletişimi koparmıştı besbelli, geldiği gibi gitmişti.

Derin birer soluk alarak editör arkadaşımla birbirimize bakakaldık. Kafamız allak bullak olmuştu. Ardıç Dede, ne kadar haklıydı bilemiyordum. Kişiler, toplumu uyarma görevini üstlenmek zorunda mıydılar? Bir yılın yorgunluğunu atmak için köye geldiklerinde yeni bir yorgunluktan kaçınmak istemeleri, bunun için başlarını kuma gömmelerini doğal olduğunu düşünmek gerekmez miydi?

Bir yandan da şöyle düşünmeden edemiyordum: Hızla büyüyen Kırıntı'nın sorunlarını Kırıntılıların yerine kim düşünecekti? Sorunlar, ancak sorunları yaşayanlar tarafından çözülebilirdi; bu, başlı başına yalın bir gerçekti. Bu doğrultuda bilinçli birliktelikler kurulabilir; bunun için Facebook'tan yararlanılabilir.

Bitirmeden şunu gururla söyleyebilirim ki, pek çok duyarlı insanımız son aylarda doğanın kirletilmesi, kısmen de maden araştırması konusunda Facebook'ta fotoğraflı ve yazılı güncel, değerli uyarıcı paylaşımlar yaptılar, yapmayı sürdürüyorlar.

Sürç-i lisan ettikse affola. Şeyyy, düzeltiyorum: dil sürçmesi yaptıksa bağışlana.

Ali Aydoğan