Anasayfa
1-Ali Kaya
2-Gülname Kaya
3-Gülsüm Aydoğan
4-Yeter Bakar
5-Selfinaz Şahintaş
6-Emine Öztürk
7-Alibey Bakar
8-Hanım Bal
9-Bektaş Bal
10-Gülaştı Aydoğan
11-Fadime Aydoğan
12-Gülüzar-Hüseyin
13-Nazime Aydın
14-Gülseren Öztürk

1-Ali Kaya


ANASAYFA

İÇİNDEKİLER
1-İmtihan İçin kasaba Yollarında - 18 Kasım 2010
2-Eşek, Deli Habip'ten Ürkünce - 18 Kasım 2010
3-Hangi Deli Daha Akıllı - 18 Kasım 2010
4-Deli Habip'in Tokadı - 18 Kasım 2010
5-Köydeki Diplomasız Sağlıkçılar - 18 Kasım 2010
6-Cıngıllı Eşek Korkusu - 18 Kasım 2010

sozden-yaziya-foto-alikaya.jpg

sozdenyaziya-ince-cubuk.jpg

6. Öykü - 18 Kasım 2010
CINGILLI EŞEK KORKUSU

Sene 1957. Köydeyiz. Tarla sulamaya gideceğiz. Annemle ikimiz gittik. Sıramız geç geleceği için gittiğimizde gece yarısını geçmişti. Tarladayken yanımızda biri daha vardı. Hatırlamıyorum. Sen köye git dedi bana. Saat belki iki buçuktu. Annem... Annemin adı Fadime. Annem, olmaz dercesine baktı bana. Dedi ki:

-Okulun orada, derede hortlak mortlak varmış. Cıngıllı eşek varmış. Seni çarpar gitme sakın. Hemi de Hacıların evinden yukarıda derede... Hani Şekkilin altındaki dere var ya orayı diyor. Orada da cıngıllı eşşek varmış.

Annem öyle deyince cesaretim hep kırıldı. Gidemedim. O zamanlar öyleydi. Her yerde hortlaklar, vampirler, cıngıllı eşşekler, ters ayaklar vardı. Aslında yokmuş demek ki. Olsa bugün de olurdu. Yazın gençler hop aşşa hop yukarı geziyorlar. Ne cıngıllı eşşek gören var, ne mıngıllı eşşek. Bence cahilliktendi hepsi. İnanılıyordu ama yoktu hiçbir şey. Ama öyle değil mi? - ALİ KAYA

----------------------------------------------

1.Öykü - 18 Kasım 2010
KÖYDEKİ DİPLOMASIZ SAĞLIKÇILAR

Eee, şimdi çocukluğumda geçirdiğim ölümcül bir hastalığı anlatacam. Sene 1958. Evet 58. Sekiz yaşındaydım. Rahatsızlandım, çok sancı geçiriyordum. Çok kötü durumdaydım yani. Babama şey de çektiler... Telgraf. Ali çok hasta diye. Babam gurbetten geldi. Ondan sonra annem Fadime, dayım Abbas beni aldılar, Korzaf'a (Yeşilbük) götürdüler.

Korzaf'daki sıhhiye memuru... E, o zaman doktor yok orada. 1958 dedim ya. Neyse, sıhhiye bana neremin ağrıdığını sordu. Dedim şuram ağrıyor. Bana iğne yaptı. Dört tane iğne yaptı. Ondan sonra iğnelerle beraber şeyim durdu biraz; sancım durdu. Annem, dayımla beraber beni tekrar eşeğin üzerine bindirdiler, köye getirdiler.

Her gün bir iğne vurulacağımı söylemişti doktor, gün aşırı. Vurulmazsam sancıdan ölecek mişim yani. Anneme de "Bu çocuğun ellerini her gün sabunlayacaksın, bu çocuk bakteri kapmış." demişti. Koli basili olmuş, ölür demişti iğne vurulmazsa. Çok zayıflamış dedi, kilosu düşmüş dedi.

Cicimaliglin Memmedi hergün bana iğne vuruyordu. Yeni ona götürüyordu anam... Fedime anam. O olmadığı zaman Kösegilin Hakkı'sına vurduruyordu iğneyi annem. Şimdi aklıma geliyor da, köydeki iğneciler olmasa, bizim gibiler ne yapardı? - ALİ KAYA

(Olanaksızlıklar içinde ellerinden geleni fazlasıyla yaparak halkımızı çaresizlikten kurtaran o diplomasız, eğitimsiz ama özverili iğnecilere, diş çekenlere, göbek çekenlere, kırık çıkık saranlara yani doğal sağlıkçılarımıza sonsuz teşekkürler. A.A.)

----------------------------------------------
4.Öykü - 18 Kasım 2010
DELİ HEBİP'İN TOKADI

Sene 1960-63 arası. Üçüncü ya da dördüncü sınıfa gidiyorum. Rahatsız olan Habip Gündoğan vardı. Deli Hebib denirdi köylüler arasında. O zamanlar saldırgandı.

Neyise, biz bir gün arkadaşlarla Kaçağın Dere'de, işte o yukarılarda geziyorduk. Habip orada değirmenin perinde... üst tarafında dönmeye başladı... suyun aktığı yerde. Döne döne geldi. Biz orada Habip'i kızdırdık. Peşimize düşüyor. Biz iki üç yüz metre kaçıyoruz yukarılara, bizi yakalayamıyor.

Neyise Habip oraya yattı. Kalkmasını bekledik. Bir türlü kalkmıyor. Habip orda... Deli Hebibe bi daş çektik bi daş çektik. Her yerine var ya yüzlerce kayayı vurduk. Hiçbir yerinden kan çıkmadı. Nazım, ben, Celal... Çok kalabalıktık. Yüzlerce kaya attık. Bişey olmadı. Ondan sonra kalktı Hebip. Ondan sonra... Hebibin de pantolu yırtık ya... Nazım dedi ki, şuranı göreyim mi, buranı göreyim mi? Hebip buna bi tane tokat vurdu, yere devrildi, kendinden geçti, bayıldı. Nazım, yarım saat mı,bi saat mı sonra kendisine gelebildi.

Durum bu işte. Delilerle dalga geçilir mi? Delilerde deli gücü varmış denir ya doğruymuş valla. - ALİ KAYA

----------------------------------------------
3. Öykü - 18 Kasım 2010
HANGİ DELİ DAHA AKILLI

Habiplerin deresinde bizim Şükrü'süyle Hebip oturuyorlarmış. Şükrü'nün kravatı var boğazında. Taliplerin o taraftan bir atlı geliyor. Yabancı bir atlı. Oturan iki deliye selam vermiş. Onlar da kendine göre karşılık vermişler.

Adamın selam vermesi Şükrü'nün hem hoşuna hem de komiğine gitmiş, gülmüş. Hebip de gülmüş. Birbirine bakıp bakıp gülmüşler. Adam anlamazmış. Zannedermiş ki onlar normal, akıllı... Kendisine güldüklerini sanmış. Bozulduğunu belli etmemiş. Demiş ki onlara:

-Hemşerim Çalgan köyüne nereden gidilir?

Şükrü Taliplerin tarafını işaret edermiş, Hebip Çalgan tarafını. Adamın aklı karışmış. Hepib Şükrü'yü göstererek adama demiş ki:

-Sen buna inanma, bu deli, demiş. Sen buradan gideceksin demiş.
Deli Şükrü, gene köy tarafını işaret eder kıs kıs gülermiş

Adam, bir şeye benzetememiş, elini sallayarak çekip gitmiş. - ALİ KAYA

----------------------------------------------

2.Öykü - 18 Kasım 2010
EŞŞEK, DELİ HEPİPTEN ÜRKÜNCE

On iki, on üç yaşındayım. Babamın katır gibi büyük bir eşşeği vardı. Onu ben otlatmaya gidiyordum. Mezirede tarlamız vardı bizim. Oralarda otlatırdım. Sonra üzerine atlayıp binip geliyordum. Bir sopam vardı. Eşşeğin boynuna yakın yere sürterdim. O zaman eşek kendini böyle havalara atardı. At gibi koşardı böyle. Nerdeyse elli kilometre sürat yapardı eşşek.

Neyise, elli kilometre sürat yaparken geldim Hebiplerin deresine. Hebip orada böyle yüzü guylu yatmıştı. Ben yaklaşırken doğrulup oturdu. Eşşek Hebip'i gördüğü zaman aniden ürktüydü beni böyle iki metre zıplattı. Bi düştüm. Hebip'in üstüne böyle yattım aşşa. Hebip de korktu. O da sıçradı birden. Eşşek kaçtı getti. Benim şuralarım... işte anlım şişti mişti. Deli Hebip alnımı, şuralarımı ufalaya ufalaya iki saatte zor cana getirdi.

Ondan sonra kalktım gettim. Baktım eşşek eve getmiş. Babam buralarımı şişkin görünce ne oldu dedi. Dedim ki, böyle böyle oldu dedim. Bir hafta hasta yattım eşeğin zıplayıp beni atmasıyla beraber. Anam buralarıma darı unu sardı. İlaç mı var, doktor mu var, ne yapalım yani! O zaman öyleydi. - ALİ KAYA
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1.Öykü - 18 Kasım 2010
İMTİHAN İÇİN KASABA (ŞİRAN) YOLLARINDA

Sene 1963. Ceniklerde kalıyorduk. İşte Ordularda okuyordum. Yarı dönemde köye geliyordum. Son sınıfta... beşte köydeydim. Öğretmen okulu imtihanlarına hazıranmıştık. Ben geç kalmışım sabah. Öğretmenler, öteki arkadaşlar falan erken gitmiş, ben tek kalmışım.

Babam beni Yeniköy'ün altına kadar geçirdi. Babamdan ayrıldıktan sonra diğerlerine yetişmek için koşmaya başladım. Bahçeli'nin ora var ya, oraya gittim. O yollardan ilk defa geçiyorum. İleride ormanlık bir tepe var. Onlara yetişmek için çok koşuyorum. Koşa koşa koşa gittim.

Eee, Kozan diye bir köy var. Bu köyde gençler önümü kestiler benim. Daha çocuklar işte aslında böyle, işte benim gibiler. Hangi köylüsün dediler bana. Dedim Kırıntılıyım. Vay Kızılbaş dediler bana. Orda bana üç dört tane vurdular. Beni oyaladılar yarım saat kadar. İmtihana gidiyorum, beni bırakın dedim. Neyise bıraktılar beni. Gine devam ettim.

Kasabaya gittm. Okula vardım ki sınavlar bitmiş. Öğretmenlere başımdan geçenleri anlattım. Beni tek başıma imtihan yapamayacağını söylediler. Bende kös kös geri döndüm. Ne yapabilirdim yani.

Ali KAYA
(Anlatım Tarihi: 18 Kasım 2010 - İstanbul)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

karadoruk-aa@hotmail.com