Anasayfa
1-Ali Kaya
2-Gülname Kaya
3-Gülsüm Aydoğan
4-Yeter Bakar
5-Selfinaz Şahintaş
6-Emine Öztürk
7-Alibey Bakar
8-Hanım Bal
9-Bektaş Bal
10-Gülaştı Aydoğan
11-Fadime Aydoğan
12-Gülüzar-Hüseyin
13-Nazime Aydın
14-Gülseren Öztürk

7-Alibey Bakar


ANASAYFA

İÇİNDEKİLER
1-Bulgur Çekme ve Ecevit Çayı - 30 Kasım 2010
2-Yıldız Göllerinde - 22 Mayıs 2011
3-Aygır Göllerinde Buz Üstünde - 26 Aralık 2011

sozden-yaziya-foto-alibey.jpg


sozdenyaziya-ince-cubuk.jpg

3.Öykü -26 Aralık 2011
AYGIR GÖLLERİNDE BUZ ÜSTÜNDE

1970'li yıllar. Aygır göllerine gittik. Yine aynı şekilde anuğa gitmiştik. Herkes çevrede anuk toplarken biz birkaç arkadaş gölün kıyısına indik. Oraya inip baktık ki gölün içinde, kenarda bayağı geniş bir buz kütlesi var. Birkaç arkadaş buzun üzerine bindi.

Hancıgilin Halis'i muziplik olacak ya üzerindekilerle birlikte buzu ileri doğru itti. Arkadaşlar giyimli ya suya girip de kenara gelemediler. Onların gelecekleri yok. Bizim yardım etmemiz lazım.
Kolan var ya, hani kolan ipi, ucuna taş bağladık. Hani çam dallarına ip atar da kırmak için dalı çekerdik ya öyle yapacaz şimdi de. Taşı atıp buzu kenara çekecez.

Arkadaşlara dedik siz bir kenara çekilin. Birkaç kere attık başaramadık. Küçük taş bağlamışız. Bu sefer kocaman bir taş bağlayıp fırlattık. Taş buzun ortasına şiddetle vurunca buz ortadan ikiye ayrılmasın mı? Hah hah hah! Dalgalandı buz tabi. Sallandı. Arkadaşlar bir yarısında kaldı.

Hancıgilin Celal'ı baktı ki olmuyor, üzerini çıkardı. Don katına kaldı. Belinde de tabanca var. Tabancayı ve elbiselerini bir eline alıp havaya kaldırdı. Yavaşça suya indi. Yürüyerek kıyıya gelecek. Hani su çok duru ya, dibi görüküyor ya, halbusaki derin. Aşşa inmesiynen boylu boyunca suyun içine... Hah hah hah! Elbiseler, kendisi tamamen suyun içinde kaldı. Herşeyi ıslandı. Ama iyi yüzme bildiği için yüzerek kıyıya çıktı. Bi daha tuttuk öbürlerine taş attık da ipinen çektik onları. Hebile çok komik olay oldu.

Alibey Bakar - İstanbul

----------------------------------------------

2. Öykü - 22 Mayıs 2011
YILDIZ GÖLLERİNDE

Yıl 1972. Biliyosun, bizim köyde Karaburga'ya gitmek, çeşitli şeyler geleneksel olaylardır. Eskiden anuğa gitmek çok önemliydi. Gençler, insanlar o zamanlar çok daha coşkuluydu. Çorak dağlarından Yıldız göllerine anuk toplamak için hepimiz beraber yürüyerek gidiyorduk. Gezip yürüyüp,piknik yapıp geri geliyorduk.

Yine böyle bir düzenleme yapılmıştı. O gün akşam saatlerinde köyden çıkıp, yaylaya vardık. O gece Sabahların yaylasının arkasındaki nahırın biriktiği yerde büyük bir ateş yakıp eğlendik. Sabah erkenden, saat dört, dört buçuk civarında yola çıktık. Başgözelerin oradan, arkadaki Selim'in anukluğundan, Çorağın üzerinden Yıldız Göllerine geçtik. O gün de... Eee, saydık, tam doksan dokuz kişi vardı. Çünkü yüz kişi olamamıştı ya ondan dolayı aklımda kalmıştı.

Neyise anuklar toplandı. Gezildi, eğlenildi. Öğlen yemeği zamanı geldi. Orada Aygır gölü var. O gölün üst kısmı sarp kayalık ve dik. Adalı gölün beri kısmındaki bir göl. Orada toplandık. Hepimiz çok acıkmıştık. Karnımızı doyurduk. Eğlenmeye başladık. Yakup eniştemin bir teybi vardı. Teypte türküler, oyun havaları boldu. Bol bol oynadık.

Neyise orada göle girecektik. İçinde de kar var. Şeyaptık, beş altı arkadaş gölün kıyısına gittik, üzerimizi soyunduk, göle gireceez, yıkanacaaz. Gençlik var ya, hava atacaaz. Kızlar var, heh heh heh! Neyise hah hah! Şimdi gölün öbür tarafına gittik. Orda sivri bir taş var. Ordan atlayan atlayana.

Şu Eminegilin Mustafa'sı var ya... Mustafa, çıktı ordan doğru geldiii, tepesinin üzerine suya bir daldı. Dalmasıyla ondan önce kan çıktı yüzeye. Kafayı dipteki taşa vurmuş. Off, dağın başındayız. Neyise onu çıkardık, kenara aldık. Neyse ki yarası çok ağır değilmiş. Sardık sarmaladık.

Bu sefer Arif girmek istedi. Hani Şekkilin Arif'i vardı ya, ölen işte, o. Pantolonunu çıkardı. Baktık ki bacağında pamuklu uzun don. Donla girecek yani. Girdi. Su buz gibi ya, birden bağırarak çıkmak istedi sudan. Ama ıslanan pamuklu don ağırlık yaptı tabi, kıçından çıktı. Arif, herkesin gözü önünde anadan doğma çırılçıplak kaldı. Herkes bir kahkaha attı, bir kahkaha attı göreceksin var ya. Ne diyeyim sana. Günün olayı gibi bir şey yaşandı. Yıldız göllerine çok gittim ama en çok o gidişimi hatırlıyorum.

Alibey Bakar
Anlatı: 20 Kasım 2010

----------------------------------------------

1. Öykü - 30 Kasım 2010
BULGUR ÇEKME OLAYI ve ECEVİT ÇAYI

Tam hatırlayamıyorum, ama sanıyorum 1973 yılının sonbaharıydı. On dokuz, yirmi yaşlarındaydık. Haydargilin İsmaillerindeyiz. Bulgur taşında bulgur çekilecekti. Biliyorsun buğday yıkanıyordu, haşlanıyordu, kurutuluyordu, çekiliyordu. Ali hocanın annesi Hatice ablalardayız. Buğday çekmek için kızlar, delikanlılar orada hazırdı. Hoca da orada, o zaman daha genç, talebe tabi ki.

İçerisi çok kalabalıktı. Dört tane taş vardı. Her taşın başında dörder, beşer kız sayarsak yirmi civarında kız var. İçerideki pekede oturanlar daha da kalabalıktı. Şurası ocaklık. Eee, şurası peke. Taşın bir tanesi şurda, bir tanesi şurda, bir tanesi de şu tarafta. Ambar evi çok genişti.

İngiliz Kemal'ın karısı Zeynep var ya orda. Talip'in kızı Elmas orda. Şu... Saniye orda. Ondan sonra... Ne diyim sana, Kösegilin kızları Kibar, Durdane orda. Balogilden... Şey... Şu Mehmet'in karısı Gültaze orda. Tabi o zaman karısı değil. Küçük kardeşi Güldane. Yani baya çokluk var.

Bizim köyde bulgur çekerken patatesi, bulguru kaçırma gibi çok eğlenceli olaylar var. Zaten öyle işler olmasa bulgur çekmenin ne tadı var. Gençler için esas çekici yanı oydu. Biz diğer odada kağıt oynuyoruz. Kızlar da delikanlıların gelmesini istiyordu. Herkes cilve yapacak. Neyise, Hatice abla, geldi dedi ki:

-Yahu sizden ne genç olur, ne bişey olur! Afedersin, hiçbir b.k olmaz, dedi. Kızlar içeride, siz burada kağıt oynuyorsunuz.
-Hatice abla, dedim. Pişen bulguru bize kaçırttıracak mısın?

Hani bir yandan bulgur çekilirken bir yandan da orada yemek için pişiriliyor ya. Bulgur, patates pişiriliyor.

-Yok canım, dedi. Bulguru size niye kaçırttıracak mışım? Kim dedi böyle? Hem pişirmeye uğraşacam hem size kaçırtacam. Öyle şey mi olur, dedi.

Amacımız bulguru, patatesi yemek değil tabi. Yemeden ziyade kaçırıp götürmek. Eminegilin Mustafa'sı... Hani Mustafa Güngör var ya, o da orda. Mustafa'ya dedim ki:

-Mustafa, içeriyi bi kolaçan edelim. Sen benim dediğimi yap, patatesi kaçıralım.

Çıktık tam o hayatın olduğu yere. Mabeyne yani. Orada da epey insan var, yani dolu her yer. Hancıgilin Celal'ı da askerden izne gelmiş, o da orda. O, bir şeye karışmıyor, asker ya. Ben gittim, patatesin beri tarafına... Şey, ocaklığın berisine oturdum. Hatice abla da ateşi canlandırmak için bir şeyler atıyor. Yani hemen taşlar var. Kızlar şurda. Kapı da orda. İçeriye bi girdim. Kızar gibi yapıp:

-Bu ne yahu, dedim. İçerisi ne biçim kokuyor? İnsan içeriyi havasız mı bırakır? Çabuk şu kapıyı açın, dedim bunlara.

Kapıyı açtırdım. Mustafa'ya dedim ki:
-Sen sigara yakma bahanesiyle ocağa yanaş. Kapı açık zaten. Tencereyi bana ver. Ben alıp kaçırayım.

Var ya, aslında orada aşırı bir risk aldık. Patates tenceresindeki su kaynıyor. Tencereyi kaçırırken birisi kolumdan tutacak olsa tencere düşebilir. Neyise planımızı uyguladık. Ben, tencereyi kaptığım gibi kapıdan fırladım. İçeriden "Patates gitti!" diye bir gürültü koptu.

Mustafa'yla patatesi aldık gidiyoruz ama karanlık, önümüzü göremiyoruz. Güldalıların evinin hemen altından dolandık. Orda gizlendik. İçeride kağıt oynayan gençler de bağırtıya kapıya çıkıyor mu? Diyorlar, "Alibeyler nereye gider? Gitse gitse kendi tarafına gider." Bizim tarafki yolları arıyorlar. Hâlbuki Şekkilin tarlalarının altındaki paarın ordaaan çıktık Kesüğün harmanının oraya. Tam orayı yukarı çıkarken... Karanlık, birbirimizi görmüyoruz. Bir ara Mustafa'yla çarpıştık. Kazan onun karnına vurunca sıcak su karnını haşladı. Bayağı çekti ha Mustafa o konuda. Sonradan yara mara oldu.

Neyise gittik şeyin oraya. Duvarın dibinde patatesin yediğimizi yedik, yemediğimizi alıp karşı duvara... Küüütt! Görmüyoruz ama sesi geliyor ya... Hah hah hah! Biraz böyle eğlendikten sonra patatesin yarısını alıp geri götürdük. Eve girmeden dedik bakalım ne yapıyorlar? Kasımların evinin çeneden bakıyoruz onlara. Bi baktık içeride bi patırdı daha kopmadı mı? Diğer gençler de bulguru kaçırmış mı?

Kızlar için çok kötü tabi. Patates gitti, bulgur gitti, tabi delikanlılar da gitti. Neyise, onlar geriden çay koymuşlar. Biz de gittik dedik ki:

-Aha patatesin yarısı, kalanı da siz yiyin, dedik.

Kızlar dediler ki:

-Siz hak ettiniz. normal kaçırdınız, dediler. Ama ötekiler zorbalık yaptılar. Zorla götürdüler. Onlara biz çay vermeyecez dediler. Size de vermeyecez dediler. O zamanlar da Ecevit'in başbakan olduğu dönemler, anladın mı? Çay may kuyrukla alınıyor. İşte kızlar... Talip'in kızları, bakkaldan zeytin, bisküvit, öte beri alıp getirdiler. Büyük bir sofra kurdular. Çaylar kondu. Ali (hoca) çay almaya uzandı. Talip'in Elmas elindeki bıçağı bi salladı ona. O kadar kızmış ki, o kadar ciddi ki. Bıçağı ciddi salladı. Ali, kendisini kenara attı. Atmasa bıçak saplanacaktı.

-Lan geri gel, dedi. Görmüyor musun gerçekten kızmış. Sakın ha!...

Ben çayı nasıl alabileceğimi düşünmeye başladım. Bu arada üç taş kaldırıldı. Sağdan soldan toplanan döküntüler bir taşta çekiliyor. Neyise, ben ocaklığa doğru yaklaştım. Kızın bi tanesine göz ettim, tamam mı? Dedim ki:

-Bana ordan bi tane çay!

Derken... Kız, gizlice bana çayı verdi. Çayı alıp saklayarak oturdum bir köşeye. Kızlar, bizi kıskandırarak çay içmeye başladılar. İşte... Ecevit çayı, mecevit çayı. Çok tatlı, çok güzel... Güle söyleye havalarını atarak, höpürdeterek içiyorlar. Bizim yaptığımız olaylar olmamış gibi, hiç aldırmıyorlarmış gibi... Biz erkekler, bir kenardan onları izliyoruz. İçimizden birileri çay istemeye çalışırlarsa tersliyorlar. Hiç alttan almıyorlar. Çaylarını kaldırıp göstererek, sesli sesli içiyorlar. Bizi kıskançlıktan çatlatmak istiyorlar. Kızlarla erkekler arasındaki rekabet gittikçe büyüdü.
Bendeki çayı hâlâ gizliyorum. Haberleri yok. Birden ne yaptım biliyor musun? Çayı bi kaldırdım. Gittim bulgur taşının üzerine çıktım.

-Kızlar, dedim. Ecevit çayı o değil, Ecevit çayı bu, dedim. Çay öyle içilmez, böyle içilir dedim, tamam mı?

Rakı çeker gibi çayı bi içtim. N'oldular biliyor musun? Öyle şaşırdılar ki, herkes şeyaptı, fırlayıp kalktı. Her kafadan bir ses çıktı. Kim verdi bu çayı? O verdi, bu verdi. Ortalık karıştı. Birbirine girdi her taraf. Ondan sonra bıraktım böyle tamam mı?
İşte o şekilde şeyaptık.

Alibey BAKAR - İstanbul
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

karadoruk-aa@hotmail.com