| 
  
Hüseyin Aydoğan'ın daha önce yayınlanmış şiirleri aşağıdadır. 
 
-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.- 
 
13 Şubat 2013MAHLUKAT YUVAYA DÖNDÜ
 
 Kırıntı dağları, yaşam alanı,
 Bu yaşamın asla yoktur yalanı,
 Sürünen, yürüyen, arayacak
 Dağlarda nasibini bulacak.
 
 Tabiat, rüyasından uyanacak,
 Güneş uzakta, tanyeri ağaracak,
 Seherin yelleri serin eserken,
 Kurt, kuş kılıcını kuşanacak.
 
 Tanyeri ağardı, güneş derinde,
 Tabiat uyandı, yerli yerinde.
 Kurt, kuş, ırgadı börtü böcek,
 Yaşamak için kavga edecek.
 
 Güneş derinden gelip göründü
 Uyuyan uykusundan uyandı
 Gece avlanan bin bir mahlukat
 Gündüz hepten yuvasına döndü.
 
 Sabah yaşam savaşı başladı,
 Tavşanların hızı yavaşladı,
 Kaplumbağa hız sınırını aştı,
 Akılsız Hüseyin'in aklı şaştı,
 
 BABUKO  HÜSEYİN  --  ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 
 20 Ocak 2013
 BİRİNCİ  BEN  GELİRİM  BEN  BEN.
 
 Kırıntımıza aşık aranıyor deseler,
 Birinciye tutyadan çelenk verseler,
 Milleti toplayıp, birinciyi ilan etseler,
 Şüphesiz, birinci ben gelirim, ben, ben.
 
 Gurbetten köye koşun deseler,
 Herkesi bu şekilde çağırsalar,
 Tuztaşı sınırına bir ip gerseler,
 O ipi ilk ben göğüslerim, ben, ben.
 
 Tuztaşından bakıyorum köyüme,
 Dokunma bakarken özgürlüğüme,
 Köye karşı çıkanların saflığına,
 İlk önce ben karşı çıkarım, ben, ben.
 
 Köyün hilal ay gibi dizilişine,
 İhtişamla güneye bakışına,
 Dağ eteğinde dik duruşuna,
 O dik duruşa, ben vurgunum, ben, ben.
 
 Kırıntının başlarından, kırlarına,
 Köyün tozlu, taşlı ince yollarına,
 Gelincik taşından, köy pârlarına,
 O güzelliğe hayran, benim, ben, ben.
 
 Hıdırillez Tepeden, Ardıç Dedeye,
 Çamlıktan karşı Sığnağın tepeye,
 Arkada Paltıçukurdan, Kuzuluğa,
 Bu mevkie aşık olan benim, ben, ben.
 
 Harmancıktan, Kayanın Önüne,
 Buralardan Soğuk Pınar yönüne,
 Çiçekli çayırdan, Tuğ kıranına
 Bu vadiye ben aşığım, ben, ben.
 
 Yaylaya aşığım, tutyasına da,
 Suyuna, huyuna, havasına da,
 Bir tutamca otuna, çamına da,
 Ben aşığım, yaylaya ben, ben.
 
 Soğuk Pınar tepesinden, yaylaya,
 Yayladan Karaburganın tepeye,
 Ayı deresinden, Çorağın dereye,
 Buralara ben aşığım, ben, ben.
 
 Avlusudan, Artabelin tepeye,
 Yücelerden yüce Abdal Dedeye,
 Kırıntıya ait olan her yere,
 Gelin görün, ben aşığım, ben, ben.
 
 Buralar artık bizim değil, devletin,
 Tapusu olmasa da gene milletin,
 Korkusuzca gözelerde gelin, gezin
 Görün, gözelerin tutyası, benim ben
 
 İşte böyle, birinciliğimi kimseye,
 Susuz kalsam, şu göze, çeşmeye
 Akılsız Hüseyin, koşarak içmeye,
 İkinci siz birinci ben gelirim, ben, ben.
 
 BABUKO  HÜSEYİN  --  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 04 Ocak 2013
 S A P  - S A M A N
 
 Bak yazıya güzel köyün önüne,
 Köyün önünde buğday düzüne,
 Tarlada arpa, yazlık, güzlüğüne,
 Ekene hayrandım ben, ekene.
 
 Eken rahmetli oldu, ekin işi bitti
 Kem, bağı, orak buğdayı sattı,
 Samı küstü, bağını hepten attı
 Kağnı çürümüş, öküz ne yapsın.
 
 Tınaz makinesi, gelberi, tozluk,
 Mecburen elek gitti oldu yozluk,
 Memleketimiz bozuldu bir kere,
 Kurtaralım etmeyelim boşa yazık.
 
 Nerde kalbur, gözer, got ile urup,
 Bu garip durumları bir düşünüp,
 Çaresi, yolunu yordamını bulup,
 Bizlere anlatacaklar mı bir durup.
 
 Tarla çift çubuk bitti, sap-saman,
 Harman, tığ, düğen gitti, kaldı tapan,
 Medeniyete gidiyorum deyip kaçan,
 Onmasın bize bu kötülüğü yapan.
 
 Köyün, sonu parlak olmadı hiçte,
 Parası pul olmuş, metelik akçe,
 Ekim, dikim kalmadı, bağ bahçe,
 Köylü göçtü, şehre gitti, tek tekçe.
 
 Akılsız Hüseyin'im şaştı düzde,
 Hiç ekeni kalmadı, baharda güzde,
 Bizler mi, yaşıyoruz güya sözde,
 Çaresiz, ne ipte varız, ne de gopta.
 
 Babuko  Hüseyin   -  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 09 Aralık 2012
 FOTOĞRAFTAKİ  TUTYALAR
 
 Fotoğrafta tutyalara bakıyorum,
 Büyük dere suyu olup akıyorum,
 Bölük meşenin güzel çamları gibi
 Tutyalara komşu olup yaşıyorum.
 
 Şu tutyaların güzelliğine bakın,
 Capcanlı, sanki bizlere çok yakın,
 Sizler, eğilip incitmeden koklayın,
 Ne olursunuz, sakın koparmayın.
 
 Yeşillikler, sarı çiçekler, salepler,
 Dikkatlice bakın daha neler neler
 Ruhumuza, canımıza can eklerler,
 Sevdiğimiz, aşkımız, can çiçekler.
 
 Büyük dere yatağındaki tutyalar,
 Akılsız Hüseyinleri hep oyalar,
 Çokça da güzeldi görünen rüyalar,
 Siyanürlü olmamalı şu yarınlar.
 
 Babuko  Hüseyin  -  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 12 Temmuz 2012
 SELAM KÖYLERİN BİRLİĞİNE
 
 Selam köylerimizin güzel birliğine
 Merhaba şenliğin o birlik güzelliğine
 Selam gelip şenliğe katılan herkese
 Merhaba o güzelliği yapan gençlere.
 
 Çiçekler açar köylerin bağlarında
 Birlik beraberlik olur dağlarında
 Çiçek bal özü bulur, bala döner,
 Arı, çiçek buluşup koklaştığında.
 
 
 K A Y A C I K
 
 2012 yılından kayacık köyüne
 Selam 11 Temmuz keşkek gününe
 Günün davulcusuna zurnacısına
 Merhaba oynayan oyuncusuna.
 
 Selam dağlara gelip dolaşanlara
 Dağlarda beraber oynaşanlara
 Coşup alaşağı edip hoplayanlara
 Helal halkı birleştirip coşturanlara.
 
 
 Y E N İ K Ö Y
 
 2012 den Yeniköye selamlar
 13 Temmuz günü orda olanlar
 Şenliğe katılarak zevk alanlar
 Merhaba o çamlıktaki güzelliğe.
 
 Davul zurna çalsın herkes oynasın,
 Katılan herkese bol selamlar olsun
 Köylerimizin güzelliğini herkes
 Gücünü, kuvvetini sınayıp görsün.
 
 
 K I R I N T I
 
 Kırıntıdan Doruk Tepeye katılanlar
 2012 den Doruk Tepeye selamlar
 Selamlar davul zurna çalanlar
 Sizlere de selam misafir olanlar.
 
 15 Temmuz yüce Doruk Tepeden
 Her taraftan gelip zahmet etmeden
 Oynayın yorulun ki Güneş batmadan
 Birlik, beraberlik çıksın Doruk Tepeden.
 
 Karaburga, Aşığın pârı şenliğine
 29 Temmuz yazıldı günlüğüne
 Gelip katılanların güzelliğine.
 Selam güzelliğin güçlü birliğine.
 
 Akılsız Hüseyin'in size merhabası
 Güzelliktedir, güzelliğin güzel hası
 Herkesi kıskandırdınız velhasılı
 Güzel yazılacak, güzelliğin hatırası.
 
 Babuko  Hüseyin  - ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 
 06 Temmuz 2012
 TATİL    V E   KÖYÜMÜZ
 
 Tatile gitmek istiyorum
 Nereye gitsem diyorum
 Denize mi, köyüme mi
 Diye kararsız kalıyorum.
 
 Deniz kıyısı masraf, sıcak,
 Olmasın diyorum israf,
 Köyde zevkle yaşamak
 Bizi köy kurtarır ancak.
 
 Kıyılar egzoz dumanı
 İleri geri yıpratır insanı
 Altüst eder güzel yaşamı
 Boşaltır cebi, cüzdanı.
 
 Yol gider köye, özgürlüğe
 Bir ben, bir sen, hem de göğe
 Olabildiğince daha yükseğe
 Daha da yükseğe, güneşe.
 
 Köyde çevre, orman serin
 Nefes alırsın derin derin,
 Özgürce gez şura senin,
 Demez kimse bura da benim.
 
 Kırıntı köyü tatil yeri,
 Kucaklar gelen herkesi,
 Kırları, ormanı, yaylası
 Gezilecek daha fazlası
 
 İnsan güneşte durur, yanar,
 Orman seni serin saklar,
 Buz gibi akan pınarlar,
 Yoktur sakınca, yasaklar.
 
 Akılsız Hüseyin köyde
 Rahatça gezer her yönde
 Bu semtte, şu çeşmede.
 Elinde bardağı her yerde.
 
 Babuko  Hüseyin   - ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 28 Haziran 2012
 YANGIN  OLMASIN
 
 Köyümüzde sıkıntı yeşil otlar
 İçinde potansiyel yangın saklar
 Çevremizde biçilmeyen bu otlar
 Kırıntıya kötü bir sürpriz saklar.
 
 Orman yanar hayatlar yok olurmuş
 Kırda yaşamak gayet zor olurmuş
 Ormanın kıymetini cahil ne bilsin
 Yeşillik giderse arazi çöl olurmuş.
 
 Çevrede ki çöpleri yakıyorum
 Canım bir şey olmaz bakıyorum
 Kuru ot yanarsa söndürüyorum
 Demek kadar büyük yanlış olamaz.
 
 Yaptığın hareket yangının kendisi
 Bir hatada yanar otların hepisi
 Yanlışlık yapmış köyün bir delisi
 Yok olmuş derler ağacı, çalısı.
 
 Yangına karşı uyanıklık gerekir
 Olmayanların hakkı ise kötektir
 Yangın olan yerler çölleşecektir
 Çöl seven insan köpekleşecektir.
 
 Yangına karşı insan uyarılmalı
 Tehlikeli yerde ateş yakılmamalı
 Belli bir otsuz şerit oluşturmalı
 Çevresine ağaç çalı dikilmemeli.
 
 Çevre köylerle işbirliği yapmalı
 Kaide, kural, talimatlara uymalı
 Tehlike olmadan, uyanık olmalı
 İnsanlar olacakları sezmeli.
 
 Akılsız Hüseyin yangını sevmez
 Çölleşen Kırıntıda canlı kalmaz
 Sonra cenneti konuşsan ne yazar
 Cehennem de, çayır çimen olmaz.
 
 
 Babuko  Hüseyin     -   ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 
 24 Haziran 2012
 GEÇMİŞİMİZİ  ANMAK
 
 1
 Köylülerimizi nasıl anlatsam
 Kimden başlayıp nasıl yazsam
 Alilerden mi, Velilerden mi
 Hasanlardan mı, delilerden mi.
 
 2
 Sultangilden mi, Sofulardan mı
 Baloğullardan mı, boş okuldan mı
 Havalardan mı, soğuk sulardan mı,
 Nerelerden başlayayım, bilmem ki.
 
 3
 Sultangili deyip başlayayım
 Çırakgili demircileri yazayım
 Komşuları Hancıgille, Guzugile
 Aşurun Memmetlerine varayım.
 
 4
 Aşağı pârdan su içip ferahlasam
 Çakırgil Sedefler de duraklasam
 Kösegile varıp nostalji yapsam,
 Çocukluğumdaki alıcı taşlasam.
 
 5
 Yukarda Veligil, Gülhanımlara
 Sarı Sakal, Cin Ali babalara
 Geçtim Sarıkızgil, Posbıyıklara
 Dehmenin gölünden, herkese selam.
 
 6
 Gidip bakalım bizim Abdallıya
 Zilifler, Şehrigil, pehlivan Hamza'ya
 Molla Ali, Sağır kızlar, Dıvdıya
 Selam Abbas bey ile Deli Şükrü'ye
 
 7
 Gidelim bakalım Gucugoyn dereye
 Harman taşlarından şöyle çevreye
 Dağa, taşa, yayla yoluna, petekliğe
 Selam Sofugil kalesinden heryere.
 
 8
 Bizim Gülizarlardan, Tombullara
 Gariplerden, selam Abdallılara
 Gidelim Feyzi, Ayvaz oğullara
 Ali, Hasan, Süleyman çavuşlara.
 
 9
 Çiçeğin İzzeti, gardaş Bekdeşi
 Mavli idi onun yoldaşı, eşi,
 Yazacağım şunu bunu, herkesi
 Hatta ciğerlere giden nefesi.
 
 10
 Cem yapan şeyhgillere, dedelere
 Analar, babalar, bacılar, ninelere
 Cem evinde tekrar cem edenlere
 Birikip Allah Allah diyenlere, selam.
 
 11
 İbrahim, İsmail, Kamil, Rıza dedeler
 Üsükler, Gogugil, Veli Şıh, Kesükler
 Hasan, Hüseyin bunlar Gülağalar
 Durmuş, Bayram bunlarda Hacı ağalar.
 
 12
 Geçeyim Cennet ile Gahirgile
 Kemençe ile davul-zurnagile
 Yusuf gillere, Çoban Alilere
 Güssün oğlu Garabey, Kâmil'lere.
 
 13
 Kasımgiller, Kerimin Yakupları
 Çocukluğumun eski muhtarları
 Varalım Guşulara, gör Aguları
 İskendergil agamın dayıları.
 
 14
 Abey keserle uçak yaparım derdi,
 Semahtan, oyundan hep kaçardı
 Sohbette kendi kendine şaşardı
 O da garip bir şekilde yaşardı.
 
 15
 Babaları Hasan Dayı, Ezgiller,
 Talip, Zeytin, kız-oğul marketgiller,
 Karşı Yonuzlar, Mürtez'e Temürgiller
 Dere kıyısında Daldaban Hebipler.
 
 16
 Sallıgil, Deli Babalar, Zennibeler
 Kerimgil, Çilismailler, Gınalılar
 Dıldıramanı, Fitilleri, Kıltıları
 Bu mahalle de Aydın Oğulları.
 
 17
 Bu mahalle aydın olmak zorunda
 Çünkü okul o mahallenin yanında
 Selam okulu düşünüp yapanlara
 Selam okulda okumuş olanlara.
 
 18
 Köye ilk radyoyu Kıneyz getirdi
 Köyümüzde medeniyeti estirdi
 Köylü derdi, sandık çıkacakmış
 İçinde insanlar görünecekmiş.
 
 19
 Sandık çıktı, insanları uyuttu
 Sahipleri ise cepleri büyüttü
 Televizyonlar dünyayı küçülttü
 Diziler aklımızı, fikrimizi üşüttü.
 
 20
 Şura bura diyerek laf dağıldı
 Anşagilden Vahitlere varıldı
 Garahalil, Esef'leri buluyorum,
 Toraman, Cicimaligili anıyorum.
 
 21
 Onbaşı, Çilali, Bohçalar, Alaman
 Eyri Eziz varken doğruyu  göremen
 Eminenin Hasanı, Helim, Tamas'ı
 Arasan Aşur Muharremi bulaman.
 
 22
 Havanın Salihi, Cicimali Memmet
 Velinin Şükrüsüne geldim nihayet
 Durbaba, Veli, bacıları diyerek
 Selam olsun sana çebem Civelek.
 
 23
 Balogilden sofugile yollandım
 Molla Bekdeşgilde soluklandım,
 Orada hoş beş diye karşılandım
 Yorgunluktan da biraz turşulandım.
 
 24
 Sakarın Hasanları, Molla Bekdeş
 Galmanın Gadiri, Tekbıyık Bektaş
 Elifler, Guru Gızlar, Deli Memmetler
 Onların komşusu idi Kürt Ehmetler.
 
 25
 Büyük Menekşe, küçük Menemşe
 Salih dayı bunlarla hep iki köşe,
 Yukarda da iki kuma Çakır, Telli
 Deli Memmet yaşardı toz pembeli.
 
 26
 Çiğdemin Kızı ile Kürt Hasan'lar
 Bu işleri düşünüp de yazanlar
 Hem okuyup, hem yazar, çizerler
 Bunu nasıl boncuk gibi dizerler
 
 27
 Köyün son mahallesi Sofugildi,
 Nerdeyse onlarda boşalıp gitti.
 Şimdi Kırıntı ile çükelik hikayeleri
 Ağa, patron yapıyor bizim köyleri.
 
 28
 Yeni nesiller gelip kondurdu evleri
 Ocak yakıp tüttürdüler horiklikleri.
 Köyümüz Şiran da, birinci oldu
 Kırıntı'yla Şiran'ın yüzü güldü.
 
 29
 Biz yazılmamışız diye darılmayın
 Eleştiri oklarına sarılmayın
 Unuttuğum olursa yazarım elbet
 Onları da yazarken biraz sabret.
 
 30
 Benim niyetim herkesleri yazmak
 Yazarken de kimseyi darıltmamak
 Aklıma gelenler bu kadar ancak
 Siz hatırlatın, onlarda yazılacak
 
 31
 Kabahatim, erkekler çok yazıldı
 Bayan erkeğin nüfusuna kazıldı
 Bir kanun çıktı reislik tartışıldı
 Erkeğin reisliği elinden alındı.
 
 32
 Akılsız Hüseyin hep yazdı çizdi
 Sanma ki Kırıntı köyünden bezdi
 Güzelim köyünü, dolaşıp, gezdi
 Köyünden sadece bir kesit yazdı.
 
 Babuko  Hüseyin     - ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 
 13 Haziran 2012
 ZEHİRLİ  ALTIN
 
 Meşhur Kırıntı köyü evlerine
 Selam ağalarına beylerine
 Köylü huzurla gelsin yurduna
 Diye güller dikilmişti yollarına.
 
 Köyüne ev yapıp döşemişlerdi
 Sevgi saygı ile yaşamışlardı
 Köyümüzün suskunca insanları
 Çok zorlukları başarmışlardı.
 
 Köyümüze büyük tehlike geldi
 Yaylamızda kara bulutlar döndü
 Dediler siyanürle altın çıkacak
 Bu halkımızın canını yakacak.
 
 Siyanürlü altın çıkaracaklarsa
 Sular da siyanürleşip akacaksa
 Görmek istemem köyün bu halini.
 Çevrede ağaçlar kuruyacaksa
 
 Yeşil otlar kurur, dağlar ıssızlar
 Tutyalar ölür yüreğimiz sızlar
 Üç beş kişi zengin olur, cep şişer
 Zengin uçar fakir iyice şaşar.
 
 Çevremizin o görkemli günleri
 Unutmak istemem güzel dünleri
 Durdurun şu zehirli altınları
 Huzursuz etmeyin güzel köyleri
 
 Altının zehirli zenginliğini
 Bize yuttururlar rezilliğini.
 Devamlı alırlar güzelliğini
 Bizlere bırakırlar pisliğini.
 
 Akılsız Hüseyin haber okuyor
 Altın devamlı insanı yakıyor
 Altına karşı adalet siniyor
 Bergama'yı ise dünya görüyor.
 
 Babuko  Hüseyin   9-6-2012  -  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 28 Mayıs 2012
 TAŞ  KINA YAKMAK
 
 Çocukluğumuzda dana yayarken
 Taşların başına çıkıp oynarken
 Taş kınasını elimize yakarken
 O çocukluğumuz gelir aklıma.
 
 Gucugoyun dere saylarında
 Taşların yeşilim yosunlarında
 Taş ıslayıp sürterek kınasında
 Çocukluğu süslemek ne güzel.
 
 Yarım saatte yapılan taş kına
 Ellere sürüp çocukluk aşkına
 Birbirimize gösterip baksana
 Deyip elleri süslemek ne güzel.
 
 Kırıntı saylarını mekan tutunca
 Evcilik oynayıp evler yapınca
 Taş kınalarını ellere sürünce
 O hayal ile oynamak ne güzel.
 
 Çiçek değirmenine papatya seçtik
 Herkesler gibi aynı yoldan geçtik
 Oyunda saat, zaman nedir bilmedik
 Bilmeden oyun oynamak ne güzel.
 
 Çamurla oynarken araba yapmak
 Oyunda baba olup pazara gitmek
 Çamur radyo açıp, konuşturmak
 Hayali ile oynamak ne güzel.
 
 Çocuksu hayalleri yaşamayan
 Onun masumiyetini bilmeyen
 Oyun, oyuncak nedir görmeyen
 Çocukluğu yaşamak ne üzücü.
 
 Akılsız Hüseyin'im hep oynadı
 Dağ, bayırda odun, tezek topladı
 Oyuncaklar nedir görüp, bilmedi
 Oyuncaksız  büyümekte ne kötü.
 
 Babuko  Hüseyin
 
 ----------------------------------------------
 
 28 Mayıs 2012
 DAĞLARA   AŞIĞIM
 
 Dağlara aşık olup gönül verdim
 Aklımı hep dağlara saklarım
 Dağ çiçeği tutyaları sevmişim
 Soğuk Pârda ona aşkımı sunarım.
 
 Dağların yeşilim yamaçlarına
 Vadilerdeki çam ağaçlarına
 Buz gibi akan gözelerine
 Aşkımı sunmaya dağlara giderim.
 
 Yayladan yol Soğuk Pâra çıkar
 Pârın önünde bin bir çiçek açar
 Güzelliğine insan hayran kalır
 Bu güzelliğe aşkımı sunarım.
 
 Soğuk Paardan Karaburgaya
 Yol uzar gider Abdal Dedeye
 Balaban Dağı yüksek tepeye
 Orda aşkımı sunmaya giderim.
 
 Dağlara sis gelir duman çöker
 Yağar yağmur, suyunu döker
 Özlediğimiz anuk, tutya biter
 Bizi mıknatıs gibi, dalara çeker.
 
 Akılsız Hüseyin güzel yaylaya
 Aşık olmuştur dalar sevdaya
 Sise dumana aman demez
 Çekilip gider yüce dağlara.
 
 
 Babuko   Hüseyin
 
 ----------------------------------------------
 
 28 Mayıs 2012
 KIRINTI AĞAÇLARI
 
 Kırıntı köyü selvi kavakları
 Yemyeşil görünür yaprakları
 Süsler çevreyi, köyü, evleri.
 Zararlıdır pamuğu, polenleri.
 
 Çam ağacı, iğne yaprakları
 Kendini süsler kozalakları
 Evin odun, tahta ihtiyaçları
 Sana bağlıydı çam ağaçları.
 
 Armutsun, derim sana, ahlat
 Korkmadan yerim rahat rahat
 Gene de bir korkum var nihayet
 Seni bilirim söyleyemem fakat.
 
 Kırıntı köyünün ekşi elması
 Yersin dişini çalar meyvası
 Nazar boncuğu olur dalları
 Koruyordu evleri, damları.
 
 Ormanda pelitlere bakılırdı
 Mazı, maran, samı yapılırdı
 Kırıntı köyü pelit, meşeleri
 Kağnı arabasına takılırdı.
 
 Ormanın yarısı yabani kavak
 Bolca görünür dal ile yaprak
 Önüne, çevrene iyicene bak
 İçinden kocaoğlan çıkacak.
 
 Çevrende bak söğüt ile alıca
 Hem de ormanda akça ağaca
 Dalı kesilir, ayak olur kızağa
 Sap takılır balta ile nacağa.
 
 Akılsız Hüseyin koş ormana,
 Ormanı cahilden korusana
 Aydınım diye geçinenlere
 Orman için, bir soru sorsana.
 
 Babuko  Hüseyin
 
 ----------------------------------------------
 
 23 Nisan 2012
 KARABURGAYA  GİDİŞ
 
 Bekçi, ey millet yarın Karaburgaya diye bağırdı
 Köylü de, çevre köylerden hısım akrabayı çağırdı
 Göç yaylada, inekleri, koyunları toplayıp sağdı
 Kap kacak, yoğurt mayalandı, yüzleri hep tere yağdı.
 
 Millet erkenden köyden topluca Karaburgaya yürüdü
 Allı güllü giyinmiş, karı- kız dağı taşı bürüdü.
 Paltıçukur, Çanakçı Yaylası derken yayla göründü
 Uykurma, türkü, silah sesi ortalığı sallıyordu.
 
 Yayladakiler durur muydu, gırgır- şamata, uykurma
 Hep bir ağızdan nara, tüfeklere asılıp, bağırma
 Millette, seslerde başlıyordu yavaş yavaş hızlanma
 Göklerden aşağı gelip başladı açılıp saçılma.
 
 Tarhana Boğazı, Karadoruğun üst yanı kaşında
 Birleşip kucaklaşırlardı Karadoruğun başında
 Gelenler, geçip gidenler, sıfır ile doksan yaşında
 Yorulup oturanlar, türkü söylerler taşın başında.
 
 Millet gelip Aşığın Paarında, toplanıp birikti
 Kimi de Karaburganın bayırlarında gözüktü.
 Gidebilenler gitti, Karaburgayı ziyaret etti
 Kalanlar da geride, barkanayı kurup oyun tepti.
 
 Karaburga dağın zirvesi, seyran gah, ziyaret yeri
 Bakınca insan görür, etraf manzara bütün köyleri
 İki taraf mezarlık, kalaba ziyaret edenleri
 Kırıntı, Yeniköy, Kayacık'ın ağaları, beyleri.
 
 Mahşeri kalabalık, erken gelirdi Pehlül, Dedeler
 Yaşlısı, genci, dedeyi eğilip ziyaret ederler
 Duasını alanlar beri taraf ki türbeye geçerler
 Eş dost birbirlerini görüp, eskiyi yad ederler.
 
 Dağın zirvesinden, ziyarette, kar kesip getirenler
 Tak tak silah atıp kıvrılarak aşağıya inenler
 Aşağıda kurban kesip, pişirip geleni bekleyenler.
 Davul zurna uykurarak oynayıp zıplayıp hay ederler.
 
 Bir kenarda kavun, karpuz, kaysı, üzüm meyve alanlar
 Oyunda karşılıklı oynayıp oynayıp, silah atanlar
 Diğer yanda kurbanlık için koyun, kuzu satanlar
 Aşığın Pınarında ne güzel kaynaşıp coşarlar.
 
 
 Niyet edip kadınlar, ayağı yalınayak gezenler
 Derler bizlere yardım etsinler evliyalar, erenler
 Allah kabul etsin, anam bacım, niyetini diyenler
 Yiyip içer, hep beraber yaşarlar bu günü görenler.
 
 Davul zurna çalar devam eder, insanlar yeyip içer
 Haycılar oynar, açlıktan düşer, kimi yer karnı şişer
 Kimi içmiş sarhoş, bağırıp çağırıp, yalpalar düşer
 Kimi insanlar mest olmuştur, kimisi kendinden geçer.
 
 Aşığın pınarı rengarenk artık panayır yeridir
 İnsan kendinden geçmiş kimi akıllı kimi delidir
 Güneş dönmüş, akşam yaklaşmış, zaman ileridir
 Yük, yumağı toplayıp, artık gitme zamanı bellidir.
 
 İnsan güldü, oynadı, göyden aşağı geldi, yoruldu
 Hısım akrabalar dağılırken birbirine sarıldı.
 Bir sene daha görüşemeyiz deyip, helallık alındı
 Yavaş yavaş artık eş, dosta köylerin yolu göründü.
 
 Yaylacılar yaylasına, köylüde köyüne yollandı
 Akılsız Hüseyin, hızlı gidenler tarafından sollandı
 Paltıçukurun düzünde bir oyun oynandı, sonlandı
 Böylecene bir Karaburga günü daha noktalandı.
 
 Babuko  Hüseyin  -- ANKARA
 
 
 ----------------------------------------------
 
 07 Nisan 2012
 ÇEVRECİ  OL  ARKADAŞ
 
 Çevreci olmaktan korkmayın
 Kırıntı ormanlarını koruyun
 Çimen çiçeğe karşı olmayın
 Çevremiz güzel olsun arkadaş.
 
 Çevreci Kırıntı istiyorsan
 Kötü şeylerden kaçıyorsan
 Hayatın tadını biliyorsan
 Sana iyi günler arkadaş
 
 Çevrene zarar vermiyorsan
 Kendine iyilik yapıyorsun
 Sigaraya kibrit çakmıyorsan
 Yaşamak sana yaraşır arkadaş
 
 Çevrende neşeli insansan
 Yaşarken hep böyle kalırsan
 Sağlığına da dikkat edersen
 Yaşamak senin hakkın arkadaş
 
 Çevreci Ahmet, Mehmet beyler
 Kırıntı köyünü birazcık sevenler
 Yem Yeşil bir dünya isteyenler
 Yarını da yeşil yapalım arkadaş.
 
 Çevrene iyi bak, çevreci ol
 Çevrende hep iyi şeyleri gör
 Kârı sana dönecek bunu bil
 Çelik gibi çevreci ol arkadaş.
 
 Yeşilliği hep yok ediyorlar
 Kırıntı ne olacak bilmiyorlar
 Akılsız’ı cahil sanıyorlar
 Hüseyin çevrecidir arkadaş
 
 Babuko  Hüseyin  - Ankara
 
 ----------------------------------------------
 
 29 Mart 2012
 KENDİMİ  POSTALADIM
 
 Bugünlerde efkarlıyım
 Kırıntıdan uzaktayım
 Kendimi postaladım
 Köyüme gitmem lazım
 
 Kırıntının bağlarında
 Gezip dolan dağlarında
 Kuş gibi yuva yapınca
 Güzeldir köye bakınca
 
 Karadorukta gezmesi
 Soğuk suyunu içmesi
 Güzeldir göze çeşmesi
 Yanından bile geçmesi.
 
 Havalansam yaylama
 Baksam Tuğ Kıranına
 Uğrasam Karadoruğa
 Çamları daha güzeldir.
 
 Soğuk pınarın tepesi
 Mor olur sümbül lalesi
 Bakınca köye aşağı
 Görünür her bir köşesi.
 
 AKILSIZ, tutya toplasa
 Sevinip yüreği hoplasa
 Soğuk suyu goşalasa
 Ne güzel olur içmesi.
 
 Babuko  Hüseyin  --  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 15 Mart 2012
 SÖĞÜTLERİM
 
 Kırıntı da, yeşil bir söğüdüm
 Derelerde yapyalnız büyüdüm
 Kavaklar beni geçtiler gördüm
 Ben cılız kaldım, kime ne deyim.
 
 İnsanlar keser, keser odun yapar
 Kerestem olmaz yan, yan bakar
 Derelerde toprağı hep korurum
 Erozyona karşı sağlam dururum.
 
 Gelincikte, yukarı sığınakta
 Yetişirim bostanlarda çatakta
 İnsanları severim ben gene de
 Çoğaltırlar sulak yerde batakta
 
 Çocuklar beni keser, zıpçık yapar
 Birbirlerine öttürüp caka satar
 Oyun havası çalar, horan teper
 Gayda makam üfler taksim geçer.
 
 Kırıntı da ilk yaprak açan benim
 Gönüllere zevk, verir neşelerim
 Cins cinsim dallarımı yere eğerim
 Rüzgarda o yana bu yana değerim.
 
 Akılsız Hüseyin, dere söğütlerim
 İnsanlara akıl verir, öğütlerim
 Almazsa öğütlerim, ben neylerim,
 Aklımı, kendi kendime saklarım.
 
 Babuko  Hüseyin
 
 ----------------------------------------
 
 04 Mart 2012
 BU   YAYLA   BİZİM
 
 Gelin yaylamızda yayla yapın
 Çevresine çiğdem çiçek ekin
 Çevirme duvarından vazgeçin.
 Bu yayla bizim, sizin, hepimizin.
 
 Karadoruk çam ağaçlarından
 Yaylanın yolu, Tuğ kıranından
 İpek yolu patika yollarından
 Yaylaya giden canlar bizim.
 
 Yerli burundan, Tarhanaya
 Yaylada yapılan barhanaya
 Kozalak dolu çuvalı yaylaya
 Götüren güç, kuvvet, sırt bizim.
 
 Soğuk pârdan çeküz yaylasına
 Çam ormanı temiz havasına
 Harmancıktan karaburgasına
 Kömeler, ağaçlar, dağlar bizim.
 
 Tuztaşından madenin dereye
 Bakarım ormanlara çevreye
 Gel korkusuzca, gez her yere
 Bu doğa, çevre, yayla bizim.
 
 Karaburgadan çorak dereye
 Akan dereden Artabel tepeye
 Buralardan avlu su gözeye
 Anuk,tutya kokan dağlar bizim.
 
 Dağda yaşayan kocaoğlana
 Kartal, keklik, hızlı doğana
 Kuzgun kargası, saksağana
 Dağda yaşayan canlılar bizim.
 
 Akılsız Hüseyin sanki uçuyor
 Dağı, bayırı atlayıp geçiyor
 Başyurt gözenin suyunu içiyor
 Kaynayan göze, akan su bizim.
 
 TARHANA: Karadoruk ile Çirmiş yaylasının sınırları ve Çeküz yaylasına giden yolun birleştiği nokta.
 
 YERLİ BURUN:  Yukarı çiçekli çayırdan, Aşağıgersit yaylasına aşılan nokta.
 ARTABEL: Yıldız göllerine giderken, bizim köyün son sınırları.
 
 Babuko  Hüseyin  - Ankara
 
 --------------------------------------------
 
 23 Şubat 2012
 HERDEM GÜZELİ
 
 Kırıntı köyü kırlarında yetişir
 Çiçeklerin minicik toptan oluşur
 Açık sarıdan altın renge dönüşür
 Adın altın otudur, herdem güzeli.
 
 Peteklikte su deposu yanlarında
 Harmancığın, çiçekli kırlarında
 Kayanın önü yokuş bayırlarında
 Toplanır bağlanırsın herdem güzeli.
 
 Çiçeklerin dökse yaprağı gazeli
 Altın rengin hiç solmuyor ebedi
 Seni toplamak için gezdim gezeli
 Senden güzeli yoktur herdem güzeli.
 
 Köyümüzün  dört bir tarafı yöresi
 Çeşitli çiçeklerle dolmuş çevresi
 Sümbülü, tutya çiğdem çiçek lalesi
 Bunlara eş olursun herdem güzeli.
 
 Seni kırlardan toplar top yaparız
 Toplarına püskül kordela takarız
 Eşe dosta hediye seni yollarız
 Böyle gönüller alırsın herdem güzeli.
 
 Her dem güzelisin, her an güzelsin
 Senelerce dursan da yine kokarsın
 Geçse de yıllar renkli, canlı kalırsın
 Sevenler sana hasret herdem güzeli.
 
 Hasret olanların gelip seni bulsun
 Kızlar saçlarına örük yapıp örsün
 Akılsız Hüseyin hasret gelip görsün
 Senden güzeli yoktur herdem güzeli.
 
 Babuko  Hüseyin   - Ankara
 
 ----------------------------------------------
 
 04 Ocak 2012
 KAYANIN  ÖNÜ
 
 Kırıntı'da  Kayanın önüyüm
 Yalçın Kayalarla ünlüyüm
 Meşe, kavak yeşil benliyim
 Yemyeşilim ben neyleyim.
 
 Çiçekli çayır karşı komşum
 Dağ, bayır hep yokuşum
 Koca oğlanlarla dolmuşum
 Aslan pençeli kuşlarım var.
 
 Önümde büyük dere çağlar
 Mahmudun gözesi, buz bağlar
 Yolcular gelip, buradan geçer
 Yayla yolu diye yollarım var.
 
 Kızıl ağaçlar zikzak çizili
 Uzun sıra derede dizili
 Ahlatlı ağaçlarla bezeli
 Ahlatı seven ayılarım var.
 
 İki dere önümde birleşir
 Suları çağlar şırıldaşır
 Ayı görmüş, itler hırlaşır
 İti kovalayan ayılarım var.
 
 Sağdan soldan kaçaklar gelmiş
 İnsanlar saklanıp barınmış
 Eski köy, buralarda kurulmuş
 Eskiye uzanan  köyümüz var
 
 Mezar taşları bulunuyordu
 Dere kıyısında korunuyordu
 Eski köy peyleri duruyordu
 Köyü belli olanlarımız var.
 
 Kurt, tavşan, tilki gezeler
 Uç verir fidanlar tazeler
 Çayır çimen çiçek naneler
 Derde deva bitkilerimiz var.
 
 Kartal uçuşur havasına
 Bakın kartalın yuvasına
 Akılsız Hüseyin hayrandır
 Kartalın kayada duruşuna.
 
 Babuko   Hüseyin   - Ankara
 
 ----------------------------------------------
 
 29 Aralık 2011
 PALTIÇUKUR
 
 Bilin bakalım ben neredeyim
 Köyün arkasında, gizlideyim
 Etrafım dağlarla çevrili çukurum
 İşte, ben yemyeşil, paltıçukurum.
 
 Yüzlerce kuş öter gövde, dalımda
 Binlerce yuva kurarlar bağrımda
 Sağlık, huzur fışkırır yaprağımda
 Gel gör beni, sabah, seher vaktinde
 
 Çeküz yaylasından gelir suyum
 Üç tarafım dağlar hep uçurum
 Meşe yabani kavak büyütürüm
 İnsanların gönlünde ben mühürüm
 
 Zaman gerek, sığınakla birleşmeye
 Ağaçlarımız birbirleri ile sevişmeye
 Meşe, kavakla uçuca yarışmaya
 Meşeler Sığnakta, kavak bendedir.
 
 Paltıçukur içinden yürü yukarılara
 Çeküz yaylasından, Karadoruklara
 Özgürce kavuşursun bu topraklara
 Oksijenli, iğneli, yemyeşil yapraklara.
 
 Paltıçukurum, içimde var düzlüğüm
 Gözem var, çayır çimen meşeliğim
 İşte ben böyle kavakla yeşilliğim
 İnsanlarla beraber zevkli, neşeliyim.
 
 Paltıçukurdan inerim büyük dereye
 İlkbaharda çağlar, giderim her yere
 Yazın kurur suyum, dönerim nafileye
 Ben bu durumda, küsmüşüm feleğe.
 
 Önüm engince, bakarım güneye
 Büyür ağaçlarım, seneden seneye
 Akılsız Hüseyin yeniden yeniye
 Gelir gezerim, bakmam bahaneye.
 
 Babuko Hüseyin - 2.12.2011 - Ankara
 
 ----------------------------------------------
 
 12 Aralık 2011
 MAL YAYMA
 
 Öküzleri alıp da evden çıktık yola
 Nere gidelim diye bakındık sağ sola
 Biz gideriz önümüz çayır çimen ola
 Gittiğimiz yerde, inşallah mallar doya
 
 Azığımız çentede iki üç sac ekmeği
 Yanındaki ayran yoğurt dolu şişeyi
 Mallar alışkın geçtiler dönüp köşeyi
 Sürüp gidelim de doyuralım malları
 
 Züğürdün Kaçağı ya da Kuyu Deresi
 Cankurtaranı aştık buralar neresi
 Ot yayıldıkça geldi malların neşesi
 Yarın da Kân'a gitmektir insanın hevesi
 
 Aşağı yazıya sür gidelim malları
 Zarar ziyan ettirmeyelim tarlaları
 Varıp gidelim otlatalım hozanları
 Hem de Mezireyi, merayı, Tonarları.
 
 Harmancık, Keskinon Komu, Sıcak Pınar
 Sıcaktır, mal, davar, çoban, otlar yanar
 Soğuk suyunu içer cana can katar
 Kırıntı'nın soğuk akan gözelerinde.
 
 Osman Çayır, Hasan Derviş, ağalıkta
 Mallar yayılır her bir yerde çalılıkta
 Göbek Çayır'n kıyısında bataklıkta
 Yazıda otlar suyun içer mallarım
 
 Kırıntı'da dağ taş boldur,
 Kış gelince odun yoktur,
 Akılsız Hüseyin'in zamanı çoktur,
 Öküz gütmeye heveslendikten sonra
 
 04-06-2011 Babuko Hüseyin - Ankara
 
 ----------------------------------------------
 
 04 Aralık 2011
 DAĞLARA GÜZ GELDİ
 
 Çoban sürüyü bayıra salıyor
 Kavalını dertli, dertli çalıyor
 Etrafın otu, yüzü kuruyor
 Dağlara güz geldi, geleli.
 
 Dağlar puslu hep ıssızlandı
 Geldi kör bulutlar,sislendi
 Hayat ne kadarda pislendi
 Dağlara güz geldi, geleli.
 
 Çamlar mahsun, guguk suskun
 Düzen kalmadı, ortalık bozgun
 Her şey bozuk, fırtına düzgün
 Eser Kırıntıya, güz geldi, geleli.
 
 Hazan mevsimiydi, sürü bitti
 Her şey durdu, insanlar da gitti
 Şahin, kartal, akbaba da yitti
 Kırıntıya güz geldi, geleli.
 
 Dağlar bölük, bölük karlandı
 Otları yok oldu, buzlandı
 Dere tepe her yer düzlendi
 Kırıntıya kış geldi, geleli.
 
 Kepek, kepek karlar yağıyor
 Hava soğuk ciğerim dağlıyor
 Hayatta da neler, neler oluyor
 Kırıntıya kış geldi, geleli.
 
 Fırtınalar köye durmaz eser
 Her şey dondu, buz keser
 Ne kuş uçar ne kervan geçer
 Kırıntıya kış geldi, geleli.
 
 Fırtınaların yükseğinde eser
 Buzlandı suyun kimler içer
 İnsanlar hay-huy ile göçer
 Kırıntıya kış geldi, geleli.
 
 Gönlüm yaralı, yaralanıyor
 Ciğerim parça, paralanıyor
 Dağlar karlanıp, boralanıyor
 Kırıntıya kış geldi, geleli.
 
 Az yaşa, çok yaşa, hür yaşa
 İstersen de hızla koşa, koşa
 Aylarım, günlerim geçti boşa
 Kırıntıya kış geldi, geleli.
 
 Akılsız Hüseyin Kırıntıda
 Bembeyaz olmuş kışında
 Sıcak odada dostlarında
 Kırıntıya kış geldi, geleli.
 
 23-05-2011 BABUKO - ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 11 Haziran 2011
 FİDE, FİDE EKSEM SENİ
 
 Fezaya çıksan da güzelsin
 İnsen yere de benim ilesin
 Menekşe ile güldensin
 Deste, deste koklarım seni
 
 Anadolu da kalmasın çiçek
 Her bölgeden buket, buketcik
 Göndersem gönül bahçeme
 Fide, fide eksem seni.
 
 Goncalar gibisin bana
 Aşığım, güzelim sana
 Çiçekler den buket olsan
 Deste, deste saklasam seni.
 
 Gönlüm de gül fidanısın
 Bu bülbüle, aşiyansın
 Kırıntı da kekik, yavşağansın
 Demet, demet koklarım seni.
 
 Tutyasın, seni gülle dersem
 Yaylasın; soğuk suyun içsem
 Buket, buket, buketlesem
 Top,top saklasam seni.
 
 Issız dağlar da buz ilesin
 Senin yanında, tutya neylesin
 Çıkıp gönlüm de yaylarsın
 Tutyalar gibi koklarım seni.
 
 Mevsimler de gül gibisin
 Her gün Kırıntı köyündesin
 Akılsız Hüseyin'i bilesin
 Gül gibi, gül gibi koklar seni.
 
 05-11-2006 AKILSIZ HÜSEYİN AYDOĞAN
 
 ----------------------------------------------
 
 07 Hazira 2011
 GEL, GEL
 
 Çamlık, sığnak yamaçlarına
 Kar düştü çam ağaçlarına
 Yoruldum, yaslanılmaz taşlarına
 Oğul yaşantıma bak,gel,gel.
 
 Karadorukta uzun çam ağacı
 Bu ne çelpeşük ters yazı,
 Fırtınalar vurur bazı bazı
 Oğul dindirmek için gel, gel.
 
 Yamaçtan yuvarlandım aşağı
 Bu olanlar bana revâ mı
 Çiçekli çayıra düştüm sanma
 Yarama merhem için gel,gel.
 
 Tuğ kıranın bayır yamaçları
 Kaplamış kavak, çam ağaçları
 Yel vurmuş dalgalı saçları
 Kır, düşmüş beyazlamış gel,gel.
 
 Bak Bölük meşe çam ağaçları
 Üzerinde hep kuş yuvaları
 Bizim yuvamıza neler oldu
 Görüp, onarmak için gel,gel.
 
 Bak bana yamaçta mıyım
 Baş tacı revaçta mıyım
 Yaşamak için savaştayım
 Savaşıma sulh için gel,gel.
 
 Yamaçta bir ceylân gibiyim
 Şaşırdım, deli divâneyim
 Dağıldım her bir yöndeyim
 Toparlamak için gel,gel.
 
 Soğuk pâr da yalnız bir otum
 Kimse gelip yolmaz bir tutam
 Kuruyup, yanıp yanıp tütem
 Oğul söndürmek için gel,gel.
 
 Buzlu sularda,tutya mıyım
 Yar burnunda, tüter miyim
 Yollarım bağlı gele miyim
 Yollarım, açmak için gel,gel.
 
 Köyün dağları karlı boralı
 Hiç kimseler olmaz oralı
 Başıma çöken dumanı
 Oğul dağıtmak için gel,gel.
 
 Akılsız Hüseyin yamaçtayım
 Hep yamaçta dağlardayım
 Bir onulmaz dertlerdeyim
 Derdime derman için gel,gel.
 
 25-08-2006
 AKILSIZ HÜSEYİN AYDOĞAN
 
 ----------------------------------------------
 
 19 Mayıs 2011
 YENİKÖYLÜM
 
 Bugün Yeniköylümü gördüm
 Yeniköylümü üzgün gördüm
 Yeniköylümü güldüremedim
 Kendimi boşlukta gördüm.
 
 Yeniköylü mü özde gördüm
 Özünü ateşte, gördüm
 Saçları dalga dalga, beyaz
 Gözlerini de yaşlı gördüm
 
 Yeniköylüm salınıp gezmeli
 Değil karalar, allı giymeli
 Renkli elbise, beyaz düğmeli
 Salınıp gezdiğine deymeli.
 
 Yeniköylüm bir bak hele
 Dağlarda sümbül, lale
 Toplarız herdem güzeli
 Çiğdem, çiçek, tutya bile.
 
 Yeniköylüm gülem yüzüne
 Kırıntılı nın inan sözüne
 Gelecekte, gelecek yazına
 Bakma dağın kışına, güzüne.
 
 Yeniköylüm çayır, çimen
 Gönlünde kalmasın güman
 Başımıza geldi bir kere
 Dağılıp gidecek bu duman.
 
 Yeniköylüm kuzucuklarıma
 Güzeller, güzeli boncuklarıma
 Benim için, onları öp, sev
 Sarıl tatlı çocuklarıma.
 
 Yeniköylüm, Kırıntılım
 Şen, şakrak gez Kırıntılım
 Akılsız Hüseyin Mecnun,
 Leyla'sı ol Yeniköylüm.
 
 02-04-2007
 AKILSIZ Babuko Hüseyin
 ----------------------------------------------
 
 16 Nisan 2011
 HAYDİN KIZLAR YAYLAYA
 
 Gelin kızlar yaylaya gidek
 Yayla çiçeklerini biçek
 Uşaklardan yarimizi seçek
 Haydin kızlar yaylaya gidek.
 
 Kağnı yüklendi hazır ola
 Şafak vakti yola koyula
 Herkes yayla yolunda ola
 Sizde ho deyin yaylaya.
 
 Zurna çala, davula vurula
 Peteklikte halay kurula
 Aşıklar el ele tutuşa
 Haydin kızlar yaylaya.
 
 Kızlar yoğurt taşını geçek
 Sıgara bitti becek içek
 Yayla başın, çiğdem çiçek
 Yürüyün kızlar yaylaya.
 
 Yayla çiçeği toplayalım
 Kızları çiğdemle besleyelim
 Sevgiliyi taçlarla süsleyelim
 Haydin kızlar yaylaya.
 
 Dağlar papatya çiçek
 Orak getirin biçek
 Yaylanın suyunu içek
 Haydin kızlar yaylaya.
 
 El ele tutuşalım kol kola
 Uşak yürüyün, ugur ola
 Silah atan da yorula
 Haydin kızlar yaylaya.
 
 Koyun kuzu, çimende yayılır
 Çiçekli çayıra halay kurulur
 Güzel oynayan hayda yorulur
 Haydin kızlar yaylaya.
 
 Yaylada davar gezer
 Akbaba havada süzer
 Ana-baba yükleri çözer
 Yürüyün kızlar yaylaya.
 
 Soğuk pınar, tutya becekli
 Gelin başı, pullu , neçekli
 Oğul uşak çıta gibi tüfekli
 Haydin kızlar yaylaya.
 
 Dağ başında anuk yolaydın
 Buzlu suda , tutya olaydın
 Sevginle gönlüme dolaydın
 El ele kızlar yaylaya.
 
 Akılsız Hüseyin yaylaya gidersin
 Şaşkın, bu hal ile acep neylersin
 Bırak kız-oğlan maniler söylesin
 Geçti devranın yinede gidersin.
 
 20-10-2006 AKILSIZ HÜSEYİN AYDOĞAN
 
 ----------------------------------------------
 27 Mart 2011
 GİDERİM YENİKÖY'E
 
 Ben giderim Yeniköy'e
 Türkü söyleye, söyleye
 Yerden göye seve, seve
 Uçar giderim Yeniköy'e
 
 Zevkle neşeyle bakarım,
 Taşlı tarladan Yeniköy'e
 Sabah, kuşluk öğleye
 Giderim ben Yeniköy'e
 
 Hıdırın suyu, pınarında
 Elimi, yüzümü yuduğumda
 İçim, dışım ferahladığında
 Bakarım zevkle Yeniköy'e
 
 Yeniköy'ün üstü meşe, çamlı
 Gönlüm mahsun, yaralı, gamlı
 Gece-gündüz devamlı
 Gitmek istiyorum Yeniköy'e
 
 Kuzuluktan, sıcak pınardan
 Çamlar arasında cılgadan
 Hem yaya hem rahvan
 Yorulmadan giderim Yeniköy'e
 
 Göllü-çayırdan yukarı
 Ekilirdi mısır-darı
 Bir zaman bu tarlaları
 Hayal edip giderim Yeniköy'e
 
 Mısırı yedim kaldı gudine
 Bunun eti ne budu ne
 Zevkle, aşkla öylesine
 Ben varırım Yeniköy'e
 
 Yayla yolunu tozutarak
 Kağnı gopuna oturarak
 Gelincik göletine bakarak
 Akar giderim Yeniköy'e
 
 Kürt çadırları yönünden
 Melidarın tepesi, önünden Öbür
 Dünya köy, kıyısından
 Ben koşarım Yeniköy'e
 
 Göbek bağımı aramaya
 Arkadaş, hısım, akrabaya
 Bir selam merhabaya
 Uğrarım ben Yeniköy'e
 
 Ekin biçer terleyi, terleyi
 Ayırır samanı, taneyi
 Mezarları, Pehlül dedeyi
 Ziyarete giderim Yeniköy'e
 
 Akılsız Hüseyin, Gopuk Kemal'ı
 Sana gılıbık dememeli
 Ne de olsa canan oralı
 Ben giderim Yeniköy'e
 
 Babuko Hüseyin
 
 ---------------------------------------------
 
 21 Mart 2011
 KÖYÜM
 
 Kırıntı köyü ıssızlandı
 Bazıları bana sitemlendi
 Yedi iklim gezdi dolandı
 Yine cahil, yine cahil
 
 Kırıntının güzel bağlarını
 Gezip dolandım dağlarını
 Gidenler geçip gitti ama
 Özledim kalan sağlarını.
 
 Köyüm 1962 den önceydi
 Şimdiki köy, köy değil
 Düz evler yok, çatılar meyil
 Olmuş şehir, köy değil.
 
 Sokaklar, köşeler aynı
 Deyil bir adım ileri
 Her taraf betonlaşmış
 Yine de güzel olmuş evleri.
 
 Evler şekilden şekil olmuş
 Güzelleşip kendini bulmuş
 Evin içi elektronikle dolmuş
 Köyüm sana neler olmuş.
 
 Mahalleler ayrı, sözler aynı
 Olmasın ayrı, gayrı
 İsterseniz gezin dünyayı
 Bir bütün olmak var şimdi.
 
 AKILSIZ, gezdi mahalleleri
 Evlerin önünde güzel laleleri
 Tanımadım kızlarla, gelinleri
 Kırıntı sana neler olmuş.
 
 Akılsız Hüseyin - ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 21 Ocak 2011
 ADI KALAN YAYLALAR
 
 Hani elli-altmış hane olurdu
 Hava hep tezek kokardı
 Sakallı dedeler köşede otururdu
 Tadı gidip, adı kalan yaylalar oy!
 
 Hani yaşlı kocakarılar
 Arı gibi kızlar, delikanlılar
 Her şeye üren havhavlar
 Rüyası gidip adı kalan yaylalar oy!
 
 Hani sığırın yaylıma gidende
 Akşam mal-davar birikende
 Süt külekleri yaylaya girende
 Herkesi bir telaş alan yaylalar oy!
 
 Hani köyden ziyarete gelenler
 Akşam olanda köye gidenler
 Yaşlılar Zilif anamlar, dedemler
 Akşamın galesi ile didişen yaylalar oy!
 
 Hani karanlıkta ay ışığı çıkanda
 Yaylaya sakinlik huzur çökende
 Kurt davardan koyunu götürende
 Ortalığı velvele kaplayan yaylalar oy!
 
 Hani sevenler, sevişenler
 Birbirlerini isteyip kavuşanlar
 Arada kaçıp, sıvışanlar
 Onlarada kalmayan yaylalar oy!
 
 Hani kazanlara çiğ koyanlar
 Hazdan ölçü, çentik yapanlar
 Çükelik, çiğ tuluğu yayanlar
 Çiğ tuluğuna da kalmayan yaylalar oy!
 
 Hani kuymak yok mu diyenler
 Kuymağın piştiğini görenler
 Ana eline sağlık diyenler
 Ana da kalmadı, kuymakta yaylalar oy!
 
 Hani toplanan tezek, kozalak
 Komda meleşen dana, oğlak
 Sağına-soluna iyice bak
 Bu anılarda yok olan yaylalar oy!
 
 Hani davarın, nahırın da
 Sonun iyi gelmedi, ahırında
 Örenlerinde ısırgan otu da
 Biten, virane kalan yaylalar oy!
 
 Hani örenlerin de kalmadı
 Sonunda sarayların da mı olmadı
 Araban, ışığın da mı gelmedi
 Betondan evleri olan yaylalar oy!
 
 Hani Akılsız Hüseyin'lerin
 Hani gidenlerin, gelenlerin
 Sonunda olursa da helikopterlerin
 Hani ona da şaşmam yaylalar oy!
 
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 16 Ocak 2011
 BİR ZAMANLAR KIRINTI
 
 Bir zamanlar Kırıntı vardı
 Köyüme benzer idi
 Hep toprak düz evleri
 Hani harman, merekleri.
 
 Bir hilal ay gibiydi
 Güzel kaşı, yay gibi
 Varsıllığa, varsıllığın yok
 Ama hasretliğin dağ gibi.
 
 Yağardı kar lapa, lapa
 Dolardı hep dere-tepe
 Kürürdüler damı tepe, tepe
 O köyde olmak vardı şimdi.
 
 Kar bir metre ölçülürdü
 Herkes evin önünü kürürdü
 İnsan düşe-kalka yürürdü
 O köyde yol açmak vardı şimdi.
 
 Kar yağdı eleyip esiyor
 Elim-ayağım don kesiyor
 Neşesi olan karda geziyor
 O sokakta olmak vardı şimdi.
 
 Yağdı kar beyazladı
 Soğuk vurdu ayazladı
 Esti fırtına tozakladı
 O tozakta olmak vardı şimdi.
 
 Kırıntı'ya baktın, tuz taşında
 Yokluk olmasa, ekmek aşında
 Akılsız Hüseyin, on beş yaşında
 O köyde olmak isterdi şimdi.
 
 05.02.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 15 Ocak 2011
 BEN NEYLEDİM
 
 Çıktım kızlar kalesine, seyran eyledim
 Her bir tarafı gönlümce, devran eyledim
 Soğuk pınara bir bakış, nazar eyledim
 Gönlüm çölüne akıttım, ferâh eyledim.
 
 Kuşağın ardıcını görüp, el eyledim
 Yüzlerce yıl geçmişine selâm eyledim
 Kıranın ardında sinlere niyaz eyledim
 Kırıntı'yı gezip gönlüm bir hoş eyledim.
 
 Tarlaları gezdim, gönlümü eyledim
 Hayvan otlatıp, eskiyi yâd eyledim
 Mısırları kırıp, hırsızlık eyledim
 Tezek ateşini yakıp, gürman eyledim.
 
 Hasan Derviş'e de niyazım eyledim
 Kabrin de tüm sinlere dua eyledim
 Yaylaya gidenlere gıpta eyledim
 Zilif ile de gittim yayla eyledim.
 
 Dağlar yükseğinden geçer eyledim
 Kızlar kalesinden uçar eyledim
 Kırıldı kanadım naçar eyledim
 Düştüm çöllere de gönlüm eyledim.
 
 Kaleden Hıdırellez'e hop eyledim
 Can kurtarana bağırıp ün eyledim
 Sevdiğimi de görüp yön eyledim
 Gülüzar'ın pınarında kon eyledim.
 
 Gönül bağın talan eyledim
 Bülbül ötmez virân eyledim
 Kervan geçilmez han eyledim
 Geçti hayat ziyan eyledim.
 
 Akılsız Hüseyin dur eyledim
 Kırıntı köyünü yurt eyledim
 Bağ-bahçesini de zâyi eyledim
 Hayatım allak-bullak eyledim.
 
 01.09.2006
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 ---------------------------------------------
 
 07 Nisan 2012
 G U R B E T
 
 Bahar ayları Kırıntıya gelende
 Dağlar yeşillenip rüzgar esende
 Kurt kuş uyanıp dağları gezende
 Düşün gurbete gidenin halını.
 
 Soğuk Pınar kar ile al al olanda
 Derelere suları dolup coşanda
 Kuş yavruları yuvalardan uçanda
 Gör gurbetlerde çaresiz kalanı.
 
 Güneş köye Peteklikten doğanda
 Cümle alem uyanıp işine gidende
 Mal-davar yaylım için birikende
 Gurbette olanlar hüzünlenmez mi.
 
 Herkes tarla, bostana dağılanda
 Çoban sürüyü zevk ile yayanda
 Eller yaylasına coşup gidende
 Düşün gurbette olanın halını.
 
 Akılsız Hüseyin gurbette yaşar
 Ne Kırıntıya  gelir ne geri durur
 Ömrümüz geçer bizleri vurur
 Görün gurbetin çaresizliğini.
 
 Babuko   Hüseyin    - ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 29 Mart 2012
 SELAM  KIRINTI  KÖYÜNE
 
 Siyahi kalemi aldım elime
 Karaladım defterin tâ gözüne
 Selam yazmışım Kırıntı köyüne
 Derdine derman, olanlara selam.
 
 Merhaba çiçekli çayır düzüne
 Selamlar olsun kayanın önüne
 Çayırdaki çimen, çiçeklerine
 Eski köyüne, köklerine selam.
 
 Mektup tarihe gidip karışsa da
 Telefonlar çıkıp modernleşse de
 Bir alo deyip köye ulaşsa da
 Yazdım arkadaşım, köyüme selam.
 
 Düğünde oyun oynanan harmana
 Selamlar yaylama, taşlı dağına
 Kavağı, meşesi, çam ağacına
 Tutyasına, çiğdem çiçeğe selam.
 
 Kuşağın yaşlı koca ardıcına
 Fırın küreği hışır parducuna
 Kırlardaki sapsarı alıcına
 Çiçeklere konan, arıya selam.
 
 Köy Kırıntı mahalle evlerine
 Bahçelerde ki kokan, güllerine
 Dalında ötüşen bülbüllerine
 Güzel bülbüllerin sesine selam.
 
 Horozun çöplükte zil ötüşüne
 Fi tarihte öküzlerin dövüşüne
 Yükseklerde ki mantar çaşırına
 Möhkemine, hışırına, selamlar.
 
 Bayırda kaya, büyük taşlarına
 Kızlar kalesi seyran başlarına
 Akılsız Hüseyin'in dostlarına
 Köyün -yaşlı gençlerine - selamlar.
 
 Babuko  Hüseyin  -  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 15 Mart 2012
 AHLAT
 
 Güzel ahlatın irisine,
 Göz koymuşum birisine
 Ahlat dalında siyahlaşır
 Taş atılır ahlata ulaşır
 
 Ahlata durmaz taş atarım
 Bu işin anasını satarım
 Ahlat benim olmazsa
 Ahlatsız ben ne yaparım.
 
 Tonarlarda ahlatlar var
 Ahlatlarda yuvacık var
 Ben ahlatları korurum
 Yuvalarda yavrucuk var.
 
 Yazının güzel ahlatları
 Toplarım taş ata ata
 Kışın pişer fırıç yerim
 Zevkle kaşık çala çala
 
 Kötü ahlatın içi taşlı
 Bıyığı da var beş uçlu
 Kimi ahlat uzunca saplı
 Kimi diğerlerinden farklı
 
 Akılsız Hüseyin yer ahlat
 Gölgesinde uyu keyif  çat
 Yerken ahlatı, dikkat et
 İçinden çıkar kıymayla et
 
 (SİMAH: Siyah ahlat demek.)
 
 Babuko  Hüseyin
 
 ----------------------------------------------
 
 04 Mart 2012
 BÖLÜK MEŞE ÇEŞMESİ
 
 Gelin görün yaylanın üst kaşında
 Bir garip oturmuş çeşme başında
 İçi hüzün hasret dolmuşcasına
 Eski hayallerini ararmışcasına.
 
 Bölük Meşe çeşmesi buz gibi akar
 Çam oluğu suyun tadına tat katar
 Abı hayattan içen mest olup yatar
 Bölük meşe çevre, çimenlerinde.
 
 İlerisi gerisi, yoktur yalanı
 Çeşmenin çevresi piknik alanı
 Gel al temiz oksijenli havanı
 Kırıntı yaylasında dolanı dolanı.
 
 Bahar gelir tutyalar çiçek açar
 Her tarafta coşmuş, neşe saçar
 Bir zaman cıvıl cıvılmış bu dağlar
 Şimdi yalnız, hüzün, hasret ağlar.
 
 Yaylanın çamlı güzel ormanlarında
 Gelin özgürce gezin dağlarında
 Kayalık, yamaçlı bayırlarında
 Çiğdem çiçek açan çayırlarında.
 
 Akılsız  Hüseyin çeşme kıyısında
 Sağa sola bakar kendi havasında
 Gelin-kız, türkü söyler, oyun oynar
 Kırıntı köyünün güzel yaylasında.
 
 Babuko  Hüseyin   - Ankara
 
 ----------------------------------------------
 
 09 Şubat 2012
 PAPATYA
 
 Kırıntı yaylasında sen varsın
 Platolardan gülerek bakarsın
 Kar beyazı çiçekler açarsın
 Gören kar yağmış, sanır papatyam.
 
 Çiçek açarsın baharda, yazda
 Her yaz bembeyazlarla fallarda
 Aşıklar elinde parmaklarda
 Okşanır fal olursun papatyam.
 
 Yayla etrafında karşı bayırda
 Kayanın önü çiçekli çayırda
 Tarlada, büyük dere yatağında,
 Renkli çiçekler açar papatyam.
 
 Değişik cinste çiçeklerin vardır
 Satanlara çiçeklerin bir kârdır
 Bazı top top çiçek, bazen çaydır
 Ruhumuza ilaçsın papatyam.
 
 Dağda arkadaşın Soğuk Pârlar
 Sana hayattır fırtına yağmurlar
 Aşıklar yaylada seni toplarlar
 Aşkına sunmak için papatyam.
 
 
 Fal bakmaya papatya ararlar                                        Akılsız Hüseyin’den sorarlar
 Seni durmaz hoyratça yolarlar
 Onlara fırsat vermez papatyam
 
 Babuko   - ANKARA          04-08-2011
 
 ---------------------------------------------
 
 Ocak 2011
 HEY GEZGİN
 
 Soğuk pınara vardın mı,
 Suyunu içip kandın mı?
 Buralara gelip geçeni,
 Yâd edip andın mı?
 
 Soğuk pınarın doruğunda,
 Yorulup da oturduğunda,
 Sağında hem de solunda,
 Gelip gezenleri andın mı?
 
 Avlu su,Yukarı Gersit köyüne,
 Aşağıya, yemli kara yönüne.
 Hem de baş yurt gözesine,
 Gelen sevdalıları andın mı?
 
 Şu, Çanakcı yaylasına,
 Derinlemesine, Şiran ovasına,
 Bakıp da görenleri,
 Düşünüp de andın mı?
 
 Burgababa tepesine,
 Onun da daha ötesine,
 Abdaldede türbesine,
 Gidenleri de andın mı?
 
 Yaylalar, yaylalar,
 Eski yaylalar.
 Oralarda da fırtınalar,
 Esiyor diye üzüldün mü?
 
 Büyükdere yatağında,
 Sevdâlılar, el ele tuttuğun da,
 Dağları da gelip gezdiğin de,
 Bunları da andın mı?
 
 Dağların ilkbaharını,
 Şırıldayan suda tutyasını,
 Top top yapıp koklayan
 Gelini-kızı da andın mı?
 
 Petekliğin kıranını,
 İsmail'i, hem de vuranını,
 Züğürdün Kaçağı, Cankurtaranı,
 Görenleri de andın mı?
 
 Hıdırillez böğrüne,
 Derelerdeki acı söğüdüne,
 Kayanın önü, Çiçekli çayırına,
 Hasretim diyenleri de andın mı?
 
 Küçük, büyük mezarlığı,
 Kuzuluk, Harmancığı,
 Paltuçukur, Sığnağı,
 Hayâl edip andın mı?
 
 Bak; Kayacık, Köngere,
 Dağda ki sakız kengere,
 Hasretim; papatya, kekiğe,
 Diyenleri de andın mı?
 
 Karşı ki Çimen dağlarını,
 Bahçe-bağlarını,
 Kırıntı'yı , özgür dağlarını,
 Gezemeyenleri de andın mı?
 
 Karşı; Çimen dağ, bağları,
 Bu taraf Gavur dağları;
 Bu arada, Fikri ağaları,
 Hayâl edip de andın mı?
 
 Aşağı bak, Yeniköy'e,
 Hem de güzel yaylasına,
 Orada buldum güzelimi,
 Diyeni de hatırladın mı?
 
 Hey! Gezgin, kalk!
 Bak, Güneş batıyor,
 Yol düz değil diye,
 Usananları da andın mı?
 
 Ben,gelip gezemiyorum,
 Ama gezenleri seziyorum,
 Benim gibi olanları,
 Hayâlimde gezdiriyorum!
 
 Akılsız Hüseyin buralarda,
 Güzelliklerin gezginiyim,
 Bu dağları,ormanları,
 Görememenin üzgünüyüm!
 
 20.06.2006
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 -------------------
 
20 Şubat 2013
 O R M A N   K I Y I M I
 
 Gecelerin alaca karanlığında,
 Erkenden tan yeri ağardığında,
 Kolon belde, kazma omuzlarda,
 İnsan kendi sonunun hazırlığında.
 
 Köme, pelit, kavak yeşil kesildi,
 Kelifin paarında kütükler eşildi,
 Toprağın  her tarafı alt üst edildi,
 Buna bizler değil, dağlar üzüldü.
 
 Aşağı Kândan yukarı Kânlara,,
 Kesip yaşı, yüklediler kağnılara,
 Susun dediler Civrişon’lulara
 Köyümüzde böyle geldi sonlara.
 
 Elbetteki bu bir kötü yıkımdır,
 Orman alanlarında kıyımdır,
 Kazmayı derinlere vurdukça,
 Erozyon da hızlandı oldukça.
 
 Yıllarca ana, babamız baltayı,
 Vurdu ormana, hem kazmayı,
 Tıraşladılar ormanı, dağları,
 Sonunda analarımız ağladı.
 
 Güzel toprağımız sel ile gitti,
 Yeşilliğin kökü kazınıp bitti,
 Ormanlar azaldı, sular yitti,
 Köylü de sonunu belli etti.
 
 Güya köyde keçi yasak dediler,
 Erfana deyip, etlik kesip yediler,
 Sonunda Akılsız Hüseyin'i de,
 Peşlerinden sürükleyip gittiler.
 
 BABUKO  HÜSEYİN    --  ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 
 T E Z E K
 
 
 Odun yoksa kışın neler yakılır,
 Odundan bağımsız tezeğe bakılır,
 Kışın ele güne muhtaç olmadan,
 Sobalarda güzelim tezek yakılır.
 
 Çoğu yerlerde ormanlar olmaz,
 İhtiyaca göre odun bulunmaz,
 Odunumuz buralarda biraz kıt,
 İmdada yetişir gene kokar yakıt.
 
 Otlaklarda sığır dolanır yayılır,
 Sığırların tersi tezek sayılır,
 Kendileri çöplüğümüzde boktur,
 Kalorisi, malorisi hiçte yoktur.
 
 Çoğu zamanlar vadiler tepeler,
 Aşılıp gidilir çayırlar, dereler,
 Sırtımızda büyük sepet şelekler,
 Bulup getirildi meşhur tezekler.
 
 O tezekler, boz elmas gibi oldu,
 Sobalar boz katı yakıtla doldu,
 Bir nebzecik kızaran sobadan,
 Ormanlarımız çok güzel çoğaldı.
 
 Yakıtımız, değildir akar yakıt,
 Kalorisi hakikaten çokta kıt,
 Soba yanar, çöplükler kül dolar,
 Kül çöplüğünde horozlar öter.
 
 Akılsız Hüseyin tezeğe bakar,
 Taze tezekler leür lüvür kokar,
 El ile duvara zevkle vurulur,
 Duvarlarımız sanki süslü olur.
 
 BABUKO   HÜSEYİN    --  ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 
 05 Şubat 2013
 K Ö Y Ü M Ü   F OT O Ğ R A F L A D I M
 
 İlkbaharda köyün resmini çekmek
 Köyü bir tablo gibi işleyip görmek
 Kırıntı dağlarını özgürce gezmek
 Kare kare fotoğraflamak ne güzel
 
 Tuztaşından  köyün her tarafını,
 Kırıntının görkemli evlerini
 Kızlarkalesi, susuz derelerini
 Fotoğrafta karelemek ne güzel.
 
 Yaşlı Ardıç Dede ile görüşmek
 Her bir semti tepeyi öbek öbek
 Hasan Devrüşü, Ağlığı dönerek,
 Yaylayı tablo yapmak ne güzel.
 
 Soğuk pınarın tutyası, gözeyi,
 Aşağıya inen incecik dereyi
 Çamlarla kavaklı yeşil vadiyi
 Karşıdan seyretmek ne güzel.
 
 Başyurt tepeden Bölükmeşe,
 Çeküz yaylasından üstteki tepe
 Aşığın pârından yukarı ki göze
 Kamera ile görüntüsü ne güzel.
 
 Karaburga'da dikine dağların
 Karşıda muhteşem çayırların
 Çorağın üstteki yeşil bayırların
 Fotoğraf görüntüsü ne güzel.
 
 Gözelerin çayır çimen yeşilliği
 Aşağı doğru uzanan çimenliği
 Tutyalarla karmaşık güzelliği
 Yaylamızı süslemesi ne güzel
 
 Akılsız Hüseyin dağlarda bile
 Kamera, fotoğraf makinesi ile
 Fotoğraf, filim çekmek için
 Üç gün yaylada, yayladı bile.
 
 Babuko  Hüseyin -  ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 
 13 Ocak 2013
 RÜZGARDA  ÇAM  SESİ
 
 Soğuk paarın batı yükseğinde,
 Tuğkıranı yukarı eteğinde,
 Çamları dik durur, çeşmesi var
 Tuğkıranı göbek, düzlüğünde.
 
 Bu güzel çamların altında,
 Köpeğim karabaş yanımda.
 Rüzgarların meltem estiğinde,
 Bir ninni duyulur kulağımda.
 
 Yaylanın çevre güzelliğinde,
 Çamların büyülü estetiğinde,
 Ormanın derin, sessizliğinde,
 Gizemli ortamda kafa dinlerim.
 
 Rüzgarlar eser, uğultu çıkar,
 Uğultuda çam polenleri uçar,
 Orman sarı-yeşil renge döner,
 Polenler havada uçuştuğunda.
 
 Gözenin akaklarında tutyaları,
 Çiçekler, açacak tomurcukları,
 Mayıs, haziran, temmuz ayları,
 Mevsimindedir Kırıntı dağları.
 
 Karadoruğun derin uğultusu,
 Bana ninnidir, çamın fışırtısı
 Tuğ kıranındaki çeşme şırıltısı,
 İçimde depreşiyor öğlen uykusu.
 
 Köpeğin derine bakıp hırlaması,
 Arada başını kaldırıp havlaması,
 Bir tehlike varmış gibi fırlaması,
 Bana emniyettir ıssız dağlarda.
 
 Kartalları yükseklerde döner,
 Köpeğim ufacık tıkırtıyı duyar,
 Akılsız Hüseyin, havaya uyar,
 Çam dalında guguk öttüğü zaman.
 
 Babuko  Hüseyin    --  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 13 Aralık 2012
 Ü Ç Ü N C Ü   A Y A Ğ I M I Z,
 
 B A S T O N
 
 Bastonla üç ayaklı olmuşum,
 Şu dağlara doğru dönmüşüm,
 Bir arpa boyu yol gidemeden,
 Ben, ben ne hallere düşmüşüm.
 
 Yaşlandım, dağları çok özledim,
 Baston elimde, tutmaz dizlerim,
 Kendim şu kahpe  yüce dağlara,
 Hayal edip, hep durmaz giderim.
 
 Dağların sisi, dumanı bitmezdi,
 Yağar yağmur, rüzgarı dinmezdi,
 İnsafsız dağlarda, insaf olmazdı,
 Çekerdi bizi dağlara, dağlara.
 
 Bu dağlar Canik, sıra dağlarıdır,
 Gözeleri tutya, anuk bağlarıdır,
 Göze başlarnda halay kurulur,
 Silahlar susar davula vurulurdu.
 
 Şu dağları karış, karış bilirdim,
 Gençken, yorulmadan gezerdim.
 Dağların buğulu gözelerinden,
 Ceylanlarla soğuk sular içerdim.
 
 Ah, ah Kırıntının vefasız dağları,
 Soğuk, buzul olmuş akan suları
 Hayalimde, tutya kokan gözeleri,
 Burnumda tüten anukları, ah, ah.
 
 Vefasız dağları hep severdim,
 Yükseklerden etrafı gözlerdim,
 Dağlarıma sis, duman çökmüş,
 Yaşamım, şimdi bir hayal olmuş.
 
 İğneye iplik takan, ferli gözler,
 Ben yaşlanmayacağım derler.
 Dört çalıyı atlayıp gidenler,
 Bastonla yaşamaya ne derler.
 
 Üç ayaklı olana yardım edelim,
 Hor görüp çelme takmayalım.
 Akılsız Hüseyin'e bakmayalım,
 Yarın nasıl yaşar onu, görelim.
 
 BABUKO   HÜSEYİN  --  ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 26 Ekim 2012
 B İ R   H İ K A Y E
 
 Bir hikaye yazdım Kırıntı dağlarına
 Selam olsun ağalarına, beylerine
 Karısına, kızına selam çocuğuna
 Siyanür ile yaşamak istemesinler.
 
 Kırıntının o tutyalı Davut yurdunda,
 Siyanür dolaşacakmış bulutlarında,
 Toprakların derinlerinde, ta altında,
 Hem de yerin üstünde, pınarlarında.
 
 Derler bu bir hikayedir, gerisi boştur,
 Uzaktan davulun sesi kulağa hoştur,
 Kırıntı dağlarında koştur baba koştur
 Bu mücadele rüzgara karşı nahoştur.
 
 Varsın olsun, boşa bir savaş gibi gelsin
 Torunlarına gene de bir şeyler dersin
 Boşa giden yaşamında boşa yaşarsın
 Hayatın boşluğunda bir şeylerin olsun.
 
 Yollar siyanürlü, sen, ben de siyanürlü
 Bu yaşamaya tabiat nasıl dayanır ki
 Ağaçlar kuşlar sarı, sapsarı boyanır
 Çiçek, tutya kaybolur, mumla aranır ki.
 
 Belki de sana buradan yukarı dur, dur
 Diyecekler, seni geri döndürecekler,
 Kimine göy boncuk, kimine kuru kaşık
 Kimine de aferin söylenecek, yaklaşık.
 
 Bir arkadaş tavşanlar demiş, şaka etmiş
 Ama bu tavşancıklar, yan gelip yatmış,
 Tavşancıkların yurdu yok olup batmış,
 Güvercin  yaş dökmüş, kimi fatiha okutmuş.
 
 Rüzgara karşı koşmayalım, nedir bilelim,
 Ne olur, ne döner, bilmek için gidelim,
 Bir heyetle gidip müracaat edelim,
 Yoksa rüzgara karşı işi mahvetmeyelim.
 
 Akılsız Hüseyin'in aklı yoktur başında
 Elli beş değil tam altmış beş yaşında
 Huzur nedir hiç görmedi bunca yılında
 Dünyanın varlık ile yoksulluk savaşında.
 
 Babuko  Hüseyin    --  ANKARA
 
 
 -----------------------------------------------
 
 06 Temmuz 2012
 BİR  GÜZEL  SEVDİM
 
 Bir güzel sevdim kızamık dikeni,
 Sahoyul oldu, süpürür beni.
 Faraş ile tartıp kaldırır,
 Bidondan bidona doldurur beni.
 
 Bir güzel sevdim, gülün dalı gibi,
 Çubuk oldu, incitir beni.
 Dikeniyle gönlümü yaralar,
 Doktorlardan doktora yorar beni.
 
 Bir güzel sevdim selvi dalı gibi,
 Uzar gelir, yakalar beni.
 Elinde ki azazul gibi,
 Kavgalardan kavgaya sürer beni.
 
 Bir güzel sevdim çiçeğin fidesi gibi,
 Fideliklerde kovalar beni.
 Sırtımda gübre taşıtır,
 Bahçeden bahçeye dolaştırır beni.
 
 Bir güzel sevdim, çim tohumu gibi
 Çayır çimen, eyledi beni.
 Dağdan su getirttirir,
 Ferhatlardan Ferhat'a döndürür beni.
 
 Bir güzel sevdim, Kırıntı dağlarında,
 Ayağımda çarık gezdirtti beni.
 Yanıma gel dedim, gelmedi,
 Sinirimden dağlarda gudurttu beni.
 
 Bir güzel sevdim, dişi kartal gibi
 Pençeledi, kaptı beni.
 Birtakım havalara soktu,
 Boşluktan boşluğa bıraktı beni.
 
 Bir güzel sevdim, karadorukta
 Rüzgar gibi estirdi beni.
 Aşığın paarından su içirtti,
 Karaburga tepelerinde yeldirtti beni.
 
 Bir güzel sevdim soğuk paar gibi,
 Pârda tutya yaptı beni.
 Gelen sevdalılara,
 Hep yoldurdu, perişan eyledi beni.
 
 Bir güzel sevdim tutya çiçeği gibi,
 Güzelliği ile cezbeder beni.
 Issız dumanlı dağlarda,
 Gözelerden gözelere dolaştırır beni.
 
 Bir güzel sevdim kır çiçeği gibi,
 Çiçeğe arı yaptı beni.
 Bal özü oldu saklandı,
 Çiçeklerden çiçeğe dolaştırır beni.
 
 Bir güzel sevdim bahçıvan gibi,
 Kır çiçeği eyledi beni.
 Elinde herdem güzeli,
 Vazolardan vazolara dolaştırır beni.
 
 Bir güzel sevdim bahçede bülbül gibi
 Sesiyle büyüledi beni,
 Bir aşık ozan oldu,
 Türkülerden türkülere yaktı beni.
 
 Bir güzel sevdim deli koyun gibi
 Yaylada çoban eyledi beni.
 Meleyip döner etrafımda,
 Kırlardan kırlara dolaştırır beni.
 
 Bir güzel sevdim, güzel karga gibi
 Mücevher gibi kaptı beni,
 Bir güzel yuva yaptı
 Yıllardan yıllara hep saklar beni.
 
 Akılsız Hüseyin, bir güvercin sevdi
 Zeytin dalı yaptı beni.
 Yurtta sulh, cihanda sulh,
 Diyerek, dünyalarda gezdirdi beni.
 
 
 BABUKO  HÜSEYİN   -  ANKARA
 
 -----------------------------------------------
 28 Haziran 2012
 KÖYÜMÜZE MÜZE AÇALIM
 
 1
 Köyümüzde bir müze açılsa
 Yaşar Günel bunu yazmışsa
 Güzel bir fikir değil mi
 Bize bu konuyu hatırlatmışsa.
 
 2
 Tarihten bu günümüze gelen
 Antik, antika değerinde olan
 Zamanla tedavülden kalkan
 Bunca alet edevata bakalım.
 
 3
 Her evden böyle alet alalım
 Adını ismini yazıp bilelim
 Biz, vatandaş hepimiz görelim
 Atadan yadigar kaldı diyelim.
 
 4
 Açık bir alanda sergi açalım
 Ata-dedelerimizi böyle analım
 Geleneklerimize sahip çıkalım
 Torunlarımıza yön vermiş olalım.
 
 5
 Geçmişini tanıyıp, bilmeyen
 Geleceğine yön vermeyen
 Rüzgarda önünü görmeyen
 Cahiliye toplum olmayalım.
 
 6
 Karasabanı arasak bulamayız
 Masta, cemek nedir bilemeyiz
 Tutak nedir, tutup göremeyiz
 Gorzefili hepten unutur gideriz.
 
 7
 Sacı, sacayağı, sac ekmeğini
 Şınanay, şüşeli lamba, gaz yağını
 Helkiyi, süt, tereyağ küleğini
 Kalbur, gözer unuturuz eleğini.
 
 8
 Turşunun, çükeliğin küpünü
 Dirgen, yaba, kürek ile sapını
 Keşi, peşküdanı, gale coşunu
 Unutma kara ekmek ile aşını.
 
 9
 Aklına getir balta ile nacağını
 Eline alıp baktın mı yonacağını
 Tırpan, örs, bileme taşı, orağını
 Köstüre ile gloğu olacağını.
 
 10
 Araba kayşı, saban demiri, oku
 Kağnı arabası, tahtadan gopu
 Araba dişi, çember, mazı, maranı,
 Tulukla yayılan soğukça ayranı
 
 11
 Zompu, balyozu, çivi, mıhı murcu
 Mitil, yün yatak, yorgan hurcu
 Tekne, kersen, eyş, fırın parducu
 Bunları düşünüp yazmak yorucu.
 
 12
 Büyük balta, küçük nacak, girebi
 Tınaz makinesi, tozluk, gelberi
 Bir harman yeri, iki ileri üç geri
 Giderek yazalım değirmenleri.
 
 13
 Değirmen taşı, çarkı, çakçağı
 Germüçek, unluğu, suyu savağı
 İyice kilitlenmiş kapı, kapağı
 Bazıları yıkılmış tütmez ocağı.
 
 14
 Mal-davar, koyun, kuzu, yünü
 Çarık dikilen camız, öküz gönü
 Kirman terşi, ağırşak, ger, sapı
 Sergilenmek için istemez yapı.
 
 15
 Düğülcük, bulgur, el değirmeni
 Tedarik için biraz yeldirmeli
 Yünün tarağı, kelin altın tarağı
 Atı, malı tımar eden kaşağı.
 
 16
 Hesapla malın nalını, mıhını
 Eşeğin palanı, semer, çulunu
 Kilim, dastar, halı, yolluğunu
 Unutmayalım kotanı, pulluğunu.
 
 17
 Boyunduruk, samı, tarla-tapan
 Köyden aferin alır bunu yapan
 Tırmık, anadut, dirgen, yaba
 Bu işlerimiz de gelir ipe-sapa.
 
 18
 Akılsız Hüseyin bunların bazısını
 Sağdan soldan toplasa yarısını
 Arkadaşlar da getirse fazlasını
 Güzelce yazıp sergilesek hepsini.
 
 Babuko   Hüseyin   - ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 ----------------------------------------------
 
 15 Ocak 2011
 KÖY MECLİSİNİN TOPLANTISI
 
 KONU : Bu köyler, neden bu kadar taşlı?
 
 1
 Bu köyler neden
 Bu kadar taşlı
 Güzelleri kalem kaşlı
 Belik,belik sarı saçlı
 
 2
 Meclisimiz toplanacak
 Konuşmacılar isim yazdıracak
 Kırıntı, Yeniköy listelendi
 Listeler birer, birer destelendi
 
 3
 Beyaz koyunun postu
 Dede dervişin dostu
 Dede oturdu posta
 Selamım eşe dosta
 
 4
 Dede, babalar yerini aldı
 Meclis sukuta daldı
 Cin Ali- baba, bir sual sordu
 İkrarlıların, ikrarını aldı.
 
 5
 Meclisin yeri: Hıdırillez tepe
 Listeler kondu, sepete
 Kapıcılar çıktı nöbete
 Kimi beri, kimi öte
 
 6
 Başkanımız seçildi, kuşağın ardıcı
 İlk sözü istedi, fırının parducu
 İlk sözü aldı, kayanın önü
 Meclisin kuzey ile doğu idi yönü
 
 7
 Her şey burda konuşulacak
 Demokrasi biraz turşulanacak
 Bu işler böyle olacak
 Kırıldı sap, balta-nacak
 
 8
 Gorzefil lafa bulaştı
 Boyum bir karışı aştı
 Ortalık birden karıştı
 Söz istedi, Gülaştı
 
 9
 Söze karıştı, Sabru'nun Bayram'ı
 Onu susturdu, yoğurdun ayranı
 Önümüzde daha çok olacak
 Şeker ile kurban bayramı.
 
 10
 Yazıldı, kaymakla keş
 Beni de dedi, şeş beş
 Öğlen vurdu Güneş
 Sırada geli Molla Bekdeş
 
 11
 Beni de yaz dedi, girebi
 İsmail'i hem de Receb'i
 Fikri ile, oğlu Hicabi
 Yazılacak daha niceleri.
 
 12
 Yazılacak bayı-bayanı
 Kerim'in Yakup'u,İsmail'i
 Yaz Gülhanım'la, Şamayl'ı
 Boynunda takılı hamaylı
 
 13
 Unutma; Hamza pehlivanı
 Yaptığı, kapı-pencere ,tavanı
 Kiminin yoktu, pulluğu-sabanı
 Herle ile öğün savanı
 
 14
 Kağnı arabası ile dişini
 Koyma yarına bu günün işini
 Savuştur sana gelen keşiğini
 Dikesin yırtık,yama,deşiğini
 
 15
 Yaba, tırmık, dirgen,küreği
 Süt, yoğurt, yağ küleği
 Gözer, kalbur ile eleği
 Yaz tekenin boynundaki keleği.
 
 16
 Sırada, Çil Ali
 Hem de Cicim Ali
 Daha, Diş Ali, Guş Ali
 Ayrıca Yeniköy'lü Mihrali
 
 17
 Yaz, Yeniköy'lüleri Kolaman'ı
 Kırıntılı Alaman, bekçi Toramanı
 Dağıtmadan listeyi toparlamalı
 Bostanları, yazıyı, tonarları.
 
 18
 Diniyan dutturim
 Ulan aha cana
 Loğu yuvarlasana
 Olmaz cam ana.
 
 19
 Listede büyük taşın kayası
 Güzel yoğurt, ayran mayası
 Çoban Ali, çıktı zevk ile
 Koyun kuzuyu yayası.
 
 20
 Gördüm ahlat ile saksağanı,
 Karga, atmaca, kartal, doğanı
 Listele değirmeni, ıstanı
 Sıradaki sarımsakla, soğanı.
 
 21
 Yaz delilerle Hasanları
 Küleklere yağ basanları
 Unutmayalım tarlaları
 Pulluk ile kara sabanları.
 
 22
 Aklıma geldi saçma
 Yazılmadı kaldı sapan
 Kağnı, makine tınaz
 Bostan, tarla, tapan.
 
 23
 Beni de dedi yukarı pınar
 Kuşlar dallı ağaca konar
 Çok üşüyorum kışları
 Başımda ateş yaksın köyün kızları.
 
 24
 Kırıntı,Yeniköy arası
 Bir cigare içimi
 Samı bağı, anahtar bağı
 Unutma kolonla, sicimi.
 
 25
 Değirmenlerin bir kısmı yıkılmış
 Bir kısmı yıkılmamış ayakta diyeli
 Bu ağacın şahane olur
 Pervazınan tahta ve süyeliği.
 
 26
 Unutma imece ile keşiği
 Tarlaya götürülen beşiği
 Boğaza yemek taşıyan kaşığı
 Saz çalıp, söyleyen aşığı.
 
 27
 İşaretle kazma, keseri,
 Yaz meydana çıkan eseri
 Çalışanı, duranı,gezeni
 Ayrıca kepçe ile dozeri.
 
 28
 Lambayı, gazı fitili
 Odunu, çırayı, kibriti,
 Yatak, yorgan, mitili
 İçindeki yünü, pırtigi
 
 29
 Zurnanın galağı, zipciği
 İğnenin deliği, ipciği
 Bekçinin dilli düdüğü
 Yazalım nişanı, düğünü.
 
 30
 Yazın gelini, herifi
 Beni de dedi yayla kelifi
 İyi maniler dizerdi
 Urşan ağam gilin Salif'i
 
 31
 Karadoruğun çamlarını
 Köyün nahırı, mallarını
 Hiç gördünüz mü arkadaş
 Hancıgilin hanlarını.
 
 32
 Çırağın oğlu Mustafa,
 Demirci nal-mıh kesiyi
 Celal çek, Bilal vur diye
 Arada da sesliyi.
 
 33
 Çamlık, sığnak, palutlu çukur
 Karıştılar: laf lafı açtı
 Herkes konuşulanları dinledi
 Bunların laflarına şaştı.
 
 34
 Laflar toplanmadı dağıldı
 İnekler, koyunlar sağıldı
 Kimi helva dedi kimi halva
 Başkan yine verdi mola
 
 35
 Domates mi misir mi
 Lazut mu mısır mı
 Ot mu ısırgan mı
 Adamı kapıyor ısırığı
 
 36
 Hesapla ahlatı, fırıcı
 Olmayalım arkadaş kırıcı
 Kimi maraba kimi yarıcı
 Nerde kaldı Köse gilin alıcı.
 
 37
 Ali ağanın kavağı
 Kayboldu değirmenin savağı
 Bakın yerinde mi
 Civrişonun sapağı.
 
 38
 Yeniköy'ün doğusundadır
 Ak güneyle kürt çadırları
 Böyle olmuyor arkadaş
 Bekleyin bahçe ile Melidarı
 
 39
 Hıdır'ın paarı söz istedi
 Baharda gürül,gürül gürledi
 Daha konuşmacılar var
 Başkan, sabretmesini söyledi.
 
 40
 Parmak kaldırdı, peşküdan
 Senden önce idi Gülistan
 Ben de varım dedi bostan
 Oh yan gel yat Osman.
 
 41
 Kışın yenirdi, galecoş
 Sarımsaklı güzel hoş
 Yumurta ile ekmek ufalaması
 Koymuşlar adını ekmek kavurması.
 
 42
 Yazın hesapla bahçe fideliği
 Kışın bir küp çükeliği
 Pancar çorbası, turşu ısıtması
 Olmazdı patlıcan oturtması.
 
 43
 Dağ taş hep guru dere
 Gayrin Ali'si giderdi Cennet'e
 Bizde gidelim Cennet'e diyenlere
 Derdi sizde gidin ötekine.
 
 44
 Selvi'nin Ali'si kafayı bozdu
 Şavvanan yola koyuldu
 Gareyser'e gitti, döndü
 Akşam davarı yeni dağıldı
 
 45
 Terşiyim hem kirmanım
 Hep semah dönerim
 Çok sağlamdır benim
 Hem dinim, imanım
 
 46
 Sofugil köyün ilk mahallesi
 Buraya yakındır
 Kilisenin kıranı ile
 Sofugil kalesi.
 
 47
 Bal oğulları mahallesi
 Bal gibi baldan geliyi
 Onbaşı'yı, Anşa'nın Ali'yi
 Unutma Civelek ile Vel'yi.
 
 48
 Unutamam Arif ağbiyi
 Hem eğriyle doğruyu
 İkisinin evinin önünden
 Sofugile çabuk gidiliği.
 
 49
 Pirdelli oğulları pirleni
 Aziz oğulları onlarla bir söyleni.
 Köyün ilk modern bahçesi
 Delibabanın Durmuş'un fideliği.
 
 50
 Kelkit oğulları mahallesi
 Kelkit den geliyi
 Hiç bitmezdi bunların
 Bir birlerine efeliği.
 
 51
 Şeyhgil ile Ayvaz oğulları
 Doğuda Horasan'dan geliyi
 Çok iyi ve güzel olurdu
 Azaltsalar boş ile doluyu
 
 52
 Abdal oğullarının isimleri
 Unutmadım aklımda duriyi
 Şükrü emmim çok sinirli
 Gene birilerine gaptıri
 
 53
 Kavraz oğulları gaflani
 Birilerinin aklına geldi
 Bayraktar oğulları
 Durmadan yine kaflani.
 
 54
 Şefelli oğulları, mahallesi
 Şah Veli'den geliyi
 Herhalde unutmazlar
 Soylarında ki Ali-Veli'yi.
 
 55
 Bu mahallelerin hepsi
 Söz istedi Ali'si- Veli'si
 İsimlerini yazdırdı kimisi
 Konuşacak akıllısı delisi.
 
 56
 Konuşmacılar taşları konuşacak
 Konuşmalar taş üzerine olacak
 Taşlı tarla, taşlı yol gibi
 Taşlar toplanıp koyur olacak
 
 57
 Koyur, taş yığınıdır
 Taşlar tarla sınırıdır
 Taş tarla adıdır
 Yollar taşla anılır.
 
 58
 Derelerin çakılı, taşı
 Yola gidenin yoldaşı
 Bilmem kimin sırdaşı
 Asla olmaz, tekin gardaşı
 
 59
 Söz istedi, taşlar, kayalar
 Bizi de dinleyin ağalar
 Kimimiz tombul taş
 Kimimiz de çatal ve delikli taş.
 
 60
 Bazen aktaş bazı kara
 Bazen zortaşı, bazı göktaşı
 Kah tuz taşı, illa da çiroş taşı
 Loğ taşı olur, düzler geçeriz.
 
 61
 Büyük taş olurum, say taşı da
 Yılan taşları, yoğur taşı, gelincik taşı bile
 Harman taşları, düyen taşı ile
 Semahını dönsün değirmen taşı.
 
 62
 Yerli kaya, yük kaya
 Büyük çakrak, kartal kaya
 Biz yerimizde duruyoruz
 Sizlere semt oluyoruz.
 
 63
 Sırada kaleler
 Daha yazılacak neler neler
 Soğuk pınar kalesi, Kızlar kalesi
 Sofu gil kalesi ile demirci kalesi.
 
 64
 Söz istedi, cadde ile yollar
 Daha çeşit çeşit kollar
 İrili-ufaklı boy boylar
 Çalıp söyleriz dediler
 
 65
 Caddeler ayaklandı
 Sultangil caddesi ile
 Abbas bey bulvarı
 Demokrasiden yararlandı.
 
 66
 Feyzi bey ile Çakırgil caddesi
 Bunlar yukarı mahallenin
 Can damarı, gözdesi
 İnsan gezdikçe geliyor neşesi
 
 67
 Veli şeyh ile okul caddesi
 Balogil ile Ezgil caddesi
 Nahır meydanın da birleşiyor
 Köy gelişip güzelleşiyor
 
 68
 Balogil caddesi ile
 Sofu gil caddesi, çakışi
 Şefelli mahallesi ile
 Sofu gil birbirine bakışi.
 
 69
 Orta kândan dört nala gelip
 Caddeler caddesi
 Cadadan
 Ağalıktan Yeniköy'e ulaşıli
 
 70
 Yeniköy de, okul ile Deli Durmuş caddesi
 Celal-Nazlı bulvarı
 Pehlül caddesi ile Yolcu'nun caddesi görünü
 Yeniköy bu yol ağı ile övünü.
 
 71
 Mektubu getirir posta
 Kimse olmasın hasta
 Dağlar-taşlar kadar
 Selamım olsun eşe dosta
 
 72
 Sabah oldu gün açtı
 Dövme gavdu bogazıma kaçtı
 Bülbül öttü, gül açtı
 Her şey çarşafa dolaştı.
 
 73
 Sar peştemalı, kuşağı
 Deli kanlı oğul-uşagı
 Gezelim yukarı aşağı
 Şu asker bu kızın aşığı.
 
 74
 Bizim güzel yaylayı,
 Zurna ile gaydayı
 Yumurta , yağ, kaymağı
 Yedin doymadın kuymağı.
 
 75
 Yaz gelini, kızı,Firdesi
 Arkadaş buralar neresi
 Bir yalan uydurdum
 Her bir tarafa gidesi.
 
 76
 Yazıyorum çobanı,kavalı
 Hem sürüyü, davarı
 Tarlanın suyu, gavarı
 Gel buraya gubarı, gubarı
 
 77
 Buzağı, dana, moziği
 Rüzgarda yollar tozuyu
 Bilin bu soruyu
 Yeniköy'lü Bozuy'u.
 
 78
 Sür tarlayı hozanı
 Sevme güzel işi bozanı
 Kim bu işin yazanı
 İşaretlesin testere ile hızarı.
 
 79
 Fig, mercümek, sarı başı
 Bezelye, nohut, topbaşı
 Yazlığı, yulafı, çavdarı
 Yaz buğday ile başağı.
 
 80
 Acıktın ye herleyi
 Gel terleyi terleyi
 Yedin nane, herzeyi
 Hor görme tezeği.
 
 81
 El değirmen taşı
 Tırnağınla başını kaşı
 Elma ile armut aşı
 Sırtında güzel ile taş taşı.
 
 82
 Dağdan gelir taşdan gelir
 Bu işleri Ali iyi bilir.
 Elin malı ile kim doyar
 Herkes alın teri yemeli.
 
 83
 Çükelik, ekmek, turşu aşı
 Gudine ile belini kaşı
 Bu köye gelen ilk kişi,
 Belli değil, köyün yaşı, başı.
 
 84
 Bahçe için dikenli tel çıktı
 Fıraktı bu işleri bıraktı,
 Çalı-çırpı birbirine çitelendi
 Bu işlerde artık ertelen di
 
 85
 Topal Ali'nin sağ bacağı
 Beşik çatının saçağı
 Bunlara destek verdi
 Yazı ile züğürdün kaçağı.
 
 86
 Güzel çiçeklerin vazosu, saksısı
 Cafarın Selahattin'i Karabeyin Hakkısı
 Ambarları dolu ve bereketli olsun
 Bunlara bol bol selamım olsun.
 
 87
 Hasan ağa'nın taşı ile çaşır
 Bir yük odunu buradan aşır
 Orman bekçisi geldi, şaşırdı
 Akıllı olan yükü aşırdı
 
 88
 Ahlatta olur simak
 Sen birde bana bak
 Medeni ol gıravat tak
 Yinede yaşamaya bak.
 
 89
 Gardif, fasülye gabak
 Yede tadına bak
 Top pancarı kara lahana
 Yememek için hırkalı bahane.
 
 90
 Değirmenin germüçeği
 Yedin nohut, mercümeği
 Yabana atma bülbülü
 Güvercini, serçeyi.
 
 91
 Köylerin pınarı, kurunu
 Mahallelerin ortak fırını
 Düşün bu günü yarını
 Harcama yoğunu, varını.
 
 92
 Başkan kürsüden esip, gürledi
 Baba bacılar başkanı dinledi
 Yüzlerce yıllık tecrübem var dedi
 Herkes birbirini sevip saymalı.
 
 93
 Küçük konuşur büyük dinler
 Demokrasi kendini bulur
 Eyri doğruyu doğurur
 İşte doğru yol budur.
 
 94
 Buzlu suyun tutyasını
 Top top yapıp koklamalı
 Kekik, menekşe, herdem güzeli
 Eşe dosta yollamalı.
 
 95
 Hayalim köyde geziyi
 Gönlüm hoş oluyu
 Hiç unutur muyum
 Çiroş ile çiroşluyu
 
 96
 Dede oturan duran dedi
 Herkes evine yöneldi
 Cemde koğsuz, gıybetsiz
 Demokrasi dersi verdi.
 
 97
 Canlar, Hasan Derviş'e
 Yürüdü, ziyaret eyledi,
 Ellerini kaldırıp, dualarını
 Geçmişlerine hiba eyledi.
 
 98
 Dağ-taş çıktı görücüye
 Teslim oldu sürücüye
 Bak bakalım haticeye
 Biz gelelim neticeye.
 
 99
 Hüseyin bir dozer tutmalı
 Dağ-taşı gizlice sildirmeli
 Çıkan yığınla çakıl, molozu
 Herkesin cebine doldurmalı.
 
 100
 Akılsız Hüseyin yazdım, yüzledim
 Garzallayıp dağ-taşı düzledim
 Kalus-kulus edip süsledim
 Sizleri, hepinizi çok özledim.
 
 İnsanlar, gülsün, eğlensin; amaç espri olsun, başka düşüncem yok.
 
 Babuko Hüseyin Aydoğan - Ankara
 
 -----------------------------------------------
 20 Aralık 2011
 YABANIL KOMŞULARIM
 
 Ben ayıyım, hem de dayıyım
 Paltıçukurun ağası, kralıyım
 Her yer, her şey benden sorulur
 Herkes beni görünce selama durur.
 
 Ben kurt, buralar bana yurt
 İstemem karşımda, zart-zurt
 Tavşana kaç, tazıya tut
 Olmaz bende ne bulursan yut.
 
 Ben tilkiyim, buraların gülüyüm
 Hem kurnaz hem de akıllıyım
 Ayı ile kurdu birbirine düşürür
 Aradan sıyrılır, kaçar kurtulurum.
 
 Ben tavşan en çok korkan
 Benim için fark etmez orman
 Dere tepe, çayır, bostan
 Hep korkarım eşten, dosttan
 
 Ben, domuz; olmaz boynuz
 Yumuşak toprak, hep dümdüz
 Gezerim gece ile gündüz
 Ne bulursam yerim, istemem tuz.
 
 Ben yılan her yerde olan
 Benden çok olur korkan
 Yaz aylarını bilmem ama
 Kışın, benim en çok uyuyan.
 
 Ben kartal, burada olamam
 Yerim büyük kayalar, orman
 Ayrıca çabuk üreyip, çoğalamam
 Onun için buralar da duramam.
 
 Ben şahin, ağbim de doğan
 Anında her yerde olan
 Uzak, yakın avı çabuk bulan
 Fark etmez keklik, tavşan
 
 Kekliğim türkülere olurum hüzün
 İnsanlar hep beni avlar güzün
 Kırları, dere-tepe, sekerek gezerim
 Hep beraber, palazım, cücüğüm.
 
 Kargayım gak-gak derim
 Her yeri devamlı gezerim
 Her naneyi, boku yerim
 Yine de insanları severim.
 
 Saksağanım ala-karayım
 Yiyeceğimi nerde bulayım
 Tarla, dağda, köydeyim
 Kötümüyüm siz söyleyin
 
 Biz serçe ve kuş gilleriz
 Her yerde uçar gezeriz
 İnsanlar bizi, biz de onları severiz
 Beraber ağlar, beraber güleriz.
 
 Ben kelebeğim hem ipeğim
 Hep uçarım başka ne deyim
 Bazı kanatlı bazı böceğim
 Canlıların nazik bir gülüyüm
 
 Bok böceğiyim, boku severim
 Hep gezer, boka konarım
 Tersine giderek misketler yaparım
 Boktur işim, yuvarlar, yuvarlarım.
 
 Ben de Akılsız Hüseyin'im
 Sizleri pek, çok severim
 Bazı sever, bazı överim
 Kiminizden korkar, ürkerim
 
 Bu hayvanlar, yeryüzünde yaşam ortaklarımızdır, bizim dostlarımızdır. Çoğu kez, türkülerimize de konu olurlar. Zaman zaman insanlara muhtaçtırlar. Onları koruyalım.
 Babuko Hüseyin - Ankara
 
 ----------------------------------------------
 
 20 Kasım 2011
 BÜYÜK DERE YATAĞI
 
 Kırıntının güzel yaylasından
 Suyun çıkar baş yurt gözesinden
 Akar Bölük Meşe kıyısından
 Yaylam bir yanda, tutyan bir yanda.
 
 Yaylalar yaylalar eski yaylalar
 Kurt davara dalmaz ki bağıralar
 Köpekler de kalmadı havlayalar
 İtler bir yanda, hüzün bir yanda.
 
 İç suyunu büyük taşın altından
 Zevk alırsın suyunun tadından
 Köye ulaştırırlar Tuğ Gıranından
 Tuğ granı bir yanda, su bir yanda.
 
 Yayla altında akar maden suyu
 Bunaldınsa elini yüzünü yu
 Havası temiz istersen de uyu
 Uyku keyfi bir yanda, sen bir yanda.
 
 Karadoruğun çam ağaçlarına
 Tuğ gıranı otlu yamaçlarına
 Hasretim maden dere kıraçlarına
 Maden bir yanda, deresi bir yanda.
 
 Yol uğrar gelir çiçekli çayıra
 Koyun kuzu kalmadı ki ot yayıla
 Guguklar ses verir dağa bayıra
 Çam dalı bir yanda, guguk bir yanda.
 
 Büyük dere suyu durmaz hızlanır
 Mahmudun gözesi akar buzlanır
 İçmeyenlerin yüreği sızlanır
 Sızı bir yanda, yürek bir yanda
 
 Kayanın önünden çayır aşağı
 Burda kıt olur buğday başağı
 Mısır eksen içilir mi saçağı
 Ayı bir yanda, mısır bir yanda.
 
 Paltıçukur deresi bal etmez arı
 Arasan da bulamazsın suları
 Meşhurdur meşe ile kavakları
 Odun bir yanda, korukçu ne yanda.
 
 Istânla değirmene su verirsin
 Un öğütüp, yüzler güldürürsün
 Değirmende bir taş döndürürsün
 Bulgur bir yanda, buğday bir yanda.
 
 Harkların da akar şırıldarsın
 Ağalıkta tarlalarını ıslarsın
 Yazıda bereket olur insan beslersin
 İnsan bir yanda, besin ne yanda
 
 Bostan sularsın meel kılavuzun
 Dağılırsın, tarlaya gider birazın
 Bostanı sularsın olmaz hatırın
 Gardif bu yanda,Osman çayır o yanda
 
 Tuz taşı sınır, geçer akarsın
 Civrişona hayat verir bakarsın
 Sel olur bazen canlar yakarsın
 Canlar bir yanda, seli bir yanda.
 
 Şiran çayından Çirmişe yukarı
 Sakinlemiş hayat verir suları
 Her bir taraf tarla bostanları
 Bostan bir yanda, Gorzaf bir yanda.
 
 Yeşilırmak'ın bir kolu Kırıntı'dan
 Kara denize ulaşır Çarşambadan
 Akılsız Hüseyin bunu bilmeden
 Yaşar bir yanda, cahilliği bir yanda.
 
 07-08-2011 BABUKO - ANKARA
 
 ----------------------------------------------
 
 10 Haziran 2011
 ÇUHA ÇİÇEĞİ TUTYAM
 
 Tutya çiçeği ıssız dağlarda açar
 Etrafına da güzel kokular saçar
 Yüceden yüksekten nazlı nazlı bakar
 Çuha çiçeğim, nazlı çiçeğim tutyam
 
 Issız, dumanlı dağlarda buz ilesin
 Yanında cerenlerin semah eylesin
 Çıkıp gönlümde yayla yaylarsın
 Seni de, canan gibi koklarım, tutyam.
 
 Yüksek gözelerde suyun içeceğim
 Seni top top yapıp koklayacağım
 Deste deste eşe dosta yollayacağım
 Herkes senden muradını alsın tutyam
 
 Mor, eflatun çiçeklerini açarsın
 Geline, kızlara nazikçe bakarsın
 Hasret olanların içini yakarsın
 Hasretine dağlar dayanmaz tutyam
 
 Kırıntı köyünün yüksek tepsinde
 Soğuk pınarın güney vadisinde
 Buz gibi akan sularının önünde
 Bekle bizi hasretle geliyoruz tutyam.
 
 Turnalar seni yüksekte görürler
 Nazik tutyalarımız burada derler
 Yanık sevda türküleri gönderirler
 Sevdanı çekenlere, selam osun tutyam.
 
 Yaylanın baş yurdunda, bölük meşede
 İnsanlar da ki zevki sefa, neşede
 Bazen cepte, bazen suda ki şişede
 Defter içinde saklarlar seni tutyam.
 
 Çiçekler açar melül melül bakarsın
 Akılsız Hüseyin'i içten yakarsın
 Yayla gözelerimiz de hep sen varsın
 Hasretini çektiğim tutya çiçeğim
 
 BABUKO - ANKARA
 
 ---------------------------------------------
 02 Haziran 2011
 ÇİFT SÜRME
 
 Dedem, oğlum çifte gidelim dedi.
 Ahırda öküzleri bolca yemledi
 Sabah kahvaltı, çayı bol demledi.
 Benim ilk çift sürme denememdi.
 
 Sabanı, boyunduruk, gorzefili
 Aldık kayışı, mastayı demiri
 Dedem, gız garı, öğlen yemeğini
 Unutma, sıkıca verdi emiri.
 
 Samı, samı bağı, masta, cemeği
 Allah zaya vermesin dedi emeği
 Öküzlere vurdu boyunduruğu
 Güzelce öküzler tuttu doğru yolu.
 
 Dedem girindi iki got buğdayı
 Ho dedik doğruca bulduk tarlayı
 Tuttum tutağı terleyi terleyi
 Öküz gitmezse vur dedi mastayı.
 
 Dedem, oğlum tarlayı evlekle dedi
 Sevinerek gülerek yanıma geldi
 Aferin oğluma deyip beni sevdi
 Gelip geçene de durmadan övdü
 
 Dedem, serpti buğdayı deli deli
 Allahım versin dedi dolu dolu
 Sürdüm doğru gittim o baş bu baş
 Aferin dedi oluyor yavaş yavaş.
 
 Zilif anam da gelip tarlayı gördü
 Akılsız Hüseyin de çiftini sürdü
 Köpeğimiz de sanki sevinip ürdü
 O baş bu baş benim ile yürüdü.
 
 Babuko Hüseyin - ANKARA
 
 ---------------------------------------------
 -----------------------------------------------
 07 Mayıs 2011
 AYI GÜLÜ (şakayık)
 
 Ayı lalesi yaprak, yaprak
 Gelin kızlar tek, tek koparak
 Kırmızısına kurban olak
 Ayı gülü, ayımın gülü.
 
 Dağda açarsın kırmızı
 Yüreğe dolar sızı, sızı
 Seni sever gelini, kızı
 Ayı gülü, ayımın gülü.
 
 Baharlarımızı şenlersin
 Arzulayana hasret dolarsın
 Renginle gönülleri alırsın
 Ayı gülü, ayımın gülü.
 
 Dağ, bayır toprakta taştasın
 Allı, güllü renginle aşktasın
 Sen bana göre de başkasın
 Ayı gülü, ayımın gülü.
 
 Kırmızı, yeşil tepedesin
 Açmadan önce goncasın
 Gelin kız elinde destesin
 Ayı gülü, ayımın gülü.
 
 Top, top toplanır yaşarsın
 Bahara da neşe saçarsın
 Arılara kucak açarsın
 Ayı gülü, ayımın gülü.
 
 Tohumlarını boncuklarsın
 Dizilip, dizilip tesbihlersin
 Sevenler elinde gezersin
 Ayı gülü, ayımın gülü.
 
 Akılsız Hüseyin de sever
 Hasretinle bağrını döver
 Seni görse acep neyler
 Ayı gülü, ayımın gülü
 
 20-04-2008 AKILSIZ Şakayık : Ayı gülü.
 ----------------------------------------------
 
 04 Nisan 2011
 YUVA DAĞLAR
 
 Bu dağları gezmek gerek
 Çehresini sevmek gerek
 Papatya, çiğdem çiçeği
 Tutyasını koklamak gerek.
 
 Dağlarda hafif bir yel eser
 Yiğidin bağrında terini keser
 Yiğit olan döne, döne gezer
 Kırıntı'nın özgür dağlarında
 
 Bu dağlar özgür dağlar
 Yaylaları güzel dağlar
 Kırıntı'dan ayrı olanlar
 Yanıp, yanıp gezer dağlar.
 
 Bu dağlar sıcak dağlar
 Bizi kucak kucaklar
 Sevenlere yuva dağlar
 Sevmeyene ırak dağlar.
 
 Dağları gezmeye gelirim
 Doruğunu görüp sevinirim
 Dileklerimi sunarım size
 Bir sonraki seneye dağlar.
 
 Karaburga, Soğuk pınar
 Kartallar taşına konar
 Dertliler sende derman arar.
 Derdi olana derman dağlar.
 
 Bu dağlar yanıklı dağlar
 Tutyalı, anuklı dağlar
 Sevgiliye hasret olanlar
 Yanıp, yanıp durmaz ağlar.
 
 Dağın süsü tutya, anuktır
 Akılsız Hüseyin yanıktır
 Yeşil bayırlı dağlarda
 Buğulu gözelere aşıktır.
 
 Babuko Hüseyin - 2008
 ----------------------------------------------
 
 25 Mart 2011
 BİZİM DAĞLAR
 
 Tutya, çiğdem çiçekle süslenirsin
 Burgababa, soğuk pınarla özlenirsin
 Buz gibi akan sularınla istenirsin
 Dağlar dağlar bizim, bizim dağlar.
 
 Yiğit olan bağrında gelip gezer
 Sanma, toprağını taşını ezer
 Aşkını gönlünü sende bezer
 Dağlar dağlar bizim güzel dağlar.
 
 Güzeller aşıklar sana geliyor
 El ele özgürce sende geziyor
 Sevgin aşıklara aşk veriyor
 Dağlar dağlar bizim, hisli dağlar.
 
 Rüzgar, fırtına, yelin esti
 Nice güzeller gelip de geçti
 Yaylada ayran, suyunu içti
 Dağlar dağlar bizim, bizim dağlar.
 
 Dağda, bayırda çiçek, çimenini
 Gezerken hiç incitmediler seni
 Yüzlerce gezen, yiğitlerin hani
 Dağlar dağlar vefasız dağlar.
 
 Fırtına, ayaz, don vuruyor
 Sana hiçbir şeyler olmuyor
 Şeklin, kayan, taşın duruyor
 Dağlar dağlar bizim dağlar.
 
 Dumanın karın kalkmaya mı
 Güzeller yaylana bakmaya mı
 Soğuk sularında, akmaya mı
 Dağlar dağlar bizim dağlar.
 
 Akılsız Hüseyin de geldi gezdi
 Çocukluğunda da oynadı tozdu
 Sanma ki taşından, kayandan bezdi
 Dağlar dağlar bizim, yaman dağlar.
 
 AKILSIZ HÜSEYİN
 
 ----------------------------------------------
 
 21 Ocak 2011
 YABAN KAVAĞIM
 
 Mahmud'un gözesi yanında
 Künyem kazılıydı kavağında
 Adı kavaktı, kendi yabani
 Tanıdığım bu ağaç hani.
 
 Çiçekli çayırın altında
 Mahmud'un gözesi sağında
 Belki, kırk beş-elli yaşında
 Tanıdığım bu ağaç nerde.
 
 Altmış-yetmiş, o kadardı
 Başka hâtıralar da saklardı,
 Kayanın önüne bakardı
 Bu tanıdığım ağaç nerde.
 
 Yaylaya giderken görürdüm
 Elimi gövdesine sürerdim.
 Gülerdik, konuşur severdim
 Hani, sevdiğim künyem ağaç.
 
 Ağacı kesip götürmüşler
 Yerinde yeller estirmişler
 Yeni neslini yetiştirmişler
 Yaban kavağım, hani nerde.
 
 Numaram yüz on üç, yazılıydı
 Üstünde künyem kazılıydı,
 113, Akılsız Hüseyin'dir
 Dedim ki bu ağaç benimdir.
 
 Not : Bu şiir, 113 olan okul numaramın yazılmış olduğu "kavak ağacı"na ithaf edilmiştir.
 
 14.10.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 21 Ocak 2011
 KIRINTI
 
 Kırıntı'nın dağ tepesi çoktur
 Tarla, bağı, bahçesi yoktur
 Taşı-kayası, otlağı boldur
 Kırıntı işte böyle bir köydür.
 
 Yolu iyi suyu idareli
 Evleri var beş yüz haneli
 Sor nerelisin Gümüşhaneli
 Seviyorum daha ne demeli.
 
 Yalnız Şiran Karaca kalsaydı
 Kaza değil, vilayet olsaydı
 Bu şansı yüzüne gülseydi
 Sana güç mü yeterdi Kırıntı.
 
 Gidenler, göçün az olurdu
 Belkide yüzün hep gülerdi
 Bazı evler vilayete giderdi
 Kırıntı'ya şans böyle gülerdi.
 
 Köy dağlarla girinti-çıkıntılı
 Akılsız Hüseyin Kırıntı’lı
 Ovası yok dağı taşı çakıllı
 İnsanı saf temiz akıllı.
 
 25.10.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 20 Ocak 2011
 DAĞLARA VARDIM
 
 Dağlara vardım, beni tanımamış
 Dağları gezdim hatıram kalmamış
 Gözlerim yolları, yarim gelmemiş
 Yol ver dağlar yol ver yarim gele.
 
 Bu dağlar sıra, sıra Canik dağları
 Yükseğinde Abdal dede, Burga babaları
 Bir zaman panayırları, ağaları
 Bu dağları şenlendirirdi beyleri.
 
 Dağlara vardım fırtınalı, kızgın
 Zalim sıkıntı sanki bana yazgın
 Yardan ayrıyım bağrım ezgin
 Söyle dağlar söyle derdiniz nedir.
 
 Bu dağları gezmişim bir zaman
 Deli kanlıydım gezdim hem de yaman
 Dostlar ile buluştuğumuz zaman
 Dağlar güler yine gel, derdi o zaman.
 
 Dağların yükseğini gezdim bir zaman
 Bu dağlar gezilmezse şimdi, ne zaman
 Yar ile el ele gezeceğimiz zaman
 Var git duman, var git, gönlüm hoş değil.
 
 Bu dağlarda yar çiçek, arı ben oldum
 Çiçek, çiçek gezip muradım aldım
 Peteklere dolup yar ile bal oldum
 Bir zaman bu dağlarda, bu dağlarda.
 
 Yavrularımı da getirdim bu dağlara
 Bu ormanlara viran bağlara
 Benden selam olsun bir daha gelenlere
 Fırtınalı, dumanlı dağlara, dağlara.
 
 Akılsız Hüseyin gezerdi bu dağlarda
 Kırıntı yaylası hem de güzel ormanlarda
 Gönlümü uçururdum soğuk pınarlarda
 Şimdi uçamayan kara gözlüm, ben oldum.
 
 Ben oldum da karagözlüm ben oldum. Ben...
 01.09.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ---------------------------------------------
 
 20 Ocak 2011
 KIRINTI SEVDASI
 
 Tuz taşının süngerli taşından
 Bıkmadım, mevsimin yaz- kışından
 Köyümün tozlu- taşlı yolundan
 Tozutarak giderim, ben köyüme.
 
 Köydeki güzel beton evlerin
 Virane kalmış, viranelerin
 Hanımı yaşlısı, genci, beylerin
 Hatırını sormaya giderim.
 
 Köyün uzun, selvi kavakları
 Çamları, iğneli yaprakları
 Hatta başındaki kozalakları
 Hasretle, zevkle seyredesim geldi.
 
 Köyün üst yanı başında
 Gelinciğin pınarı, taşında
 Bir çok, eş-dost arkadaşımla
 Ay ışığında oturasım geldi.
 
 Harman taşları, sofu kalesinde
 Onunda daha ötesinde
 Kuzuluk, Yeniköy göletinde
 Zevkle gezip, dolanasım geldi.
 
 Köyün doğu kabristanlığına
 Batı taraf ki mezarlığına
 Ayrı, ayrı gidip dua edip
 Ziyarette bulunasım geldi.
 
 Köyümün manzara, doğasına
 Dağlarına, güzel ovasına
 Kömede ki serçe yuvasına
 Eğilip yakından bakasım geldi.
 
 Göbek çayırında, göbeğini
 Köstebeğin öbek, öbeğini
 Bay, bayanı, genci, bebeğini
 Hasretle göresim geldi.
 
 Bostanların, güzel bostanına
 İçindeki hıyarı, soğanına
 Karığına, geniş baranına
 Zevkle su veresim geldi.
 
 Bostanlarda, taze fidesine
 Yağmurun incecik çisesine
 Bülbülün çileli sesine
 Kulağımı veresim geldi.
 
 Osman çayırın, yeşil koyurmanı
 Viran olmuş ıstan'ı değirmeni
 İstemem bu vaziyette görmemi
 Hayali-sukut edesim geldi.
 
 Meşelerin incecik kırızasına
 Tutup geçem arasına
 Kırıntı'nın yanık sevdasına
 Bırakın, yanıp yanıp tüteyim.
 
 Ahlatına, erik, meşesine
 Öyle düşe, kalka gidesine
 Hem de yüksekçe bir tepesine
 Çıkıp, köyü seyran edesim geldi.
 
 Ben olmuşum, artık bir hurda
 Çamlık, sığınak, paltıçukurda
 Bir çam dibinde karadorukta
 Boylu, boyunca uzanasım geldi.
 
 Hıdırillezin çıplak tepesine
 Köyün her bir taraf yöresine
 Yirmi dört saat öylesine
 Döne, döne bakasım geldi.
 
 Akılsız Hüseyin, köy çeşmesine
 Giderim kana, kana içmesine,
 Suyu, abı-hayatmış demesine
 Kendimi memur edesim geldi.
 
 06.06.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 20 Ocak 2011
 BU RÜYA BİTMESİN
 
 Bu rüya bitmesin isterim
 İçimde köye hasret beslerim
 Gem vurulmaz şahlanır hislerim
 Ben gitmek isterim köyüme.
 
 Tuz taşından yukarı bakarım
 Sandım ki köyüme çıkarım
 Dostları görmeyi umarım
 Ben gitmek isterim köyüme.
 
 Güzel köyüm güneye bakar
 İçinden sığnak deresi akar
 Hasretliğin, hasret olanı yakar
 Ben gitmek isterim köyüme.
 
 Köyümün siyah taşlarına
 Çamlık, sığnak başlarına
 Çiçek kokan yamaçlarına
 Ben gitmek isterim köyüme.
 
 Kırıntı'ya aşık olan içerde
 Önünde duvarlar perde, perde
 Beni hasret koydular bu derde
 Ben gitmek isterim köyüme.
 
 Akılsız Hüseyin yanık köyüne
 Duman, duman uçar yurduna
 Sevdiğini söyler inadına
 Ben gitmek isterim köyüme.
 
 25.10.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ---------------------------------------------
 
 16 Ocak 2011
 YAR BİZ DE GİDELİM
 
 Bahar, yaz ayları gelende
 Lale, tutya çiçek açanda
 Eller yaylasına göçende
 Yar, biz de gidelim, gidelim.
 
 Dağda kör duman kalkanda
 Boz bulanık selin duranda
 Yaylalar bacası tütende
 Yar biz de gidelim, gidelim.
 
 Kırıntı';ya neşe gelende
 Çoban Ali, sürüyü güdende
 Gelin, kız yaylaya gidende
 Yar biz de gidelim, gidelim.
 
 Yaylamız orman içinde
 Tutya çiçeği, yarim saçında
 Miski-amber gibi kokanda
 Yar biz de gidelim, gidelim.
 
 Yayla rüyası beni saranda
 Gönlüm dağında, bayırında
 Günün doğan şafağında
 Yar biz de gidelim, gidelim.
 
 Yaylanın çayırında, otunda
 Kekik kokar ayranı, sütünde
 Çamda guguk kuşu ötende
 Yar biz de gidelim, gidelim.
 
 Karadoruğun ardında
 Çam ağaçları altında
 Rüzgar hafif, hafif estiğinde
 Yar biz de gidelim, gidelim
 
 Akılsız Hüseyin tuğ kıranda
 Gözleri yaşlar ile dolanda
 Yari gelip zülfü ile silende
 Dost biz de gidelim, gidelim.
 
 05.02.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 16 Ocak 2011
 KIRINTI İLKBAHARI
 
 Kırıntı vardı ilkbaharda
 Bu kırıntı dan önceleri
 Yağmur yağar damlardı
 Loğlar çekilirdi evlerin de.
 
 İlkbaharın mart aylarında
 Oğlak, kuzu ahırların da
 Hopur, hopur hoplardı
 Evlerin düz damlarında.
 
 Toprak ısındı yer buğular
 Pamuk, pamukladı bulutlar
 Köyü görmeyi gönül umutlar
 Dağları gülistan olsun diye.
 
 Tarlalar da gelincikler açar
 Düştüm çöllere kaldım naçar
 Köyüm aklıma gelende
 Dağlarım lale, sümbül saçar.
 
 Baharda dereler çağlar
 Şenlenir, ovalar dağlar
 Kimse köyünden ayrı olmasın
 Ayrı olan yaman ağlar.
 
 Avazlayıp gelse turnalar
 Akılsız Hüseyin'i bulsalar
 Garip kendi, kendini mücdeler
 Kırıntı dan haber verseler.
 
 01.03.2007
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 16 Ocak 2011
 YAYLA HÜLYASI
 
 Otur Mahmud'un gözesine
 Akan suyun zevkli sesine
 Yaban kavağı meşesine
 Zevk ile baktın mı gardaş
 
 Çiçekli çayır yukarda
 Hem dağda bayırda
 Guguk kuşları da etrafta
 Öterken duydun mu gardaş.
 
 Yürü Madenin dereden
 Mırıldan ince, inceden
 Huykurarak ta derinden
 Zevkine vardın mı bacım.
 
 Yeşil çimende,çayırda
 Derede, suda, sulakta
 Toprak yolda, yolakta
 Öküze ho dedin mi gardaş.
 
 Karadoruğun güzel çamına
 Davarına, nahırı-malına
 Öküzlerin de nalı-mıhına,
 Ayağını kaldırıp baktın mı gardaş.
 
 Soğuk pınarın yönünde
 Yaylanın aşağı önünde
 Tuğ kıranı söğüdün de
 Ceketi astın mı gardaş.
 
 Yaylanın eski yatağına
 Zevk ile dağına-taşına
 Yukarı taşın şafağına
 Bir kurşun sıktın mı gardaş
 
 Yaylanın üst kaşında
 Büyük taşın başında
 On dört-on beş yaşında
 Bir güzele el ettin mi gardaş.
 
 Yukarı bölük meşede
 Taşın altında gözede
 Aslan sütü de şişede
 Serinlesin dedin mi gardaş.
 
 Baktın bölük meşeye
 İnsanlarda ki neşeye
 Taşın altındaki şişeye
 Beri gel dedin mi gardaş.
 
 Yürü Davut yurduna
 Akan gözesi, suyuna
 Ayısı ile kurduna
 Bağırdın mı gardaş.
 
 Koştum, taştan taşada hopladım
 Davut yurdunda tutya topladım
 Top top yapıp ta kokladım
 Sen de kokladın mı gardaş.
 
 Yaylanın baş yurduna
 Otu ile gırtılına
 Meşede ki tırtılına
 Kaşınarak baktın mı gardaş.
 
 Bölük meşenin tepede
 Laz davarı da ötede
 Bir koçu da sepette
 Götüreni de duydun mu gardaş.
 
 Yukarda aşığın pınarında
 Elini-yüzünü yuduğunda
 Yorulup ta oturduğunda
 Buraya gelenleri de andı mı gardaş.
 
 Bak ineğine, buzağına
 Yayla şömine, ocağına
 Guymağın taze sıcağına
 Ağzın yanarak yedin mi gardaş.
 
 Ay ışığında gezmeyi
 Yıldız boku, ateş böceği
 Sarıp içtiğin beceği
 Ne çabuk unuttun gardaş.
 
 Akılsız Hüseyin hülyada
 Aklı-fikri hep yaylada (tutya da)
 Bu olanlar sanki rüyada
 Geçti zaman farkında mısın gardaş.
 
 10.10.2006
 Babuko Hüseyin Aydoğan
 
 ----------------------------------------------
 
 16 Ocak 2011
 MANTAR SAFARİ
 
 Haziran ayının başları
 Mantar safari başladı
 Güzel olur yemeği, aşı
 Akşam ayarla arkadaşları
 
 Bulmuş beş mantar, ya da boş
 Olursun hoş veya sarhoş
 Gördün beyazı karşıda koş
 Değilse mantar olursun nahoş.
 
 Mantar seni görüyor
 Bulamadın başın dönüyor
 Mantarcı neler oluyor
 Bulmuşta zevkten oynuyor.
 
 Bulmuşun, bıçakla kesersin
 Eline alıp ta seversin
 Gördüğün fıstığı ezersin
 Çaşırlıkta daha çok gezersin.
 
 Gördün uzaktan yanına vardın
 Başka var mı etrafa baktın
 Sopa ile eşip çıkardın
 Arkadaş işte yanlış yaptın
 
 Bulduğunu bıçakla kesersin
 İncitme yenileri de gelsin
 Yok etme mantar neslini
 Başka arkadaş ta heveslensin.
 
 Yağmur yağdı, mantar oldu
 Bizimkiler hepsini buldu
 Hem de çanta,poşet doldu
 Yüzler güldü ayak yoruldu
 
 Geçen ki mantar tepsiydi mi
 Atma, yok, yok şapka gibiydi
 İşte canım biraz iriydi
 Hem de capcanlı diriydi.
 
 Dolaştın dağları, taşları
 Boşa mı gezdin yamaçları
 Tuzlu su ile ov akşamları
 Yorulmuş, yorgun bacakları.
 
 Yağmur yağdı yerler pusardı
 Hava biraz bozdu tosardı
 Akılsız Hüseyin genç olsa
 Eve şimdi, hızlı koşardı.
 
 ----------------------------------------------
 26 Ocak 2012
 SIĞNAK
 
 Kırıntı Köyünün üst kaşında
 Keklikler öter taşın başında
 Fi tarihi zamanlı yaşında
 Eskiden beri ünlüsün sığnak.
 
 Ününü sığınmaktan alırsın
 Sana sığınanlara kucaksın
 Meşe kavak yapraklı ağaçsın
 Yeşilliğin buradan gelir sığnak
 
 Köyün üstünde toprak ağyarsın
 Kayalarla Kırıntı'ya bakârsın
 Yuvarlanıp gelse tehditkarsın
 Köyüme tehdit, kayan var sığnak
 
 Köyün üst tarafında seyrangahsın
 İnsanlara toplanma nişangahsın
 Büyük ardıçla sığnağa şahsın
 Şahların şahı ağacın var sığnak.
 
 Kızlar kalesi diye kalen var
 Uzak Tarih den gelen ünün var
 Hasan ağanın dolandığı taşın var
 Sana şarkılar yazayım sığnak.
 
 Çamlık ile kardeşçe, komşusun
 Deren var, suyun yok, bomboşsun
 Gelincik pârı ile çok hoşsun
 Pârında sarhoş olanlar var sığnak
 
 Akılsız, büyük taşa oturmuş
 Akılsızlara akıl yetirmiş
 Sanki akıl kendinde çok imiş
 Akılsız'ına akıl ver sığnak.
 
 Babuko  -  ANKARA  -    22 Aralık 2011
 ----------------------------------------------
 |