ÖNSÖZ
Hüseyin Aydoğan
Ayşegül Doğan
Solmaz Günel
Durmuş Öztürk
Yılmaz Bakar
GülsenG.Kambur
Sefa Öztürk
Cemal Aydoğan
Kemal Günel
Hüsnü Öztürk
Durmuş Günel
Fatma Coşkun
Sizin Sayfanız

Hüseyin Aydoğan


ANASAYFA

baslik_cubuk-siir-babuko.jpg

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-

GEÇMİŞİMİZİ ANMAK
1
Köylülerimizi nasıl anlatsam,
Kimden başlayıp nasıl yazsam,
Alilerden mi Velilerden mi,
Hasanlardan mı delilerden mi.
2
Sultangilden mi Sofulardan mı,
Baloğullardan mı boş okuldan mı,
Havalardan mı soğuk sulardan mı,
Nerelerden başlayayım bilmem ki.
3
Sultangili deyip başlayayım,
Çırakgili demircileri yazayım,
Komşuları Hancıgille Guzugile,
Aşurun Memmetlerine varayım.
4
Aşağı pârdan su içip ferahlasam,
Çakırgil Sedefler de duraklasam,
Kösegile varıp nostalji yapsam,
Çocukluğumdaki alıcı taşlasam.
5
Yukarda Veligil Gülhanımlara,
Sarı Sakal Cin Ali babalara,
Geçtim Sarıkızgil Posbıyıklara,
Dehmenin gölünden herkese selam.
6
Bakalım İzet Onbaşı Hebipgillere,
Şehrigil pehlivan Hamza Ziliflere,
Molla Ali Sağır kızlar Dıvdıya,
Selam Abbas bey ile Deli Şükrü’ye.
7
Gidelim bakalım Gucugoyn dereye,
Harman taşlarından şöyle çevreye,
Dağa taşa yayla yoluna petekliğe
Selam Sofugil kalesinden her yere.
8
Urşangil Gülizar Tombullara,
Alışan Gopukgil Gariplere,
İnelim Feyzi Ayvaz oğullara,
Ali Hasan Süleyman çavuşlara.
9
Çiçeğin İzzeti gardaş Bekdeşi,
Mavli idi onun yoldaşı eşi,
Yazacağım şunu bunu herkesi,
Hatta ciğerlere giden nefesi.
10
Cem yapan şeyhgillere dedelere,
Analar babalar bacılar ninelere,
Cem evinde tekrar cem edenlere,
Birikip Allah Allah diyenlere selam.
11
İbrahim İsmail Kamil Rıza dedeler,
Üsükler Gogugil Veli Şıh Kesükler,
Hasan Hüseyin bunlar Gülağalar,
Durmuş Bayram bunlarda Hacı ağalar.
12
Geçeyim Cennet ile Gahirgile,
Kemençe ile davul-zurnagile,
Yusuf gillere Çoban Alilere,
Güssün oğlu Garabey Kâmil’lere.
13
Kasımgiller Kerimin Yakupları,
Çocukluğumun eski muhtarları,
Varalım Guşulara gör Aguları,
İskendergiller dedemin dayıları.
14
Abey keserle uçak yaparım derdi,
Semahtan oyundan hep kaçardı,
Sohbette kendi kendine şaşardı,
O da garip bir şekilde yaşardı.
15
Babaları Hasan Dayı, Ezgilliler,
Talip Zeytin kız-oğul marketgiller,
Karşı Yonuzlar Mürtez’e Temürgiller,
Dere kıyısında Daldaban Hebipler.
16
Sallıgil Deli Babalar Zennibeler,
Kerimgil Çilismailler Gınalılar,
Dıldıramanı Fitilleri Kıltıları,
Bu mahalle de Aydın Oğulları.
17
Bu mahalle aydın olmak zorunda,
Çünkü okul o mahallenin yanında,
Selam okulu düşünüp yapanlara,
Selam okulda okumuş olanlara.
18
Köye ilk radyoyu Kıneyz getirdi,
Köyümüzde medeniyeti estirdi,
Köylü derdi sandık çıkacakmış,
İçinde insanlar görünecekmiş.
19
Sandık çıktı, insanları uyuttu,
Sahipleri ise cepleri büyüttü,
Televizyonlar dünyayı küçülttü,
Diziler aklımızı, fikrimizi üşüttü.
20
Şura bura diyerek laf dağıldı,
Anşagilden Vahitlere varıldı,
Garahalil Esef’leri buluyorum,
Toraman Cicimaligili anıyorum.
21
Onbaşı Çilali Bohçalar Alaman,
Eyri Eziz varken doğruyu bulaman,
Eminenin Hasanı Helim Tamas’ı,
Aşur Muharremi bulamasın velhasılı.
22
Havanın Salihi Cicimali Memmet,
Velinin Şükrüsüne geldim nihayet,
Durbaba Veli bacıları diyerek,
Selam olsun sana çebem Civelek.
23
Balogilden sofugile yollandım,
Molla Bekdeşgilde soluklandım,
Orada hoş beş diye karşılandım,
Yorgunluktan da biraz turşulandım.
24
Sakarın Hasanları Molla Bekdeş,
Galmanın Gadiri Tekbıyık Bektaş,
Elifler Guru Gızlar Deli Memmetler,
Onların komşusu idi Kürt Ehmetler.
25
Büyük Menemşe, küçük Menekşe,
Salih dayı bunlarla hep iki köşe,
Yukarda da iki kuma Çakır, Telli,
Deli Memmet yaşardı toz pembeli.
26
Çiğdemin Kızı ile Kürt Hasan’lar,
Bu işleri düşünüp de yazanlar,
Hem okuyup hem yazar çizerler,
Bunu nasıl boncuk gibi dizerler.
27
Köyün son mahallesi Sofugildi,
Nerdeyse onlarda boşalıp gitti.
Şimdi Kırıntı ile çükelik hikayeleri,
Ağa patron yapıyor bizim köyleri.
28
Yeni nesiller gelip kondurdu evleri,
Ocak yakıp tüttürdüler horiklikleri.
Köyümüz Şiran da birinci oldu,
Kırıntı’yla Şiran’ın yüzü güldü.
29
Biz yazılmamışız diye darılmayın,
Eleştiri oklarına sarılmayın,
Unuttuğum olursa yazarım elbet,
Onları da yazarken biraz sabret.
30
Benim niyetim herkesleri yazmak,
Yazarken de kimseyi darıltmamak,
Aklıma gelenler bu kadar ancak,
Siz hatırlatın onlarda yazılacak.
31
Kabahatim erkekler çok yazıldı,
Bayan erkeğin nüfusuna kazıldı,
Bir kanun çıktı reislik tartışıldı,
Erkeğin reisliği elinden alındı.
32
Akılsız Hüseyin hep yazdı çizdi,
Sanma ki Kırıntı köyünden bezdi,
Güzelim köyünü dolaşıp, gezdi,
Köyünden sadece bir kesit yazdı.

BABUKO HÜSEYİN -- Ankara
---------------------------------------------

09 Kasım 2013
RECEP OĞLU İSMAİL KİMDİR?

1
Bir İsmail varmış Kırıntıda korkusuzca yaşarmış,
Kırıntının dağlarını katiller, eşkıyalar sarmış,
Eşkıyaları kahramanca kovalar, köyden atarmış,
Diye bir uzun ağıtlar dizisi çalınıp söylenirmiş.

2
İsmail, bizlere eşkıya gibi gelirdi, değilmiş,
Herkes onu yalan yanlış değerlendirip bilirmiş,
Karaca’nın Kırıntı Köyü Şefelli mahallesinden,
Bu, gözü pek kahraman Recep oğlu İsmail imiş.

3
Ağıtın dizeri Selvigilden Gaga İbrahim imiş,
Sayın Ali Aydoğan öyküyü bir güzel yazmış
Kalem elinde sorup, sormuş, çevreyi gezmiş,
Kahramanımız pekte öyle suçlu değilmiş.

4
Bin sekiz yüz seksen birde dünyaya gelmiş
Otuz yıl dolu dolu, cesaretle yaşayıp gitmiş,
Herkes hayat hikayesini okuyup şaşmış
Ali Aydoğan ufak çelimsiz biri diye yazmış.

5
Bizde hep beraber bu ağıtı çokça mırıldanırdık
Nedir ne değildir kimdir bizlerde bilemezdik
Recebin oğlunun ağıttaki, vurulduğu taşları,
Aşamadığı kıranı, civciv öten kuşlarını gördük.

6
Belki de kahramanımız kahraman değil diyebiliriz,
Ama tersini de iddia edip kahramandı söyleyebiliriz
Kırıntının başları ağıtını koro halinde hep beraber,
Ama hep beraber koro halinde yanık yanık söyleriz.

7
Kırıntı köyünün başında jandarmalarca
Bin dokuz yüz on birde hakka yürütülmüş
Kuşlar ötmüş, sular susmuş, ağıt susmamış
Bin dokuz yüz on birden, yüz yıl akıp gelmiş.

8
Belki suçlu der, birtakım suç isnât edebilirler
Çevre köylere gidip sorup öğrenebilirler
Madalyonun birde ters yüzünün olduğunu
Hikayeyi okuyup, düşünüp görebilirler.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


İSMAİL'İN EŞKIYA OLUŞU

9
Çamaşır yıkarken bir gün hanımını göksünden
Şunun bunun dedikoduyla bıçaklamış bu yüzden
Boşu boşuna eşkıya olmuş ama bir hiç yüzünden
Köyler sizin olsun, dağlar bizim efsanesinden.

10
Çakırın Halil dedikodunun bir ucundan
İsmail, Halil’in hanımını vurmuş kolundan
Askerlikte var, işin diğer bir başından
Dağlara terki diyar etmiş köyünden.

11
Hanımı, İsmail den şikayetçi olmamış
Ama Çakırgiller de hiç boş durmamış
Velhasıl Osmanlı jandarması köye gelmiş
Kahramanımız köyü bu yüzden terk eylemiş.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


KURTARILMIŞ BÖLGE

12
Kırıntı, Yeniköy, Yukarıgersit bu çevre
Dağlar kurtarılmış bölge olmuş bu devre
İsmail’in suçu hafif olduğundan, müfreze
Boşa durmamış çevreyi gezmiş gene de.

13
İsmail’in gurubu, çete reisliği olmamış
Ama İsmail’in arkadaşları da çok varmış
Yeniköyden Çete Ahmet ile ünlenmiş
Alucra dan Cücesin oğluyla gözleşmiş.

14
Zamanla kurtarılmış bölge dışına da çıkarmış
Oralarda da ufak tefek kavgalar yaparmış
Kavga cevizin kabuğunu doldurmadığından
Gittiği gurbetten gene de köyüne dönermiş.

15
O kaçak ama ailesiyle bağlantı içinde
Sosyal yaşantısı devam eder çevresinde
İki evladı olmuştur ölmeden biraz önce Bir kız, bir erkek, biri bir, biri iki yaşında.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


BİR GELİNİ KURTARIYORLAR

16
Hüseyin çavuş, İsmail Kelkit’e giderken yolda
Düğün alayı görür saklanıp bakarlar o anda
Tesadüf, başka bir gurup eşkıyada bu yanda
Alaya saldırır gelini teslim alırlar bir anda.

17
Yalvar yakar para etmez, gelini de alıp giderler
Ormanın içinde tüfek çatar, geline bir şey demezler
Hüseyin çavuş ile İsmail gelini kurtarır gel derler
Beraber tüfekleri teslim alır gelinin köyüne giderler.

18
Gelini köyüne teslim eder, İsmail ünlenir böylece
Artık Kelkit’te de ünlüdür sözü de dinlenir çevrece
Kırıntılı İsmail ile Hüseyin çavuş kurtarıcıdır bölgede
Çok ünlü birer kahraman ilân edilirler çevre köylerce..

19
İki yıl sonra, kurtardıkları gelinin evine giderler
İsmail ile Hüseyin misafir olurlar, kimin derdine
Gelen misafir Hüseyin çavuş ile İsmail’dir emme
Tanıyan olmaz, bakmazlar misafirin şekil şamailine.

20
İsmail ile Hüseyin çavuş çok kızarlar ev halkına
Bizi tanımadılar, buradan gidelim Allah aşkına,
Misafirler kızar, gelin birden tanır, döner şaşkına
Ev halkı, köylü yalvar yakar, kapanırlar ayaklarına.

21
Misafirleri oturturlar baş köşelerden, köşeye
Altlarına çift döşek sererler, döşekten döşeğe
Kusur biz de kusur, bakmayın bizim gibi eşeğe
Bakmazlar artık koyun, koça, acımazlar şişeğe.

22
Kahramanlarımız memnun ayrılırlar bu köyden
Köylü de memnundur çıkmamıştır yoldan izden
Çevre köylerde gelip der yüz çevirmeyin bizden
Kahramanlarımız derler bizde memnunuz sizden.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


GUZUGİLİ EŞKIYALARDAN KURTARIYOR

23
Köyde bir yalan dolaşır,Guzugil altına bulaşır
Bu dedikodu hemen eşkıyanın kulağına ulaşır
Eşkıya Hancıgilin harmanda, Guzuları teslim alır
İsmail tesadüf oraya gelir, duvara çıkar haykırır.

24
Ben Recep Oğlu İsmail, teslim olun diye bağırır
Konu komşuyu da harmana diye hep çağırır
Birine der, şunların tüfeklerinin makarizmasını
Sökün, mermilerini de boşaltıp tüfekleri getirin.

25
Eşkıyalara soyunun der, köyneğinizi çuval yapın
Don katına kalan şaşkınlara der peteklikten aşın
Kırıntıya bir daha gelirseniz, leşinizi düşünün
Köpeklere yediririm sizi, aklınızı başınıza devşirin.

26
Köylü tezahüratla İsmail’i göklere çıkarıyor
İsmail Gucugoyn derede tombul taşlara bakıyor
Köylüye ben burda olduğum sürece diye kükrüyor
Kılınıza kimse dokunamaz yakarım diye haykırıyor.

27
Az önce tombul taşlara bakan İsmail çok değil
Burada üç veya dört sene sonra öldürülüyor
Ünlü ağıtımızdaki gibi Kırıntının başlarında
Kırandan aşamadan sağ gözünden vuruluyor.

GELİNCİK TAŞINDAKİ YABANCILAR

28
Cını İbrahim Gelincik pârına gider, bakar eşkıya var
Hemen köye döner köylüye haber verir, İsmail’i arar,
İsmail hızla gelir, eşkıyaya kurşun atar etrafını sarar,
Eşkıyalar panikler Sultangilin üstünden kâna aşar.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


GEYREZLİ KABADAYI

29
Dürüst yaşamayı tercih eden İsmail Kümbette köstüre satar
Geyrezli bir kabadayı çöplüğünde ötüp, İsmail’e posta atar
İsmail, bana Kırıntılı kabadayı İsmail derler, der sipere yatar
Geyrezli kabadayı İsmail’in şanını duymuştur tebdili şaşar.

30
İsmail’in Karaca, Kırıntı, Alucra çevresinde ünü duyulmuştur
İsmail’i duyan Geyrezli kabadayı şaşırmış, dili tutulmuştur
Aman dileyen geyrezli kabadayı İsmail’le arkadaş olmuştur
İsmail de kümbette köstürelerini satıp Kırıntıya dönmüştür.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


FANATİK DİNDARA AĞIR BİR CEZA

31
İsmail bir gün Erzincan’dan gelirken yolda bir softaya rastlar
Şuradan buradan konuşurken aleviler hakkında atmaya başlar
Oruç tutmaz, namaz kılmaz, dinsizdirler, diye başlar taşlar da taşlar
Tarlalarından tavşan geçse o tarlayı yedi yıl ekmez, der susmaz.

32
İsmail hiddetlenir ulan bunlardan sana ne, tarlayı niye ekmeyelim
Ulan tavşanın bekçisi miyiz, yedi yıl tarla ekmeyelim de aç mı kalalım
Ulan senin gibi softaların yüzünden niye Sünnilerle kavga edelim
İsmail bir kere hiddetlenmiştir, softayı alır altına verir sopayı.

33
Adam korkudan hiçbir karşılık vermemekte, pişmandır sadece
Sünnilerle gül gibi geçinip gidiyoruz, onlarla kardeşiz böylece
Neyse ki İsmail, sonunda sakinleşir de adamı bırakır öylece
Bana Kırıntılı İsmail derler adımı belle, Alevilere atma densizce.

34
Adam canını kurtarmanın sevinciyle ardına bakmadan kaçar
İsmail adama sert davrandım galiba der vicdan azabı çeker
Kimse kimseye zorlama yapmamalı diye kendine sitem eder
Böylece İsmail pişmanlıkla, birazda şaşkınlıkla geçer gider.


-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


HÜSEYİN ÇAVUŞLARI KURTARIYOR

35
O yıllarda Alucra da Cücesin oğlu, namıyla ünlü biri vardır
Kırıntı köyünde Hüseyin çavuşlarda altın olduğunu duyar
Evi gelip basar altın almadan dışarı çıkmam sözüne uyar
İsmail gelir bura benim çöplüğüm der sertçe ikaz eder.

36
İsmail Sarısakalın duvarının dibine yatar içeri kükrer
Cücesin Oğlu altın almadan çıkmam der yemin eder
Ama yaptığı hatanın yanlışlığını anlar ve de ürker
İçerde sıkışıp kalmıştır, yaptığı işin pişmanlığını çeker.

37
Hüseyin Çavuşun parlak zekası Cücesin Oğlunu ikna eder
Evden bir tane altın verirler, Cücesin Oğlu da durumu anlar
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık, altına safça bakar
Gururu bir kenara bırakır, adamlarıyla içerden dışarı çıkar.

38
İsmail ne yapsın, eşkıyalığın ne olduğunu bilip derki
Sizi bir daha çöplüğümde görürsem keserim bilin ki
Tüfeklerinizi hemen bırakın, buradan çekip gidin der
Der, fakat insafa gelir, eşkıyalara tüfeklerini geri verir.

39
Cücesin Oğlu kendilerine bir kötülük yapılmadığını görür
İsmail’in yapmış olduğu hareketten, çok mahcup olur
Adamlarını, silahlarını alır,doğru Alucra’nın yolunu tutar
İsmail bir kere daha Kırıntı dışında namına, ününe ün katar.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


CÜCESİN OĞLUYLA DOST OLUYOR

40
Aradan bir yıl geçer, değirmenlerin orda Yunusun Pârında
İsmail’in yanına biri gelir, İsmail ise candarma telaşında
Sen buralarda yat, Cücesin Oğlu Yukarıgersit ormanlarında
Heldirim atıyor der Recep Oğlu İsmail’e fit verir bir anda.

41
Yerdeki tüfeğini kapar, onu Yukarıgersit ormanlarında bulur
Tüfeğini Alucra’lıya doğrultup, hey Alucra’lı der nişana durur
Ne o Cücesin Oğlu dilinimi yuttun diye, ona doğru bağırır
Alucra’lı sakin tavırla İsmail’e doğru gülerek dostça yaklaşır.

42
Ben, ne senden, nede başka eşkıyadan korkarım İsmail, der,
Buraya geldim, çünkü gelişimin kulağına kadar haberi gider,
Seni tanımak, seninle dost olmak istiyorum, başka amacım yok,
Böyle bir şey beklemeyen İsmail, hepten şaşırır, memnundur çok.

43
Senin mert bir eşkıya olduğunu, kimseye haksızlık etmediğini,
Muhtaçların yanında, haksızların karşısında, yılmadan durduğunu
Duymuşum, eğer kabul edersen seninle ikimiz, dost olduğumu
Sevinerek, herkese ilan ederim, herkeste böyle bilsin doğrusu.

44
İsmail duygulanır, tüfeğini indirir, elini Cücesin Oğluna uzatır,
Biri, iri yarı, diğeri ufak tefek, iki eşkıya dostça samimi kucaklaşır,
O günden sonra, iki eşkıya zamanla birbirleriyle dostça buluşur,
Bazen Cücesin Oğlu gelir, bazen İsmail Alucra’ya gider dertleşir.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


KATIRCI SOYGUNU

45
İsmail, bir gün Alucra’ya eşkıya değil, sade bir vatandaş olarak,
Her olasılığa karşı tanınmamak için tedbirler düşünüp alarak,
Bir densizle karşılaşmamak, ihbarla jandarmaya yakalanmamak,
Normal giysileriyle Alucra’ya gider, asla içinde yoktur korkmak.

46
İsmail gelmişken, Cücesin Oğlunu da arayıp bulayım der
Cücesin Oğlu İsmail’i sevinerek karşılar hürmetler eder
İsmail’e de bir teklifte bulunur, bilirim soygunlardan uzaksın
Kuman Köyü yakınlarından bir kervan geçer hatırında kalsın.

47
Arkadaşlarımla katırcıları soymayı düşünüyoruz, sende katıl
Cücesin Oğlu İsmail’i ikna eder, ön plana çıkmıştır, hal hatır
Eşkıyadır fakat böyle işlerle olmamıştır, Kırıntı köyüne nazır
Adi hırsızlıklarda soygunlarda olmamıştır, temizdir halihazır.

48
Cücesin Oğlu der katırcılar öyle bildiğin masum insanlar değil
Onlar ne sahtekardır, kimleri soydular da dönüyorlar kim bilir
Bu sözler üzerine İsmail öneriyi kabul eder, Kuman’a gider
Pusuya yatar, katırcılar geçerken birden önlerine çıkar.

49
Saat, para, pul, tüfek, katırcılarda ne varsa hepsini alır,
Sıra paylaşmaya gelir, Cücesin Oğlu, İsmail’e şöyle der,
Üç kişi biz, bir kişi de sen toplam dört, ganimeti dörde
Böleceğiz, İsmail bunu hakaret sayar tüfeğini çeker.

50
Adamlarına ancak kendi payından verebilirsin, böl ikiye der
Eşkıyalar çaresiz, tüfekleri indirir, ganimeti İsmail’e teslim eder
İsmail, ganimeti ikiye böler, eşkıyaların tüfeklerini alır gider,
Tüfekleri şu tepenin arkasına bir taşın üzerine bırakırım der.

51
Cücesin Oğlu bu davranışın etkisinde kalır, birazda utanır,
Mahcup bir şekilde şöyle der, İsmail ganimetin hepsi senin
Yeter ki arkadaşlığımız bozulmasın, ikimiz dostuz, hata benim,
İsmail kıranı aşar tüfekleri bırakır, hızla Kırıntının yolunu tutar.


-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


ÇAL’LI KÂMİL AĞA

52
İsmail bir gün Karaca dan Kırıntıya dönerken bitkin düşer,
Çalın altında, düşünceleri karmaşık bir halde uykuya yatar
Çayırın sahibi, Çallı Kâmil Ağa çayırdaki kişiye sayar, söver,
Uykusu mecburen hafif olan İsmail hemen kendini sipere atar

53
Heyt ulan bana Kırıntı’lı İsmail derler, yaklaşma yakarım seni,
Kâmil ağa, İsmail’in ününü duymuştur alttan alır der affet beni
İsmail, Kamil ağayı tanır, ikisi dostane birbirlerine sarılır,
Hoş beş, sohbet eder daha sonra ikisi birbirinden ayrılır.


-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


ANŞA’NIN ALİ’SİNİN GASP EDİLEN ÇAPLASI

54
Kırıntı Köyünün doğusunda Karaca, batısında Alucra vardır
Eğlenceli şekilde usanmadan bıkmadan gidilen bir yoldur
Buralar alış veriş merkezi o zamana göre her şey boldur,
Hatta Şebinkarahisar’a da öteberi almak için alışverişe gidilir.

55
Anşanın Ali’si, daha gençtir, bir gün Cenikten gelirken
Şebinkarahisar dan bir çift çapla alır Alucra’dan geçerken
Zıharı’nın yolunda, yeni çapla elinden gider direnirken
Eli ayağı boş mahcup, düşüncelidir, Kırıntı’ya giderken.

56
Anşanın Alisi köye vardığında, Recep Oğlu İsmaili görür
İsmail, diğer köylüler Anşanın Alisinde bir farklılık sezer
Ali olan biteni anlatır, İsmail, merak etme sen der, çok kızar
İsmail çaplaları getirmek için hemen Zıharının yolunu tutar

57
İsmail yol üzerindeki köylere uğrar dostlarında dinlenir
Zıharı köyüne girdiğinde karşılaştığı kişilere olayı anlatır
Bana Kırıntılı Recep Oğlu İsmail derler der kendini tanıtır
O densizi bana bulun getirin der, köylüler birbirine bakınır.

58
Köylüler Kırıntıyı Alevi olmasıyla ününü duymuşlar
Yiğidim otur bir ayranımızı iç der, İsmail’i doyurmuşlar
Eğer böyle bir olay varsa arayıp buluruz deyip sormuşlar
Köylüler köyün içine dağılıp, çaplaları hırsızdan almışlar.

59
Al yiğidim çaplalar biraz kirlenmiş ama gene de yepyeni
Hırsız nerede onu bana getirin tanısın Kırıntıyı,bilsin beni
İsmail çaplaları alır çantasına koyar, Kırıntının yolunu tutar
Çaplaları, Anşanın Alisine verir,İsmail’in ünü iyice artar.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


İSMAİL’ İN ADI BİLE KURTARICI

60
Başlıktan da anlaşılacağı gibi İsmail’in adı kurtarıcı oluyor
Yokluk yoksulluk zamanı erkekler gurbete çalışmaya gidiyor.
Şeker, tuz, gaz, bez lamba camı gereksinimi için çalışıyor
Kadınlar ise ev geçimi için madımak yemlik mantar topluyor.

61
Evin geçimi için erkekler çalışırda kadınlar gerimi durur
Asıl evi çekip çeviren kadınlar yan gelip de yatar mı
Madımağa gidebilmek için kıştan gün güneş saymaz mı
Dağa bayıra çok uzaklara gidip anuk madımak için yorulmaz mı.

62
Bunun için Çeküz-Çanakçı, Çirmiş yaylalarına kadar gidilirdi
Seyrekte olsa Çorak deresine, hatta Yıldız göllerine varılırdı
Bu gidişler çok yorucu olsa da yinede zevkli uğraş sayılırdı
Öz güveni olmayan kadınlar yabancı erkeklerden sakınırdı.

63
Kadınlar dağlara madımak ot türü toplamak için dağa gider
Dağda korktuklarından yanlarında bir iki erkek olsun ister
Kurttan ayıdan değil yabancı erkeklerden çekindiklerinden
Dağlarda korkusuzca güvende olmayı her şeyin ötesinde diler.

64
Bir ilk bahar günü Hancı gilin Nazilesi beş altı kadın madımağa
Çanakçı yaylasına uykurarak türkü söyleyerek neşe verir dağlara.
Paltıçukuru geçince haliyle sesleri kesilir başlar neşeleri kaçmağa
Nede olsa evden uzak bir yere gidiyorlar belki başa bir iş geçer.

65
Çeküz-Çanakçı henüz yaylaya göçmemiştir her taraf madımak
Kadınlar taze yeşil madımağı görünce hemen onu toplamak
Bu arada nedir yorulmak, neşeden türkü söylemek huykurmak
Ama yinede içlerinde bir ürküntü var bu dağlarda korkmak.

66
Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez Karadoruk taraftan
Birkaç adamın geldiğini görürler sağa sola bakaraktan
Hemen şu yaylaya kaçıp saklanalım derler ürkerekten
Yayla dediği dört duvar, hemen saklanalım görünmeden.

67
Köye ve daha uzaktaki yaylaya kaçmaya cesaretleri yoktur
Bir an önce gizlenmek için yüreklerinde de korku çoktur
Nazile’nin gösterdikleri yaylaya gizlice girer saklanırlar
Heyecandan da yürekleri güm güm patlar gibi bakınırlar.

68
Başlarını kuma gömen deve kuşları gibi saklanırlar
Gizlenmeye çalışmaları boşunadır, görür adamlar
Onları çoktan fark eden adamlar dışarıdan seslenirler
Hey kadınlar dışarı çıkın diye kadınlara heveslenirler.

69
Kadınlar korkudan titreyerek yayladan dışarı çıkarlar
Adamlara bakar bakmaz iyi niyetli olmadıklarını anlarlar
Korkuları daha da artar, artan korkuyla adamlara yalvarırlar
Adamlar kadınların korktuğunu, yalvarmalarına aldırmazlar.

70
Adamlardan biri kadınları duymazdan gelir, kahkaha atar
Vay vay hurilerin içine düşmüşüz diye yan gözle bakar
Bütün yalvar yakarlara aldırmaz kadınlara sertçe çıkar
Başka biri ne kadarda güzelmişsiniz diye caka satar.

71
Kadınlar adamların eşkıya olup olmadığını anlamazlar
Giyimleri eşkıyaya benzemese de gene de emin olamazlar
Kadınlar sayıca onlardan üstün olsa da cesaretleri sıfırdır
Yinede kadınların içlerindeki düşünce onları çok korkudur.

72
Nazile aklına gelen bir fikirle hemen harekete geçer
Elini beline atar, tüm cesaretiyle adamlara posta atar.
Bana bakın benim kim olduğumu biliyor musun sen
Kırıntılı Recep oğlu İsmail’in bacısıyım der, ben.

73
Bu söz adamlara yıldırım çarpmış gibi etki yapar
Kahkahaları yüzlerinde donar adamlar şaşkın bakar
Adamlardan biri doğru mu der, başka kadın cesaret kapar
Doğru tabi, bende İsmail’in amcasının kızıyım deyip patlar.

74
Adamlar başka hiçbir söz söylemez durup suskun kalır
İçlerinden biri bulaşmayalım şunlara İsmail üstümüze gelir
Durduk yerde adamı üstümüze çekmeyelim sonra kötü olur
Adamlar korkusundan hemen geri döner ortadan kaybolur.

75
Adamlar kaçınca kadınlar rahat bir nefes alırlar
O hızla geri bakmadan Paltıçukur ormanına dalarlar
Gördünüz mü İsmail’in adını duyunca nasıl korktular
Kaçak oldukları belli İsmail’i duyunca donup kaldılar.

76
İsmail iyi ki var, hem adı bile bizi kurtarmaya yetti
İsmail’e minnettar kalıp sevinerek dualar etti
Çeküz-Çanakçı yaylasından hızla uzaklaşıp gitti
Kadınlar sevinçle birbirlerine geçmiş olsun dedi.


-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


SARISAKAL İBRAHİM’LE KARŞILAŞMASI

77
Her köyün kendine has özel insanları öne çıkarlar
Kavrazlı’dan Balıgilin İbrahim de öyle gözü pektir
Ona sarısakal hoca da derler, Bektaşi dir, bilgedir
Aleviliği gerçek özümsemiş büyük bir kimsedir.

78
Aleviliğe denk düşen öyle hareketleri vardır ki
Çoğu insan tarafından durmadan hep anlatılır ki
Birde burada bir kere daha biz özetleyelim ki
Alimin alim oluşu burada daha iyi bilinsin ki.

79
Hanımı Elmas bir gün eve gelir, eltisiyle kavga etmiştir
Hoca eltim Karanfil bana şunu dedi, birde böyle etti
Durmadan dırdırla Sarısakalın başının etini yemiştir
Sarısakal da büyük bir bilge kişiliği ile şöyle demiştir.

80
Hanım hanım Elmas, dur bakalım birde beni sen dinle
İyi güzelde sen Karanfile ne dedin, onu da söyle güzelce.
Birde Karanfili dinlemek lazım der tarafsız olur böylece
Elmas ta yaptığından pişmandır, pişman olmuştur öylece.

81
Sarısakal, Hasan ağanın dolaştığı taşa gezmeğe gider
Daha önce biçtikleri çaşurları alt-üst döndürmek ister
Çamlıktan kıranı evliya ardıcına çıkar ardıç 700 yaşında
Soluk soluğa ardıcın dibinde biraz dinlenir aklı başında.

82
Sırtını ardıca dayayıp dinlenir, çevreyi kolaçan da eder
Kalkar Kızlarkalesi yönüne yönelir ağır ağır da gider
İlk kayalara ulaştığında davranma diye bir ses duyar
Sarısakal hiç düşünmeden kendini bir kaya dibine atar.

83
Böyle ıssız yerlere giderken tabancasını hep yanına alır
Sesten yana dönüp tabancasını seslenen kişiye sallar
Asıl sen davranma, bende seni yakarım diye bakar
Kayalar arasında dostça bir kişinin kahkahasını duyar.

84
Hoca hoca sakin ol, ben Recebin oğlu İsmail’im der
İbrahim şaşırarak, İsmail sen misin diye çevreye bakar
İsmail der, İbrahim seni ta aşağılardan görüp tanıdım
Şunu yaklaşsın da biraz ürkütüp korkutayım dedim.

85
Helal olsun valla İbrahim tahminimden de çevik çıktın
İsmail gülerek işte ortaya çıkıyorum bana sert baktın
Deyip gülerek ortaya çıkar Sarı sakalın yanına gelir
İki dost birbirlerine yaklaşır sarılıp dostça tokalaşır.

86
Recep Oğlu İsmail, böyle biridir bir bakarsın evinde
Bir bakmışsın paltıçukurun içinde çevre derinlerinde
Veya yazıda bazen de üstte Kızlar Kalesi yamaçlarında
Kaçak olmak, kanun dışı olmak öyle pek kolay mı da?

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


VURULUŞU

87
Evet kaçak olmak hiçte kolay değildir, çevrede, evde de
Sürekli uyanık olmalı eller devamlı tüfekte, gerekmese de
Öyle ya her an bir baskın olabilir, ölüm gelir
Her an bir tehlikeyle karşı karşıya aniden kalabilir de.

88
İsmail sonsuza kadar kaçamayacağının bilincindeydi
Bedeniyle ruhuyla hep kaçak yaşayabilecek miydi
Dedeleri nineleri gibi yüz yaşına gelebilecek miydi
Bir çatışmada yada kör bir kurşunla ölebilir miydi.

89
Gece kafasını yastığa koyunca sorular hep gidip geliyor
Baskın kaygısı olmadığı zaman, yada kışın ne düşünüyor
Kasabada birde kulakları olsa, jandarmanın haberini alsa
Bu durumda rahat rahat uyuyabilir kafasını yastığa koysa.

90
Devlet bu ne yapacağı bilinmez, nitekim öylede olur
1911 yılının ağustos ayında yapmayacağı bir hata yapar
jandarma epeydir gelmez, İsmail aldanır hataya düşer
Oysa baskının olmaması olmayacağı anlamına gelmez,

91
Her zaman ki gibi İsmail erken kalkar basit işlerle uğraşır
Bu gün canı da sıkkın sanki görünmeyen bir el boğazını sıkıyor
Saat 10 :00 civarında dışarıdan gelen bir ses onu uyarıyor
Hey Recep Oğlu İsmail, çık dışarı ve teslim ol.

92
Bu ses duymaya alışık olduğu bir ses değildir İsmail’in
Beyninden vurulmuşa döner, bilincindedir sona geldiğinin
Verdiği ani bir kararla sesin geldiğinin ters tarafına atlar
Aşurun Memetlerinin evinin oradan aşağı paara geçer.

93
Jandarmalar bu kez Kırıntılı kaçağı yakalamakta kararlı
Müfreze komutanı durmadan yağdırır emir ve buyrukları
İsmail birkaç saniye soluklanır, tekrar harekete geçer
Şehrigilin evinin önünden Gucugoyn dereye yukarı çıkar.

94
Dereye gelince ikilem içinde kalır, yayla yoluna mı gitmeli
Yoksa yokuş yukarı çıkıp Paltıçukur ormanına mı kaçmalı
Petekliğin yoluna gitmekten vaz geçer çünkü ağaçsızdır
Parça taşlara varırsa taştan taşa Paltıçukura varılacaktır.

95
Bu arada yukarı mahalleliler bağırtı üzere sokağa çıkmış
Olayı korkulu ve üzgün bakışlarla izlemeye başlamış
Yıllardır sevdikleri İsmail’in sonu mu gelmek üzeredir
Yakalanıp ya hapse tıkılacak yada öldürülecek midir.

96
İsmail’in eşi dostu akrabaları büyük panik içindedirler
Yapabilecekleri tek şey jandarmanın dikkatini dağıtmaktır
Durun yapmayın o İsmail değil eziyet etmeyin demektir
Bu seslenişe köylüler de karışır maksat onu kurtarmaktır.

97
İsmail kararını vermiş şansını paltıçukur yolunda deneyecek
Yolu çok yokuş olsa da önüne çıkan tombul taşı siper edecek
Şansı az olsa da hapiste çürümektense jandarmadan kaçacak
Jandarmalar ise Gucugoyn dereyi geçip İsmail’i durduracak.

98
İsmail kendi boyundaki üç dört yuvarlakça kaya arasındadır
Bulunduğu yer dolayısıyla jandarmadan üstün durumdadır
Gene de jandarmaya karşı kaçamayacak bir konumdadır
Jandarma der, bizi vurmak mı yoksa kaçmak için mi ateş ediyor.

99
Jandarma şapkasını tüfeğin ucuna takıp kaldırır İsmail’i dener
İsmail ateşler şapkayı deler, acaba tüfeği gördüğü için mi ateş eder
Bu bilinmez jandarmada artık İsmail’i vurmaya karar verdim der
İsmail teslim mi yoksa vuruşsa mı diye düşünüp, karar veremez.

100
İsmail gucugoyn dereye aşağı bakar Kezban’ı bıçakladığını düşünür
Halil mert adamdır, İsmail seni kandırmışlar Kezban benim bacımdır
Çekil önümüzden İsmail demişti, İsmail şimdi düşünür pişmanmıdır
Giderayak şimdi düşünüyor da acaba kaçakçı olmasa mı idi.

101
İsmail kendisini tanıyamaz olmuştu korksa bile korkuyu gizlerdi
Kırıntılılardan biri kayalığa, sıkıştırılmış Kırıntılı ne yapabilirdi
Amcası jandarmanın dikkatini dağıtmak için kayalığa koşmuştur
Vuruldum yandım diye bağırmıştır, jandarma bir an vazgeçmiştir.

102
İsmail’in eşi İsmail’i kurtarmak için koşup kendini yere atar
Askerlerin dikkati dağılmıştır, İsmail yerinden ok gibi fırlar
Şapkası delinen asker bunu fırsat bilir hızla yerinden hoplar
Tek kurşun atar saniyeler içinde İsmail’in gözüne birden batar.

103
İsmail sağ gözünden vurulmuştur, ortalığı sessizlik kaplar
Ahlar vahlar, devlet bu kaçılmaz, yazık oldu, başlar ağıtlar
İsmail’in kardeşlerinden biri jandarmaya hakaret eder
Komutan yakalayın şunu der, kadın elbisesi giydirip kaçırırlar.

104
Rastlantıya bakın o gün İsmail’in babası köyde yokmuş
Recep dayı Kemah’a tuz getirmeye arkadaşlarıyla gitmiş
Yarın gelirler ne acı, giderken oğlu sağlam, şimdi ölmüş
Kırıntı dağları yıkılırmış jandarmanın umurunda değilmiş.

105
İsmail’in cenazesi yasal işlemler için Karaca’ya götürülür
Cenazeyi almak için akrabalarından birkaç kişide çağrılır
Yolda kimsenin ağzını bıçak açmaz, jandarmada söylenir
O şapkanı vurunca, onu vurdun, çok kinciymişsin mırıldanır.

106
İsmail’i vuran jandarma, ne kincisi o usta bir atıcıymış
Bende ustalığımı gösterdim herhalde diye söylenmiş
Bakışlarını cenazeye çevirerek, üzgünüm yazık oldu
İsmail’in akrabaları konuşmaları dinleyip saç baş yoldu.

107
Karaca’ya varırlar, cenaze başında resmi işlemler yapılırmış
Bir ara komutanın şöyle dediği duyulur, çatal yüreği varmış
Bu söz bile askerler tarafından, İsmail takdire şayan olmuş
Bu durum da bile İsmail’in gözü pek olduğu söylenmiş.

108
Akrabalar işlem bitince cenazeyi alıp köye götürürler
‘’Kapıda kanım akıyor / anam gözüme bakıyor /
Kan tabuttan akıyor / Yavrularım bakıyor’’ evin önüne getirirler
Sıra dışı bir ölüm olunca çok göz yaşı dökülür, yürek parçalanır.

109
Ağıtlar yakılır, can parçalanır cenaze çok kalabalıklaşır
Kötü köylülerin de katılımı ile büyük mezarlığa defnedilir,
Bu olay bin dokuz yüz on birde olur, ağıtı günümüze gelir
Kırıntının başları kan ağlıyor taşları diye, diye de biter.

110
Kırıntının başları, kan ağlıyor taşları
İsmail’i vurdular, belirsizin puştları,
Karaca’ya meclis kuruldu, akan sular duruldu
İsmail’i sorarsan gülüm, saat onda vuruldu.

111
Kırıntının başları, civciv öter kuşları
İsmail’i vurdular, küskün olmuş kuşları.
Hüsnü atıma baksın, varsın çayıra çaksın İsmail’im vuruldu, göz yaşını akıtsın.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-


GAGA İBRAHİM
112

Abdallıda ilginç tipte biri vardır
Büyük ozanımız Gaga İbrahim’dir
Yalnız ozanımızın beli sakattır
Belinin sakatlığına sebep bir ağaçtır.

113

Gençlik çağında büyük bir kütük
Gaga İbrahim’e yapmıştır kötülük
Kütüğü kaldırırken incitir belini
Böylece ozanlıkta bulur kendini.

114

Burnunun eğriliği ile gaga demişler
Gaga demekle namını söylemişler
İsmail’in vurulmasına tanık olmuştur
Kırıntı’nın başları ağıtını yazmıştır.

115

Ozanımız Selvinin Ali’sinin amcası
İsmail vurulmuştur büyüktür acısı
Kırıntı’nın başları ağıtını beraber
Yüz yıldır söyler amca, dayı, bacısı.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.--.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-

116

Gaga İbrahim'den sonra Selvigilde
Babuko Hüseyin gelmiştir yüzüncü yılda
Şiirlerdeki adı Akılsız Hüseyin’dir
Kendisi süklüm büklüm bir ozandır.

Hüseyin Aydoğan - Ankara


-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-

HÜSEYİN AYDOĞAN

Hüseyin Aydoğan'ın daha önce yayınlanmış şiirleri aşağıdadır.

-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-

13 Şubat 2013
MAHLUKAT YUVAYA DÖNDÜ

Kırıntı dağları, yaşam alanı,
Bu yaşamın asla yoktur yalanı,
Sürünen, yürüyen, arayacak
Dağlarda nasibini bulacak.

Tabiat, rüyasından uyanacak,
Güneş uzakta, tanyeri ağaracak,
Seherin yelleri serin eserken,
Kurt, kuş kılıcını kuşanacak.

Tanyeri ağardı, güneş derinde,
Tabiat uyandı, yerli yerinde.
Kurt, kuş, ırgadı börtü böcek,
Yaşamak için kavga edecek.

Güneş derinden gelip göründü
Uyuyan uykusundan uyandı
Gece avlanan bin bir mahlukat
Gündüz hepten yuvasına döndü.

Sabah yaşam savaşı başladı,
Tavşanların hızı yavaşladı,
Kaplumbağa hız sınırını aştı,
Akılsız Hüseyin'in aklı şaştı,

BABUKO HÜSEYİN -- ANKARA

-----------------------------------------------

20 Ocak 2013
BİRİNCİ BEN GELİRİM BEN BEN.

Kırıntımıza aşık aranıyor deseler,
Birinciye tutyadan çelenk verseler,
Milleti toplayıp, birinciyi ilan etseler,
Şüphesiz, birinci ben gelirim, ben, ben.

Gurbetten köye koşun deseler,
Herkesi bu şekilde çağırsalar,
Tuztaşı sınırına bir ip gerseler,
O ipi ilk ben göğüslerim, ben, ben.

Tuztaşından bakıyorum köyüme,
Dokunma bakarken özgürlüğüme,
Köye karşı çıkanların saflığına,
İlk önce ben karşı çıkarım, ben, ben.

Köyün hilal ay gibi dizilişine,
İhtişamla güneye bakışına,
Dağ eteğinde dik duruşuna,
O dik duruşa, ben vurgunum, ben, ben.

Kırıntının başlarından, kırlarına,
Köyün tozlu, taşlı ince yollarına,
Gelincik taşından, köy pârlarına,
O güzelliğe hayran, benim, ben, ben.

Hıdırillez Tepeden, Ardıç Dedeye,
Çamlıktan karşı Sığnağın tepeye,
Arkada Paltıçukurdan, Kuzuluğa,
Bu mevkie aşık olan benim, ben, ben.

Harmancıktan, Kayanın Önüne,
Buralardan Soğuk Pınar yönüne,
Çiçekli çayırdan, Tuğ kıranına
Bu vadiye ben aşığım, ben, ben.

Yaylaya aşığım, tutyasına da,
Suyuna, huyuna, havasına da,
Bir tutamca otuna, çamına da,
Ben aşığım, yaylaya ben, ben.

Soğuk Pınar tepesinden, yaylaya,
Yayladan Karaburganın tepeye,
Ayı deresinden, Çorağın dereye,
Buralara ben aşığım, ben, ben.

Avlusudan, Artabelin tepeye,
Yücelerden yüce Abdal Dedeye,
Kırıntıya ait olan her yere,
Gelin görün, ben aşığım, ben, ben.

Buralar artık bizim değil, devletin,
Tapusu olmasa da gene milletin,
Korkusuzca gözelerde gelin, gezin
Görün, gözelerin tutyası, benim ben

İşte böyle, birinciliğimi kimseye,
Susuz kalsam, şu göze, çeşmeye
Akılsız Hüseyin, koşarak içmeye,
İkinci siz birinci ben gelirim, ben, ben.

BABUKO HÜSEYİN -- ANKARA

----------------------------------------------

04 Ocak 2013
S A P - S A M A N

Bak yazıya güzel köyün önüne,
Köyün önünde buğday düzüne,
Tarlada arpa, yazlık, güzlüğüne,
Ekene hayrandım ben, ekene.

Eken rahmetli oldu, ekin işi bitti
Kem, bağı, orak buğdayı sattı,
Samı küstü, bağını hepten attı
Kağnı çürümüş, öküz ne yapsın.

Tınaz makinesi, gelberi, tozluk,
Mecburen elek gitti oldu yozluk,
Memleketimiz bozuldu bir kere,
Kurtaralım etmeyelim boşa yazık.

Nerde kalbur, gözer, got ile urup,
Bu garip durumları bir düşünüp,
Çaresi, yolunu yordamını bulup,
Bizlere anlatacaklar mı bir durup.

Tarla çift çubuk bitti, sap-saman,
Harman, tığ, düğen gitti, kaldı tapan,
Medeniyete gidiyorum deyip kaçan,
Onmasın bize bu kötülüğü yapan.

Köyün, sonu parlak olmadı hiçte,
Parası pul olmuş, metelik akçe,
Ekim, dikim kalmadı, bağ bahçe,
Köylü göçtü, şehre gitti, tek tekçe.

Akılsız Hüseyin'im şaştı düzde,
Hiç ekeni kalmadı, baharda güzde,
Bizler mi, yaşıyoruz güya sözde,
Çaresiz, ne ipte varız, ne de gopta.

Babuko Hüseyin - ANKARA

----------------------------------------------

09 Aralık 2012
FOTOĞRAFTAKİ TUTYALAR

Fotoğrafta tutyalara bakıyorum,
Büyük dere suyu olup akıyorum,
Bölük meşenin güzel çamları gibi
Tutyalara komşu olup yaşıyorum.

Şu tutyaların güzelliğine bakın,
Capcanlı, sanki bizlere çok yakın,
Sizler, eğilip incitmeden koklayın,
Ne olursunuz, sakın koparmayın.

Yeşillikler, sarı çiçekler, salepler,
Dikkatlice bakın daha neler neler
Ruhumuza, canımıza can eklerler,
Sevdiğimiz, aşkımız, can çiçekler.

Büyük dere yatağındaki tutyalar,
Akılsız Hüseyinleri hep oyalar,
Çokça da güzeldi görünen rüyalar,
Siyanürlü olmamalı şu yarınlar.

Babuko Hüseyin - ANKARA

----------------------------------------------

12 Temmuz 2012
SELAM KÖYLERİN BİRLİĞİNE

Selam köylerimizin güzel birliğine
Merhaba şenliğin o birlik güzelliğine
Selam gelip şenliğe katılan herkese
Merhaba o güzelliği yapan gençlere.

Çiçekler açar köylerin bağlarında
Birlik beraberlik olur dağlarında
Çiçek bal özü bulur, bala döner,
Arı, çiçek buluşup koklaştığında.


K A Y A C I K

2012 yılından kayacık köyüne
Selam 11 Temmuz keşkek gününe
Günün davulcusuna zurnacısına
Merhaba oynayan oyuncusuna.

Selam dağlara gelip dolaşanlara
Dağlarda beraber oynaşanlara
Coşup alaşağı edip hoplayanlara
Helal halkı birleştirip coşturanlara.


Y E N İ K Ö Y

2012 den Yeniköye selamlar
13 Temmuz günü orda olanlar
Şenliğe katılarak zevk alanlar
Merhaba o çamlıktaki güzelliğe.

Davul zurna çalsın herkes oynasın,
Katılan herkese bol selamlar olsun
Köylerimizin güzelliğini herkes
Gücünü, kuvvetini sınayıp görsün.


K I R I N T I

Kırıntıdan Doruk Tepeye katılanlar
2012 den Doruk Tepeye selamlar
Selamlar davul zurna çalanlar
Sizlere de selam misafir olanlar.

15 Temmuz yüce Doruk Tepeden
Her taraftan gelip zahmet etmeden
Oynayın yorulun ki Güneş batmadan
Birlik, beraberlik çıksın Doruk Tepeden.

Karaburga, Aşığın pârı şenliğine
29 Temmuz yazıldı günlüğüne
Gelip katılanların güzelliğine.
Selam güzelliğin güçlü birliğine.

Akılsız Hüseyin'in size merhabası
Güzelliktedir, güzelliğin güzel hası
Herkesi kıskandırdınız velhasılı
Güzel yazılacak, güzelliğin hatırası.

Babuko Hüseyin - ANKARA

-----------------------------------------------

06 Temmuz 2012
TATİL V E KÖYÜMÜZ

Tatile gitmek istiyorum
Nereye gitsem diyorum
Denize mi, köyüme mi
Diye kararsız kalıyorum.

Deniz kıyısı masraf, sıcak,
Olmasın diyorum israf,
Köyde zevkle yaşamak
Bizi köy kurtarır ancak.

Kıyılar egzoz dumanı
İleri geri yıpratır insanı
Altüst eder güzel yaşamı
Boşaltır cebi, cüzdanı.

Yol gider köye, özgürlüğe
Bir ben, bir sen, hem de göğe
Olabildiğince daha yükseğe
Daha da yükseğe, güneşe.

Köyde çevre, orman serin
Nefes alırsın derin derin,
Özgürce gez şura senin,
Demez kimse bura da benim.

Kırıntı köyü tatil yeri,
Kucaklar gelen herkesi,
Kırları, ormanı, yaylası
Gezilecek daha fazlası

İnsan güneşte durur, yanar,
Orman seni serin saklar,
Buz gibi akan pınarlar,
Yoktur sakınca, yasaklar.

Akılsız Hüseyin köyde
Rahatça gezer her yönde
Bu semtte, şu çeşmede.
Elinde bardağı her yerde.

Babuko Hüseyin - ANKARA

----------------------------------------------

28 Haziran 2012
YANGIN OLMASIN

Köyümüzde sıkıntı yeşil otlar
İçinde potansiyel yangın saklar
Çevremizde biçilmeyen bu otlar
Kırıntıya kötü bir sürpriz saklar.

Orman yanar hayatlar yok olurmuş
Kırda yaşamak gayet zor olurmuş
Ormanın kıymetini cahil ne bilsin
Yeşillik giderse arazi çöl olurmuş.

Çevrede ki çöpleri yakıyorum
Canım bir şey olmaz bakıyorum
Kuru ot yanarsa söndürüyorum
Demek kadar büyük yanlış olamaz.

Yaptığın hareket yangının kendisi
Bir hatada yanar otların hepisi
Yanlışlık yapmış köyün bir delisi
Yok olmuş derler ağacı, çalısı.

Yangına karşı uyanıklık gerekir
Olmayanların hakkı ise kötektir
Yangın olan yerler çölleşecektir
Çöl seven insan köpekleşecektir.

Yangına karşı insan uyarılmalı
Tehlikeli yerde ateş yakılmamalı
Belli bir otsuz şerit oluşturmalı
Çevresine ağaç çalı dikilmemeli.

Çevre köylerle işbirliği yapmalı
Kaide, kural, talimatlara uymalı
Tehlike olmadan, uyanık olmalı
İnsanlar olacakları sezmeli.

Akılsız Hüseyin yangını sevmez
Çölleşen Kırıntıda canlı kalmaz
Sonra cenneti konuşsan ne yazar
Cehennem de, çayır çimen olmaz.


Babuko Hüseyin - ANKARA

-----------------------------------------------

24 Haziran 2012
GEÇMİŞİMİZİ ANMAK

1
Köylülerimizi nasıl anlatsam
Kimden başlayıp nasıl yazsam
Alilerden mi, Velilerden mi
Hasanlardan mı, delilerden mi.

2
Sultangilden mi, Sofulardan mı
Baloğullardan mı, boş okuldan mı
Havalardan mı, soğuk sulardan mı,
Nerelerden başlayayım, bilmem ki.

3
Sultangili deyip başlayayım
Çırakgili demircileri yazayım
Komşuları Hancıgille, Guzugile
Aşurun Memmetlerine varayım.

4
Aşağı pârdan su içip ferahlasam
Çakırgil Sedefler de duraklasam
Kösegile varıp nostalji yapsam,
Çocukluğumdaki alıcı taşlasam.

5
Yukarda Veligil, Gülhanımlara
Sarı Sakal, Cin Ali babalara
Geçtim Sarıkızgil, Posbıyıklara
Dehmenin gölünden, herkese selam.

6
Gidip bakalım bizim Abdallıya
Zilifler, Şehrigil, pehlivan Hamza'ya
Molla Ali, Sağır kızlar, Dıvdıya
Selam Abbas bey ile Deli Şükrü'ye

7
Gidelim bakalım Gucugoyn dereye
Harman taşlarından şöyle çevreye
Dağa, taşa, yayla yoluna, petekliğe
Selam Sofugil kalesinden heryere.

8
Bizim Gülizarlardan, Tombullara
Gariplerden, selam Abdallılara
Gidelim Feyzi, Ayvaz oğullara
Ali, Hasan, Süleyman çavuşlara.

9
Çiçeğin İzzeti, gardaş Bekdeşi
Mavli idi onun yoldaşı, eşi,
Yazacağım şunu bunu, herkesi
Hatta ciğerlere giden nefesi.

10
Cem yapan şeyhgillere, dedelere
Analar, babalar, bacılar, ninelere
Cem evinde tekrar cem edenlere
Birikip Allah Allah diyenlere, selam.

11
İbrahim, İsmail, Kamil, Rıza dedeler
Üsükler, Gogugil, Veli Şıh, Kesükler
Hasan, Hüseyin bunlar Gülağalar
Durmuş, Bayram bunlarda Hacı ağalar.

12
Geçeyim Cennet ile Gahirgile
Kemençe ile davul-zurnagile
Yusuf gillere, Çoban Alilere
Güssün oğlu Garabey, Kâmil'lere.

13
Kasımgiller, Kerimin Yakupları
Çocukluğumun eski muhtarları
Varalım Guşulara, gör Aguları
İskendergil agamın dayıları.

14
Abey keserle uçak yaparım derdi,
Semahtan, oyundan hep kaçardı
Sohbette kendi kendine şaşardı
O da garip bir şekilde yaşardı.

15
Babaları Hasan Dayı, Ezgiller,
Talip, Zeytin, kız-oğul marketgiller,
Karşı Yonuzlar, Mürtez'e Temürgiller
Dere kıyısında Daldaban Hebipler.

16
Sallıgil, Deli Babalar, Zennibeler
Kerimgil, Çilismailler, Gınalılar
Dıldıramanı, Fitilleri, Kıltıları
Bu mahalle de Aydın Oğulları.

17
Bu mahalle aydın olmak zorunda
Çünkü okul o mahallenin yanında
Selam okulu düşünüp yapanlara
Selam okulda okumuş olanlara.

18
Köye ilk radyoyu Kıneyz getirdi
Köyümüzde medeniyeti estirdi
Köylü derdi, sandık çıkacakmış
İçinde insanlar görünecekmiş.

19
Sandık çıktı, insanları uyuttu
Sahipleri ise cepleri büyüttü
Televizyonlar dünyayı küçülttü
Diziler aklımızı, fikrimizi üşüttü.

20
Şura bura diyerek laf dağıldı
Anşagilden Vahitlere varıldı
Garahalil, Esef'leri buluyorum,
Toraman, Cicimaligili anıyorum.

21
Onbaşı, Çilali, Bohçalar, Alaman
Eyri Eziz varken doğruyu göremen
Eminenin Hasanı, Helim, Tamas'ı
Arasan Aşur Muharremi bulaman.

22
Havanın Salihi, Cicimali Memmet
Velinin Şükrüsüne geldim nihayet
Durbaba, Veli, bacıları diyerek
Selam olsun sana çebem Civelek.

23
Balogilden sofugile yollandım
Molla Bekdeşgilde soluklandım,
Orada hoş beş diye karşılandım
Yorgunluktan da biraz turşulandım.

24
Sakarın Hasanları, Molla Bekdeş
Galmanın Gadiri, Tekbıyık Bektaş
Elifler, Guru Gızlar, Deli Memmetler
Onların komşusu idi Kürt Ehmetler.

25
Büyük Menekşe, küçük Menemşe
Salih dayı bunlarla hep iki köşe,
Yukarda da iki kuma Çakır, Telli
Deli Memmet yaşardı toz pembeli.

26
Çiğdemin Kızı ile Kürt Hasan'lar
Bu işleri düşünüp de yazanlar
Hem okuyup, hem yazar, çizerler
Bunu nasıl boncuk gibi dizerler

27
Köyün son mahallesi Sofugildi,
Nerdeyse onlarda boşalıp gitti.
Şimdi Kırıntı ile çükelik hikayeleri
Ağa, patron yapıyor bizim köyleri.

28
Yeni nesiller gelip kondurdu evleri
Ocak yakıp tüttürdüler horiklikleri.
Köyümüz Şiran da, birinci oldu
Kırıntı'yla Şiran'ın yüzü güldü.

29
Biz yazılmamışız diye darılmayın
Eleştiri oklarına sarılmayın
Unuttuğum olursa yazarım elbet
Onları da yazarken biraz sabret.

30
Benim niyetim herkesleri yazmak
Yazarken de kimseyi darıltmamak
Aklıma gelenler bu kadar ancak
Siz hatırlatın, onlarda yazılacak

31
Kabahatim, erkekler çok yazıldı
Bayan erkeğin nüfusuna kazıldı
Bir kanun çıktı reislik tartışıldı
Erkeğin reisliği elinden alındı.

32
Akılsız Hüseyin hep yazdı çizdi
Sanma ki Kırıntı köyünden bezdi
Güzelim köyünü, dolaşıp, gezdi
Köyünden sadece bir kesit yazdı.

Babuko Hüseyin - ANKARA

-----------------------------------------------

13 Haziran 2012
ZEHİRLİ ALTIN

Meşhur Kırıntı köyü evlerine
Selam ağalarına beylerine
Köylü huzurla gelsin yurduna
Diye güller dikilmişti yollarına.

Köyüne ev yapıp döşemişlerdi
Sevgi saygı ile yaşamışlardı
Köyümüzün suskunca insanları
Çok zorlukları başarmışlardı.

Köyümüze büyük tehlike geldi
Yaylamızda kara bulutlar döndü
Dediler siyanürle altın çıkacak
Bu halkımızın canını yakacak.

Siyanürlü altın çıkaracaklarsa
Sular da siyanürleşip akacaksa
Görmek istemem köyün bu halini.
Çevrede ağaçlar kuruyacaksa

Yeşil otlar kurur, dağlar ıssızlar
Tutyalar ölür yüreğimiz sızlar
Üç beş kişi zengin olur, cep şişer
Zengin uçar fakir iyice şaşar.

Çevremizin o görkemli günleri
Unutmak istemem güzel dünleri
Durdurun şu zehirli altınları
Huzursuz etmeyin güzel köyleri

Altının zehirli zenginliğini
Bize yuttururlar rezilliğini.
Devamlı alırlar güzelliğini
Bizlere bırakırlar pisliğini.

Akılsız Hüseyin haber okuyor
Altın devamlı insanı yakıyor
Altına karşı adalet siniyor
Bergama'yı ise dünya görüyor.

Babuko Hüseyin 9-6-2012 - ANKARA

----------------------------------------------

28 Mayıs 2012
TAŞ KINA YAKMAK

Çocukluğumuzda dana yayarken
Taşların başına çıkıp oynarken
Taş kınasını elimize yakarken
O çocukluğumuz gelir aklıma.

Gucugoyun dere saylarında
Taşların yeşilim yosunlarında
Taş ıslayıp sürterek kınasında
Çocukluğu süslemek ne güzel.

Yarım saatte yapılan taş kına
Ellere sürüp çocukluk aşkına
Birbirimize gösterip baksana
Deyip elleri süslemek ne güzel.

Kırıntı saylarını mekan tutunca
Evcilik oynayıp evler yapınca
Taş kınalarını ellere sürünce
O hayal ile oynamak ne güzel.

Çiçek değirmenine papatya seçtik
Herkesler gibi aynı yoldan geçtik
Oyunda saat, zaman nedir bilmedik
Bilmeden oyun oynamak ne güzel.

Çamurla oynarken araba yapmak
Oyunda baba olup pazara gitmek
Çamur radyo açıp, konuşturmak
Hayali ile oynamak ne güzel.

Çocuksu hayalleri yaşamayan
Onun masumiyetini bilmeyen
Oyun, oyuncak nedir görmeyen
Çocukluğu yaşamak ne üzücü.

Akılsız Hüseyin'im hep oynadı
Dağ, bayırda odun, tezek topladı
Oyuncaklar nedir görüp, bilmedi
Oyuncaksız büyümekte ne kötü.

Babuko Hüseyin

----------------------------------------------

28 Mayıs 2012
DAĞLARA AŞIĞIM

Dağlara aşık olup gönül verdim
Aklımı hep dağlara saklarım
Dağ çiçeği tutyaları sevmişim
Soğuk Pârda ona aşkımı sunarım.

Dağların yeşilim yamaçlarına
Vadilerdeki çam ağaçlarına
Buz gibi akan gözelerine
Aşkımı sunmaya dağlara giderim.

Yayladan yol Soğuk Pâra çıkar
Pârın önünde bin bir çiçek açar
Güzelliğine insan hayran kalır
Bu güzelliğe aşkımı sunarım.

Soğuk Paardan Karaburgaya
Yol uzar gider Abdal Dedeye
Balaban Dağı yüksek tepeye
Orda aşkımı sunmaya giderim.

Dağlara sis gelir duman çöker
Yağar yağmur, suyunu döker
Özlediğimiz anuk, tutya biter
Bizi mıknatıs gibi, dalara çeker.

Akılsız Hüseyin güzel yaylaya
Aşık olmuştur dalar sevdaya
Sise dumana aman demez
Çekilip gider yüce dağlara.


Babuko Hüseyin

----------------------------------------------

28 Mayıs 2012
KIRINTI AĞAÇLARI

Kırıntı köyü selvi kavakları
Yemyeşil görünür yaprakları
Süsler çevreyi, köyü, evleri.
Zararlıdır pamuğu, polenleri.

Çam ağacı, iğne yaprakları
Kendini süsler kozalakları
Evin odun, tahta ihtiyaçları
Sana bağlıydı çam ağaçları.

Armutsun, derim sana, ahlat
Korkmadan yerim rahat rahat
Gene de bir korkum var nihayet
Seni bilirim söyleyemem fakat.

Kırıntı köyünün ekşi elması
Yersin dişini çalar meyvası
Nazar boncuğu olur dalları
Koruyordu evleri, damları.

Ormanda pelitlere bakılırdı
Mazı, maran, samı yapılırdı
Kırıntı köyü pelit, meşeleri
Kağnı arabasına takılırdı.

Ormanın yarısı yabani kavak
Bolca görünür dal ile yaprak
Önüne, çevrene iyicene bak
İçinden kocaoğlan çıkacak.

Çevrende bak söğüt ile alıca
Hem de ormanda akça ağaca
Dalı kesilir, ayak olur kızağa
Sap takılır balta ile nacağa.

Akılsız Hüseyin koş ormana,
Ormanı cahilden korusana
Aydınım diye geçinenlere
Orman için, bir soru sorsana.

Babuko Hüseyin

----------------------------------------------

23 Nisan 2012
KARABURGAYA GİDİŞ

Bekçi, ey millet yarın Karaburgaya diye bağırdı
Köylü de, çevre köylerden hısım akrabayı çağırdı
Göç yaylada, inekleri, koyunları toplayıp sağdı
Kap kacak, yoğurt mayalandı, yüzleri hep tere yağdı.

Millet erkenden köyden topluca Karaburgaya yürüdü
Allı güllü giyinmiş, karı- kız dağı taşı bürüdü.
Paltıçukur, Çanakçı Yaylası derken yayla göründü
Uykurma, türkü, silah sesi ortalığı sallıyordu.

Yayladakiler durur muydu, gırgır- şamata, uykurma
Hep bir ağızdan nara, tüfeklere asılıp, bağırma
Millette, seslerde başlıyordu yavaş yavaş hızlanma
Göklerden aşağı gelip başladı açılıp saçılma.

Tarhana Boğazı, Karadoruğun üst yanı kaşında
Birleşip kucaklaşırlardı Karadoruğun başında
Gelenler, geçip gidenler, sıfır ile doksan yaşında
Yorulup oturanlar, türkü söylerler taşın başında.

Millet gelip Aşığın Paarında, toplanıp birikti
Kimi de Karaburganın bayırlarında gözüktü.
Gidebilenler gitti, Karaburgayı ziyaret etti
Kalanlar da geride, barkanayı kurup oyun tepti.

Karaburga dağın zirvesi, seyran gah, ziyaret yeri
Bakınca insan görür, etraf manzara bütün köyleri
İki taraf mezarlık, kalaba ziyaret edenleri
Kırıntı, Yeniköy, Kayacık'ın ağaları, beyleri.

Mahşeri kalabalık, erken gelirdi Pehlül, Dedeler
Yaşlısı, genci, dedeyi eğilip ziyaret ederler
Duasını alanlar beri taraf ki türbeye geçerler
Eş dost birbirlerini görüp, eskiyi yad ederler.

Dağın zirvesinden, ziyarette, kar kesip getirenler
Tak tak silah atıp kıvrılarak aşağıya inenler
Aşağıda kurban kesip, pişirip geleni bekleyenler.
Davul zurna uykurarak oynayıp zıplayıp hay ederler.

Bir kenarda kavun, karpuz, kaysı, üzüm meyve alanlar
Oyunda karşılıklı oynayıp oynayıp, silah atanlar
Diğer yanda kurbanlık için koyun, kuzu satanlar
Aşığın Pınarında ne güzel kaynaşıp coşarlar.


Niyet edip kadınlar, ayağı yalınayak gezenler
Derler bizlere yardım etsinler evliyalar, erenler
Allah kabul etsin, anam bacım, niyetini diyenler
Yiyip içer, hep beraber yaşarlar bu günü görenler.

Davul zurna çalar devam eder, insanlar yeyip içer
Haycılar oynar, açlıktan düşer, kimi yer karnı şişer
Kimi içmiş sarhoş, bağırıp çağırıp, yalpalar düşer
Kimi insanlar mest olmuştur, kimisi kendinden geçer.

Aşığın pınarı rengarenk artık panayır yeridir
İnsan kendinden geçmiş kimi akıllı kimi delidir
Güneş dönmüş, akşam yaklaşmış, zaman ileridir
Yük, yumağı toplayıp, artık gitme zamanı bellidir.

İnsan güldü, oynadı, göyden aşağı geldi, yoruldu
Hısım akrabalar dağılırken birbirine sarıldı.
Bir sene daha görüşemeyiz deyip, helallık alındı
Yavaş yavaş artık eş, dosta köylerin yolu göründü.

Yaylacılar yaylasına, köylüde köyüne yollandı
Akılsız Hüseyin, hızlı gidenler tarafından sollandı
Paltıçukurun düzünde bir oyun oynandı, sonlandı
Böylecene bir Karaburga günü daha noktalandı.

Babuko Hüseyin -- ANKARA


----------------------------------------------

07 Nisan 2012
ÇEVRECİ OL ARKADAŞ

Çevreci olmaktan korkmayın
Kırıntı ormanlarını koruyun
Çimen çiçeğe karşı olmayın
Çevremiz güzel olsun arkadaş.

Çevreci Kırıntı istiyorsan
Kötü şeylerden kaçıyorsan
Hayatın tadını biliyorsan
Sana iyi günler arkadaş

Çevrene zarar vermiyorsan
Kendine iyilik yapıyorsun
Sigaraya kibrit çakmıyorsan
Yaşamak sana yaraşır arkadaş

Çevrende neşeli insansan
Yaşarken hep böyle kalırsan
Sağlığına da dikkat edersen
Yaşamak senin hakkın arkadaş

Çevreci Ahmet, Mehmet beyler
Kırıntı köyünü birazcık sevenler
Yem Yeşil bir dünya isteyenler
Yarını da yeşil yapalım arkadaş.

Çevrene iyi bak, çevreci ol
Çevrende hep iyi şeyleri gör
Kârı sana dönecek bunu bil
Çelik gibi çevreci ol arkadaş.

Yeşilliği hep yok ediyorlar
Kırıntı ne olacak bilmiyorlar
Akılsız’ı cahil sanıyorlar
Hüseyin çevrecidir arkadaş

Babuko Hüseyin - Ankara

----------------------------------------------

29 Mart 2012
KENDİMİ POSTALADIM

Bugünlerde efkarlıyım
Kırıntıdan uzaktayım
Kendimi postaladım
Köyüme gitmem lazım

Kırıntının bağlarında
Gezip dolan dağlarında
Kuş gibi yuva yapınca
Güzeldir köye bakınca

Karadorukta gezmesi
Soğuk suyunu içmesi
Güzeldir göze çeşmesi
Yanından bile geçmesi.

Havalansam yaylama
Baksam Tuğ Kıranına
Uğrasam Karadoruğa
Çamları daha güzeldir.

Soğuk pınarın tepesi
Mor olur sümbül lalesi
Bakınca köye aşağı
Görünür her bir köşesi.

AKILSIZ, tutya toplasa
Sevinip yüreği hoplasa
Soğuk suyu goşalasa
Ne güzel olur içmesi.

Babuko Hüseyin -- ANKARA

----------------------------------------------

15 Mart 2012
SÖĞÜTLERİM

Kırıntı da, yeşil bir söğüdüm
Derelerde yapyalnız büyüdüm
Kavaklar beni geçtiler gördüm
Ben cılız kaldım, kime ne deyim.

İnsanlar keser, keser odun yapar
Kerestem olmaz yan, yan bakar
Derelerde toprağı hep korurum
Erozyona karşı sağlam dururum.

Gelincikte, yukarı sığınakta
Yetişirim bostanlarda çatakta
İnsanları severim ben gene de
Çoğaltırlar sulak yerde batakta

Çocuklar beni keser, zıpçık yapar
Birbirlerine öttürüp caka satar
Oyun havası çalar, horan teper
Gayda makam üfler taksim geçer.

Kırıntı da ilk yaprak açan benim
Gönüllere zevk, verir neşelerim
Cins cinsim dallarımı yere eğerim
Rüzgarda o yana bu yana değerim.

Akılsız Hüseyin, dere söğütlerim
İnsanlara akıl verir, öğütlerim
Almazsa öğütlerim, ben neylerim,
Aklımı, kendi kendime saklarım.

Babuko Hüseyin

----------------------------------------

04 Mart 2012
BU YAYLA BİZİM

Gelin yaylamızda yayla yapın
Çevresine çiğdem çiçek ekin
Çevirme duvarından vazgeçin.
Bu yayla bizim, sizin, hepimizin.

Karadoruk çam ağaçlarından
Yaylanın yolu, Tuğ kıranından
İpek yolu patika yollarından
Yaylaya giden canlar bizim.

Yerli burundan, Tarhanaya
Yaylada yapılan barhanaya
Kozalak dolu çuvalı yaylaya
Götüren güç, kuvvet, sırt bizim.

Soğuk pârdan çeküz yaylasına
Çam ormanı temiz havasına
Harmancıktan karaburgasına
Kömeler, ağaçlar, dağlar bizim.

Tuztaşından madenin dereye
Bakarım ormanlara çevreye
Gel korkusuzca, gez her yere
Bu doğa, çevre, yayla bizim.

Karaburgadan çorak dereye
Akan dereden Artabel tepeye
Buralardan avlu su gözeye
Anuk,tutya kokan dağlar bizim.

Dağda yaşayan kocaoğlana
Kartal, keklik, hızlı doğana
Kuzgun kargası, saksağana
Dağda yaşayan canlılar bizim.

Akılsız Hüseyin sanki uçuyor
Dağı, bayırı atlayıp geçiyor
Başyurt gözenin suyunu içiyor
Kaynayan göze, akan su bizim.

TARHANA: Karadoruk ile Çirmiş yaylasının sınırları ve Çeküz yaylasına giden yolun birleştiği nokta.

YERLİ BURUN: Yukarı çiçekli çayırdan, Aşağıgersit yaylasına aşılan nokta.
ARTABEL: Yıldız göllerine giderken, bizim köyün son sınırları.

Babuko Hüseyin - Ankara

--------------------------------------------

23 Şubat 2012
HERDEM GÜZELİ

Kırıntı köyü kırlarında yetişir
Çiçeklerin minicik toptan oluşur
Açık sarıdan altın renge dönüşür
Adın altın otudur, herdem güzeli.

Peteklikte su deposu yanlarında
Harmancığın, çiçekli kırlarında
Kayanın önü yokuş bayırlarında
Toplanır bağlanırsın herdem güzeli.

Çiçeklerin dökse yaprağı gazeli
Altın rengin hiç solmuyor ebedi
Seni toplamak için gezdim gezeli
Senden güzeli yoktur herdem güzeli.

Köyümüzün dört bir tarafı yöresi
Çeşitli çiçeklerle dolmuş çevresi
Sümbülü, tutya çiğdem çiçek lalesi
Bunlara eş olursun herdem güzeli.

Seni kırlardan toplar top yaparız
Toplarına püskül kordela takarız
Eşe dosta hediye seni yollarız
Böyle gönüller alırsın herdem güzeli.

Her dem güzelisin, her an güzelsin
Senelerce dursan da yine kokarsın
Geçse de yıllar renkli, canlı kalırsın
Sevenler sana hasret herdem güzeli.

Hasret olanların gelip seni bulsun
Kızlar saçlarına örük yapıp örsün
Akılsız Hüseyin hasret gelip görsün
Senden güzeli yoktur herdem güzeli.

Babuko Hüseyin - Ankara

----------------------------------------------

04 Ocak 2012
KAYANIN ÖNÜ

Kırıntı'da Kayanın önüyüm
Yalçın Kayalarla ünlüyüm
Meşe, kavak yeşil benliyim
Yemyeşilim ben neyleyim.

Çiçekli çayır karşı komşum
Dağ, bayır hep yokuşum
Koca oğlanlarla dolmuşum
Aslan pençeli kuşlarım var.

Önümde büyük dere çağlar
Mahmudun gözesi, buz bağlar
Yolcular gelip, buradan geçer
Yayla yolu diye yollarım var.

Kızıl ağaçlar zikzak çizili
Uzun sıra derede dizili
Ahlatlı ağaçlarla bezeli
Ahlatı seven ayılarım var.

İki dere önümde birleşir
Suları çağlar şırıldaşır
Ayı görmüş, itler hırlaşır
İti kovalayan ayılarım var.

Sağdan soldan kaçaklar gelmiş
İnsanlar saklanıp barınmış
Eski köy, buralarda kurulmuş
Eskiye uzanan köyümüz var

Mezar taşları bulunuyordu
Dere kıyısında korunuyordu
Eski köy peyleri duruyordu
Köyü belli olanlarımız var.

Kurt, tavşan, tilki gezeler
Uç verir fidanlar tazeler
Çayır çimen çiçek naneler
Derde deva bitkilerimiz var.

Kartal uçuşur havasına
Bakın kartalın yuvasına
Akılsız Hüseyin hayrandır
Kartalın kayada duruşuna.

Babuko Hüseyin - Ankara

----------------------------------------------

29 Aralık 2011
PALTIÇUKUR

Bilin bakalım ben neredeyim
Köyün arkasında, gizlideyim
Etrafım dağlarla çevrili çukurum
İşte, ben yemyeşil, paltıçukurum.

Yüzlerce kuş öter gövde, dalımda
Binlerce yuva kurarlar bağrımda
Sağlık, huzur fışkırır yaprağımda
Gel gör beni, sabah, seher vaktinde

Çeküz yaylasından gelir suyum
Üç tarafım dağlar hep uçurum
Meşe yabani kavak büyütürüm
İnsanların gönlünde ben mühürüm

Zaman gerek, sığınakla birleşmeye
Ağaçlarımız birbirleri ile sevişmeye
Meşe, kavakla uçuca yarışmaya
Meşeler Sığnakta, kavak bendedir.

Paltıçukur içinden yürü yukarılara
Çeküz yaylasından, Karadoruklara
Özgürce kavuşursun bu topraklara
Oksijenli, iğneli, yemyeşil yapraklara.

Paltıçukurum, içimde var düzlüğüm
Gözem var, çayır çimen meşeliğim
İşte ben böyle kavakla yeşilliğim
İnsanlarla beraber zevkli, neşeliyim.

Paltıçukurdan inerim büyük dereye
İlkbaharda çağlar, giderim her yere
Yazın kurur suyum, dönerim nafileye
Ben bu durumda, küsmüşüm feleğe.

Önüm engince, bakarım güneye
Büyür ağaçlarım, seneden seneye
Akılsız Hüseyin yeniden yeniye
Gelir gezerim, bakmam bahaneye.

Babuko Hüseyin - 2.12.2011 - Ankara

----------------------------------------------

12 Aralık 2011
MAL YAYMA

Öküzleri alıp da evden çıktık yola
Nere gidelim diye bakındık sağ sola
Biz gideriz önümüz çayır çimen ola
Gittiğimiz yerde, inşallah mallar doya

Azığımız çentede iki üç sac ekmeği
Yanındaki ayran yoğurt dolu şişeyi
Mallar alışkın geçtiler dönüp köşeyi
Sürüp gidelim de doyuralım malları

Züğürdün Kaçağı ya da Kuyu Deresi
Cankurtaranı aştık buralar neresi
Ot yayıldıkça geldi malların neşesi
Yarın da Kân'a gitmektir insanın hevesi

Aşağı yazıya sür gidelim malları
Zarar ziyan ettirmeyelim tarlaları
Varıp gidelim otlatalım hozanları
Hem de Mezireyi, merayı, Tonarları.

Harmancık, Keskinon Komu, Sıcak Pınar
Sıcaktır, mal, davar, çoban, otlar yanar
Soğuk suyunu içer cana can katar
Kırıntı'nın soğuk akan gözelerinde.

Osman Çayır, Hasan Derviş, ağalıkta
Mallar yayılır her bir yerde çalılıkta
Göbek Çayır'n kıyısında bataklıkta
Yazıda otlar suyun içer mallarım

Kırıntı'da dağ taş boldur,
Kış gelince odun yoktur,
Akılsız Hüseyin'in zamanı çoktur,
Öküz gütmeye heveslendikten sonra

04-06-2011 Babuko Hüseyin - Ankara

----------------------------------------------

04 Aralık 2011
DAĞLARA GÜZ GELDİ

Çoban sürüyü bayıra salıyor
Kavalını dertli, dertli çalıyor
Etrafın otu, yüzü kuruyor
Dağlara güz geldi, geleli.

Dağlar puslu hep ıssızlandı
Geldi kör bulutlar,sislendi
Hayat ne kadarda pislendi
Dağlara güz geldi, geleli.

Çamlar mahsun, guguk suskun
Düzen kalmadı, ortalık bozgun
Her şey bozuk, fırtına düzgün
Eser Kırıntıya, güz geldi, geleli.

Hazan mevsimiydi, sürü bitti
Her şey durdu, insanlar da gitti
Şahin, kartal, akbaba da yitti
Kırıntıya güz geldi, geleli.

Dağlar bölük, bölük karlandı
Otları yok oldu, buzlandı
Dere tepe her yer düzlendi
Kırıntıya kış geldi, geleli.

Kepek, kepek karlar yağıyor
Hava soğuk ciğerim dağlıyor
Hayatta da neler, neler oluyor
Kırıntıya kış geldi, geleli.

Fırtınalar köye durmaz eser
Her şey dondu, buz keser
Ne kuş uçar ne kervan geçer
Kırıntıya kış geldi, geleli.

Fırtınaların yükseğinde eser
Buzlandı suyun kimler içer
İnsanlar hay-huy ile göçer
Kırıntıya kış geldi, geleli.

Gönlüm yaralı, yaralanıyor
Ciğerim parça, paralanıyor
Dağlar karlanıp, boralanıyor
Kırıntıya kış geldi, geleli.

Az yaşa, çok yaşa, hür yaşa
İstersen de hızla koşa, koşa
Aylarım, günlerim geçti boşa
Kırıntıya kış geldi, geleli.

Akılsız Hüseyin Kırıntıda
Bembeyaz olmuş kışında
Sıcak odada dostlarında
Kırıntıya kış geldi, geleli.

23-05-2011 BABUKO - ANKARA

----------------------------------------------

11 Haziran 2011
FİDE, FİDE EKSEM SENİ

Fezaya çıksan da güzelsin
İnsen yere de benim ilesin
Menekşe ile güldensin
Deste, deste koklarım seni

Anadolu da kalmasın çiçek
Her bölgeden buket, buketcik
Göndersem gönül bahçeme
Fide, fide eksem seni.

Goncalar gibisin bana
Aşığım, güzelim sana
Çiçekler den buket olsan
Deste, deste saklasam seni.

Gönlüm de gül fidanısın
Bu bülbüle, aşiyansın
Kırıntı da kekik, yavşağansın
Demet, demet koklarım seni.

Tutyasın, seni gülle dersem
Yaylasın; soğuk suyun içsem
Buket, buket, buketlesem
Top,top saklasam seni.

Issız dağlar da buz ilesin
Senin yanında, tutya neylesin
Çıkıp gönlüm de yaylarsın
Tutyalar gibi koklarım seni.

Mevsimler de gül gibisin
Her gün Kırıntı köyündesin
Akılsız Hüseyin'i bilesin
Gül gibi, gül gibi koklar seni.

05-11-2006 AKILSIZ HÜSEYİN AYDOĞAN

----------------------------------------------

07 Hazira 2011
GEL, GEL

Çamlık, sığnak yamaçlarına
Kar düştü çam ağaçlarına
Yoruldum, yaslanılmaz taşlarına
Oğul yaşantıma bak,gel,gel.

Karadorukta uzun çam ağacı
Bu ne çelpeşük ters yazı,
Fırtınalar vurur bazı bazı
Oğul dindirmek için gel, gel.

Yamaçtan yuvarlandım aşağı
Bu olanlar bana revâ mı
Çiçekli çayıra düştüm sanma
Yarama merhem için gel,gel.

Tuğ kıranın bayır yamaçları
Kaplamış kavak, çam ağaçları
Yel vurmuş dalgalı saçları
Kır, düşmüş beyazlamış gel,gel.

Bak Bölük meşe çam ağaçları
Üzerinde hep kuş yuvaları
Bizim yuvamıza neler oldu
Görüp, onarmak için gel,gel.

Bak bana yamaçta mıyım
Baş tacı revaçta mıyım
Yaşamak için savaştayım
Savaşıma sulh için gel,gel.

Yamaçta bir ceylân gibiyim
Şaşırdım, deli divâneyim
Dağıldım her bir yöndeyim
Toparlamak için gel,gel.

Soğuk pâr da yalnız bir otum
Kimse gelip yolmaz bir tutam
Kuruyup, yanıp yanıp tütem
Oğul söndürmek için gel,gel.

Buzlu sularda,tutya mıyım
Yar burnunda, tüter miyim
Yollarım bağlı gele miyim
Yollarım, açmak için gel,gel.

Köyün dağları karlı boralı
Hiç kimseler olmaz oralı
Başıma çöken dumanı
Oğul dağıtmak için gel,gel.

Akılsız Hüseyin yamaçtayım
Hep yamaçta dağlardayım
Bir onulmaz dertlerdeyim
Derdime derman için gel,gel.

25-08-2006
AKILSIZ HÜSEYİN AYDOĞAN

----------------------------------------------

19 Mayıs 2011
YENİKÖYLÜM

Bugün Yeniköylümü gördüm
Yeniköylümü üzgün gördüm
Yeniköylümü güldüremedim
Kendimi boşlukta gördüm.

Yeniköylü mü özde gördüm
Özünü ateşte, gördüm
Saçları dalga dalga, beyaz
Gözlerini de yaşlı gördüm

Yeniköylüm salınıp gezmeli
Değil karalar, allı giymeli
Renkli elbise, beyaz düğmeli
Salınıp gezdiğine deymeli.

Yeniköylüm bir bak hele
Dağlarda sümbül, lale
Toplarız herdem güzeli
Çiğdem, çiçek, tutya bile.

Yeniköylüm gülem yüzüne
Kırıntılı nın inan sözüne
Gelecekte, gelecek yazına
Bakma dağın kışına, güzüne.

Yeniköylüm çayır, çimen
Gönlünde kalmasın güman
Başımıza geldi bir kere
Dağılıp gidecek bu duman.

Yeniköylüm kuzucuklarıma
Güzeller, güzeli boncuklarıma
Benim için, onları öp, sev
Sarıl tatlı çocuklarıma.

Yeniköylüm, Kırıntılım
Şen, şakrak gez Kırıntılım
Akılsız Hüseyin Mecnun,
Leyla'sı ol Yeniköylüm.

02-04-2007
AKILSIZ Babuko Hüseyin
----------------------------------------------

16 Nisan 2011
HAYDİN KIZLAR YAYLAYA

Gelin kızlar yaylaya gidek
Yayla çiçeklerini biçek
Uşaklardan yarimizi seçek
Haydin kızlar yaylaya gidek.

Kağnı yüklendi hazır ola
Şafak vakti yola koyula
Herkes yayla yolunda ola
Sizde ho deyin yaylaya.

Zurna çala, davula vurula
Peteklikte halay kurula
Aşıklar el ele tutuşa
Haydin kızlar yaylaya.

Kızlar yoğurt taşını geçek
Sıgara bitti becek içek
Yayla başın, çiğdem çiçek
Yürüyün kızlar yaylaya.

Yayla çiçeği toplayalım
Kızları çiğdemle besleyelim
Sevgiliyi taçlarla süsleyelim
Haydin kızlar yaylaya.

Dağlar papatya çiçek
Orak getirin biçek
Yaylanın suyunu içek
Haydin kızlar yaylaya.

El ele tutuşalım kol kola
Uşak yürüyün, ugur ola
Silah atan da yorula
Haydin kızlar yaylaya.

Koyun kuzu, çimende yayılır
Çiçekli çayıra halay kurulur
Güzel oynayan hayda yorulur
Haydin kızlar yaylaya.

Yaylada davar gezer
Akbaba havada süzer
Ana-baba yükleri çözer
Yürüyün kızlar yaylaya.

Soğuk pınar, tutya becekli
Gelin başı, pullu , neçekli
Oğul uşak çıta gibi tüfekli
Haydin kızlar yaylaya.

Dağ başında anuk yolaydın
Buzlu suda , tutya olaydın
Sevginle gönlüme dolaydın
El ele kızlar yaylaya.

Akılsız Hüseyin yaylaya gidersin
Şaşkın, bu hal ile acep neylersin
Bırak kız-oğlan maniler söylesin
Geçti devranın yinede gidersin.

20-10-2006 AKILSIZ HÜSEYİN AYDOĞAN

----------------------------------------------
27 Mart 2011
GİDERİM YENİKÖY'E

Ben giderim Yeniköy'e
Türkü söyleye, söyleye
Yerden göye seve, seve
Uçar giderim Yeniköy'e

Zevkle neşeyle bakarım,
Taşlı tarladan Yeniköy'e
Sabah, kuşluk öğleye
Giderim ben Yeniköy'e

Hıdırın suyu, pınarında
Elimi, yüzümü yuduğumda
İçim, dışım ferahladığında
Bakarım zevkle Yeniköy'e

Yeniköy'ün üstü meşe, çamlı
Gönlüm mahsun, yaralı, gamlı
Gece-gündüz devamlı
Gitmek istiyorum Yeniköy'e

Kuzuluktan, sıcak pınardan
Çamlar arasında cılgadan
Hem yaya hem rahvan
Yorulmadan giderim Yeniköy'e

Göllü-çayırdan yukarı
Ekilirdi mısır-darı
Bir zaman bu tarlaları
Hayal edip giderim Yeniköy'e

Mısırı yedim kaldı gudine
Bunun eti ne budu ne
Zevkle, aşkla öylesine
Ben varırım Yeniköy'e

Yayla yolunu tozutarak
Kağnı gopuna oturarak
Gelincik göletine bakarak
Akar giderim Yeniköy'e

Kürt çadırları yönünden
Melidarın tepesi, önünden Öbür
Dünya köy, kıyısından
Ben koşarım Yeniköy'e

Göbek bağımı aramaya
Arkadaş, hısım, akrabaya
Bir selam merhabaya
Uğrarım ben Yeniköy'e

Ekin biçer terleyi, terleyi
Ayırır samanı, taneyi
Mezarları, Pehlül dedeyi
Ziyarete giderim Yeniköy'e

Akılsız Hüseyin, Gopuk Kemal'ı
Sana gılıbık dememeli
Ne de olsa canan oralı
Ben giderim Yeniköy'e

Babuko Hüseyin

---------------------------------------------

21 Mart 2011
KÖYÜM

Kırıntı köyü ıssızlandı
Bazıları bana sitemlendi
Yedi iklim gezdi dolandı
Yine cahil, yine cahil

Kırıntının güzel bağlarını
Gezip dolandım dağlarını
Gidenler geçip gitti ama
Özledim kalan sağlarını.

Köyüm 1962 den önceydi
Şimdiki köy, köy değil
Düz evler yok, çatılar meyil
Olmuş şehir, köy değil.

Sokaklar, köşeler aynı
Deyil bir adım ileri
Her taraf betonlaşmış
Yine de güzel olmuş evleri.

Evler şekilden şekil olmuş
Güzelleşip kendini bulmuş
Evin içi elektronikle dolmuş
Köyüm sana neler olmuş.

Mahalleler ayrı, sözler aynı
Olmasın ayrı, gayrı
İsterseniz gezin dünyayı
Bir bütün olmak var şimdi.

AKILSIZ, gezdi mahalleleri
Evlerin önünde güzel laleleri
Tanımadım kızlarla, gelinleri
Kırıntı sana neler olmuş.

Akılsız Hüseyin - ANKARA

----------------------------------------------

21 Ocak 2011
ADI KALAN YAYLALAR

Hani elli-altmış hane olurdu
Hava hep tezek kokardı
Sakallı dedeler köşede otururdu
Tadı gidip, adı kalan yaylalar oy!

Hani yaşlı kocakarılar
Arı gibi kızlar, delikanlılar
Her şeye üren havhavlar
Rüyası gidip adı kalan yaylalar oy!

Hani sığırın yaylıma gidende
Akşam mal-davar birikende
Süt külekleri yaylaya girende
Herkesi bir telaş alan yaylalar oy!

Hani köyden ziyarete gelenler
Akşam olanda köye gidenler
Yaşlılar Zilif anamlar, dedemler
Akşamın galesi ile didişen yaylalar oy!

Hani karanlıkta ay ışığı çıkanda
Yaylaya sakinlik huzur çökende
Kurt davardan koyunu götürende
Ortalığı velvele kaplayan yaylalar oy!

Hani sevenler, sevişenler
Birbirlerini isteyip kavuşanlar
Arada kaçıp, sıvışanlar
Onlarada kalmayan yaylalar oy!

Hani kazanlara çiğ koyanlar
Hazdan ölçü, çentik yapanlar
Çükelik, çiğ tuluğu yayanlar
Çiğ tuluğuna da kalmayan yaylalar oy!

Hani kuymak yok mu diyenler
Kuymağın piştiğini görenler
Ana eline sağlık diyenler
Ana da kalmadı, kuymakta yaylalar oy!

Hani toplanan tezek, kozalak
Komda meleşen dana, oğlak
Sağına-soluna iyice bak
Bu anılarda yok olan yaylalar oy!

Hani davarın, nahırın da
Sonun iyi gelmedi, ahırında
Örenlerinde ısırgan otu da
Biten, virane kalan yaylalar oy!

Hani örenlerin de kalmadı
Sonunda sarayların da mı olmadı
Araban, ışığın da mı gelmedi
Betondan evleri olan yaylalar oy!

Hani Akılsız Hüseyin'lerin
Hani gidenlerin, gelenlerin
Sonunda olursa da helikopterlerin
Hani ona da şaşmam yaylalar oy!

Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

16 Ocak 2011
BİR ZAMANLAR KIRINTI

Bir zamanlar Kırıntı vardı
Köyüme benzer idi
Hep toprak düz evleri
Hani harman, merekleri.

Bir hilal ay gibiydi
Güzel kaşı, yay gibi
Varsıllığa, varsıllığın yok
Ama hasretliğin dağ gibi.

Yağardı kar lapa, lapa
Dolardı hep dere-tepe
Kürürdüler damı tepe, tepe
O köyde olmak vardı şimdi.

Kar bir metre ölçülürdü
Herkes evin önünü kürürdü
İnsan düşe-kalka yürürdü
O köyde yol açmak vardı şimdi.

Kar yağdı eleyip esiyor
Elim-ayağım don kesiyor
Neşesi olan karda geziyor
O sokakta olmak vardı şimdi.

Yağdı kar beyazladı
Soğuk vurdu ayazladı
Esti fırtına tozakladı
O tozakta olmak vardı şimdi.

Kırıntı'ya baktın, tuz taşında
Yokluk olmasa, ekmek aşında
Akılsız Hüseyin, on beş yaşında
O köyde olmak isterdi şimdi.

05.02.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

15 Ocak 2011
BEN NEYLEDİM

Çıktım kızlar kalesine, seyran eyledim
Her bir tarafı gönlümce, devran eyledim
Soğuk pınara bir bakış, nazar eyledim
Gönlüm çölüne akıttım, ferâh eyledim.

Kuşağın ardıcını görüp, el eyledim
Yüzlerce yıl geçmişine selâm eyledim
Kıranın ardında sinlere niyaz eyledim
Kırıntı'yı gezip gönlüm bir hoş eyledim.

Tarlaları gezdim, gönlümü eyledim
Hayvan otlatıp, eskiyi yâd eyledim
Mısırları kırıp, hırsızlık eyledim
Tezek ateşini yakıp, gürman eyledim.

Hasan Derviş'e de niyazım eyledim
Kabrin de tüm sinlere dua eyledim
Yaylaya gidenlere gıpta eyledim
Zilif ile de gittim yayla eyledim.

Dağlar yükseğinden geçer eyledim
Kızlar kalesinden uçar eyledim
Kırıldı kanadım naçar eyledim
Düştüm çöllere de gönlüm eyledim.

Kaleden Hıdırellez'e hop eyledim
Can kurtarana bağırıp ün eyledim
Sevdiğimi de görüp yön eyledim
Gülüzar'ın pınarında kon eyledim.

Gönül bağın talan eyledim
Bülbül ötmez virân eyledim
Kervan geçilmez han eyledim
Geçti hayat ziyan eyledim.

Akılsız Hüseyin dur eyledim
Kırıntı köyünü yurt eyledim
Bağ-bahçesini de zâyi eyledim
Hayatım allak-bullak eyledim.

01.09.2006
Babuko Hüseyin Aydoğan
---------------------------------------------

07 Nisan 2012
G U R B E T

Bahar ayları Kırıntıya gelende
Dağlar yeşillenip rüzgar esende
Kurt kuş uyanıp dağları gezende
Düşün gurbete gidenin halını.

Soğuk Pınar kar ile al al olanda
Derelere suları dolup coşanda
Kuş yavruları yuvalardan uçanda
Gör gurbetlerde çaresiz kalanı.

Güneş köye Peteklikten doğanda
Cümle alem uyanıp işine gidende
Mal-davar yaylım için birikende
Gurbette olanlar hüzünlenmez mi.

Herkes tarla, bostana dağılanda
Çoban sürüyü zevk ile yayanda
Eller yaylasına coşup gidende
Düşün gurbette olanın halını.

Akılsız Hüseyin gurbette yaşar
Ne Kırıntıya gelir ne geri durur
Ömrümüz geçer bizleri vurur
Görün gurbetin çaresizliğini.

Babuko Hüseyin - ANKARA

----------------------------------------------

29 Mart 2012
SELAM KIRINTI KÖYÜNE

Siyahi kalemi aldım elime
Karaladım defterin tâ gözüne
Selam yazmışım Kırıntı köyüne
Derdine derman, olanlara selam.

Merhaba çiçekli çayır düzüne
Selamlar olsun kayanın önüne
Çayırdaki çimen, çiçeklerine
Eski köyüne, köklerine selam.

Mektup tarihe gidip karışsa da
Telefonlar çıkıp modernleşse de
Bir alo deyip köye ulaşsa da
Yazdım arkadaşım, köyüme selam.

Düğünde oyun oynanan harmana
Selamlar yaylama, taşlı dağına
Kavağı, meşesi, çam ağacına
Tutyasına, çiğdem çiçeğe selam.

Kuşağın yaşlı koca ardıcına
Fırın küreği hışır parducuna
Kırlardaki sapsarı alıcına
Çiçeklere konan, arıya selam.

Köy Kırıntı mahalle evlerine
Bahçelerde ki kokan, güllerine
Dalında ötüşen bülbüllerine
Güzel bülbüllerin sesine selam.

Horozun çöplükte zil ötüşüne
Fi tarihte öküzlerin dövüşüne
Yükseklerde ki mantar çaşırına
Möhkemine, hışırına, selamlar.

Bayırda kaya, büyük taşlarına
Kızlar kalesi seyran başlarına
Akılsız Hüseyin'in dostlarına
Köyün -yaşlı gençlerine - selamlar.

Babuko Hüseyin - ANKARA

----------------------------------------------

15 Mart 2012
AHLAT

Güzel ahlatın irisine,
Göz koymuşum birisine
Ahlat dalında siyahlaşır
Taş atılır ahlata ulaşır

Ahlata durmaz taş atarım
Bu işin anasını satarım
Ahlat benim olmazsa
Ahlatsız ben ne yaparım.

Tonarlarda ahlatlar var
Ahlatlarda yuvacık var
Ben ahlatları korurum
Yuvalarda yavrucuk var.

Yazının güzel ahlatları
Toplarım taş ata ata
Kışın pişer fırıç yerim
Zevkle kaşık çala çala

Kötü ahlatın içi taşlı
Bıyığı da var beş uçlu
Kimi ahlat uzunca saplı
Kimi diğerlerinden farklı

Akılsız Hüseyin yer ahlat
Gölgesinde uyu keyif çat
Yerken ahlatı, dikkat et
İçinden çıkar kıymayla et

(SİMAH: Siyah ahlat demek.)

Babuko Hüseyin

----------------------------------------------

04 Mart 2012
BÖLÜK MEŞE ÇEŞMESİ

Gelin görün yaylanın üst kaşında
Bir garip oturmuş çeşme başında
İçi hüzün hasret dolmuşcasına
Eski hayallerini ararmışcasına.

Bölük Meşe çeşmesi buz gibi akar
Çam oluğu suyun tadına tat katar
Abı hayattan içen mest olup yatar
Bölük meşe çevre, çimenlerinde.

İlerisi gerisi, yoktur yalanı
Çeşmenin çevresi piknik alanı
Gel al temiz oksijenli havanı
Kırıntı yaylasında dolanı dolanı.

Bahar gelir tutyalar çiçek açar
Her tarafta coşmuş, neşe saçar
Bir zaman cıvıl cıvılmış bu dağlar
Şimdi yalnız, hüzün, hasret ağlar.

Yaylanın çamlı güzel ormanlarında
Gelin özgürce gezin dağlarında
Kayalık, yamaçlı bayırlarında
Çiğdem çiçek açan çayırlarında.

Akılsız Hüseyin çeşme kıyısında
Sağa sola bakar kendi havasında
Gelin-kız, türkü söyler, oyun oynar
Kırıntı köyünün güzel yaylasında.

Babuko Hüseyin - Ankara

----------------------------------------------

09 Şubat 2012
PAPATYA

Kırıntı yaylasında sen varsın
Platolardan gülerek bakarsın
Kar beyazı çiçekler açarsın
Gören kar yağmış, sanır papatyam.

Çiçek açarsın baharda, yazda
Her yaz bembeyazlarla fallarda
Aşıklar elinde parmaklarda
Okşanır fal olursun papatyam.

Yayla etrafında karşı bayırda
Kayanın önü çiçekli çayırda
Tarlada, büyük dere yatağında,
Renkli çiçekler açar papatyam.

Değişik cinste çiçeklerin vardır
Satanlara çiçeklerin bir kârdır
Bazı top top çiçek, bazen çaydır
Ruhumuza ilaçsın papatyam.

Dağda arkadaşın Soğuk Pârlar
Sana hayattır fırtına yağmurlar
Aşıklar yaylada seni toplarlar
Aşkına sunmak için papatyam.


Fal bakmaya papatya ararlar Akılsız Hüseyin’den sorarlar
Seni durmaz hoyratça yolarlar
Onlara fırsat vermez papatyam

Babuko - ANKARA 04-08-2011

---------------------------------------------

Ocak 2011
HEY GEZGİN

Soğuk pınara vardın mı,
Suyunu içip kandın mı?
Buralara gelip geçeni,
Yâd edip andın mı?

Soğuk pınarın doruğunda,
Yorulup da oturduğunda,
Sağında hem de solunda,
Gelip gezenleri andın mı?

Avlu su,Yukarı Gersit köyüne,
Aşağıya, yemli kara yönüne.
Hem de baş yurt gözesine,
Gelen sevdalıları andın mı?

Şu, Çanakcı yaylasına,
Derinlemesine, Şiran ovasına,
Bakıp da görenleri,
Düşünüp de andın mı?

Burgababa tepesine,
Onun da daha ötesine,
Abdaldede türbesine,
Gidenleri de andın mı?

Yaylalar, yaylalar,
Eski yaylalar.
Oralarda da fırtınalar,
Esiyor diye üzüldün mü?

Büyükdere yatağında,
Sevdâlılar, el ele tuttuğun da,
Dağları da gelip gezdiğin de,
Bunları da andın mı?

Dağların ilkbaharını,
Şırıldayan suda tutyasını,
Top top yapıp koklayan
Gelini-kızı da andın mı?

Petekliğin kıranını,
İsmail'i, hem de vuranını,
Züğürdün Kaçağı, Cankurtaranı,
Görenleri de andın mı?

Hıdırillez böğrüne,
Derelerdeki acı söğüdüne,
Kayanın önü, Çiçekli çayırına,
Hasretim diyenleri de andın mı?

Küçük, büyük mezarlığı,
Kuzuluk, Harmancığı,
Paltuçukur, Sığnağı,
Hayâl edip andın mı?

Bak; Kayacık, Köngere,
Dağda ki sakız kengere,
Hasretim; papatya, kekiğe,
Diyenleri de andın mı?

Karşı ki Çimen dağlarını,
Bahçe-bağlarını,
Kırıntı'yı , özgür dağlarını,
Gezemeyenleri de andın mı?

Karşı; Çimen dağ, bağları,
Bu taraf Gavur dağları;
Bu arada, Fikri ağaları,
Hayâl edip de andın mı?

Aşağı bak, Yeniköy'e,
Hem de güzel yaylasına,
Orada buldum güzelimi,
Diyeni de hatırladın mı?

Hey! Gezgin, kalk!
Bak, Güneş batıyor,
Yol düz değil diye,
Usananları da andın mı?

Ben,gelip gezemiyorum,
Ama gezenleri seziyorum,
Benim gibi olanları,
Hayâlimde gezdiriyorum!

Akılsız Hüseyin buralarda,
Güzelliklerin gezginiyim,
Bu dağları,ormanları,
Görememenin üzgünüyüm!

20.06.2006
Babuko Hüseyin Aydoğan

-------------------

20 Şubat 2013

O R M A N K I Y I M I

Gecelerin alaca karanlığında,
Erkenden tan yeri ağardığında,
Kolon belde, kazma omuzlarda,
İnsan kendi sonunun hazırlığında.

Köme, pelit, kavak yeşil kesildi,
Kelifin paarında kütükler eşildi,
Toprağın her tarafı alt üst edildi,
Buna bizler değil, dağlar üzüldü.

Aşağı Kândan yukarı Kânlara,,
Kesip yaşı, yüklediler kağnılara,
Susun dediler Civrişon’lulara
Köyümüzde böyle geldi sonlara.

Elbetteki bu bir kötü yıkımdır,
Orman alanlarında kıyımdır,
Kazmayı derinlere vurdukça,
Erozyon da hızlandı oldukça.

Yıllarca ana, babamız baltayı,
Vurdu ormana, hem kazmayı,
Tıraşladılar ormanı, dağları,
Sonunda analarımız ağladı.

Güzel toprağımız sel ile gitti,
Yeşilliğin kökü kazınıp bitti,
Ormanlar azaldı, sular yitti,
Köylü de sonunu belli etti.

Güya köyde keçi yasak dediler,
Erfana deyip, etlik kesip yediler,
Sonunda Akılsız Hüseyin'i de,
Peşlerinden sürükleyip gittiler.

BABUKO HÜSEYİN -- ANKARA

-----------------------------------------------

T E Z E K


Odun yoksa kışın neler yakılır,
Odundan bağımsız tezeğe bakılır,
Kışın ele güne muhtaç olmadan,
Sobalarda güzelim tezek yakılır.

Çoğu yerlerde ormanlar olmaz,
İhtiyaca göre odun bulunmaz,
Odunumuz buralarda biraz kıt,
İmdada yetişir gene kokar yakıt.

Otlaklarda sığır dolanır yayılır,
Sığırların tersi tezek sayılır,
Kendileri çöplüğümüzde boktur,
Kalorisi, malorisi hiçte yoktur.

Çoğu zamanlar vadiler tepeler,
Aşılıp gidilir çayırlar, dereler,
Sırtımızda büyük sepet şelekler,
Bulup getirildi meşhur tezekler.

O tezekler, boz elmas gibi oldu,
Sobalar boz katı yakıtla doldu,
Bir nebzecik kızaran sobadan,
Ormanlarımız çok güzel çoğaldı.

Yakıtımız, değildir akar yakıt,
Kalorisi hakikaten çokta kıt,
Soba yanar, çöplükler kül dolar,
Kül çöplüğünde horozlar öter.

Akılsız Hüseyin tezeğe bakar,
Taze tezekler leür lüvür kokar,
El ile duvara zevkle vurulur,
Duvarlarımız sanki süslü olur.

BABUKO HÜSEYİN -- ANKARA

-----------------------------------------------

05 Şubat 2013
K Ö Y Ü M Ü F OT O Ğ R A F L A D I M

İlkbaharda köyün resmini çekmek
Köyü bir tablo gibi işleyip görmek
Kırıntı dağlarını özgürce gezmek
Kare kare fotoğraflamak ne güzel

Tuztaşından köyün her tarafını,
Kırıntının görkemli evlerini
Kızlarkalesi, susuz derelerini
Fotoğrafta karelemek ne güzel.

Yaşlı Ardıç Dede ile görüşmek
Her bir semti tepeyi öbek öbek
Hasan Devrüşü, Ağlığı dönerek,
Yaylayı tablo yapmak ne güzel.

Soğuk pınarın tutyası, gözeyi,
Aşağıya inen incecik dereyi
Çamlarla kavaklı yeşil vadiyi
Karşıdan seyretmek ne güzel.

Başyurt tepeden Bölükmeşe,
Çeküz yaylasından üstteki tepe
Aşığın pârından yukarı ki göze
Kamera ile görüntüsü ne güzel.

Karaburga'da dikine dağların
Karşıda muhteşem çayırların
Çorağın üstteki yeşil bayırların
Fotoğraf görüntüsü ne güzel.

Gözelerin çayır çimen yeşilliği
Aşağı doğru uzanan çimenliği
Tutyalarla karmaşık güzelliği
Yaylamızı süslemesi ne güzel

Akılsız Hüseyin dağlarda bile
Kamera, fotoğraf makinesi ile
Fotoğraf, filim çekmek için
Üç gün yaylada, yayladı bile.

Babuko Hüseyin - ANKARA

-----------------------------------------------

13 Ocak 2013
RÜZGARDA ÇAM SESİ

Soğuk paarın batı yükseğinde,
Tuğkıranı yukarı eteğinde,
Çamları dik durur, çeşmesi var
Tuğkıranı göbek, düzlüğünde.

Bu güzel çamların altında,
Köpeğim karabaş yanımda.
Rüzgarların meltem estiğinde,
Bir ninni duyulur kulağımda.

Yaylanın çevre güzelliğinde,
Çamların büyülü estetiğinde,
Ormanın derin, sessizliğinde,
Gizemli ortamda kafa dinlerim.

Rüzgarlar eser, uğultu çıkar,
Uğultuda çam polenleri uçar,
Orman sarı-yeşil renge döner,
Polenler havada uçuştuğunda.

Gözenin akaklarında tutyaları,
Çiçekler, açacak tomurcukları,
Mayıs, haziran, temmuz ayları,
Mevsimindedir Kırıntı dağları.

Karadoruğun derin uğultusu,
Bana ninnidir, çamın fışırtısı
Tuğ kıranındaki çeşme şırıltısı,
İçimde depreşiyor öğlen uykusu.

Köpeğin derine bakıp hırlaması,
Arada başını kaldırıp havlaması,
Bir tehlike varmış gibi fırlaması,
Bana emniyettir ıssız dağlarda.

Kartalları yükseklerde döner,
Köpeğim ufacık tıkırtıyı duyar,
Akılsız Hüseyin, havaya uyar,
Çam dalında guguk öttüğü zaman.

Babuko Hüseyin -- ANKARA

----------------------------------------------

13 Aralık 2012
Ü Ç Ü N C Ü A Y A Ğ I M I Z,

B A S T O N

Bastonla üç ayaklı olmuşum,
Şu dağlara doğru dönmüşüm,
Bir arpa boyu yol gidemeden,
Ben, ben ne hallere düşmüşüm.

Yaşlandım, dağları çok özledim,
Baston elimde, tutmaz dizlerim,
Kendim şu kahpe yüce dağlara,
Hayal edip, hep durmaz giderim.

Dağların sisi, dumanı bitmezdi,
Yağar yağmur, rüzgarı dinmezdi,
İnsafsız dağlarda, insaf olmazdı,
Çekerdi bizi dağlara, dağlara.

Bu dağlar Canik, sıra dağlarıdır,
Gözeleri tutya, anuk bağlarıdır,
Göze başlarnda halay kurulur,
Silahlar susar davula vurulurdu.

Şu dağları karış, karış bilirdim,
Gençken, yorulmadan gezerdim.
Dağların buğulu gözelerinden,
Ceylanlarla soğuk sular içerdim.

Ah, ah Kırıntının vefasız dağları,
Soğuk, buzul olmuş akan suları
Hayalimde, tutya kokan gözeleri,
Burnumda tüten anukları, ah, ah.

Vefasız dağları hep severdim,
Yükseklerden etrafı gözlerdim,
Dağlarıma sis, duman çökmüş,
Yaşamım, şimdi bir hayal olmuş.

İğneye iplik takan, ferli gözler,
Ben yaşlanmayacağım derler.
Dört çalıyı atlayıp gidenler,
Bastonla yaşamaya ne derler.

Üç ayaklı olana yardım edelim,
Hor görüp çelme takmayalım.
Akılsız Hüseyin'e bakmayalım,
Yarın nasıl yaşar onu, görelim.

BABUKO HÜSEYİN -- ANKARA

----------------------------------------------

26 Ekim 2012
B İ R H İ K A Y E

Bir hikaye yazdım Kırıntı dağlarına
Selam olsun ağalarına, beylerine
Karısına, kızına selam çocuğuna
Siyanür ile yaşamak istemesinler.

Kırıntının o tutyalı Davut yurdunda,
Siyanür dolaşacakmış bulutlarında,
Toprakların derinlerinde, ta altında,
Hem de yerin üstünde, pınarlarında.

Derler bu bir hikayedir, gerisi boştur,
Uzaktan davulun sesi kulağa hoştur,
Kırıntı dağlarında koştur baba koştur
Bu mücadele rüzgara karşı nahoştur.

Varsın olsun, boşa bir savaş gibi gelsin
Torunlarına gene de bir şeyler dersin
Boşa giden yaşamında boşa yaşarsın
Hayatın boşluğunda bir şeylerin olsun.

Yollar siyanürlü, sen, ben de siyanürlü
Bu yaşamaya tabiat nasıl dayanır ki
Ağaçlar kuşlar sarı, sapsarı boyanır
Çiçek, tutya kaybolur, mumla aranır ki.

Belki de sana buradan yukarı dur, dur
Diyecekler, seni geri döndürecekler,
Kimine göy boncuk, kimine kuru kaşık
Kimine de aferin söylenecek, yaklaşık.

Bir arkadaş tavşanlar demiş, şaka etmiş
Ama bu tavşancıklar, yan gelip yatmış,
Tavşancıkların yurdu yok olup batmış,
Güvercin yaş dökmüş, kimi fatiha okutmuş.

Rüzgara karşı koşmayalım, nedir bilelim,
Ne olur, ne döner, bilmek için gidelim,
Bir heyetle gidip müracaat edelim,
Yoksa rüzgara karşı işi mahvetmeyelim.

Akılsız Hüseyin'in aklı yoktur başında
Elli beş değil tam altmış beş yaşında
Huzur nedir hiç görmedi bunca yılında
Dünyanın varlık ile yoksulluk savaşında.

Babuko Hüseyin -- ANKARA


-----------------------------------------------

06 Temmuz 2012
BİR GÜZEL SEVDİM

Bir güzel sevdim kızamık dikeni,
Sahoyul oldu, süpürür beni.
Faraş ile tartıp kaldırır,
Bidondan bidona doldurur beni.

Bir güzel sevdim, gülün dalı gibi,
Çubuk oldu, incitir beni.
Dikeniyle gönlümü yaralar,
Doktorlardan doktora yorar beni.

Bir güzel sevdim selvi dalı gibi,
Uzar gelir, yakalar beni.
Elinde ki azazul gibi,
Kavgalardan kavgaya sürer beni.

Bir güzel sevdim çiçeğin fidesi gibi,
Fideliklerde kovalar beni.
Sırtımda gübre taşıtır,
Bahçeden bahçeye dolaştırır beni.

Bir güzel sevdim, çim tohumu gibi
Çayır çimen, eyledi beni.
Dağdan su getirttirir,
Ferhatlardan Ferhat'a döndürür beni.

Bir güzel sevdim, Kırıntı dağlarında,
Ayağımda çarık gezdirtti beni.
Yanıma gel dedim, gelmedi,
Sinirimden dağlarda gudurttu beni.

Bir güzel sevdim, dişi kartal gibi
Pençeledi, kaptı beni.
Birtakım havalara soktu,
Boşluktan boşluğa bıraktı beni.

Bir güzel sevdim, karadorukta
Rüzgar gibi estirdi beni.
Aşığın paarından su içirtti,
Karaburga tepelerinde yeldirtti beni.

Bir güzel sevdim soğuk paar gibi,
Pârda tutya yaptı beni.
Gelen sevdalılara,
Hep yoldurdu, perişan eyledi beni.

Bir güzel sevdim tutya çiçeği gibi,
Güzelliği ile cezbeder beni.
Issız dumanlı dağlarda,
Gözelerden gözelere dolaştırır beni.

Bir güzel sevdim kır çiçeği gibi,
Çiçeğe arı yaptı beni.
Bal özü oldu saklandı,
Çiçeklerden çiçeğe dolaştırır beni.

Bir güzel sevdim bahçıvan gibi,
Kır çiçeği eyledi beni.
Elinde herdem güzeli,
Vazolardan vazolara dolaştırır beni.

Bir güzel sevdim bahçede bülbül gibi
Sesiyle büyüledi beni,
Bir aşık ozan oldu,
Türkülerden türkülere yaktı beni.

Bir güzel sevdim deli koyun gibi
Yaylada çoban eyledi beni.
Meleyip döner etrafımda,
Kırlardan kırlara dolaştırır beni.

Bir güzel sevdim, güzel karga gibi
Mücevher gibi kaptı beni,
Bir güzel yuva yaptı
Yıllardan yıllara hep saklar beni.

Akılsız Hüseyin, bir güvercin sevdi
Zeytin dalı yaptı beni.
Yurtta sulh, cihanda sulh,
Diyerek, dünyalarda gezdirdi beni.


BABUKO HÜSEYİN - ANKARA

-----------------------------------------------
28 Haziran 2012
KÖYÜMÜZE MÜZE AÇALIM

1
Köyümüzde bir müze açılsa
Yaşar Günel bunu yazmışsa
Güzel bir fikir değil mi
Bize bu konuyu hatırlatmışsa.

2
Tarihten bu günümüze gelen
Antik, antika değerinde olan
Zamanla tedavülden kalkan
Bunca alet edevata bakalım.

3
Her evden böyle alet alalım
Adını ismini yazıp bilelim
Biz, vatandaş hepimiz görelim
Atadan yadigar kaldı diyelim.

4
Açık bir alanda sergi açalım
Ata-dedelerimizi böyle analım
Geleneklerimize sahip çıkalım
Torunlarımıza yön vermiş olalım.

5
Geçmişini tanıyıp, bilmeyen
Geleceğine yön vermeyen
Rüzgarda önünü görmeyen
Cahiliye toplum olmayalım.

6
Karasabanı arasak bulamayız
Masta, cemek nedir bilemeyiz
Tutak nedir, tutup göremeyiz
Gorzefili hepten unutur gideriz.

7
Sacı, sacayağı, sac ekmeğini
Şınanay, şüşeli lamba, gaz yağını
Helkiyi, süt, tereyağ küleğini
Kalbur, gözer unuturuz eleğini.

8
Turşunun, çükeliğin küpünü
Dirgen, yaba, kürek ile sapını
Keşi, peşküdanı, gale coşunu
Unutma kara ekmek ile aşını.

9
Aklına getir balta ile nacağını
Eline alıp baktın mı yonacağını
Tırpan, örs, bileme taşı, orağını
Köstüre ile gloğu olacağını.

10
Araba kayşı, saban demiri, oku
Kağnı arabası, tahtadan gopu
Araba dişi, çember, mazı, maranı,
Tulukla yayılan soğukça ayranı

11
Zompu, balyozu, çivi, mıhı murcu
Mitil, yün yatak, yorgan hurcu
Tekne, kersen, eyş, fırın parducu
Bunları düşünüp yazmak yorucu.

12
Büyük balta, küçük nacak, girebi
Tınaz makinesi, tozluk, gelberi
Bir harman yeri, iki ileri üç geri
Giderek yazalım değirmenleri.

13
Değirmen taşı, çarkı, çakçağı
Germüçek, unluğu, suyu savağı
İyice kilitlenmiş kapı, kapağı
Bazıları yıkılmış tütmez ocağı.

14
Mal-davar, koyun, kuzu, yünü
Çarık dikilen camız, öküz gönü
Kirman terşi, ağırşak, ger, sapı
Sergilenmek için istemez yapı.

15
Düğülcük, bulgur, el değirmeni
Tedarik için biraz yeldirmeli
Yünün tarağı, kelin altın tarağı
Atı, malı tımar eden kaşağı.

16
Hesapla malın nalını, mıhını
Eşeğin palanı, semer, çulunu
Kilim, dastar, halı, yolluğunu
Unutmayalım kotanı, pulluğunu.

17
Boyunduruk, samı, tarla-tapan
Köyden aferin alır bunu yapan
Tırmık, anadut, dirgen, yaba
Bu işlerimiz de gelir ipe-sapa.

18
Akılsız Hüseyin bunların bazısını
Sağdan soldan toplasa yarısını
Arkadaşlar da getirse fazlasını
Güzelce yazıp sergilesek hepsini.

Babuko Hüseyin - ANKARA

----------------------------------------------
----------------------------------------------

15 Ocak 2011
KÖY MECLİSİNİN TOPLANTISI

KONU : Bu köyler, neden bu kadar taşlı?

1
Bu köyler neden
Bu kadar taşlı
Güzelleri kalem kaşlı
Belik,belik sarı saçlı

2
Meclisimiz toplanacak
Konuşmacılar isim yazdıracak
Kırıntı, Yeniköy listelendi
Listeler birer, birer destelendi

3
Beyaz koyunun postu
Dede dervişin dostu
Dede oturdu posta
Selamım eşe dosta

4
Dede, babalar yerini aldı
Meclis sukuta daldı
Cin Ali- baba, bir sual sordu
İkrarlıların, ikrarını aldı.

5
Meclisin yeri: Hıdırillez tepe
Listeler kondu, sepete
Kapıcılar çıktı nöbete
Kimi beri, kimi öte

6
Başkanımız seçildi, kuşağın ardıcı
İlk sözü istedi, fırının parducu
İlk sözü aldı, kayanın önü
Meclisin kuzey ile doğu idi yönü

7
Her şey burda konuşulacak
Demokrasi biraz turşulanacak
Bu işler böyle olacak
Kırıldı sap, balta-nacak

8
Gorzefil lafa bulaştı
Boyum bir karışı aştı
Ortalık birden karıştı
Söz istedi, Gülaştı

9
Söze karıştı, Sabru'nun Bayram'ı
Onu susturdu, yoğurdun ayranı
Önümüzde daha çok olacak
Şeker ile kurban bayramı.

10
Yazıldı, kaymakla keş
Beni de dedi, şeş beş
Öğlen vurdu Güneş
Sırada geli Molla Bekdeş

11
Beni de yaz dedi, girebi
İsmail'i hem de Receb'i
Fikri ile, oğlu Hicabi
Yazılacak daha niceleri.

12
Yazılacak bayı-bayanı
Kerim'in Yakup'u,İsmail'i
Yaz Gülhanım'la, Şamayl'ı
Boynunda takılı hamaylı

13
Unutma; Hamza pehlivanı
Yaptığı, kapı-pencere ,tavanı
Kiminin yoktu, pulluğu-sabanı
Herle ile öğün savanı

14
Kağnı arabası ile dişini
Koyma yarına bu günün işini
Savuştur sana gelen keşiğini
Dikesin yırtık,yama,deşiğini

15
Yaba, tırmık, dirgen,küreği
Süt, yoğurt, yağ küleği
Gözer, kalbur ile eleği
Yaz tekenin boynundaki keleği.

16
Sırada, Çil Ali
Hem de Cicim Ali
Daha, Diş Ali, Guş Ali
Ayrıca Yeniköy'lü Mihrali

17
Yaz, Yeniköy'lüleri Kolaman'ı
Kırıntılı Alaman, bekçi Toramanı
Dağıtmadan listeyi toparlamalı
Bostanları, yazıyı, tonarları.

18
Diniyan dutturim
Ulan aha cana
Loğu yuvarlasana
Olmaz cam ana.

19
Listede büyük taşın kayası
Güzel yoğurt, ayran mayası
Çoban Ali, çıktı zevk ile
Koyun kuzuyu yayası.

20
Gördüm ahlat ile saksağanı,
Karga, atmaca, kartal, doğanı
Listele değirmeni, ıstanı
Sıradaki sarımsakla, soğanı.

21
Yaz delilerle Hasanları
Küleklere yağ basanları
Unutmayalım tarlaları
Pulluk ile kara sabanları.

22
Aklıma geldi saçma
Yazılmadı kaldı sapan
Kağnı, makine tınaz
Bostan, tarla, tapan.

23
Beni de dedi yukarı pınar
Kuşlar dallı ağaca konar
Çok üşüyorum kışları
Başımda ateş yaksın köyün kızları.

24
Kırıntı,Yeniköy arası
Bir cigare içimi
Samı bağı, anahtar bağı
Unutma kolonla, sicimi.

25
Değirmenlerin bir kısmı yıkılmış
Bir kısmı yıkılmamış ayakta diyeli
Bu ağacın şahane olur
Pervazınan tahta ve süyeliği.

26
Unutma imece ile keşiği
Tarlaya götürülen beşiği
Boğaza yemek taşıyan kaşığı
Saz çalıp, söyleyen aşığı.

27
İşaretle kazma, keseri,
Yaz meydana çıkan eseri
Çalışanı, duranı,gezeni
Ayrıca kepçe ile dozeri.

28
Lambayı, gazı fitili
Odunu, çırayı, kibriti,
Yatak, yorgan, mitili
İçindeki yünü, pırtigi

29
Zurnanın galağı, zipciği
İğnenin deliği, ipciği
Bekçinin dilli düdüğü
Yazalım nişanı, düğünü.

30
Yazın gelini, herifi
Beni de dedi yayla kelifi
İyi maniler dizerdi
Urşan ağam gilin Salif'i

31
Karadoruğun çamlarını
Köyün nahırı, mallarını
Hiç gördünüz mü arkadaş
Hancıgilin hanlarını.

32
Çırağın oğlu Mustafa,
Demirci nal-mıh kesiyi
Celal çek, Bilal vur diye
Arada da sesliyi.

33
Çamlık, sığnak, palutlu çukur
Karıştılar: laf lafı açtı
Herkes konuşulanları dinledi
Bunların laflarına şaştı.

34
Laflar toplanmadı dağıldı
İnekler, koyunlar sağıldı
Kimi helva dedi kimi halva
Başkan yine verdi mola

35
Domates mi misir mi
Lazut mu mısır mı
Ot mu ısırgan mı
Adamı kapıyor ısırığı

36
Hesapla ahlatı, fırıcı
Olmayalım arkadaş kırıcı
Kimi maraba kimi yarıcı
Nerde kaldı Köse gilin alıcı.

37
Ali ağanın kavağı
Kayboldu değirmenin savağı
Bakın yerinde mi
Civrişonun sapağı.

38
Yeniköy'ün doğusundadır
Ak güneyle kürt çadırları
Böyle olmuyor arkadaş
Bekleyin bahçe ile Melidarı

39
Hıdır'ın paarı söz istedi
Baharda gürül,gürül gürledi
Daha konuşmacılar var
Başkan, sabretmesini söyledi.

40
Parmak kaldırdı, peşküdan
Senden önce idi Gülistan
Ben de varım dedi bostan
Oh yan gel yat Osman.

41
Kışın yenirdi, galecoş
Sarımsaklı güzel hoş
Yumurta ile ekmek ufalaması
Koymuşlar adını ekmek kavurması.

42
Yazın hesapla bahçe fideliği
Kışın bir küp çükeliği
Pancar çorbası, turşu ısıtması
Olmazdı patlıcan oturtması.

43
Dağ taş hep guru dere
Gayrin Ali'si giderdi Cennet'e
Bizde gidelim Cennet'e diyenlere
Derdi sizde gidin ötekine.

44
Selvi'nin Ali'si kafayı bozdu
Şavvanan yola koyuldu
Gareyser'e gitti, döndü
Akşam davarı yeni dağıldı

45
Terşiyim hem kirmanım
Hep semah dönerim
Çok sağlamdır benim
Hem dinim, imanım

46
Sofugil köyün ilk mahallesi
Buraya yakındır
Kilisenin kıranı ile
Sofugil kalesi.

47
Bal oğulları mahallesi
Bal gibi baldan geliyi
Onbaşı'yı, Anşa'nın Ali'yi
Unutma Civelek ile Vel'yi.

48
Unutamam Arif ağbiyi
Hem eğriyle doğruyu
İkisinin evinin önünden
Sofugile çabuk gidiliği.

49
Pirdelli oğulları pirleni
Aziz oğulları onlarla bir söyleni.
Köyün ilk modern bahçesi
Delibabanın Durmuş'un fideliği.

50
Kelkit oğulları mahallesi
Kelkit den geliyi
Hiç bitmezdi bunların
Bir birlerine efeliği.

51
Şeyhgil ile Ayvaz oğulları
Doğuda Horasan'dan geliyi
Çok iyi ve güzel olurdu
Azaltsalar boş ile doluyu

52
Abdal oğullarının isimleri
Unutmadım aklımda duriyi
Şükrü emmim çok sinirli
Gene birilerine gaptıri

53
Kavraz oğulları gaflani
Birilerinin aklına geldi
Bayraktar oğulları
Durmadan yine kaflani.

54
Şefelli oğulları, mahallesi
Şah Veli'den geliyi
Herhalde unutmazlar
Soylarında ki Ali-Veli'yi.

55
Bu mahallelerin hepsi
Söz istedi Ali'si- Veli'si
İsimlerini yazdırdı kimisi
Konuşacak akıllısı delisi.

56
Konuşmacılar taşları konuşacak
Konuşmalar taş üzerine olacak
Taşlı tarla, taşlı yol gibi
Taşlar toplanıp koyur olacak

57
Koyur, taş yığınıdır
Taşlar tarla sınırıdır
Taş tarla adıdır
Yollar taşla anılır.

58
Derelerin çakılı, taşı
Yola gidenin yoldaşı
Bilmem kimin sırdaşı
Asla olmaz, tekin gardaşı

59
Söz istedi, taşlar, kayalar
Bizi de dinleyin ağalar
Kimimiz tombul taş
Kimimiz de çatal ve delikli taş.

60
Bazen aktaş bazı kara
Bazen zortaşı, bazı göktaşı
Kah tuz taşı, illa da çiroş taşı
Loğ taşı olur, düzler geçeriz.

61
Büyük taş olurum, say taşı da
Yılan taşları, yoğur taşı, gelincik taşı bile
Harman taşları, düyen taşı ile
Semahını dönsün değirmen taşı.

62
Yerli kaya, yük kaya
Büyük çakrak, kartal kaya
Biz yerimizde duruyoruz
Sizlere semt oluyoruz.

63
Sırada kaleler
Daha yazılacak neler neler
Soğuk pınar kalesi, Kızlar kalesi
Sofu gil kalesi ile demirci kalesi.

64
Söz istedi, cadde ile yollar
Daha çeşit çeşit kollar
İrili-ufaklı boy boylar
Çalıp söyleriz dediler

65
Caddeler ayaklandı
Sultangil caddesi ile
Abbas bey bulvarı
Demokrasiden yararlandı.

66
Feyzi bey ile Çakırgil caddesi
Bunlar yukarı mahallenin
Can damarı, gözdesi
İnsan gezdikçe geliyor neşesi

67
Veli şeyh ile okul caddesi
Balogil ile Ezgil caddesi
Nahır meydanın da birleşiyor
Köy gelişip güzelleşiyor

68
Balogil caddesi ile
Sofu gil caddesi, çakışi
Şefelli mahallesi ile
Sofu gil birbirine bakışi.

69
Orta kândan dört nala gelip
Caddeler caddesi
Cadadan
Ağalıktan Yeniköy'e ulaşıli

70
Yeniköy de, okul ile Deli Durmuş caddesi
Celal-Nazlı bulvarı
Pehlül caddesi ile Yolcu'nun caddesi görünü
Yeniköy bu yol ağı ile övünü.

71
Mektubu getirir posta
Kimse olmasın hasta
Dağlar-taşlar kadar
Selamım olsun eşe dosta

72
Sabah oldu gün açtı
Dövme gavdu bogazıma kaçtı
Bülbül öttü, gül açtı
Her şey çarşafa dolaştı.

73
Sar peştemalı, kuşağı
Deli kanlı oğul-uşagı
Gezelim yukarı aşağı
Şu asker bu kızın aşığı.

74
Bizim güzel yaylayı,
Zurna ile gaydayı
Yumurta , yağ, kaymağı
Yedin doymadın kuymağı.

75
Yaz gelini, kızı,Firdesi
Arkadaş buralar neresi
Bir yalan uydurdum
Her bir tarafa gidesi.

76
Yazıyorum çobanı,kavalı
Hem sürüyü, davarı
Tarlanın suyu, gavarı
Gel buraya gubarı, gubarı

77
Buzağı, dana, moziği
Rüzgarda yollar tozuyu
Bilin bu soruyu
Yeniköy'lü Bozuy'u.

78
Sür tarlayı hozanı
Sevme güzel işi bozanı
Kim bu işin yazanı
İşaretlesin testere ile hızarı.

79
Fig, mercümek, sarı başı
Bezelye, nohut, topbaşı
Yazlığı, yulafı, çavdarı
Yaz buğday ile başağı.

80
Acıktın ye herleyi
Gel terleyi terleyi
Yedin nane, herzeyi
Hor görme tezeği.

81
El değirmen taşı
Tırnağınla başını kaşı
Elma ile armut aşı
Sırtında güzel ile taş taşı.

82
Dağdan gelir taşdan gelir
Bu işleri Ali iyi bilir.
Elin malı ile kim doyar
Herkes alın teri yemeli.

83
Çükelik, ekmek, turşu aşı
Gudine ile belini kaşı
Bu köye gelen ilk kişi,
Belli değil, köyün yaşı, başı.

84
Bahçe için dikenli tel çıktı
Fıraktı bu işleri bıraktı,
Çalı-çırpı birbirine çitelendi
Bu işlerde artık ertelen di

85
Topal Ali'nin sağ bacağı
Beşik çatının saçağı
Bunlara destek verdi
Yazı ile züğürdün kaçağı.

86
Güzel çiçeklerin vazosu, saksısı
Cafarın Selahattin'i Karabeyin Hakkısı
Ambarları dolu ve bereketli olsun
Bunlara bol bol selamım olsun.

87
Hasan ağa'nın taşı ile çaşır
Bir yük odunu buradan aşır
Orman bekçisi geldi, şaşırdı
Akıllı olan yükü aşırdı

88
Ahlatta olur simak
Sen birde bana bak
Medeni ol gıravat tak
Yinede yaşamaya bak.

89
Gardif, fasülye gabak
Yede tadına bak
Top pancarı kara lahana
Yememek için hırkalı bahane.

90
Değirmenin germüçeği
Yedin nohut, mercümeği
Yabana atma bülbülü
Güvercini, serçeyi.

91
Köylerin pınarı, kurunu
Mahallelerin ortak fırını
Düşün bu günü yarını
Harcama yoğunu, varını.

92
Başkan kürsüden esip, gürledi
Baba bacılar başkanı dinledi
Yüzlerce yıllık tecrübem var dedi
Herkes birbirini sevip saymalı.

93
Küçük konuşur büyük dinler
Demokrasi kendini bulur
Eyri doğruyu doğurur
İşte doğru yol budur.

94
Buzlu suyun tutyasını
Top top yapıp koklamalı
Kekik, menekşe, herdem güzeli
Eşe dosta yollamalı.

95
Hayalim köyde geziyi
Gönlüm hoş oluyu
Hiç unutur muyum
Çiroş ile çiroşluyu

96
Dede oturan duran dedi
Herkes evine yöneldi
Cemde koğsuz, gıybetsiz
Demokrasi dersi verdi.

97
Canlar, Hasan Derviş'e
Yürüdü, ziyaret eyledi,
Ellerini kaldırıp, dualarını
Geçmişlerine hiba eyledi.

98
Dağ-taş çıktı görücüye
Teslim oldu sürücüye
Bak bakalım haticeye
Biz gelelim neticeye.

99
Hüseyin bir dozer tutmalı
Dağ-taşı gizlice sildirmeli
Çıkan yığınla çakıl, molozu
Herkesin cebine doldurmalı.

100
Akılsız Hüseyin yazdım, yüzledim
Garzallayıp dağ-taşı düzledim
Kalus-kulus edip süsledim
Sizleri, hepinizi çok özledim.

İnsanlar, gülsün, eğlensin; amaç espri olsun, başka düşüncem yok.

Babuko Hüseyin Aydoğan - Ankara

-----------------------------------------------
20 Aralık 2011
YABANIL KOMŞULARIM

Ben ayıyım, hem de dayıyım
Paltıçukurun ağası, kralıyım
Her yer, her şey benden sorulur
Herkes beni görünce selama durur.

Ben kurt, buralar bana yurt
İstemem karşımda, zart-zurt
Tavşana kaç, tazıya tut
Olmaz bende ne bulursan yut.

Ben tilkiyim, buraların gülüyüm
Hem kurnaz hem de akıllıyım
Ayı ile kurdu birbirine düşürür
Aradan sıyrılır, kaçar kurtulurum.

Ben tavşan en çok korkan
Benim için fark etmez orman
Dere tepe, çayır, bostan
Hep korkarım eşten, dosttan

Ben, domuz; olmaz boynuz
Yumuşak toprak, hep dümdüz
Gezerim gece ile gündüz
Ne bulursam yerim, istemem tuz.

Ben yılan her yerde olan
Benden çok olur korkan
Yaz aylarını bilmem ama
Kışın, benim en çok uyuyan.

Ben kartal, burada olamam
Yerim büyük kayalar, orman
Ayrıca çabuk üreyip, çoğalamam
Onun için buralar da duramam.

Ben şahin, ağbim de doğan
Anında her yerde olan
Uzak, yakın avı çabuk bulan
Fark etmez keklik, tavşan

Kekliğim türkülere olurum hüzün
İnsanlar hep beni avlar güzün
Kırları, dere-tepe, sekerek gezerim
Hep beraber, palazım, cücüğüm.

Kargayım gak-gak derim
Her yeri devamlı gezerim
Her naneyi, boku yerim
Yine de insanları severim.

Saksağanım ala-karayım
Yiyeceğimi nerde bulayım
Tarla, dağda, köydeyim
Kötümüyüm siz söyleyin

Biz serçe ve kuş gilleriz
Her yerde uçar gezeriz
İnsanlar bizi, biz de onları severiz
Beraber ağlar, beraber güleriz.

Ben kelebeğim hem ipeğim
Hep uçarım başka ne deyim
Bazı kanatlı bazı böceğim
Canlıların nazik bir gülüyüm

Bok böceğiyim, boku severim
Hep gezer, boka konarım
Tersine giderek misketler yaparım
Boktur işim, yuvarlar, yuvarlarım.

Ben de Akılsız Hüseyin'im
Sizleri pek, çok severim
Bazı sever, bazı överim
Kiminizden korkar, ürkerim

Bu hayvanlar, yeryüzünde yaşam ortaklarımızdır, bizim dostlarımızdır. Çoğu kez, türkülerimize de konu olurlar. Zaman zaman insanlara muhtaçtırlar. Onları koruyalım.
Babuko Hüseyin - Ankara

----------------------------------------------

20 Kasım 2011
BÜYÜK DERE YATAĞI

Kırıntının güzel yaylasından
Suyun çıkar baş yurt gözesinden
Akar Bölük Meşe kıyısından
Yaylam bir yanda, tutyan bir yanda.

Yaylalar yaylalar eski yaylalar
Kurt davara dalmaz ki bağıralar
Köpekler de kalmadı havlayalar
İtler bir yanda, hüzün bir yanda.

İç suyunu büyük taşın altından
Zevk alırsın suyunun tadından
Köye ulaştırırlar Tuğ Gıranından
Tuğ granı bir yanda, su bir yanda.

Yayla altında akar maden suyu
Bunaldınsa elini yüzünü yu
Havası temiz istersen de uyu
Uyku keyfi bir yanda, sen bir yanda.

Karadoruğun çam ağaçlarına
Tuğ gıranı otlu yamaçlarına
Hasretim maden dere kıraçlarına
Maden bir yanda, deresi bir yanda.

Yol uğrar gelir çiçekli çayıra
Koyun kuzu kalmadı ki ot yayıla
Guguklar ses verir dağa bayıra
Çam dalı bir yanda, guguk bir yanda.

Büyük dere suyu durmaz hızlanır
Mahmudun gözesi akar buzlanır
İçmeyenlerin yüreği sızlanır
Sızı bir yanda, yürek bir yanda

Kayanın önünden çayır aşağı
Burda kıt olur buğday başağı
Mısır eksen içilir mi saçağı
Ayı bir yanda, mısır bir yanda.

Paltıçukur deresi bal etmez arı
Arasan da bulamazsın suları
Meşhurdur meşe ile kavakları
Odun bir yanda, korukçu ne yanda.

Istânla değirmene su verirsin
Un öğütüp, yüzler güldürürsün
Değirmende bir taş döndürürsün
Bulgur bir yanda, buğday bir yanda.

Harkların da akar şırıldarsın
Ağalıkta tarlalarını ıslarsın
Yazıda bereket olur insan beslersin
İnsan bir yanda, besin ne yanda

Bostan sularsın meel kılavuzun
Dağılırsın, tarlaya gider birazın
Bostanı sularsın olmaz hatırın
Gardif bu yanda,Osman çayır o yanda

Tuz taşı sınır, geçer akarsın
Civrişona hayat verir bakarsın
Sel olur bazen canlar yakarsın
Canlar bir yanda, seli bir yanda.

Şiran çayından Çirmişe yukarı
Sakinlemiş hayat verir suları
Her bir taraf tarla bostanları
Bostan bir yanda, Gorzaf bir yanda.

Yeşilırmak'ın bir kolu Kırıntı'dan
Kara denize ulaşır Çarşambadan
Akılsız Hüseyin bunu bilmeden
Yaşar bir yanda, cahilliği bir yanda.

07-08-2011 BABUKO - ANKARA

----------------------------------------------

10 Haziran 2011
ÇUHA ÇİÇEĞİ TUTYAM

Tutya çiçeği ıssız dağlarda açar
Etrafına da güzel kokular saçar
Yüceden yüksekten nazlı nazlı bakar
Çuha çiçeğim, nazlı çiçeğim tutyam

Issız, dumanlı dağlarda buz ilesin
Yanında cerenlerin semah eylesin
Çıkıp gönlümde yayla yaylarsın
Seni de, canan gibi koklarım, tutyam.

Yüksek gözelerde suyun içeceğim
Seni top top yapıp koklayacağım
Deste deste eşe dosta yollayacağım
Herkes senden muradını alsın tutyam

Mor, eflatun çiçeklerini açarsın
Geline, kızlara nazikçe bakarsın
Hasret olanların içini yakarsın
Hasretine dağlar dayanmaz tutyam

Kırıntı köyünün yüksek tepsinde
Soğuk pınarın güney vadisinde
Buz gibi akan sularının önünde
Bekle bizi hasretle geliyoruz tutyam.

Turnalar seni yüksekte görürler
Nazik tutyalarımız burada derler
Yanık sevda türküleri gönderirler
Sevdanı çekenlere, selam osun tutyam.

Yaylanın baş yurdunda, bölük meşede
İnsanlar da ki zevki sefa, neşede
Bazen cepte, bazen suda ki şişede
Defter içinde saklarlar seni tutyam.

Çiçekler açar melül melül bakarsın
Akılsız Hüseyin'i içten yakarsın
Yayla gözelerimiz de hep sen varsın
Hasretini çektiğim tutya çiçeğim

BABUKO - ANKARA

---------------------------------------------
02 Haziran 2011
ÇİFT SÜRME

Dedem, oğlum çifte gidelim dedi.
Ahırda öküzleri bolca yemledi
Sabah kahvaltı, çayı bol demledi.
Benim ilk çift sürme denememdi.

Sabanı, boyunduruk, gorzefili
Aldık kayışı, mastayı demiri
Dedem, gız garı, öğlen yemeğini
Unutma, sıkıca verdi emiri.

Samı, samı bağı, masta, cemeği
Allah zaya vermesin dedi emeği
Öküzlere vurdu boyunduruğu
Güzelce öküzler tuttu doğru yolu.

Dedem girindi iki got buğdayı
Ho dedik doğruca bulduk tarlayı
Tuttum tutağı terleyi terleyi
Öküz gitmezse vur dedi mastayı.

Dedem, oğlum tarlayı evlekle dedi
Sevinerek gülerek yanıma geldi
Aferin oğluma deyip beni sevdi
Gelip geçene de durmadan övdü

Dedem, serpti buğdayı deli deli
Allahım versin dedi dolu dolu
Sürdüm doğru gittim o baş bu baş
Aferin dedi oluyor yavaş yavaş.

Zilif anam da gelip tarlayı gördü
Akılsız Hüseyin de çiftini sürdü
Köpeğimiz de sanki sevinip ürdü
O baş bu baş benim ile yürüdü.

Babuko Hüseyin - ANKARA

---------------------------------------------
-----------------------------------------------
07 Mayıs 2011
AYI GÜLÜ (şakayık)

Ayı lalesi yaprak, yaprak
Gelin kızlar tek, tek koparak
Kırmızısına kurban olak
Ayı gülü, ayımın gülü.

Dağda açarsın kırmızı
Yüreğe dolar sızı, sızı
Seni sever gelini, kızı
Ayı gülü, ayımın gülü.

Baharlarımızı şenlersin
Arzulayana hasret dolarsın
Renginle gönülleri alırsın
Ayı gülü, ayımın gülü.

Dağ, bayır toprakta taştasın
Allı, güllü renginle aşktasın
Sen bana göre de başkasın
Ayı gülü, ayımın gülü.

Kırmızı, yeşil tepedesin
Açmadan önce goncasın
Gelin kız elinde destesin
Ayı gülü, ayımın gülü.

Top, top toplanır yaşarsın
Bahara da neşe saçarsın
Arılara kucak açarsın
Ayı gülü, ayımın gülü.

Tohumlarını boncuklarsın
Dizilip, dizilip tesbihlersin
Sevenler elinde gezersin
Ayı gülü, ayımın gülü.

Akılsız Hüseyin de sever
Hasretinle bağrını döver
Seni görse acep neyler
Ayı gülü, ayımın gülü

20-04-2008 AKILSIZ Şakayık : Ayı gülü.
----------------------------------------------

04 Nisan 2011
YUVA DAĞLAR

Bu dağları gezmek gerek
Çehresini sevmek gerek
Papatya, çiğdem çiçeği
Tutyasını koklamak gerek.

Dağlarda hafif bir yel eser
Yiğidin bağrında terini keser
Yiğit olan döne, döne gezer
Kırıntı'nın özgür dağlarında

Bu dağlar özgür dağlar
Yaylaları güzel dağlar
Kırıntı'dan ayrı olanlar
Yanıp, yanıp gezer dağlar.

Bu dağlar sıcak dağlar
Bizi kucak kucaklar
Sevenlere yuva dağlar
Sevmeyene ırak dağlar.

Dağları gezmeye gelirim
Doruğunu görüp sevinirim
Dileklerimi sunarım size
Bir sonraki seneye dağlar.

Karaburga, Soğuk pınar
Kartallar taşına konar
Dertliler sende derman arar.
Derdi olana derman dağlar.

Bu dağlar yanıklı dağlar
Tutyalı, anuklı dağlar
Sevgiliye hasret olanlar
Yanıp, yanıp durmaz ağlar.

Dağın süsü tutya, anuktır
Akılsız Hüseyin yanıktır
Yeşil bayırlı dağlarda
Buğulu gözelere aşıktır.

Babuko Hüseyin - 2008
----------------------------------------------

25 Mart 2011
BİZİM DAĞLAR

Tutya, çiğdem çiçekle süslenirsin
Burgababa, soğuk pınarla özlenirsin
Buz gibi akan sularınla istenirsin
Dağlar dağlar bizim, bizim dağlar.

Yiğit olan bağrında gelip gezer
Sanma, toprağını taşını ezer
Aşkını gönlünü sende bezer
Dağlar dağlar bizim güzel dağlar.

Güzeller aşıklar sana geliyor
El ele özgürce sende geziyor
Sevgin aşıklara aşk veriyor
Dağlar dağlar bizim, hisli dağlar.

Rüzgar, fırtına, yelin esti
Nice güzeller gelip de geçti
Yaylada ayran, suyunu içti
Dağlar dağlar bizim, bizim dağlar.

Dağda, bayırda çiçek, çimenini
Gezerken hiç incitmediler seni
Yüzlerce gezen, yiğitlerin hani
Dağlar dağlar vefasız dağlar.

Fırtına, ayaz, don vuruyor
Sana hiçbir şeyler olmuyor
Şeklin, kayan, taşın duruyor
Dağlar dağlar bizim dağlar.

Dumanın karın kalkmaya mı
Güzeller yaylana bakmaya mı
Soğuk sularında, akmaya mı
Dağlar dağlar bizim dağlar.

Akılsız Hüseyin de geldi gezdi
Çocukluğunda da oynadı tozdu
Sanma ki taşından, kayandan bezdi
Dağlar dağlar bizim, yaman dağlar.

AKILSIZ HÜSEYİN

----------------------------------------------

21 Ocak 2011
YABAN KAVAĞIM

Mahmud'un gözesi yanında
Künyem kazılıydı kavağında
Adı kavaktı, kendi yabani
Tanıdığım bu ağaç hani.

Çiçekli çayırın altında
Mahmud'un gözesi sağında
Belki, kırk beş-elli yaşında
Tanıdığım bu ağaç nerde.

Altmış-yetmiş, o kadardı
Başka hâtıralar da saklardı,
Kayanın önüne bakardı
Bu tanıdığım ağaç nerde.

Yaylaya giderken görürdüm
Elimi gövdesine sürerdim.
Gülerdik, konuşur severdim
Hani, sevdiğim künyem ağaç.

Ağacı kesip götürmüşler
Yerinde yeller estirmişler
Yeni neslini yetiştirmişler
Yaban kavağım, hani nerde.

Numaram yüz on üç, yazılıydı
Üstünde künyem kazılıydı,
113, Akılsız Hüseyin'dir
Dedim ki bu ağaç benimdir.

Not : Bu şiir, 113 olan okul numaramın yazılmış olduğu "kavak ağacı"na ithaf edilmiştir.

14.10.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

21 Ocak 2011
KIRINTI

Kırıntı'nın dağ tepesi çoktur
Tarla, bağı, bahçesi yoktur
Taşı-kayası, otlağı boldur
Kırıntı işte böyle bir köydür.

Yolu iyi suyu idareli
Evleri var beş yüz haneli
Sor nerelisin Gümüşhaneli
Seviyorum daha ne demeli.

Yalnız Şiran Karaca kalsaydı
Kaza değil, vilayet olsaydı
Bu şansı yüzüne gülseydi
Sana güç mü yeterdi Kırıntı.

Gidenler, göçün az olurdu
Belkide yüzün hep gülerdi
Bazı evler vilayete giderdi
Kırıntı'ya şans böyle gülerdi.

Köy dağlarla girinti-çıkıntılı
Akılsız Hüseyin Kırıntı’lı
Ovası yok dağı taşı çakıllı
İnsanı saf temiz akıllı.

25.10.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

20 Ocak 2011
DAĞLARA VARDIM

Dağlara vardım, beni tanımamış
Dağları gezdim hatıram kalmamış
Gözlerim yolları, yarim gelmemiş
Yol ver dağlar yol ver yarim gele.

Bu dağlar sıra, sıra Canik dağları
Yükseğinde Abdal dede, Burga babaları
Bir zaman panayırları, ağaları
Bu dağları şenlendirirdi beyleri.

Dağlara vardım fırtınalı, kızgın
Zalim sıkıntı sanki bana yazgın
Yardan ayrıyım bağrım ezgin
Söyle dağlar söyle derdiniz nedir.

Bu dağları gezmişim bir zaman
Deli kanlıydım gezdim hem de yaman
Dostlar ile buluştuğumuz zaman
Dağlar güler yine gel, derdi o zaman.

Dağların yükseğini gezdim bir zaman
Bu dağlar gezilmezse şimdi, ne zaman
Yar ile el ele gezeceğimiz zaman
Var git duman, var git, gönlüm hoş değil.

Bu dağlarda yar çiçek, arı ben oldum
Çiçek, çiçek gezip muradım aldım
Peteklere dolup yar ile bal oldum
Bir zaman bu dağlarda, bu dağlarda.

Yavrularımı da getirdim bu dağlara
Bu ormanlara viran bağlara
Benden selam olsun bir daha gelenlere
Fırtınalı, dumanlı dağlara, dağlara.

Akılsız Hüseyin gezerdi bu dağlarda
Kırıntı yaylası hem de güzel ormanlarda
Gönlümü uçururdum soğuk pınarlarda
Şimdi uçamayan kara gözlüm, ben oldum.

Ben oldum da karagözlüm ben oldum. Ben...
01.09.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

---------------------------------------------

20 Ocak 2011
KIRINTI SEVDASI

Tuz taşının süngerli taşından
Bıkmadım, mevsimin yaz- kışından
Köyümün tozlu- taşlı yolundan
Tozutarak giderim, ben köyüme.

Köydeki güzel beton evlerin
Virane kalmış, viranelerin
Hanımı yaşlısı, genci, beylerin
Hatırını sormaya giderim.

Köyün uzun, selvi kavakları
Çamları, iğneli yaprakları
Hatta başındaki kozalakları
Hasretle, zevkle seyredesim geldi.

Köyün üst yanı başında
Gelinciğin pınarı, taşında
Bir çok, eş-dost arkadaşımla
Ay ışığında oturasım geldi.

Harman taşları, sofu kalesinde
Onunda daha ötesinde
Kuzuluk, Yeniköy göletinde
Zevkle gezip, dolanasım geldi.

Köyün doğu kabristanlığına
Batı taraf ki mezarlığına
Ayrı, ayrı gidip dua edip
Ziyarette bulunasım geldi.

Köyümün manzara, doğasına
Dağlarına, güzel ovasına
Kömede ki serçe yuvasına
Eğilip yakından bakasım geldi.

Göbek çayırında, göbeğini
Köstebeğin öbek, öbeğini
Bay, bayanı, genci, bebeğini
Hasretle göresim geldi.

Bostanların, güzel bostanına
İçindeki hıyarı, soğanına
Karığına, geniş baranına
Zevkle su veresim geldi.

Bostanlarda, taze fidesine
Yağmurun incecik çisesine
Bülbülün çileli sesine
Kulağımı veresim geldi.

Osman çayırın, yeşil koyurmanı
Viran olmuş ıstan'ı değirmeni
İstemem bu vaziyette görmemi
Hayali-sukut edesim geldi.

Meşelerin incecik kırızasına
Tutup geçem arasına
Kırıntı'nın yanık sevdasına
Bırakın, yanıp yanıp tüteyim.

Ahlatına, erik, meşesine
Öyle düşe, kalka gidesine
Hem de yüksekçe bir tepesine
Çıkıp, köyü seyran edesim geldi.

Ben olmuşum, artık bir hurda
Çamlık, sığınak, paltıçukurda
Bir çam dibinde karadorukta
Boylu, boyunca uzanasım geldi.

Hıdırillezin çıplak tepesine
Köyün her bir taraf yöresine
Yirmi dört saat öylesine
Döne, döne bakasım geldi.

Akılsız Hüseyin, köy çeşmesine
Giderim kana, kana içmesine,
Suyu, abı-hayatmış demesine
Kendimi memur edesim geldi.

06.06.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

20 Ocak 2011
BU RÜYA BİTMESİN

Bu rüya bitmesin isterim
İçimde köye hasret beslerim
Gem vurulmaz şahlanır hislerim
Ben gitmek isterim köyüme.

Tuz taşından yukarı bakarım
Sandım ki köyüme çıkarım
Dostları görmeyi umarım
Ben gitmek isterim köyüme.

Güzel köyüm güneye bakar
İçinden sığnak deresi akar
Hasretliğin, hasret olanı yakar
Ben gitmek isterim köyüme.

Köyümün siyah taşlarına
Çamlık, sığnak başlarına
Çiçek kokan yamaçlarına
Ben gitmek isterim köyüme.

Kırıntı'ya aşık olan içerde
Önünde duvarlar perde, perde
Beni hasret koydular bu derde
Ben gitmek isterim köyüme.

Akılsız Hüseyin yanık köyüne
Duman, duman uçar yurduna
Sevdiğini söyler inadına
Ben gitmek isterim köyüme.

25.10.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

---------------------------------------------

16 Ocak 2011
YAR BİZ DE GİDELİM

Bahar, yaz ayları gelende
Lale, tutya çiçek açanda
Eller yaylasına göçende
Yar, biz de gidelim, gidelim.

Dağda kör duman kalkanda
Boz bulanık selin duranda
Yaylalar bacası tütende
Yar biz de gidelim, gidelim.

Kırıntı';ya neşe gelende
Çoban Ali, sürüyü güdende
Gelin, kız yaylaya gidende
Yar biz de gidelim, gidelim.

Yaylamız orman içinde
Tutya çiçeği, yarim saçında
Miski-amber gibi kokanda
Yar biz de gidelim, gidelim.

Yayla rüyası beni saranda
Gönlüm dağında, bayırında
Günün doğan şafağında
Yar biz de gidelim, gidelim.

Yaylanın çayırında, otunda
Kekik kokar ayranı, sütünde
Çamda guguk kuşu ötende
Yar biz de gidelim, gidelim.

Karadoruğun ardında
Çam ağaçları altında
Rüzgar hafif, hafif estiğinde
Yar biz de gidelim, gidelim

Akılsız Hüseyin tuğ kıranda
Gözleri yaşlar ile dolanda
Yari gelip zülfü ile silende
Dost biz de gidelim, gidelim.

05.02.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

16 Ocak 2011
KIRINTI İLKBAHARI

Kırıntı vardı ilkbaharda
Bu kırıntı dan önceleri
Yağmur yağar damlardı
Loğlar çekilirdi evlerin de.

İlkbaharın mart aylarında
Oğlak, kuzu ahırların da
Hopur, hopur hoplardı
Evlerin düz damlarında.

Toprak ısındı yer buğular
Pamuk, pamukladı bulutlar
Köyü görmeyi gönül umutlar
Dağları gülistan olsun diye.

Tarlalar da gelincikler açar
Düştüm çöllere kaldım naçar
Köyüm aklıma gelende
Dağlarım lale, sümbül saçar.

Baharda dereler çağlar
Şenlenir, ovalar dağlar
Kimse köyünden ayrı olmasın
Ayrı olan yaman ağlar.

Avazlayıp gelse turnalar
Akılsız Hüseyin'i bulsalar
Garip kendi, kendini mücdeler
Kırıntı dan haber verseler.

01.03.2007
Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

16 Ocak 2011
YAYLA HÜLYASI

Otur Mahmud'un gözesine
Akan suyun zevkli sesine
Yaban kavağı meşesine
Zevk ile baktın mı gardaş

Çiçekli çayır yukarda
Hem dağda bayırda
Guguk kuşları da etrafta
Öterken duydun mu gardaş.

Yürü Madenin dereden
Mırıldan ince, inceden
Huykurarak ta derinden
Zevkine vardın mı bacım.

Yeşil çimende,çayırda
Derede, suda, sulakta
Toprak yolda, yolakta
Öküze ho dedin mi gardaş.

Karadoruğun güzel çamına
Davarına, nahırı-malına
Öküzlerin de nalı-mıhına,
Ayağını kaldırıp baktın mı gardaş.

Soğuk pınarın yönünde
Yaylanın aşağı önünde
Tuğ kıranı söğüdün de
Ceketi astın mı gardaş.

Yaylanın eski yatağına
Zevk ile dağına-taşına
Yukarı taşın şafağına
Bir kurşun sıktın mı gardaş

Yaylanın üst kaşında
Büyük taşın başında
On dört-on beş yaşında
Bir güzele el ettin mi gardaş.

Yukarı bölük meşede
Taşın altında gözede
Aslan sütü de şişede
Serinlesin dedin mi gardaş.

Baktın bölük meşeye
İnsanlarda ki neşeye
Taşın altındaki şişeye
Beri gel dedin mi gardaş.

Yürü Davut yurduna
Akan gözesi, suyuna
Ayısı ile kurduna
Bağırdın mı gardaş.

Koştum, taştan taşada hopladım
Davut yurdunda tutya topladım
Top top yapıp ta kokladım
Sen de kokladın mı gardaş.

Yaylanın baş yurduna
Otu ile gırtılına
Meşede ki tırtılına
Kaşınarak baktın mı gardaş.

Bölük meşenin tepede
Laz davarı da ötede
Bir koçu da sepette
Götüreni de duydun mu gardaş.

Yukarda aşığın pınarında
Elini-yüzünü yuduğunda
Yorulup ta oturduğunda
Buraya gelenleri de andı mı gardaş.

Bak ineğine, buzağına
Yayla şömine, ocağına
Guymağın taze sıcağına
Ağzın yanarak yedin mi gardaş.

Ay ışığında gezmeyi
Yıldız boku, ateş böceği
Sarıp içtiğin beceği
Ne çabuk unuttun gardaş.

Akılsız Hüseyin hülyada
Aklı-fikri hep yaylada (tutya da)
Bu olanlar sanki rüyada
Geçti zaman farkında mısın gardaş.

10.10.2006
Babuko Hüseyin Aydoğan

----------------------------------------------

16 Ocak 2011
MANTAR SAFARİ

Haziran ayının başları
Mantar safari başladı
Güzel olur yemeği, aşı
Akşam ayarla arkadaşları

Bulmuş beş mantar, ya da boş
Olursun hoş veya sarhoş
Gördün beyazı karşıda koş
Değilse mantar olursun nahoş.

Mantar seni görüyor
Bulamadın başın dönüyor
Mantarcı neler oluyor
Bulmuşta zevkten oynuyor.

Bulmuşun, bıçakla kesersin
Eline alıp ta seversin
Gördüğün fıstığı ezersin
Çaşırlıkta daha çok gezersin.

Gördün uzaktan yanına vardın
Başka var mı etrafa baktın
Sopa ile eşip çıkardın
Arkadaş işte yanlış yaptın

Bulduğunu bıçakla kesersin
İncitme yenileri de gelsin
Yok etme mantar neslini
Başka arkadaş ta heveslensin.

Yağmur yağdı, mantar oldu
Bizimkiler hepsini buldu
Hem de çanta,poşet doldu
Yüzler güldü ayak yoruldu

Geçen ki mantar tepsiydi mi
Atma, yok, yok şapka gibiydi
İşte canım biraz iriydi
Hem de capcanlı diriydi.

Dolaştın dağları, taşları
Boşa mı gezdin yamaçları
Tuzlu su ile ov akşamları
Yorulmuş, yorgun bacakları.

Yağmur yağdı yerler pusardı
Hava biraz bozdu tosardı
Akılsız Hüseyin genç olsa
Eve şimdi, hızlı koşardı.

----------------------------------------------
26 Ocak 2012
SIĞNAK

Kırıntı Köyünün üst kaşında
Keklikler öter taşın başında
Fi tarihi zamanlı yaşında
Eskiden beri ünlüsün sığnak.

Ününü sığınmaktan alırsın
Sana sığınanlara kucaksın
Meşe kavak yapraklı ağaçsın
Yeşilliğin buradan gelir sığnak

Köyün üstünde toprak ağyarsın
Kayalarla Kırıntı'ya bakârsın
Yuvarlanıp gelse tehditkarsın
Köyüme tehdit, kayan var sığnak

Köyün üst tarafında seyrangahsın
İnsanlara toplanma nişangahsın
Büyük ardıçla sığnağa şahsın
Şahların şahı ağacın var sığnak.

Kızlar kalesi diye kalen var
Uzak Tarih den gelen ünün var
Hasan ağanın dolandığı taşın var
Sana şarkılar yazayım sığnak.

Çamlık ile kardeşçe, komşusun
Deren var, suyun yok, bomboşsun
Gelincik pârı ile çok hoşsun
Pârında sarhoş olanlar var sığnak

Akılsız, büyük taşa oturmuş
Akılsızlara akıl yetirmiş
Sanki akıl kendinde çok imiş
Akılsız'ına akıl ver sığnak.

Babuko - ANKARA - 22 Aralık 2011
----------------------------------------------


karadoruk-aa@hotmail.com