| 
  
08 Şubat 2015SAZ’IM
 
 Sen bir kuş oluver, ben de kanadın,
 Beraber eğlenip, gezip tozalım
 Dostluğunu bildim çoktan anladım
 Güzelim ‘bağlamam’ hey güzel dostum.
 
 Sapın gürgenden, çanağın maundan,
 Sesin- daudidir- gelir derinden
 Dumanlı kafayla, sana sarılsam
 Sevgiyi dostluğu, paylaş be dostum.
 
 Yedi tel seslenir, kimisi sarı,
 Beraber çalarlar, türküyü barı,
 Herkesi severler, ille de yari
 ‘Yar’sız yaşamak zordur, canım dostum.
 
 Bağrın pek yufkadır, olamazsın taş,
 Garibe dost, dertlilere arkadaş,
 Kerem’e, Veysel’e…sen oldun yoldaş
 Aşıklara maşuk, olan ey dostum.
 
 Kendi aramızda, çalar söyleriz,
 Hülyaya dalıp, dünyayı boylarız,
 Bazen de duygulanarak ağlarız
 Deşarz oluyorum, doluyum dostum.
 
 Durmuş Öztürk - 7 Şubat 15
 -----------------------------------------------
 
 30 Ocak 2015
 KÖYÜMÜZDEN BİR HATIRLATMA
 Biz, kökeni Kırıntı’lı olmayan Kırıntılıyız,
 Bu beldeye, sekiz-dokuz ayrı yöreden gelmeyiz.
 Önce semt semt oturduk ki bir çeşit yaylacı idik,
 Ve buraya toplandık, artık Kırıntılıyız dedik.
 Öztürk’ü Aydoğan’ı ve de Gündoğan’nımız var,
 Bakar, Şahvelioğlu, Günel Kaya’lar ve Kara’lar
 Kaynaşıp komşu olmuşlar, ne de güzel yaşıyorlar.
 Sevgi saygı ortamında, birbirini seviyorlar.
 Bal’ımız. İlgün’ümüz Güngör ve Aydın’ımız burada,
 Birlik beraberlik içindeyiz, kalmayız hiç darda,
 Coşkun’lar coşar, Sofuoğulları da birlik olursa
 Kimseden zarar görmeyiz, bize pusu kursalar da.
 Ben bu köyde doğdum, yaşım oldu seksen,
 Geriye dönemem, tepkili jet uçağa da binsem,
 Bülbül altın kafesi reddetmiş, çalılarmış vatan
 Öt kuşum tebrikler, ben öğle düşünüyorum zaten.
 
 Durmuş Öztürk – Kırıntı - 30 Ocak 2015
 
 -----------------------------------------------
 
 22 Aralık 2014
 GERÇEK KIŞ
 
 Bugün yirmi iki aralık, geliyor … onbeş
 Fırtına başladı kar yağıyor, böyledir kış.
 Soğuk, don, kırağı,çiğ bizimle iç içedir
 El üşür, ayak üşür, karın şişer gözler şiş.
 
 Sis bürümüş dağı-taşı, bulutlar ters dönmüş
 Süzülen kar taneleri, tarak olmuş sanki
 Beyaz şeritler gibi, ip çekilmiş boşluğa,
 Yağdıkça doluyor, dağ - bayır, illada yokuş.
 
 Gerçek kış böyle gösterdi kendini, oh ne iş
 Sokakta hayvanlar ac, kimisi de uyuşmuş.
 Aclık - soğuktan ölürler, kurtlara yem olur
 Anlatamazlar, sanki kaderleri buyumuş.
 
 Talih, şans kader derler, doğru mu acaba?
 Bu sözcükler sadece bizler için mi bilmem?
 Tanrıya güven ve , bu gününe şükret derler
 Güvenim var ama, hak hukuk yoktur, ne edem.
 
 Bayağı duygusallaştım, bilmem ki ne oldu?
 İçimden haykırmak geliyor, gözlerim doldu.
 Robot insan olmak mı, yook, kabul etmem onu
 ‘İçli’ insanlara saygım var, en güzel ve doğru.
 
 Odun,diyerek geçme, kışın budur aranan,
 Odamıza hayat verip,aşımızı pişren,
 Ama..’odun adam ki’ pek sevilmez, sayılmaz
 Robota benzer ‘odunluk, benimsenip korunmaz
 
 Durmuş Öztürk
 22 Aralık 2014/Kırıntı
 
 -----------------------------------------------
 
 21 Nisan 2013
 KÖYDE    KIŞ
 
 Kış gelince çoğu evler hep ıssız,
 Yanmıyor ocaklar, sobası külsüz
 Ses yok içeride, olmuşlar dilsiz
 Neler oluyor, bu sen misin köyüm?
 
 Kar yağıyor, kapıları kaplıyor,
 Bacalardan ak tütünler tütmüyor
 Musluklarından suları akmıyor
 Nerde sahiplerin, öksüzmü köyüm.
 
 Köyde kalanlar, şurada burada
 Kimi aşağıda, kimi yukarda
 Bazen sıkılırlar, kalırlar darda
 Kalaba nüfusun nerede köyüm.
 
 Issız evler, heykel gibi kalırlar
 Kedi – köpekler şaşırıp dururlar
 Ac kalarak uzun uzun havlarlar
 Yardım ediniz bize,  derler  köylüm.
 
 Bahar  olunca boş evler doluyor
 Taze kan geliyor, yüzler gülüyor
 Hayvanlar da, anlayıp zıplıyor
 Daima şen ol, şenlen  be köyüm.
 
 Gecenin birinde kendi evimde
 Pek doldu içerim, durduğum yerde
 Aldım kemençemi, vurdum teline,
 Ayrılık türküsü, söyledim  köylüm.
 
 Durmuş Öztürk
 Not: Bu dizeleri kışın karalamıştım,
 Size şimdi gönderebildim.
 
 
 ----------------------------------------------
 
 11 Eylül 2012
 SONBAHARA GİRERKEN
 
 Kırıntı'da, kalabalık  günler,
 Sönmeye mi başladı?
 Azalıyor  sesler,
 Tutuluyor nefesler,
 Tenhalığın kokuları geliyor.
 Gençler çekilip gitti,
 Bu  günlerde, bakıyorum da,
 Gümleyen sesler de bitti.
 Eylül ayı  girdi,
 Seziliyor sonbahar,
 Ve sonbaharda ormanlar,
 Renk yarışına kalkarlar,
 Ala,yeşile, sarıya bürünüp
 Renklerini de yarıştırıp ,
 Güzelliklerini tartışırlar.
 Şahit olun ey insanlar
 Hangimiz haklıyız derseler,
 Bizi aracı tutar da,
 Fikrimizi sorarsalar,
 Ben de derim ki, hey dünyanın güzelleri,
 Düşünecek neyiniz var ki ?
 Hepiniz güzel, harikulade
 Hiçbiriniz, değil geri.
 Sizsiniz dünyanın, bilin ki,
 Benim hayatımda yoktur yeri.
 
 Durmuş  ÖZTÜRK - 11.09.2012 - Kırıntı
 
 ----------------------------------------------
 
 09 Haziran 2012
 KIRINTI'DA    KIŞ
 
 Kış gelince çoğu evler hep ıssız,
 Yanmıyor ocaklar, sobası külsüz
 Ses yok içeride, olmuşlar dilsiz
 İçim doluyor, bu sen misin köyüm?
 
 Kar yağıyor, kapıları kaplıyor,
 Bacalardan ak tütünler tütmüyor
 Musluklarından suları akmıyor
 Yakışmıyor  sana,  cananım köyüm.
 
 Köyde kalanlar, şurada burada
 Kimi aşağıda, kimi yukarda
 Bazen sıkılırlar, kalırlar darda
 Kalaba nüfusun nerede köyüm?
 
 Issız evler, heykel gibi kalırlar
 Kedi – köpekler şaşırıp dururlar
 Ac kalarak uzun uzun havlarlar
 Yardım ediniz bize,  derler  köyüm.
 
 Bahar  olunca boş evler doluyor
 Taze kan geliyor, yüzler gülüyor
 Hayvanlar da, anlayıp zıplıyor
 Daima var ol, şenlen  be köyüm.
 
 Gecenin birinde kendi evimde
 Pek doldu içerim, durduğum yerde
 Aldım kemençemi, vurdum teline,
 Ayrılık türküsü, söyledim  köylüm.
 
 Durmuş Öztürk
 09/06 / 2012 -00:21
 Not: Bu dizeleri kışın karalamıştım,
 Size şimdi gönderebildim.
 
 -----------------------------------------------
 
 29 Mayıs 2012
 ÖZLEM VE GERÇEK
 
 Bu gün gezmek istiyorum
 Bizim dağları,
 Gönlüm, gözüm açılsın,
 Çözülsün ayağımın bağları.
 
 Kândan ya da Peteklikten,
 Yoksa Kuzuluktan mı, yola çıkayım?
 Düşünüyorum,
 Nasıl karar vereyim?
 
 Kızlarkalesi'nden yukarı...
 Niyetim işte bu oldu,
 Bence bu güzargâh,
 En ilginç yoldu.
 
 Uzun solukla çıktım, Anıt  Ardıç'a,
 Özlemle sarıldım bu yaşlı dosta,
 Dile gelse de yaşadıklarını,
 Ben dinlesem, o anlatsa.
 
 Gövde çevresi,
 Oldukça geniş bir çember,
 Üç kişi kucaklayacak olsa,
 Parmakları zor değer.
 
 Çok yoğun duygularla
 Vedalaştım ardıçla,
 Yavaşça uzaklaştım,
 Kızlarkalesi';ne ulaştım.
 
 Bir de baktım tam zirvede,
 İnanılmaz mevziler,
 Eeey ünlü tepe,
 Neler görmedin ki neler?
 
 Sıra sıra mevziler
 Oyun için yapılmadı,
 Düşmanların önündeki
 En büyük engel onlardı.
 
 Daldım derin hülyalara
 Vedalaştım çıktım yola,
 Biraz sonra ulaştım
 Çanakçı Yaylası'na.
 
 Yaylalar üstte olsa da
 Alttadır yaylanın çeşmesi,
 İnsana büyük güç verir,
 Sudan bir yudum bile içmesi,
 
 Oyalanmadan çıktım yola,
 Vardım Tarhana Boğazı’na.
 Oranın hiç doyum olmaz
 Hem baharına, hem yazına,
 
 Hey heeey! Yine de heyyy!
 İşte gözüküyor Aşığın Pınarı.
 Ta tepelerde kalmış,
 Kıştan kalma soğuk karı.
 
 Vardım ki gürül gürül akıyor,
 Buzu kıskandıran suyu,
 El dondurmayı seviyor.
 Hep böyledir, şakacıdır huyu.
 
 Issızda, tek başıma,
 Oturdum su başına,
 Ufaklığı bıraktım,
 Duru sulu oluğa
 
 Ufaklığı bitirsem de,
 Seriihoş olamadım,
 Sair zamanlarda da,
 O tadı bulamadım.
 
 Oturmaktan yoruldum,
 Çimenlere uzandım,
 Bulutlara bakarken,
 Gerçek mutluluğu tattım.
 
 Tam karşımda Kayacık,
 İşte Berdiye Dağı,
 Çok da  net görünüyor
 Hem solu, hem de sağı.
 
 Sağ tarafta Alucra,
 Karabörk ve Çakmanus,
 Giresun tarafları,
 Aydınlık değil, hep pus.
 
 O yönde ünlü dağdır,
 Pek yüksektir Akıl Baba,
 Babam göstermişti o dağları,
 Ondan kaldı hatıra.
 
 İki bin on iki mayısında
 Dağlara çıkamasam da,
 Hayalden de olsa bu gezi,
 Bana büyük zevk verdi.
 
 Ben bir ozan olmasam da,
 Duygularımı yazdım,
 Düşlerimin devamını,
 Zaman zaman yazacağım.
 
 Durmuş Öztürk - Kırıntı
 
 
 
 -----------------------------------------------
 
 25 Ocak 2012
 KÖYDE YAŞAM
 
 Bakıyor dışarı, güneşe karşı,
 Ağaçta top karlar, soğuğa karşı,
 Sevdiğim karşımda taralı başı,
 Ben de bu güzelle yaşar giderim,
 Köyümde hayatı, şölen eylerim.
 
 Tuztaşından çıkıp köye bakınca,
 Duygulanırım, onları görünce
 İçinde yaşıyor, sevdiğim gonca,
 Ben de bu güzelle yaşar giderim,
 Sıkıntılar gider, şölen eylerim.
 
 Zirvelerden uzaklara bakarım,
 Enginleri görüp düşler kurarım,
 Sevdiğimle düşü, ortak eylerim,
 Ben de bu güzelle yaşar giderim,
 Türküler söyleyip, şölen eylerim.
 
 Doğamızın  her köşesi, bir cennet,
 Tanrım bu güzellik canıma minnet,
 Yan yana, başbaşa, eller bir kenet
 Ben de bu güzelle yaşar giderim,
 Dostları toplayıp, şölen eylerim.
 
 Derelere dalıp , düze çıkınca,
 Yokuşları çıkıp, bele varınca,
 Taşlara  sırt verip, bir ooh! çekince,
 Ben de bu güzelle yaşar giderim,
 Taşlar yastık olur, şölen eylerim.
 
 Durmuş ÖZTÜRK - Kırıntı - 24 Ocak 2012
 
 ----------------------------------------------
 
 13 Kasım 2012
 KIRINTI'NIN BAŞLARI
 
 Kavimler, kabileler, aileler
 Çoğu zaman, mekân değiştirmişler;
 Bu oluşumdan Kırıntı'lılar da
 Geçmişte nasiplerini almışlar.
 
 Kökeni Orta Asyalı olarak,
 Dünya coğrafyasına dağılarak
 Zamanla Kırıntı'ya da  gelmişler,
 İşte  yurdumuz deyip, kaynaşmışlar.
 
 Pek değerli insanlar yetiştirmiş,
 İz bırakanlar olmuş, halka mal olmuş,
 Recep'in Oğlu, bunlardan biri
 Köyün tarihinde, ayrıdır yeri.
 
 O, gözü pek, sözü tok bir kahraman,
 Aman ..! diyenlere hep kucak açan,
 Sen, mertlikle, insanlıkla  tanındın,
 Yobaza, zalime, vermedin aman .
 
 Kemençeyi  ben, alınca elime
 Yayı sürüyorum ince teline,
 Kırıntı'nın başları ulan, diyorum,
 Basbas bağırıyorum ya, kime ne!
 
 Yüzyıl önce yaşamışsın burada,
 Öldüm diye, kederlenip  üzülme
 Halâ yaşıyorsun, biliyor musun?
 Sevenlerinin,sazında-sözünde.
 
 Durmuş Öztürk
 Kırıntı-13/01/2012
 
 ----------------------------------------------
 
 01 Kasım 2011
 GAM YEMEM
 
 Kırıntı'da doğdum,
 Taşıyla toprağıyle yoğruldum,
 Havasını aldım, rüzgârıyle savruldum.
 Geldim  yetmişbeş  yaşına,
 Ne acizlendim, ne de yoruldum.
 Bu kafa, bu bilinç sürüp giderse,
 Sevgim artarak devam ederse,
 Mutluluğum zirveye  ulaşır,
 Ölsem de, gam yemem diyorum
 
 Durmuş ÖZTÜRK - Kırıntı - 3 Ekim 2011
 ----------------------------------------------
 
 24 Nisan 2011
 TOPLUM ve BİZ
 
 O da kim ki !..
 İsmini duymak istemiyorum,
 Çok çok söyleriz,
 Tekrarlarız bu sözleri .
 Yaparız onları,
 Ağzımızın ezberi.
 Madalyon var ya,
 Evet evet madalyon,
 Tersine çevrilir,
 Bizimle ilgili yorumlar yapılır,
 Merak eder, çekeriz beri,
 Okur okur, bakarız ki
 Hiç kimsenin,
 Ama hiç kimsenin
 Bizden yoktur haberi.
 
 Durmuş ÖZTÜRK
 ----------------------------------------------
 
 23 Mart 2011
 ÇEŞME ve GÖZELERİMİZ
 
 Yararlarını saymak, bir ömür ister,
 Sudan bahsediyorum, dostum kulak ver,
 Hayat onunla başlar, onunla biter,
 Su değerlidir, kıymetini bilelim.
 
 Kırıntı'da  çok vardır içme suları
 Gür, akar akar, azalır bazıları
 Çoğu kez dinlerler, kemençe, sazları
 Suyla gelen seslere, kulak verelim.
 
 Geçmişi anımsatır, Gelinciktaşı,
 Soğuktur suyu, taşla çevrili başı,
 Köprü kavisli,sanki bir insan kaşı,
 Emek verenlere sağlıklar dilerim.
 
 Ünlü geçmişi var, Mahmut'un Gözenin,
 Burda  yaşamış, atası Kavrazlının,
 Kışın ayrılmazmış, hem yaz, hem de güzün,
 Rahat uyu Mahmut, huzurlar dilerim.
 
 Ziyaretçisi çoktur, Taşınaltı'nın,
 Çevresi açıktır, Aşığın pınarın,
 Konumu çok yüksektir, Soğukpınar'ın
 Yüksekden enginlere, bakmak isterim.
 
 Tuğkıranı'nı, Çiçekliçayır'ı ben,
 Alibaba'nın her yıl emeğiyle hem,
 Kaçağındere'ki çeşme emeğinden,
 O'nu minnetle,rahmetle yad ederim.
 
 Bir arkadaşımız vardı Ayşe Bayram,
 Sırtıyla kum taşıdı, ayan beyan,
 Çeşmeler yaptırdı, herkesçe ayan,
 Arıyor gözüm seni, nerdesin Bayram.
 
 Yad etmediğim çeşme, gözelerim,
 Kusurumdan dolayı, özür dilerim,
 Aşırı duygulandım, vallah billahi,
 Ömrüm oldukça, sizleri de gezerim.
 
 Durmuş ÖZTÜRK - Kırıntı Köyü
 ----------------------------------------------
 
 10 Kasım 2011
 ON  KASIM
 
 Bugün on kasım, içim sızılıyor,
 Rahat ol gönlüm diyorum, olmuyor
 Sen de geçeceksin bu köprüden bil,
 Düzen böyle olmuş, devam ediyor.
 
 Herkes ölür, sakın sakın demeyin,
 Böyle bir gaflete hemen düşmeyin,
 Atamız yaşıyor, bugün her yerde,
 Zihinde, evrende, eserlerinde.
 
 Beden kaybolur, fikir hep yaşar,
 Çağlardan çağlara, sel olup taşar
 Atam, cumhuriyet senin eserin,
 Eski-yeni nesil, yolunda koşar.
 
 Yetmiş üç yıldır, seni anıyoruz,
 Sevgini tazeleyip, izliyoruz,
 Halkın seni,  asla unutmayacak,
 Yaşatıp, yüceltmeğe söz veriyoruz.
 
 Durmuş ÖZTÜRK
 
 -----------------------------------------------
 
 27 Nisan 2011
 TOMURCUK
 
 Ağaçtaki tomurcuk,
 Yaprak değil, çiçekti.
 Dal üstüne konmuşlar,
 Yanyana oturmuşlar,
 Nazlı nazlı bakışan,
 Birbiriyle barışan,
 Güzellikle yarışan,
 Sanki bize,
 Gülücükler yollayan,
 Birer sevimli çocuk.
 Dünya sizinle güzel,
 İnsan, sizinle güzel,
 Arı, sizleri özler
 Sizleri övmek için
 Binlerce var
 Duygulu, güzel sözler.
 
 Durmuş ÖZTÜRK
 
 ----------------------------------------------
 
 23 Mart 2011
 KIZLAR KALESİ
 
 Yeni geline benzer, Kızlar Kalesi
 Doruğuna çıkıp, oturasım gelir,
 Ne derdin kalır, ne de,sitres belası
 Dinlenip enginlere,  bakasım gelir.
 
 Sallana sallana, kaleye çıkılır,
 Yokuştur yolu, hep nefesler kesilir,
 Yoruldum ama, yine geleyim denir
 Kıvrılan yokuşları, çıkasım gelir.
 
 Yamacında böğürtlen, çilek yetişir,
 Çaşır mantarların da, başta güreşir
 Ziyaretçiler lâle, sümbül devşirir
 Onları rozet yapıp, takasım gelir.
 
 Gurbette hasretliler adını söyler,
 Dillerden düşürmez, etmiştir ezber
 İster yağmur yağsın, ister essin rüzgâr
 Rüzgârının üstünde, yüzesim gelir.
 
 Mevzilerin halâ, cap canlı şahittir
 Ölenlerin bilki, hepsi şehittr,
 Neler... neler olmuş, çook zaman geçmiştir
 Zaman tüneline, giresim gelir.
 
 Kafam pek eskilere, dalıp gidiyor,
 İpek Yolu, Uygurlar, Göktürkler diyor
 Oturuyorum ama, ruhum geziyor,
 Kuş olupta oraları, gezesim gelir.
 
 Durmuş ÖZTÜRK
 9 Mart 2010 salı,  00.42
 ----------------------------------------------
 |