Alttaki "Benim de Köyüm Var" şiiri devamlılık içermektedir. Bugün on beş kıtalık ekleme yapılmıştır. Şu anda toplam 53 kıtadır. - 29 Mayıs 2011
(Şiire başlama tarihi: 25 Mart 2011)
BENİM DE KÖYÜM VAR
Sapakta indik önümüz tuztaşı
Sardı mı beni çocukluk telaşı
Köyüme vardık dolaşı dolaşı
Ocakta kurudu çorabın yaşı
Sabah uyandım davarın sesine
Düştüm oğlak gütmenin hevesine
Vardım yürüdüm Kızlar Kalesine
Yuvarlandım işim gitti tersine
Atatürk sağken yapıldı okulu
İki köyün okurdu kızı oğlu
Düğünde çalınır zurna davulu
Yad ellere gider toplar bavulu
Savaşta göç etti küçük büyüğü
Yemedi buğday mısır bulgur düğü
Mecburen gurbette yaptı küptüyü
Asker mevzile di köye bölüğü
Kalede vardı çilli keklik tüyü
Gurbette olan insan özler köyü
Gelir unutur keder üzüntüyü
Köy mezarına da koyar ölüyü
Köyden uzaktır aygır,yıldız gölü
Dağda açar rengarenk ayı gülü
Toplanır herdem güzeli sümbülü
Çok güzel öterdi çalı bülbülü
Aşağı giderken kayanın önü
Çarık kın olurdu camızın gönü
Dağda pus olur bulamazsın yönü
Şenlik olurdu Hıdırellez günü
Köylünün aleti bel yaba dirgen
Patoz geldi yakacak oldu düven
Dağdan toplanırdı çaşurla geven
Köye cenaze gelir gurbet elden
Çift öküz kağnı vardı o zamanda
Tahta düven sürülürdü harmanda
Buğdaydan başka çıkardı samanda
Gözlerim yanardı tozda dumanda
Çimdim arındım yanun pınarında
Tuğlar dikilir köyün mezarında
Gurbete gider erkekler yazında
Tutiye çiçeği biter sazında
Mola verilir Çiçekli çayırda
Ayı, kurt,domuz gezer dağ bayırda
Mal davar eşek yaşardı ahırda
Sabah akşam toplanırdı nahırda
Yemek yenilirdi yerde sofrada
Bit bulunur çocukların kafada
Köyün halkı gurbet elde cefada
Hep öldü gitti sürmedi sefada
Davar yayılırdı mera yazıda
Define gömü aranır kazıda
Çileli büyür erkeği kızı da
Unutmadım Cemde çalan sazıda
Köyün üstü ormanlık dağ taş kaya
Mısır buğday fiğ ekilir tarlaya
Yazdan varılır kelifli yaylaya
Yaşlı çocukla oflaya puflaya
Şirana gidilir eskiden yaya
Süt yoğurt olur tutturursan maya
Dağa gidilir anuk toplamaya
Kemençe çalar başlanır oynamaya
Zor aşılırdı züğüdün kaçağı
Kız erkek belinde taşır bıçağı
Dağda gezip ot yer keçi oğlağı
Yosun tutar çeşme, kurun, yalağı
Kutsal sayılır Abdal Dede dağı
Çoruhta benekli alabalığı
Evlerin önünde bostan kabağı
Sütten çıkardı kaymak tereyağı
Yaylada vardır şifalı kaynağı
Keş olur kuruyunca kaymağı
Çiğ sütten yapılır yenir kuymağı
Kağnıyı tutardı sırık dayağı
Köylü oruç tutar Muharrem ayı
Onüç ocakta sayılırdı sayı
Derde deva içilir kekik çayı
Dede çözerdi köyde ki davayı
Aşılırdı Petekliğin kıranı
Yoğurt dökülürdü yerdi yılanı
Cenazede olur namaz kılanı
Mısır tarlası ayının talanı
Yemyeşil Karadoruk çam ormanı
Yücesinde eksik olmaz dumanı
Köylü güz gelir savurur harmanı
Kışa hazır eder otu samanı
Gökte uçar karga kartal doğanı
Unutmam gardif börülce soğanı
Arı petek bal doldurur kovanı
Mezarlıkta eksik etme duanı
Cenikten gelirdi entari fistanı
Söylenir Küçük İsmail destanı
Tarlada çift sürer karasabanı
Oyunda yüzük saklardı fincanı
Ormanlıktır köyümüzün arkası
Kır çiçeği olur balının hası
Tatlıydı Fevzi dayının elması
Mal yayar koyarız heybeye tası
Zor çıkardı tencerenin karası
At eşek öküz köyün vasıtası
Ormanı kesti girebi baltası
Büyük halamdı Coruhla Patası
Bezdirdi iki köyün su davası
Yardım etti İstanbul Ankarası
Dava uzadı piç oldu parası
Bitmedi sorun merasa kalası
Dedemden mirastır Göbek Çayırı
Olmuyor hiç kimseye bir hayırı
Çiçekle bezenmiş kırı bayırı
Eksik olmadı çile gam kahırı
Ulu sayılır kuşağın ardıcı
Kızların başında çiçekli tacı
Otacı yapardı ottan ilacı
Yetmezdi kimseye köyün kazancı
Güzel yerlerden biri Paltuçukur
Ekinin sonunda zahralar yunur
Ölenin ardından kuran okunur
Kış gelmeden kazak çorap dokunur
Erkekler harmanda buğday savurur
Kadınlar fırında fırıç kavurur
Genç kızlar yaylada tezek yoğurur
Türkü söyler sevdiğine duyurur
Celal, Bilal bıçak oynar vuruşur
Nişanlılar şenlik yapar buluşur
Kadınlar kavgada saç baş yoluşur
Küçükler susar büyükler konuşur
Değirmenin derede un öğünür
Dibekte yarma bulgur düğ dövülür
Yün kırkılıp kazak çorap örülür
Kışın Cemde canlar darda görülür
Şenlik olur Karaburga gününde
Piknik yapılır kayanın önünde
Silahlar atılır şenlik dügünde
Karnımız da doyardı bir öğünde
Çocuklar yıkanırdı leğende
Taşırdı kadınlar çaşur gevende
Gülünürdü Deli Şükrü sövende
Mazi oldu loğ, köstüre düvende
Güvercin pişirdim kuru derede
Çok kara pancar pişer tencerede
Demirler bulunurdu pencerede
Eski köyümüz yok hani nerede
Köstek saat taşınırdı yelekte
Ot ,saman, çaşur olurdu merekte
Bakır çini sahan tası terekte
Türküde dillenir kahpe felekte
Doğar kuzu oğlak dana her bahar
Hasat çok olursa dolardı ambar
Ormanda büyür beyaz çaşur mantar
Terazi ölçüsüydü köyde kantar
Köyün ucunda Sofugil Kalesi
Mis gibi kokar gelincik lalesi
Zararsız olurdu köyün delisi
Düğünlerde keşkek,siron,sinisi
Buz gibi akar Abdallı çeşmesi
Sütü verir inek koyun memesi
Anılır Molla Salihin demesi
Yılan çıyan saklar çalı kömesi
Mindevaldan gelir türlü meyvesi
Davarında olur vezi kenesi
Evde tahtakuru, biti, piresi
Güssün anamda doktoru ebesi
Yayla yolunda Soğukpınar gözesi
Tavuk ,horoz, civciv besler kümesi
Atarsın köyde gam keder sitresi
Kalmadı öğretmeni hemşiresi
Köyde ulu Hıdırıllez Tepesi
Dağdan duyulur uykurmanın sesi
Yaşlıların vardı para kesesi
Allahtan dilek köyde son nefesi
Düğün olur gelin ata binerdi
Töre için kaynatadan sinerdi
Otacı nazara kurşun dökerdi
Kış gelince canlar semah dönerdi
Ayısı kurdu davara saldırır
Köylü ekin biçer deste kaldırır
Gece olur gaz lambası yandırır
Somun ekmeği yoğurdu bandırır
Mahmudun Gözesinden su içilir
Orak tırpanla ekinler biçilir
Civrişondan kasabaya geçilir
Nahır gelir koyun inek seçilir
Lezzetlidir pişi, kete, pağacı
Bölükmeşede ulu çam ağacı
Sütü yoğurdu taşırdı bakracı
Çamaşır yıkardı tahta tokacı
Fırında kavrulur fırıç ahlatı
Yeşilken yeme buruk olur tadı
Kim koymuş bilinmez Kırıntı adı
Köyde gömülmek çoğunun muradı
Köylü ormanı kesti ocak yaktı
Senelerdir deresi boşa aktı
Babamın hayali baraj yapmaktı
Yiğit Halil öldü yüreği yaktı
Ormandan toplar kozalak, çırayı
Gelincik taşında yakar kınayı
Mezarda Tuğuna asar aynayı
Yaylasına çıkar güle oynayı
Gezerken eksik etmezdik değneği
Trahom yapardı kara sineği
Ahırda kadınlar sağar ineği
Gecede ürerdi köyün köpeği
Fırında sırayla ekmek pişerdi
Davar merada yonca yer şişerdi
Düven sürerken öküzler işerdi
Kutlar davarın karnını deşerdi
Geç geldi köye telefon elektrik
Bahçede büyür kiraz vişne erik
Kırda yeşerir madımak evelik
Kızlara analar örerdi belik
Fatsa doğum demem köyden bana ne
Yaşar perisi rastlanmaz görene
Dedemin ocağı olmuş virane
Bunları söyledi Dertli Divane
Cemal AYDOĞAN ANKARA
----------------------------------------------
|
|
|
---------------------------------------------
28 Mart 2011
ABDALLI'NIN ÖYKÜSÜ
Abdallı ile ilgili bir rivayet var köyde dolaşır.
Babamdan, dedemden duyduklarımı anlatırsam size de ulaşır
Bir çoban vardı, Giresun'un Abdal köyünde
Adı Mehmet'ti, hep olmuştu geçim derdinde
Bir gün karar verdi, ya nasip diyip çıktı yola
Dağ bayır aştı birkaç yerde verdi mola
Bu ilk ayrılışı değildi evinden barkından
Fazla üzülmedi yoktu ağlayanı ardından
Yürüdü dağları ovaları tepeleri aştı
En sonunda Kırıntı köyüne ulaştı
Köylü malına davarına bakacak çoban arardı
Bayraktaroğlu adıyla anılan varlıklı bir kişi vardı
Bayraktaroğlu Mehmet'e halını hatırını sordu
Hoş beşten sonra Mehmet köyün çobanı oldu
Sabahları malı davarı alıp önüne kattı
Dağ, dere, tepe, mera, orman dolaşıp bir güzelce otlattı
Mehmet köyde kalmaya karar verdi,nede olsa uzaktan gelmişti
Köy haklıda Mehmet'in dürüst ve çalışkan olmasını sevmişti
Mehmet gel zaman git zaman köye alıştı
Bayraktaroğlu'nun kızıyla gelip giderken bakıştı
Lakin kızın bir ayağı topaldı, Mehmet bunu eksiklik saymadı
Karar verdi niyetlendi kızı almaya, fikrinden caymadı
Kızı gidip babasından yoluna yordamına göre istedi
Baba da buda kızımın kısmetiymiş diyerek kızını verdi
Davul zurna çalındı köylü eyleşti
Çoban Mehmet böylece köye yerleşti
Kırıntı köyüne evini ocağını kurdu
Yaşadığı dönemde yedi tane oğlu oldu
Bayraktaroğlu'nun kız evladı olsa da olmuştu torunu
Kız çocuğu demeyip bölüştürdü varını yoğunu
Çoban Mehmet olmuştu köyün bir ferdi
Kalmamıştı artık garipliği tasası derdi
Köyümüz kalabalıklaşır mahallelere ayrılır
Eskiden soyadı olmadığından lakabıyla anılır
İsimlerin sonuna insanları ayırmak için gil konur
Köyümüzün her hanesi bu şekilde okunur
Mehmet Abdal köyünden geldiğinden Abdallı konmuştur
Günümüze kadarda bu şekilde adı okunmuştur
Oğullardan birisi köyden göç eder ayrılır
Ama yine de Abdallı altı ocak olarak sayılır
Altı ocak köyde aynı mahallede yan yana durur
Dıvdıgil, Hamzagil, Mollalıgil, Murtazagil, Uruşangil, Zilifgil adı konur
Çoğalır Mustafa, Şükrü, Hasan, Emine,Fatma, Ali'si,Veli'si
Her mahallede olduğu gibi vardır hem akıllısı hem de delisi
Göç olur dağılır, İstanbul, Ordu, Giresun, Ankara'ya
Bir kısmı da gider Hollanda, Avustralya, Almanya'ya
Köyde yok yere Abdallı anılmıştır, boğazlı,süreksiz
Lakin genelde olmamıştır merhametsiz yüreksiz
Nerde olursa olsun unutmaz Abdallı olduğunu
Hasretle kucaklar kavuştuğunda bulduğunu
Annemin adı İpek bana köyde hamile kalır
Babamı adı Sait çalışmak için Fatsa'ya varır
18 Şubat 1953 te Fatsa'da doğmuşum
Kırkım çıkmadan köye gelip Kırıntı'lı olmuşum
Ben Uruşangil'lerden Cemal AYDOĞAN buradan gelmiş kökümüz
Anlatılacak çok şeyler var ama yazmakla bitmez öykümüz
Cemal AYDOĞAN 28.03.2011
----------------------------------------------
24 Mart 2011
ÇOCUKLUĞUMDAN ANILAR
Aydınlatırdı idare lambası
Kör bir ışık verirdi kör olası
Evleri sarardı dumanı pası
Çocukluğumun eski hatırası
Yemek pişilir di gaz ocağında
Düşerdi üç ayaklı bacağında
Sıra olurdu yanan gaz yağında
Zehir saçardı çiğ gaz attığında
Aş pişirilir bakır kazanlarda
Sıra beklenirdi kalaycılarda
Yün pamuk kabartılır hallaçlarda
Çocuklar yerdi kağıt helvalarda
Gider eğlenirdik gençlik parkında
Piknik yapardık çubuk barajında
Gecede Mamak sinemalarında
Futbol oynardık top sahalarında
Satılır leblebi keçiboynuzu
Unutamam renkli macunumuzu
Hemen bırakırdık oyunumuzu
Beslerdik horozu tavuğumuzu
Dutluk camiden ezan okunurdu
Kışın yünden giyecek dokunurdu
Yemeklere vita yağı konurdu
Yeniköy için tereyağ onurdu
Türlü meyve çalardık ağaçlardan
Kayar dururduk tepe yamaçlardan
Göğe uzanırdık uçurtmalardan
Uzakta durmazdık hiç kavgalardan
Yaşlılar kadınlar yumak sarardı
Babamız inşaatta harç karardı
Erkek çocuk kırda çiğdem toplardı
Kız çocuklar sallayıp ip hoplardı
Kışın tepeden kızak kayılırdı
Küçük sevilir büyük sayılırdı
Herkes akşam evine dağılırdı
Türlü yemek kokusu yayılırdı
Büyük küçük birbirini tanırdı
Kışın sırayla kömür taşınırdı
Bit düşer başımız kaşınırdı
Çamurdan ayakkabı aşınırdı
Soda çivitle urba yıkanırdı
Bazan da tuvaletler tıkanırdı
Babalar halimize yakınırdı
Kızlar küpe bilezik takınırdı
Suyu alıp taşırdık çıkrıklarla
Yüzümüzü yıkardık ıbrıklarla
Yün pamuk çırpılırdı sırıklarla
Kazalar atlatırdık sıyrıklarla
Çocuklar tahta topaç çevirirdi
Kadınlar oturur yün eğirirdi
Bahçelere sebzeler ekilirdi
Bayramda elbiseler dikilirdi
Mamağa gelirdi sirkler cambazlar
Derede yüzmeyle geçerdi yazlar
Kışın Cemlerde çalınırdı sazlar
Kaneviçe oya işlerdi kızlar
Dertli Divanede çoktur anılar
Yazdığımı orda yaşayan anlar
Çocukluk sevgiyle anılsın canlar
Unutulmasın mezarda yatanlar
Cemal AYDOĞAN - Ankara
--------------------------------------------
|
|