ÖNSÖZ
Hüseyin Aydoğan
Ayşegül Doğan
Solmaz Günel
Durmuş Öztürk
Yılmaz Bakar
GülsenG.Kambur
Sefa Öztürk
Cemal Aydoğan
Kemal Günel
Hüsnü Öztürk
Durmuş Günel
Fatma Coşkun
Sizin Sayfanız

Cemal Aydoğan


ANASAYFA

Alttaki "Benim de Köyüm Var" şiiri devamlılık içermektedir. Bugün on beş kıtalık ekleme yapılmıştır. Şu anda toplam 53 kıtadır. - 29 Mayıs 2011

(Şiire başlama tarihi: 25 Mart 2011)

BENİM DE KÖYÜM VAR

Sapakta indik önümüz tuztaşı
Sardı mı beni çocukluk telaşı
Köyüme vardık dolaşı dolaşı
Ocakta kurudu çorabın yaşı

Sabah uyandım davarın sesine
Düştüm oğlak gütmenin hevesine
Vardım yürüdüm Kızlar Kalesine
Yuvarlandım işim gitti tersine

Atatürk sağken yapıldı okulu
İki köyün okurdu kızı oğlu
Düğünde çalınır zurna davulu
Yad ellere gider toplar bavulu

Savaşta göç etti küçük büyüğü
Yemedi buğday mısır bulgur düğü
Mecburen gurbette yaptı küptüyü
Asker mevzile di köye bölüğü

Kalede vardı çilli keklik tüyü
Gurbette olan insan özler köyü
Gelir unutur keder üzüntüyü
Köy mezarına da koyar ölüyü

Köyden uzaktır aygır,yıldız gölü
Dağda açar rengarenk ayı gülü
Toplanır herdem güzeli sümbülü
Çok güzel öterdi çalı bülbülü

Aşağı giderken kayanın önü
Çarık kın olurdu camızın gönü
Dağda pus olur bulamazsın yönü
Şenlik olurdu Hıdırellez günü

Köylünün aleti bel yaba dirgen
Patoz geldi yakacak oldu düven
Dağdan toplanırdı çaşurla geven
Köye cenaze gelir gurbet elden

Çift öküz kağnı vardı o zamanda
Tahta düven sürülürdü harmanda
Buğdaydan başka çıkardı samanda
Gözlerim yanardı tozda dumanda

Çimdim arındım yanun pınarında
Tuğlar dikilir köyün mezarında
Gurbete gider erkekler yazında
Tutiye çiçeği biter sazında

Mola verilir Çiçekli çayırda
Ayı, kurt,domuz gezer dağ bayırda
Mal davar eşek yaşardı ahırda
Sabah akşam toplanırdı nahırda

Yemek yenilirdi yerde sofrada
Bit bulunur çocukların kafada
Köyün halkı gurbet elde cefada
Hep öldü gitti sürmedi sefada

Davar yayılırdı mera yazıda
Define gömü aranır kazıda
Çileli büyür erkeği kızı da
Unutmadım Cemde çalan sazıda

Köyün üstü ormanlık dağ taş kaya
Mısır buğday fiğ ekilir tarlaya
Yazdan varılır kelifli yaylaya
Yaşlı çocukla oflaya puflaya

Şirana gidilir eskiden yaya
Süt yoğurt olur tutturursan maya
Dağa gidilir anuk toplamaya
Kemençe çalar başlanır oynamaya

Zor aşılırdı züğüdün kaçağı
Kız erkek belinde taşır bıçağı
Dağda gezip ot yer keçi oğlağı
Yosun tutar çeşme, kurun, yalağı

Kutsal sayılır Abdal Dede dağı
Çoruhta benekli alabalığı
Evlerin önünde bostan kabağı
Sütten çıkardı kaymak tereyağı

Yaylada vardır şifalı kaynağı
Keş olur kuruyunca kaymağı
Çiğ sütten yapılır yenir kuymağı
Kağnıyı tutardı sırık dayağı

Köylü oruç tutar Muharrem ayı
Onüç ocakta sayılırdı sayı
Derde deva içilir kekik çayı
Dede çözerdi köyde ki davayı

Aşılırdı Petekliğin kıranı
Yoğurt dökülürdü yerdi yılanı
Cenazede olur namaz kılanı
Mısır tarlası ayının talanı

Yemyeşil Karadoruk çam ormanı
Yücesinde eksik olmaz dumanı
Köylü güz gelir savurur harmanı
Kışa hazır eder otu samanı

Gökte uçar karga kartal doğanı
Unutmam gardif börülce soğanı
Arı petek bal doldurur kovanı
Mezarlıkta eksik etme duanı

Cenikten gelirdi entari fistanı
Söylenir Küçük İsmail destanı
Tarlada çift sürer karasabanı
Oyunda yüzük saklardı fincanı

Ormanlıktır köyümüzün arkası
Kır çiçeği olur balının hası
Tatlıydı Fevzi dayının elması
Mal yayar koyarız heybeye tası

Zor çıkardı tencerenin karası
At eşek öküz köyün vasıtası
Ormanı kesti girebi baltası
Büyük halamdı Coruhla Patası

Bezdirdi iki köyün su davası
Yardım etti İstanbul Ankarası
Dava uzadı piç oldu parası
Bitmedi sorun merasa kalası

Dedemden mirastır Göbek Çayırı
Olmuyor hiç kimseye bir hayırı
Çiçekle bezenmiş kırı bayırı
Eksik olmadı çile gam kahırı

Ulu sayılır kuşağın ardıcı
Kızların başında çiçekli tacı
Otacı yapardı ottan ilacı
Yetmezdi kimseye köyün kazancı

Güzel yerlerden biri Paltuçukur
Ekinin sonunda zahralar yunur
Ölenin ardından kuran okunur
Kış gelmeden kazak çorap dokunur

Erkekler harmanda buğday savurur
Kadınlar fırında fırıç kavurur
Genç kızlar yaylada tezek yoğurur
Türkü söyler sevdiğine duyurur

Celal, Bilal bıçak oynar vuruşur
Nişanlılar şenlik yapar buluşur
Kadınlar kavgada saç baş yoluşur
Küçükler susar büyükler konuşur

Değirmenin derede un öğünür
Dibekte yarma bulgur düğ dövülür
Yün kırkılıp kazak çorap örülür
Kışın Cemde canlar darda görülür

Şenlik olur Karaburga gününde
Piknik yapılır kayanın önünde
Silahlar atılır şenlik dügünde
Karnımız da doyardı bir öğünde

Çocuklar yıkanırdı leğende
Taşırdı kadınlar çaşur gevende
Gülünürdü Deli Şükrü sövende
Mazi oldu loğ, köstüre düvende

Güvercin pişirdim kuru derede
Çok kara pancar pişer tencerede
Demirler bulunurdu pencerede
Eski köyümüz yok hani nerede

Köstek saat taşınırdı yelekte
Ot ,saman, çaşur olurdu merekte
Bakır çini sahan tası terekte
Türküde dillenir kahpe felekte

Doğar kuzu oğlak dana her bahar
Hasat çok olursa dolardı ambar
Ormanda büyür beyaz çaşur mantar
Terazi ölçüsüydü köyde kantar

Köyün ucunda Sofugil Kalesi
Mis gibi kokar gelincik lalesi
Zararsız olurdu köyün delisi
Düğünlerde keşkek,siron,sinisi

Buz gibi akar Abdallı çeşmesi
Sütü verir inek koyun memesi
Anılır Molla Salihin demesi
Yılan çıyan saklar çalı kömesi

Mindevaldan gelir türlü meyvesi
Davarında olur vezi kenesi
Evde tahtakuru, biti, piresi
Güssün anamda doktoru ebesi

Yayla yolunda Soğukpınar gözesi
Tavuk ,horoz, civciv besler kümesi
Atarsın köyde gam keder sitresi
Kalmadı öğretmeni hemşiresi

Köyde ulu Hıdırıllez Tepesi
Dağdan duyulur uykurmanın sesi
Yaşlıların vardı para kesesi
Allahtan dilek köyde son nefesi

Düğün olur gelin ata binerdi
Töre için kaynatadan sinerdi
Otacı nazara kurşun dökerdi
Kış gelince canlar semah dönerdi

Ayısı kurdu davara saldırır
Köylü ekin biçer deste kaldırır
Gece olur gaz lambası yandırır
Somun ekmeği yoğurdu bandırır

Mahmudun Gözesinden su içilir
Orak tırpanla ekinler biçilir
Civrişondan kasabaya geçilir
Nahır gelir koyun inek seçilir

Lezzetlidir pişi, kete, pağacı
Bölükmeşede ulu çam ağacı
Sütü yoğurdu taşırdı bakracı
Çamaşır yıkardı tahta tokacı

Fırında kavrulur fırıç ahlatı
Yeşilken yeme buruk olur tadı
Kim koymuş bilinmez Kırıntı adı
Köyde gömülmek çoğunun muradı

Köylü ormanı kesti ocak yaktı
Senelerdir deresi boşa aktı
Babamın hayali baraj yapmaktı
Yiğit Halil öldü yüreği yaktı

Ormandan toplar kozalak, çırayı
Gelincik taşında yakar kınayı
Mezarda Tuğuna asar aynayı
Yaylasına çıkar güle oynayı

Gezerken eksik etmezdik değneği
Trahom yapardı kara sineği
Ahırda kadınlar sağar ineği
Gecede ürerdi köyün köpeği

Fırında sırayla ekmek pişerdi
Davar merada yonca yer şişerdi
Düven sürerken öküzler işerdi
Kutlar davarın karnını deşerdi

Geç geldi köye telefon elektrik
Bahçede büyür kiraz vişne erik
Kırda yeşerir madımak evelik
Kızlara analar örerdi belik

Fatsa doğum demem köyden bana ne
Yaşar perisi rastlanmaz görene
Dedemin ocağı olmuş virane
Bunları söyledi Dertli Divane

Cemal AYDOĞAN ANKARA
----------------------------------------------


siirlerimiz-cemalaydogan_.jpg

---------------------------------------------
28 Mart 2011
ABDALLI'NIN ÖYKÜSÜ

Abdallı ile ilgili bir rivayet var köyde dolaşır.
Babamdan, dedemden duyduklarımı anlatırsam size de ulaşır

Bir çoban vardı, Giresun'un Abdal köyünde
Adı Mehmet'ti, hep olmuştu geçim derdinde

Bir gün karar verdi, ya nasip diyip çıktı yola
Dağ bayır aştı birkaç yerde verdi mola

Bu ilk ayrılışı değildi evinden barkından
Fazla üzülmedi yoktu ağlayanı ardından

Yürüdü dağları ovaları tepeleri aştı
En sonunda Kırıntı köyüne ulaştı

Köylü malına davarına bakacak çoban arardı
Bayraktaroğlu adıyla anılan varlıklı bir kişi vardı

Bayraktaroğlu Mehmet'e halını hatırını sordu
Hoş beşten sonra Mehmet köyün çobanı oldu

Sabahları malı davarı alıp önüne kattı
Dağ, dere, tepe, mera, orman dolaşıp bir güzelce otlattı

Mehmet köyde kalmaya karar verdi,nede olsa uzaktan gelmişti
Köy haklıda Mehmet'in dürüst ve çalışkan olmasını sevmişti

Mehmet gel zaman git zaman köye alıştı
Bayraktaroğlu'nun kızıyla gelip giderken bakıştı

Lakin kızın bir ayağı topaldı, Mehmet bunu eksiklik saymadı
Karar verdi niyetlendi kızı almaya, fikrinden caymadı

Kızı gidip babasından yoluna yordamına göre istedi
Baba da buda kızımın kısmetiymiş diyerek kızını verdi

Davul zurna çalındı köylü eyleşti
Çoban Mehmet böylece köye yerleşti

Kırıntı köyüne evini ocağını kurdu
Yaşadığı dönemde yedi tane oğlu oldu

Bayraktaroğlu'nun kız evladı olsa da olmuştu torunu
Kız çocuğu demeyip bölüştürdü varını yoğunu

Çoban Mehmet olmuştu köyün bir ferdi
Kalmamıştı artık garipliği tasası derdi

Köyümüz kalabalıklaşır mahallelere ayrılır
Eskiden soyadı olmadığından lakabıyla anılır

İsimlerin sonuna insanları ayırmak için gil konur
Köyümüzün her hanesi bu şekilde okunur

Mehmet Abdal köyünden geldiğinden Abdallı konmuştur
Günümüze kadarda bu şekilde adı okunmuştur

Oğullardan birisi köyden göç eder ayrılır
Ama yine de Abdallı altı ocak olarak sayılır

Altı ocak köyde aynı mahallede yan yana durur
Dıvdıgil, Hamzagil, Mollalıgil, Murtazagil, Uruşangil, Zilifgil adı konur

Çoğalır Mustafa, Şükrü, Hasan, Emine,Fatma, Ali'si,Veli'si
Her mahallede olduğu gibi vardır hem akıllısı hem de delisi

Göç olur dağılır, İstanbul, Ordu, Giresun, Ankara'ya
Bir kısmı da gider Hollanda, Avustralya, Almanya'ya

Köyde yok yere Abdallı anılmıştır, boğazlı,süreksiz
Lakin genelde olmamıştır merhametsiz yüreksiz

Nerde olursa olsun unutmaz Abdallı olduğunu
Hasretle kucaklar kavuştuğunda bulduğunu

Annemin adı İpek bana köyde hamile kalır
Babamı adı Sait çalışmak için Fatsa'ya varır

18 Şubat 1953 te Fatsa'da doğmuşum
Kırkım çıkmadan köye gelip Kırıntı'lı olmuşum

Ben Uruşangil'lerden Cemal AYDOĞAN buradan gelmiş kökümüz
Anlatılacak çok şeyler var ama yazmakla bitmez öykümüz

Cemal AYDOĞAN 28.03.2011

----------------------------------------------

24 Mart 2011
ÇOCUKLUĞUMDAN ANILAR

Aydınlatırdı idare lambası
Kör bir ışık verirdi kör olası
Evleri sarardı dumanı pası
Çocukluğumun eski hatırası

Yemek pişilir di gaz ocağında
Düşerdi üç ayaklı bacağında
Sıra olurdu yanan gaz yağında
Zehir saçardı çiğ gaz attığında

Aş pişirilir bakır kazanlarda
Sıra beklenirdi kalaycılarda
Yün pamuk kabartılır hallaçlarda
Çocuklar yerdi kağıt helvalarda

Gider eğlenirdik gençlik parkında
Piknik yapardık çubuk barajında
Gecede Mamak sinemalarında
Futbol oynardık top sahalarında

Satılır leblebi keçiboynuzu
Unutamam renkli macunumuzu
Hemen bırakırdık oyunumuzu
Beslerdik horozu tavuğumuzu

Dutluk camiden ezan okunurdu
Kışın yünden giyecek dokunurdu
Yemeklere vita yağı konurdu
Yeniköy için tereyağ onurdu

Türlü meyve çalardık ağaçlardan
Kayar dururduk tepe yamaçlardan
Göğe uzanırdık uçurtmalardan
Uzakta durmazdık hiç kavgalardan

Yaşlılar kadınlar yumak sarardı
Babamız inşaatta harç karardı
Erkek çocuk kırda çiğdem toplardı
Kız çocuklar sallayıp ip hoplardı

Kışın tepeden kızak kayılırdı
Küçük sevilir büyük sayılırdı
Herkes akşam evine dağılırdı
Türlü yemek kokusu yayılırdı

Büyük küçük birbirini tanırdı
Kışın sırayla kömür taşınırdı
Bit düşer başımız kaşınırdı
Çamurdan ayakkabı aşınırdı

Soda çivitle urba yıkanırdı
Bazan da tuvaletler tıkanırdı
Babalar halimize yakınırdı
Kızlar küpe bilezik takınırdı

Suyu alıp taşırdık çıkrıklarla
Yüzümüzü yıkardık ıbrıklarla
Yün pamuk çırpılırdı sırıklarla
Kazalar atlatırdık sıyrıklarla

Çocuklar tahta topaç çevirirdi
Kadınlar oturur yün eğirirdi
Bahçelere sebzeler ekilirdi
Bayramda elbiseler dikilirdi

Mamağa gelirdi sirkler cambazlar
Derede yüzmeyle geçerdi yazlar
Kışın Cemlerde çalınırdı sazlar
Kaneviçe oya işlerdi kızlar

Dertli Divanede çoktur anılar
Yazdığımı orda yaşayan anlar
Çocukluk sevgiyle anılsın canlar
Unutulmasın mezarda yatanlar

Cemal AYDOĞAN - Ankara
--------------------------------------------

karadoruk-aa@hotmail.com