Önsöz
D.Kırıntılılar Birliği
Köy-Haberler-4
Köy-Haberler-3
Köy-Haberler-2
Köy-Haberler-1
Perhiz-Turşu
Halil
Köyde Huzur Evi
Ben mi Biz mi
Hey Gidi Günler
Kopuyoruz
Dışkı Kavgası
Sen Ne Dedin
Neden Köy
Duyarlı Olmak
İnsanlık
Kalk Artık
Kardan Mezar
Kayısımın Yavrusu
Örnek Olmak
Gizemli Yüz
Topal Avni
Fareli Ekmek
Ölüm Haberi

Kopuyoruz


ANASAYFA

bizimyazarlarimiz-aa_oykuler-gif.gif

bizimyazarlarimiz-aa_oykuler-baslik-incecubuk.jpg

Son yıllarda dost ortamında en çok söylenen sözlerden biri de şudur:
"Nerede o eski güzelim günler. Gittikçe kopuyoruz. Böyle giderse hepten kopacağız."
Böyle denir ama önlem alma yolunda pek çaba harcanmaz.
Aşağıdaki basit olaylar uydurma değil, tamamen gerçektir.

4 Ocak 2010
K O P U Y O R U Z, K O O P T U U U U U . . .

GELECEKTİK GELEMİYORUZ

Çalan telefonu kulağına götürdü.

-Alo, merhaba! dedi telefondaki arkadaş. Bu akşam size oturmaya gelmeyi düşünüyoruz; evde misiniz?

-Evdeyiz, buyurun gelin!

Aradan sadece beş dakika geçmişti ki aynı arkadaş, yine aradı. Sesi biraz mahcuptu.

-Az önce hanımın aklına geldi. Bu akşam, televizyonda bizim izlediğimiz dizi varmış. Ne yazık ki bu akşam gelemeyeceğiz. Kusura bakma.

Çok şaşırmalıydı belki; ama güzel yurdum insanlarının çoğunluğu bu hâle geldiği için şaşıra şaşıra şaşırmamayı öğrenmişti.

O günlerde aile dostlarını nerede görse her birine aynı kalıp soruyu sordu.

-Hangi günlerde dizi film izliyorsunuz?

Dostları şaşırarak:

-Bunu neden soruyorsun ki? dediler.

-O gün size gelmemek için, diye yanıtladı. Hani, filminizi rahat rahat izleyin diye.

Arkadaşları, oldukça rahat ve doğal bir tavırla dizi filmlerinin oynadığı gün ve saatleri söylüyorlardı.

O, artık kime ne zaman gidebileceklerini pardon gidemeyeceklerini biliyordu:

Falancaya cuma gecesi, filancaya salı gecesi gitmeyeceklerdi. Şunlardan çarşamba gecesi, bunlardan pazartesi gecesi uzak duracaklardı. Tabi onlar da o geceleri kimseye gitmeyeceklerdi.

Kopuyoruz, kopuyoruz, kooop-tuuu... (Hayır telaşa gerek yok, henüz tam kopmadık!)


'VAR MISIN YOK MUSUN' VAR, KONUKLAR YOK.

Bir akşam, eşiyle birlikte başka bir dost aileye ziyarete gittiler. Onlarla neredeyse üç aydır görüşemiyorlardı. Gidişlerinin bir saat kadar sonrasında "Var mısın Yok musun?) yarışma programı başlamasın mı? Bu tip programları izlerken sinirleri gerilmeye, farkında olmadan kaşları çatılmaya başlıyordu.

Her akşam aynı kalıp heyecan sunuluyordu. Sadece oyuncular (yarışmacılar) değişiyordu.
Ne de uzun yarışmaymış? Herkesin gözü televizyonda, onun gözü duvardaki saatteydi. Saat 22:00 civarında biter demişlerdi. Hiç olmazsa ondan sonra sohbet edebiliriz umudunu taşıyordu. Saat on oldu, çeyrek geçti, buçuk oldu, yarışmanın sonu bile görünmüyordu. Nasıl gerilmişse, farkında olmadan birden ayağa kalktı. Zoraki gülümseyerek:

-Her şey için çok teşekkür ederim, izninizi istiyorum, dedi.

-A, zengin kalkışı yaptın, dedi evin hanımı gülerek.

-Dur canım, dedi evin beyi şirin bir gülümsemeyle. Son kutudan beş yüz milyar çıkacak mı görelim de öyle gidersiniz.

-Teşekkür ederim, daha fazla rahatsız etmeyeyim, diye yanıtladı.

Çok şaşkındı. Toplumsal ilişkilere değer veren, egemen sınıfların uyutma politikalarının bilincinde olacak kadar aydın görünen bu arkadaş nasıl oluyor da böyle davranabiliyordu? Hele hele nasıl oluyor da evine gelmiş bir konukla ilgilenmeyi bırakıp televizyona dalabiliyordu?

Kopuyoruz, kopuyoruz, kooop-tuuu... (Hayır telaşa gerek yok, henüz tam kopmadık!)












EY MAÇ! SEN NELERE KADİRSİN!

Başka bir gündü. Zil çaldı. Gelen, yaklaşık sekiz yıldır görmediği bir çocukluk arkadaşıydı. Hoş beşten sonra:

-Başın sağ olsun, dedi çocukluk arkadaşı. Çok üzgünüm ama sabretmekten başka elden gelen bir şey yok.

Böyle durumlarda, usta manevralarla yas havasını dağıtır, normal konulara geçerdi. Ama şimdi buna gerek kalmamıştı. Çocukluk arkadaşı, bakışlarını kapalı televizyona dikerek:

-Falanca kanal var mı? diye sordu.

-Var.

-Maçı izleyebilir miyiz?

Maç mı? Çok şaşırdı. Üzüntüsünü paylaşmaya, teselliye gelmişti; ama şimdi ne yapıyordu böyle? Üstelik yıllardır ilk kez karşılaşıyorlardı; konuşup, özlem gidermek, kaynaşmak gerekmiyor muydu?

Televizyonu açtıktan sonra kumandayı çocukluk arkadaşına uzattı.

-Sekize basarsan çok değerli maçını izleyebilirsin.

Arkadaşının aklı maçtaydı. Sözdeki iğnelemeyi fark etmedi. Minnettar bakışlarla:

-Sağol, dedi.

Maçı sonuna kadar izledi. Bittiğinde heyecanla ayağa fırlarken:

-Neyse izninle, ben gideyim, dedi.

Kapının ağzında vedalaştılar. Çocukluk arkadaşı, onun gözlerine bakıp:

-Yıllar sonra görüşüp özlem giderebildiğimiz için çok mutlu oldum, dedi ve ardına bakmadan gitti.

Kopuyoruz, kopuyoruz, kooop-tuuu... (Hayır telaşa gerek yok, henüz tam kopmadık!)

"Böyle devam ederse 'k' harfinin eklenmesi (kopulması) yakındır."

Ali Aydoğan
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Düşüncelerinizi yazmak için burayı TIKLAYINIZ ... aliaydoganaa@hotmail.com