Önsöz
D.Kırıntılılar Birliği
Köy-Haberler-4
Köy-Haberler-3
Köy-Haberler-2
Köy-Haberler-1
Perhiz-Turşu
Halil
Köyde Huzur Evi
Ben mi Biz mi
Hey Gidi Günler
Kopuyoruz
Dışkı Kavgası
Sen Ne Dedin
Neden Köy
Duyarlı Olmak
İnsanlık
Kalk Artık
Kardan Mezar
Kayısımın Yavrusu
Örnek Olmak
Gizemli Yüz
Topal Avni
Fareli Ekmek
Ölüm Haberi

Köy-Haberler-4


ANASAYFA

bizimyazarlarimiz-aa_oykuler-gif.gif


KIRINTI'DAN HABERLER-4
(Ağustos 2013)

BİTMEYEN (YA DA OLMAYAN) SU SORUNU

Bir ülkeye gidip bir zengine ülkenin durumunu sorsalar ülkenin bolluk içinde, güllük gülistanlık olduğunu söyler. Yoksulsa tam tersinden söz eder. Kırıntı’daki su sorununu buna benzetebiliriz. Köylünün yarısına sorulsa suları gürül gürül aktığı için köyde su sorunu yoktur der, diğer yarısıysa dişlerini bile fırçalayamadığından yakınır.

Suyu yüksek basınçla akanlar, ne de güzel (!) sebzelikler, insan boyu çiçeklikler oluşturmuş. Birileri susuzluk çekip banyo yapacak su bulamazken, dişlerini fırçalayamazken, birilerinin suyu savurgan kullanması ne Kırıntılılığa yakışır, ne insanlığa.

Suyun dağılımındaki dengesizlikten söz açıldığında çözüm için öncelikle şöyle söylenir: “Suyun bahçe için kullanımı yasaklansın ya da sınırlandırılsın.” Böyle söyleyenlerin bahçesini cömertçe suladıklarına tanık oldum. Hatta bir keresinde yağmurlu bir günün ertesi gün öğlenden sonra bir evin bahçesinin yakınından geçiyordum. O anda hava güneşliydi ve toprağın yüzü kurumuştu. Bir santim altıysa vıcık vıcık ıslaktı. Bahçe sahibi yine de bahçesine hortum atmıştı. Kurduğu düzenek ıslak bahçeyi döne döne gereksiz yere bir daha ıslıyordu. Bu kişinin/kişilerin empati kurma yeteneğinden yoksun oldukları belliydi; aksi taktirde kendilerini susuzluk çekenlerin yerine koyabilirler, vicdanlarında rahatsızlık hissederlerdi.

27 Ağustos’ta başka bir mahallede bir eve konuk olmuştum. Ev sahibi, insan boyu çiçekleriyle donanmış bahçesini gururla göstermiş, övünmüştü. Onu direkt suçlamak belki de haksızlık olurdu. Çünkü onun suyu hep akıyordu; susuzluk çeken mahalleyle pek bağlantısı olmadığından susuzluğun çilesini bilemiyordu belki de. Dolaysıyla vicdanı rahattı. Su sorununda dolaylı rol aldığının bilincinde değildi belki de. Petekliğin Kıranı’ndaki depodan dikine inen borularla su gürül gürül akarak onun evine ulaşıyorsa, o da bunu baştan beri kanıksamışsa onu suçlamak doğru olur mu?

Peki sorunun suçlusu o / onlar değilse suçlu kim? Çözüm ne?

Çözüme gitmeden önce su sorununu mahalle özelinde çözmeye çalışan Abdallı’ya bir göz atalım.
Köye gittigimde öğrendim ki, Abdallı halkı, Cemal Aydoğan (Habip oğlu), Hüseyin Aydoğan (eski muhtar) ve Ali Aydoğan (Sağırkızların) önderliğinde çözüm yolunu tartışmışlar ve tısssslayan musluklarını gürleyen musluklara dönüştürebilmek için “kollektör” almaya karar vermişler; hatta almışlar da. Kollektörü gördüm ve fotoğrafını çektim. Boyutlarının fark edilebilmesi için de Cemal abiyi özellikle kareye dâhil ettim.

Meraklıları için kolektör ve kurulumu hakkında özet bilgi vermek istiyorum:
Paslanmaz özellikli araç, 59 çıkışlı ve 6 metre boyunda. Ana depodan gelen boru hattında uygun bir yere yerleştirilecek. Bu yer Abdallının başlarında, Recep’in İsmail’in vurulduğu yerin yakınlarında bir yer olacak. Köyden ayrıldıktan sonra telefonla aldığım bilgilere göre, kolektörün ve koruma evininin yapılacağı çimento, tuğla gibi malzemenin taşınabilmesi amacıyla bir kepçeyle kolektör konulacak yere yol açılmış. Kollektörü koruma evinin yapımı için de bir kişiyle anlaşma yapılmış. Anladığım kadarıyla kolektör, belirlenen yere monte edilecek, ama evlerle bağlantısı ilkbaharda yapılacak. Emeği geçenlere teşekkürler.

Bu işlerin tekniğinden hiç anlamam; ama fikir yürütebilirim. Tamam kollektör, su sorunun çözümünde işe yarayabilecek bir araç; ama ana depodan yeterli su gelmezse nasıl işe yarayabilir ki? Yani vermezse mabut, neylesin Mahmut. Depo yeterli suyu vermezse, neylesin kollektör.

Peki suyun eşit dağılımında gerçekçi çözüm ne? Evet, bu işlerden pek anladığım söylenemez; ama merak edip araştırdığım için şöyle bir çözüme ulaştım.
1-İlgili resmî birimlerden uzman bir görevli getirilmeli. Bu kişi, depodan tüm mahallelere verilen suyun saniyedeki akış hızını eşitlemeli. Bu, evlerde akan suyun kontrolüyle gerçekleştirilmeli.
Su dağılımında eşitlik sağlanır, hak yerini bulursa “falanca mahallenin boruları dikine indiğinden suları olduğu gibi kendine çekiyor” kuşkuları, dedikoduları biter. Böylece potansiyel gıcık olmalar sonlanır, öfkeler diner, gerilimin yerini barış, sevgi alır.
2-Bahçe sulamalar kısıtlanmalı, disiplin altına alınmalı. Aksi hâlde su, ev kullanımı için yetmeyecektir.
3-Suyun kullanımının takibindeki sorumluluk sadece muhtarın ya da duyarlı vatandaşların omuzlarına bırakılmamalı; köyün en aktif zamanı olan temmuz, ağustos ayları için ücretli bir su bekçisi tutulmalı.
Bekçinin görevleri şöyle sıralanabilir:
a-Ana depoyu ve boru hatlarını izleme, güvenliğini sağlama.
b-Ana depoda, uzman kişi tarafından düzenlenen çıkışlar üzerinde oynamayı engelleme.
c-Bahçelerin gereksiz ve haksız yere sulanmasını önleme.
ç-Su boru hatlarında olaşacak patlamaları, tıkanmaları, arızaları giderme.
d-Su kullanıcılarının sorunlarıyla ilgilenme, sorunları muhtara bildirme, birlikte çözüm yoluna gitme.

Kırıntı’da hep birlikte sorunsuz yaşanacağı günleri yaratmak bizim elimizde.
*Yeter ki muhtarlık öncülüğünde Ankara, İstanbul ve Almanya’daki derneklerimiz arasında sağlıklı iletişim kurulabilecek bir üst kurul oluşturulsun...
*Yeter ki, ortak kararlar alınabilsin...
*Yeter ki “Ben yaparım, ben yaptım.” zihniyetini terk edip “Biz yaparız, biz yaptık” güzelliğinde buluşulsun...
*Yeter ki yapılan işlerle bireysel değil toplumla birlikte gurur duyacak hâle gelinsin.
*Yeter ki, eleştirme, burun kıvırma, haşlama, taşlamanın yerini övme, beğenme, kabullenme duyguları alsın.
*Yeter ki “Bizim köyden adam olmaz.”, “Biz hiçbir şey başaramayız.” umutsuzluğunu terk edip “Biz istersek her şeyi başarırız.”, “Birlik oluruz, iri oluruz, diri oluruz; evet bunu başarırız.” denebilsin.
*Yeter ki birilerinin açığını, olumsuzluğunu yakalamaktan, dedikodusunu yapmaktan vazgeçilsin, güzel yanlar görülebilsin, takdir duyguları gelişebilsin, övgüler dizilebilsin...
*Yeter ki, bardağın boş yarısını görerek ah vah etmekten vazgeçilsin, dolu yarısını görerek mutlu olunabilsin. O zaman bardağın tamamının dolduğu görülecektir.

Sevgiler, saygılar güzel insanlarımıza...

Ali Aydoğan - Ankara

bizimyazarlarimiz-aa_oykuler-baslik-incecubuk.jpg