Önsöz
D.Kırıntılılar Birliği
Köy-Haberler-4
Köy-Haberler-3
Köy-Haberler-2
Köy-Haberler-1
Perhiz-Turşu
Halil
Köyde Huzur Evi
Ben mi Biz mi
Hey Gidi Günler
Kopuyoruz
Dışkı Kavgası
Sen Ne Dedin
Neden Köy
Duyarlı Olmak
İnsanlık
Kalk Artık
Kardan Mezar
Kayısımın Yavrusu
Örnek Olmak
Gizemli Yüz
Topal Avni
Fareli Ekmek
Ölüm Haberi

Dışkı Kavgası


ANASAYFA

bizimyazarlarimiz-aa_oykuler-gif.gif

bizimyazarlarimiz-aa_oykuler-baslik-incecubuk.jpg

Yoksula sormuşlar:
-Neden ortalıkta görünmüyorsun?
Verdiği yanıt:
-İşten, güçten, dertten, gamdan dolayı.
-Peki, yüzün neden gülmüyor?
-İşten, güçten, dertten, gamdan dolayı.
-İyi ama, neden patlamaya hazır bomba gibisin.
-İşten, güçten, dertten, gamdan dolayı.

28.11.2006
DIŞKI KAVGASI

İki kişinin, bir avuç hayvan dışkısı yüzünden yüz kızartıcı küfürler eşliğinde saç saça baş başa kavga yapacağı hiç aklıma gelmezdi doğrusu. Ne var ki on, on bir yaşlarında böyle bir olaya tanık olmuştum. Çok etkilendiğim için olayın özü tüm canlılığıyla belleğimde; ancak oluş yılı ve diğer ayrıntılar bulanık. Belleğim zaman zaman yıllar öncesine, 1964-65 yıllarına döner. Kendimi tek gözlü, daracık yayla evimizin bir köşesindeki, sığır kuyruğunun kalın yapraklarından oluşturulan bir döşekte, ağır bir yorganı başıma çekmiş durumda bulurum. Yine böyle bir anımda düşlere dalıp gitmiştim...

*
Birinin beni dürtmesiyle uyandım:

-Hişt haydi galh artıh!

Bir an için nerede olduğumu anlayamadım; bilincimi toparlamakta zorlanıyordum. Uykusuzluktan sızlayan gözlerimi açamıyordum. Yorganın altında iyice büzülüp gizlenmeye çalıştım. Gözlerimi açamıyordum; ama uyuyamıyordum da artık. Yaylanın dışından gelen karmakarışık seslerden uyumak ne mümkündü! Köpek, inek, koyun sesleri kadınların bağırtılarıyla karışıyor; bazen net, bazen uğultu hâlinde duvarların deliklerinden sızıyor, kulağıma ulaşıyordu.

İpek anam, beni bir kez daha dürtükledi:

-Gün öğle olacah, sen halen yatisin. Bah, camuşlar toplanmaya başladı. Hadi hemen geyin de camuşları garadoruğa sür.

Birden kendime geldim. Evet, camuşları yayma sırası bizdeydi; benden başka yayacak kimse yoktu; hemen kalkıp giyinmeli ve görevimin başına geçmeliydim. Bu, önemli ve onur verici bir sorumluluktu benim için.

Yorganı başımın üzerinden geri itip gözlerimi açınca ilk olarak tavandaki çam dallarının arasından sarkan pirleri fark ettim. Taş duvarların daracık deliklerinden sızan incecik ışınlar göremeyince güneşin henüz doğmadığını anladım. Yorganı geri atarken doğruldum. Yarı çıplak vücudum buz gibi havayla karşılaşınca ürpererek aceleyle giyindim.

İlk kez tek başına camuş sürüsüne hükmedecek olmanın heyecanıyla hemen yayladan dışarı fırladım. Gün ışımaya başlamıştı; ama gökteki üç beş yıldız, birkaç dakika sonra veda etmek üzere hâlâ göz kırpıyorlardı yeryüzüne. Yaz mevsimi olmasına karşın hava çok soğuktu; keskin bir ayaz iliklerime kadar işliyordu.

Kapının biraz ilerisinde hayvanların yalaması için üzerine tuz serpilen düz, geniş bir taş vardı. Bir komutan tavrıyla bu taşın üzerine çıkıp çevreyi gözetlemeye başladım.

Çoban Ali, koyun sürüsünü büyük derenin karşı yamaçlarına sürmüştü bile. Kadınlar, önlerine kattıkları inekleri yayla meydanına sürüyorlardı. Camuşlar ise üzeri yemyeşil otlarla kaplı bataklığın aşağısındaki düzlükte toplanıyordu. Az sonra yanıma azığımı alıp camuşları Karadoruk'taki zalak bölgelere sürecektim; çünkü bu hay-vanların sulu, çamurlu, batak yerleri sevdiklerini biliyordum.

Bizim yaylanın önünde İpek anam (aslında dedemin anasıydı), üstteki yaylanın önünde Zilif bibi, alttaki yaylanın yan tarafında Hancıgilden Nazile Bibi, daha aşağılarda Şinikli Hala seksenlik, doksanlık yaşlarına karşın karıncalar gibi çalışıp didiniyorlar, bir saniyelerini bile durağan geçirmiyorlardı.

Sadece onlar mı, bu ninelerin genç gelinleri de dur durak bilmiyorlardı. Hayvanların taze, sıcacık dışkılarını toplayıp kovalarını doldurma yarışı içindeydiler. Birkaç saat sonra bu dışkılar avuçlarda şekillendirilecek, kayalara, duvarlara yapıştırılacak; güneşte kurutulup tezeğe dönüştürülecekti.

Gözlerim bir ineğe takıldı. İnek, kuyruğunu kaldırıp iri parçalar hâlinde dışkılamaya başladı. Koyu yeşil renkli kocaman dışkılar, buz gibi çimenler üzerinde sıcak sıcak buğulanıyordu.

Bir el uzandı dışkıya; orta yaşlı bir kadının güneşten, ayazdan yanıp kararmış, nasırlaşmış buz gibi eliydi bu; avuçladığı gibi diğer elindeki kovasına attı sıcacık dışkıyı. Tam o anda başka bir kadın çıktı ortaya; daha genç ve alımlı bir kadın. Hışımla onun kovasına atıldı. Büyük bir öfkeyle:

-O pohu been ver gız! diye bağırdı.

Öteki, kovasını geri çekerken şaşkınlıkla:

-Niye ki! dedi.

-Niyesi var mı? O pohu benim kara inek s.çtıydı. Ver, haydi ver, uzatma!

Diğeri alttan alır mı, o da diklendi:

-Gız get başımdan sabah sabah. Yerdeki bi poh işte, kimin ineği s.çtıysa s.çtı. Herkes her pohu toplami mi?

Genç kadın kararlıydı:

-Unu bunu annamam ben, pohumu istirim! diye bağırdı.

Orta yaşlı kadın çaresiz ses tonuyla:

-Töbe töbe, belanı mı arisin gız. Allagıyn seversen get başımdan.

Genç kadın, birden atıldı; kovayı kaptığı gibi elini içine daldırdı, kocaman bir avuç dışkıyı alıp kendi kovasına aktardı.

Bu kadarı da fazlaydı; diğeri, büyük bir hışımla genç kadının üzerine atıldı; göğsüne abanarak itti. Kadın, düşecek gibi olduysa da dengesini toplayarak karşılık verdi. Bir anda saç saça, baş başa bir meydan savaşı başladı. İki kadın, dışkılar üzerinde alt alta, üst üste yuvarlanıyorlardı. Bu arada yakası açılmadık küfürlerin haddi hesabı yoktu. Çevreden koşanlar, araya girip güçlükle ayırabildiler onları.

*
Bir avuç dışkı yüzünden koparılan bunca fırtınaya bir anlam verememiştim o zamanlar. Gözlerimin önünde oluşan bu inanılmaz olaya çok şaşırmıştım. Uzun yıllar sonra, belirli bir bilinci edinince kavramıştım olayın gizemini:

Yoksul yaşam tarzının çelikleştirdiği duygular, bilinç altında öfkeye, kine, nefrete dönüşüyor; belleklerin derinliklerinde kök salıyor; kangrenleşiyor; yaşam boyunca bir gölge gibi onları izliyor; en küçük bir kıvılcımda ortaya çıkıyor, böylesi anlamsız fırtınalara dönüşüyordu.

Kavgaları alevlendiren kıvılcımların kaynağı olan kin ve nefret duyguları, aslında birbirlerine karşı değil acımasız yoksulluğun yaşam koşullarına karşıydı.
-0-

Ali Aydoğan
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Düşüncelerinizi yazmak için burayı TIKLAYINIZ ... aliaydoganaa@hotmail.com