4., 5., 6. Öykü – 01 Ekim 2014
4-HEDİYE
Bir gün bir okulda bir yılbaşı çekilişi yapılmış. Ayşim’in ismi Fatma’ya çıkmış. Ayşe arkadaşı Egeye hediye alacakmış, öğretmeni –beş gün sonra vereceksiniz! Demiş. Ayşe ilk günden ne alacağını düşünmüş ve bulmuş kalemlik, kalem, silgi alacakmış. Arkadaşı ona alacam ne alacam diyip durmuş. Bulmuş bir kelebek alacakmış. Fatma, Ayşe’ye kokulu bebek almış. Ayşe çok mutlu olmuş, Eğeye hediyesini vermiş. Eğe hediyesine çok mutlu olmuş teşekkür etmiş. Önce iki arkadaş hediyesini vermişler. Sonra herkes hediyesini vermiş. Ama ayşeğüle kimse hediye vermemiş o yüzden çok üzülmüş.
- Ayşe, ne oldu Ne Ayşegül?
- Ayşegül, bana kimse hediye almadı.
- o zaman ben sana hediye alayım demiş.
Yarın almış vermiş hediyesi, günlük ve kalem olmuş. O çok beğenip bin kere teşekkür etmiş.
Herkes mutlu olmuş, Ayşe bebeğinin adını su koymuş ve hep onunla yatmış.
Yağmur Öykü Doğan - 17.10.2009
5-TAVŞANIN DOĞUM GÜNÜ
Bir varmış bir yokmuş bir tavşan varmış, o tavşanın yarın doğum günüymüş. Tavşan çok heyecanlanmış, akşam olmuş, tavşan geceliğini giymiş, dişlerini fırçalaşmış, yatağına yatmış uykuya dalmış, sabah olmuş, uyunmuş elini yüzünü yıkamış, kahvaltısını yapmış, annesi ile kırtasiyeye gitmişler. Süsler alıp evlerini süsleyip, arkadaşlarını çağırmış Tavşan. Biraz sonra arkadaşları geldi ve oyun oynadılar sonra pastasını kesip yedikten sonra, tavşana annesi sürpriz olarak ona palyoşça çağırmış ve de çok eylemmişler.
Yağmur Öykü Doğan - 20.10.2009
6-BÜYÜYEN ÇİÇEK
Bir varmış bir yokmuş bir küçük tomurcuk varmış, bu tomurcuk büyüyüp bir çiçek olmayı çok istiyormuş. Küçük tomurcuk günler geçe geçe hiç büyümemiş. Ne zaman büyüyeceğini merak ediyormuş ve bir gün sahibi onu hatırlayıp, sulamış, her gün sulamış biraz büyümeye çok sevinmiş. Günler geçe geçe büyümeye başlamış. Artık büyümeye başladığı için seviniyormuş ama her yeri göreceği için çok sevinip hayaller kuruyormuş. Bir gün büyüyüp, bir çiçek olmuş ve bütün hayalleri gerçek olacağı içi, çok sevinmiş ve bütün hayalleri gerçek olmuş.
Yağmur Öykü Doğan
----------------------------------------------
3. Öykü - 21 Nisan 2014
SEVİMLİ BULUT
Benim adım Sinem. Ben bir bulutum. Arkadaşlar kara sevimli bulut Sinem derler. Bugün ve her gün gökyüzündeyim ve kar yağdıracağım. Fakat uzun bir yolum var.
Neyse başlayayım; ne demişler, bir işe başlamak işi bitirmenin yarısıdır.
Baş bulut:
-Kar yağdır, dedi bir gün. Tabi daha çok Doğu Anadolu tarafına yağdır.
Sonra da ekledi:
-Marmara’ya, Karadeniz’e de yağmur yağdır ve her yerde üç saat dur.
Hemen dediği yere gitmek amacıyla yola çıktım. Çok az mesafe kaldı ki, iki bulutun kavga ettiğini gördüm. Bunlar kızgın ile kavgacıydı. Zaten hep kavga ederlerdi. Şimşek çaktırıp yıldırım düşüyorlardı. Çevreye çok zarar veriyorlardı. Aralarına girip, onlara bir güzel kızdım. Sonunda ayırdım ama geç kalmıştım. Hızlı, hızlı uçarak kar yağdıracağım yere varacaktım ki ne göreyim, bir kız çocuğu ağlıyor. Biraz konuştum, adı Nil’miş. Sırtıma atladı. Beraber Doğu Anadolu’ya Ağrı Dağı’nın tepesine gittik. Onu doruk noktasına bıraktıktım. Benimle kartopu oynadı. Üç saat dolmuştu. Doğru Marmara’ya gittik. Yağmur yağıyordu. Yapraklar etraftaydı, 3 saat de bitti.
Karadeniz de fırtına vardı. Çok korkunçtu. Üç saat zar zor geçti. İş bitmişti. O gün sıkılmamak için Eğe Bölgesi’ne gidip Güneş Başkan’ın önünü kapadım. Biraz serinlendi hava. Üç saat de istek üzerine orada geçti ve Nil’i eve bıraktık. Sonra eve gittim.
O günüm çok güzel geçti. Herkesle mutlu mesut gün geçirdik.
Gökten üç elma inmiş. Biri bana, biri hikayeyi dinleyene, biri de anlatana.
Yağmur Öykü Doğan –İstanbul
-0-
Yayınlayana da bir elma yok mu sevgili Yağmur Öykü?
Öykünü çok beğendim. Kutluyor, devamını bekliyorum.
Sevgilerimle.
Ali Aydoğan
-----------------------------------------------
2. Öykü - 30 Haziran 2012
BİR ÇİLEK REÇELİNİN ÖYKÜSÜ
Bir gün bir kız, çilek reçeli yapmaya karar verir ve malzemeleri almaya gider. Alış verişini yapar ve evine döner. Fakat aldığı malzemelerin sihirli olduğunu bilmiyordu. Kız çileği yıkamak için suyu doldurdu ve birden çilekler kendilerini suya attılar.
Kız çok şaşırmıştı. Çilekler yıkanmıştı. Kız bıçağı uzattı, çilekler hulahop gibi yuvarlanarak saplarını kestiler. Kız derin bir tencere çıkarttı. Çilekler tencereye atladı. Kız, toz şeker ambalajını açtı, bardak çıkarttı. Toz şekerler dört kere doldu ve tencereye döküldü.
Kız tencerenin kapağını kapattı ve gitti.
Çilekler ve şeker merakla:
-Acaba biz ne olucağız? dedi.
Toz şeker:
-Galiba çilek reçeli olacağız, diye karşılık verdi.
Herkes "Aaa!" demeye başladı. Kız beş gün sonra geldi. Kapağı açtı. Çileklerin suyunu verdiğini, toz sekerin eridiğini gördü.
-Hadi bakalım gidiyoruz, dedi ve ateşi orta dereceye getirdi.
Çilekler ve toz şekerler ne olacağını bilmeden yarım saat, 45 dakika kadar kaynadı. Sonunda reçel olmuştu. Kız limon sıkacağını çıkartı. Limonlar, limon sıkacağına sıçradı, sularını sıktı ve tencereye atladı. Kız, reçeli tekrar kaynattı. Sonra kevgiri ve kovonozları çıkartı. Kevgiri kavonozların üstüne koydu. Reçel hopbacanak diye kevgirden geçip kavonozlara atladılar.
Reçel:
-Hııımmm çok güzel olduk, dedi.
Kız:
-Gerçekten güzel oldu, diye doğruladı.
Ve kız bütün yıl kahvaltıda o reçeli yedi.
Eeee bundan sonra bize de afiyet olsun demek düşer.
Yağmur Öykü Doğan - 30.06.2012
(Teşekkürler Sevgili Yağmur, çok güzel bir öykü olmuş. Zevkle okudum. Beynine, aklına sağlık. - Ali Aydoğan)
-----------------------------------------------
1. Öykü - 13 Ocak 2012
KÖYDE BİR GÜN
Dedem, anneannem güneşin doğuşu ile beraber kalktık sabahleyin, çorbamızı içtik. Tarlaya gitmek üzere yiyeceğimizi aldık. Dedem öküz arabasını hazırladı, ben ve köpeğim arabanın üzerine bindik. Dedem ve ananem, tarlaya gitmek üzere yola çıktık. Köyün içinden geçerken tarlaya giden komşulara rastladık. Hep beraber sohbetler ederek yola devam ettik, yolda herkes tarlasına gidiyordu. Biz de kendi tarlamıza gittik ve yiyeceklerimizi bir ağacın dalına astık. Çünkü yiyeceklerimizi ağaç dalına asmasak hayvanlar yiyeceklerimizi yer.
Dedem ile anneannem oraklarını ellerine alıp tarlayı biçmeye başladılar. Oraklar sarı başakları avuç avuç topluyordu. Ben de, komşu tarlalardan gelen arkadaşlarımla ağaç gölgesinde oyun oynamaya başladık. Bizden hiç ayrılmayan bir küçük köpeğimiz de bizimle oyuna katılmaya çalışıyordu. O kadar oyuna dalmıştık ki, anneannem, hadi yemek yiyelim, sesiyle öğlen olduğunun ve de acıktığımın farkına vardım. Yiyeceklerimizi alıp, tarlanın biraz dışında olan ve söğüt ağaçları ile kaplı çeşmenin başına gittik. Çeşmenin suyu çok tatlı idi ve çeşmenin önünde de kocaman bir göl vardı. Yiyeceklerimizi bitirdik. Anneanneme bir soru sordum:
- Anneanne göle girebilir miyim?
- Hayır giremezsin.
- Dede göle girebilir miyim? Çok sıcakladım.
- Girebilirsin kızım, ama dikkat et.
- Tamam dede.
Koşa koşa göle girdim, arkamdan köpeğim de göle atlamazı mı, o da serinlemek istemişti. Biraz yüzdükten sonra, çıkıp giyinip hep beraber tarlayı biçmeye başladık. Onları izledikçe ben de tarla biçmek istedim. Elime orağı alıp tarlayı biçmeye çalıştım. Beni gören dedem ve anneannem hemen müdahale ettiler. İkisi birden:
- Kızım ne yapıyorsun? Elini keseceksin, dediler.
- Kesmem kesmem.
- O zaman dikkat et.
- Tamam, tamam dikkat ederim.
Ben de ananeme ve dedeme bakarak orağı buğdaylara vurmaya başladım. Biraz sonra yoruldum, orağı bırakıp, tekrar arkadaşlarımın yanına gidip, onlarla ağacın gölgesinde oynamaya başladım, tabi köpeğim de bize katıldı.
Dedemle anneannem tarlayı biçmeye devam ettiler. Akşam olduğunu güneşin gidip her yeri gölge basınca anladım. Dedemlerde oraklarını alıp, çeşmede ellerini yüzlerini yıkayıp eve gitmek için yola çıktık. Yolda diğer tarlalardan da gelenlerle birleştik. Yolda bir sürü inekler, eşekler bize katıldı. Büyükler kendi aralarında sohbet ederek, biz de çocuklarla hayvanlara oynayarak eve geldik.
Anneannem hemen yemek yapmaya başladı. Dedem hayvanları toplayıp evin önüne getirdi. Anneannem de yemeği ocağa koyduktan sonra inekleri sağmaya başladı. Ben de evden bir tabak buğday alıp çok sevdiğim tavuklara attım. Tavuklar buğdayları yiyene kadar tavukları gözledim. Anneannem de inekleri sağmayı bitirdi. Sütü alıp eve döndü. Ben tavukları dedem inekleri yerlerine götürdük. Eve girdiğimizde anneannem sofrayı hazırlamıştı, oturup hep beraber yemek yedik.
Hepimiz çok yorgun olduğumuz için, erkenden tam yatarken dedemi komşu çağırdı. Dedem komşuya gitti, ben de merak edip peşinden gittim. Komşunun öküzü hastalandığından dolayı dedemi çağırmış, dedem de sabunlu su yapıp öküzün ağzından döktü ve öküzü koşturmaya başladı. Dedemin bu yaptığını anlamaya çalışırken, dedem bana öküzün taze yonca yiyip şiştiğini söyledi. Bundan dolayı öküzün ağzına sabunlu su döküp, koşturarak öküzün yediği yoncayı çıkartmasını sağlayarak öküzü kurtarmaya çalıştığını söyledi. Tam da dedemin dediği gibi oldu. Öküz kurtuldu. Biz de rahatlayarak eve dönüp yattık.
Yağmur Öykü Doğan
|