Önsöz
Hatun Aydoğan
Muzaffer Bal-1
Muzaffer Bal-2
Muharrem Aydın1
Yaşar Günel
Babuko Hüseyin
Kemal Gündoğan
Durmuş Öztürk
M. Aydın2- Ç.Ahmet
Solmaz Günel
İçlim Eda Aydoğan
YağmurÖykü Doğan
Yılmaz Bakar
Cevat Günel
Alim Aydoğan
Tuğrul Kara
Cemal Aydoğan
Esma Korkmaz
Seçil Günel
Sebati Günel
Ersin Öztürk
Kazım Aydoğan
Zeynel Öztürk
Gülüzar Aydoğan
İsmail Aydoğan
Ali Öztürk
Yusuf Aydın
Garipoğlu Hüsnü

Cevat Günel


ANASAYFA

İ Ç İ N D E K İ L E R
1-"Yerleşim" - 30 Mayıs 2013
2-"Yaşam Mücadelesi" - 19 Haziran 2013
3-"Derneklerin Kuruluşu - Gölet Pojesi" - 05 Temmuz 2013
4-"Gölet İçin Resmî Girişimler" - 11 Temmuz 2013
5-"Hayal Kırıklıklarıyla Sonuçlanan Çabalar" - 22 Temmuz 2013
6-"Durmuş Amca İle Birlikte Çalışmalar Sürüyor" 02 Ağustos 2013
7-"Gölet İçin Yeni Girişimler" - 22 Eylül 2013
8-"Gölet mi Toprak mı?" - 01 Ekim 2913
9-"“Göletler Dairesi’nin, Gölet İçin İsteği: “Ey Köylüm Ver Toprağı, Al Göleti” - 01 Aralık 2013

bizimyazarlarimiz-foto-cevatgunel-5cm.jpg


10-"“Gölet İçin Mum Işığı Aydınlığı Göründü” - 10 Aralık 2013
11-"Resmi Dairelerle Diyalog Sürüyor" - 23 Aralık 2013
12-"Köye Gidiyoruz" - 15 Şubat 2014
13-"Döndü'nün Kavağının Dibinde Gölet Doğuyor" - 15 Şubat 2014
14-"Toprak Meclisi" - 15 Şubat 2014
15-"Döndü'nün Kavağı Göl İçinde" - 15 Şubat 2014

bizimyazarlarimiz-baslik-incecubuk.jpg

Ressam-Fotoğrafçı Cevat Günel'in aşağıda yayınlanmış olan "Bir Gölet Doğuyor Kavak Dibinden"
başlıklı yazı dizisinin amacı merak eden okurları Gölet'in yapılışı hakkında bilgilendirmek, aynı zamanda geleceğe aktarmak için arşivlemektir.

15. Yazı – 15 Şubat 2014
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(14.Yazının Devamı)
"DÖNDÜ'NÜN KAVAĞI GÖL İÇİNDE"

Afişler altında toplu fotoğraflar çekimi yapıldıktan sonra Rauf bey bana dedilerki Kavak ağacını alalım mı? Ben de şöyle dedim:
-Aslında kaldırılmasa çok iyi olur, bu ağaç burada bir sembol, bir anı olarak kalmasını sizden rica edecektim, ama teknik olarak ben bilmem, fakat başka ricam olacak, Göletin adını resmen Gelincik yapmanızı isteyecektim. Köy halkı muhtarımız burdalar onların yanında söylerseniz iyi olur.
-Muhtarım senin sesin çıkmıyor neden konuşmuyorsun?
–Beğim habu köylü gölet temüzlüğünü yapıyya u bene yeter. Allah hepisinden ırazı olsun, aha gonuştum getti. Bir de Angara'dan gelen Eseyn'e,Şükrü beye,yanıya Gırıntı’dan gelen arkadaşlar’dan da Allah ırazı olsun,hep bizinen oldular, bizimkilerde sağolsun.
-Teknik olarak sorun yok, ama kurur, sen ne dersen öyle olacak, Gelincik Derginizin adı biliyorum evet, ayrıca söz H.İ.S.ve S.S.G. Gelincik olacaktır,tam adını açalım ki anlaşılır olsun. Hayvan içme suyu ve sulama suyu göleti Yeniköy Gelincik olacaktır ama bu isim 1999 yılında kanal ve Sıvat inşaatı için olacak. Yeni proje yeni ödenek ve yeni ihale olacak, kısaca sizinle Ankara’da daha çok işimiz var,sizleri her zaman beklerim.
Teşekkür ederim,gölet tabanı hususunda teknik sorun yoksa iki sene yaşar sonra kurur ama devrilmez, kökleri su içinde kaldıkça fosilleşir,Döndünün Kavağı yok olmayacak, ebedi burda anı ve sembol kalsın. Halkla konuştum, Göletin taban temizliğinin bu gün tamamlanması gerekli, mütehitin işi ama yetiştiremezler (Çalı süpürgesi, fırça ile silinecek? Yaparız dediler, gönülden ve istekle temizlemeye başladılar. Ben bu gün geri dönmem gerekiyor,zemini görüp öyle teslim edeceğim, yüklenici firmaya.

Köylü seferber oldu 14 kişi hatırladıklarım. Aslanbey Günel, Hüseyin Şahindaş (Celde-Aşık), Hakkı şahindaş, Mehrali Günel, Hikmet kara, SelahattinGünel, MetinGünel, Yusuf Aydın, Faik kara ve inşaat işçileri. O zaman isim kayıt yapmak aklımıza gelmedi. Fotoğraflar genel uzaktan saha çekimi olduğundan insanlar tam tanınmıyor, adını yazamadıklarım beni bağışlasın.

Ama burada bir kişi farklı yoruluyor, yalnız yaşaması da ayrı sorun,yine de Gölette çalışıyor, bir km.aşağı inerek çatalçamda kendi mezarını kazıyor, yeri taşlı çıktığından her gün biraz daha derine inmekte, hem Gölet,hem mezar biraz daha derinleşerek bitti. AşıkHüseyin(Celde)Şahindaş’da mezarı kapattı

İnşaat sahasından ayrıldık, köy yolunda yaya giderken muhtara yaklaştık:
-Durmuş amca Şiran‘a beraber gidip yemeği orada verelim, dedik.
-Ne Şeyranı ula yemekler Hakkı'nın evinde verilecek, cin zabahtan hazırlandı.Emicen Selettin’e gurban kestirdik, kadınlar hep yemek işiyle uğraşıylar, siz merak etmeyn, uşahlara söyle.

Köy içine geldik ve Hakkı şahindaş’ın evine yöneldik Nadim Şahindaş‘ın bahçesinde yemekleri hazırlayan kadınlarımız geldiler sıraya dizilerek görevlilerle tek tek tokalaşıp hoş geldin yaptılar ve Allah sizlerden razı olsun gibi dualarını hep bir ağızdan yüksek ve coşkulu sesle sevinçlerini belirttiler.

Hakkı beyin balkonda bir masa servisi hazırlanmış ve herkes yerlerini aldı. Köylülerden yaşlıların oturabildiği masada yemek servisi yapılmaya başlanınca gördüğüm olay beni çok üzdü ve utandım. Servis yapanlar babam yaşındaki insanlardı. Fidanın Hasanı(HasanGünel),Hüsnü'nün Ahmeti (Ahmet Kara),Ev sahibi Hakkı Şahindaş servis yapıyorlar. Bu durum karşısında ben başımı eğerek çok zorlukla birşeyler yedim kalktım. Fotoğraf çekimi yaparak rahatladım. Herkesin fotoğrafını çektim.

Aklıma kadınlarımızın fotoğraflarını çekmek geldi onların yanına gittim. Nadim Şahindaş’ın bahçesinde en zor durumda olan onlardı; çünkü kurbanı pişirmiş, yemekleri yapmışlar. Şimdide kazanları, bulaşıkları yıkamakla meşguller. Ben o hallerini fotorafladım ama hava kararmak üzere olduğundan çok çekim yapamadım.
Yapımı başlayan Gölet sevinci ile Hakkı -Nezaket Şahindaş’ın Malikhanesinde verilen Yemek, Muhtar Durmuş Şahindaş, Nadim Şahindaş,Hasan Günel ve Ahmet Kara ile eşlerinin öncülüğünde halktan katkı alarak ikram edilmiştir
Adını yazamadığım emeği geçen kadınlarımız saygıyla anar,ilgi gösteren tüm insanlara teşekkür.

Ertesi gün Ankara’dan Dernek yönetimi olarak bizleri ve Göletin İnşaat şefi Mevlut beyi Yeniköy Yaylasına pikniğe davet edildik. Aslanbey, Emsal Günel, Nadim-Güher Şahindaş,Hakkı-Nezaket Şahindaş, Selahattin-Esmer Günel yaylada, söğüt ağacı altında piknik yemeği ikramında bulundular,sonsuz saygılarımızla anarız.

Üçüncü gün Ankara’dan dernek yönetiminden gelen bizleri Kırıntı Köy’ünden Bilal’ın Rıza Aydoğan, Hocaların Hüseyin Öztürk ve Öğretmen Durmuş Öztürk tarafından Karaburga (Burgababa) ya Pikniğe davet ettiler, bizim için çok güzel bir dinlenme ortamı oldu. Durmuş öğretmen kemençe ile dinletileri, türküler, oyun havaları dillendirdi, horonlar oynandı, neşelenildi. Şen geçen piknikte dediler ki gelin bir de yarışalım, bakalım boşalan şişeleri kim vuracak, yani atış talimi yapıldı. Herkes attı, vurdu vuramadı ama sıra bana geldi. Derler ya eşşeğin yemediği ot başını ağrıtır. Mevziye ben yattım bir attım pir attım şişeyi tam kendi gözümden vurdum, öbür gözümle baktım ki bir gözümden kanlar akıyor, hiç bozuntuya vermedim, gömleğimin eteği ile gözümü sildim. Eğlenceye devam,ama sofra arkadaşlarım heyecanlandı, ne oldu bakalım, görelim. Ne ettin, nasıl ettin saralım dedilerse de ben yok bir şey velveleye vermeyelim neşeye devam dedim. Benim için buda değişik bir anı oldu.

Bu karaburga gezisine en son 1960 yazında gitmiştim bu gezi beni çocukluğuma götürdü ve büyüdüm beraberinde Kırıntı köyü yaylasını ve bir gün öncede Yeniköy yaylasında sevenlerimizle birlikte olmak hepimizi onurlandırmıştır. Bizler göletten yukarılara çıkmayı hayal etmiyorduk, davette bulunanlara teşekkürler ederiz.

Gölet yapımında en önemli yapı malzemesi kil topraktır, ihtiyaç olan su geçirmez kil toprağın araziden temini için önceden tarla sahiplerinden izin alınmıştır. Taşınan topraklarla,tabanda geniş yükseldikçe daralan,iki tarafı toprak ortası kum çakıl karışık malzeme dökülerek yükselensetin su tarafı, iç yüzeyi sağlam kayalar yerleştirerek set tamamlanıyor. Yükseklik 8 metredir. Kavak dibinde toprak set yükseliyor.
Halkımıza ve doğanın her tür canlısına hayırlı olsun.

(Devam Edecek...)


-----------------------------------------------

14. Yazı – 15 Şubat 2014
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(13.Yazının Devamı)
“YENİKÖY ‘ DE TOPRAK MECLİSİ TOPLANDI
TOPRAĞI VERDİLER GÖLETİ ALDILAR TEŞEKKÜRLER”

İkin gün köyde halkla görüşmeler yaparak bir evde toplanıp görüşerek toprak sorununu çözmemiz gerekiyor gibi bilgilendirerek çağrı yaptık, toprağın teknik değerlendirmesi yani vasfını ve inşaat alanına olabilecek mesafeyi mütehitin şantiye şefi belirleyecek, bazıları memnuniyetini belirtti, bazıları hayır desede gece toplantıya katıldılar, Ayni gün, ayni geceDönya Barış Günü idi Eylül 1998 selahttin amcamın evinde uzun soluklu toplantı oldu,
Toplantıda bulunanlar :Ev saibi selehattin- eşi Esmer Günel Muhtar Durmuş Şahindaş (Deli Durmuş) ,Hüsnün AhmetKaraCemal Kara(hüsemetlerin)dayıların İstanbul,Aslanbey Günel-Eşi Emsal hanım İstanbul,Nedim Şahindaş İstanbul, Kıymet Şahindaş köy,Mehralı Günel köy,Metin - eşi Maha Günel köy, dayım Yusuf Aydın Ankara,SolmazGünel Ankara, CevatGünel Ankara dan ve Gölet inşaat şefi Mevlut bey mevcudu ile toplandık.
Söze biz anlatımımız şöyle oldu,Biliyorsunuz geçen yıl toprak veremediğimizden Gölet inşaatı başlayamadı
İhale iptal oldu?...
Bu sene szlere inandığımız için Ankarada K.H. G. Müdürlüğünde söz vererek tekrar çalışma başlattık, Gümüşhanede ihale yapıldı,bu senede ihaleye giren olmadı, ayni mütehiti telefola aradık Artvinde bulduk, kendisinden rica ettik Mütehit İsmet Kartal bey toprak sorunu var çözüldümü dedi, Ben bu sene sorun yok,biz dernek olarak size garanti ediyoruz dedim, bize güvenerek ihaleyi kapattırmadan Gümüşhaneye gelip dosyayı aldılar, şimdi sizlerden arzumuz kil toprak istiyor ve inşaat sahasına 1–1,5 km.en uzak tarlalardan, inşaat şefi mizde zaten aramızda ama konuşmuyorlar siz konuşun dediler.
İlk söz sizlerin Sırayla herkes fikrini söylesin, çok tartışmalı olan konuşmalardan sonra, ben söz aldım ve diyelimki sizlerin onar tarlanız var susuzluktan hiçbirisi ekilmiyor, benim sizden ricam birer tarlanızı bana bağışlayın dokuzar tarlayı ekersiniz, bu demek değilki su tartışması olmayacak, olacak elbette çünkü ekilmeyen yerler ekilecek, su yollarındaki ağaçlar sulanacak, doğadaki hayvanlar faydalanacak doğrultusunda görüş belirttikten sonra gergin hava sakinledi.
Şimdi geceden renkli geçen bazı görüşmeleri aktaracağım.En gergin hava Metin Günel ve Mehrali Günel tarafından olsada,Mehrali bey hariç tamamı kabul etmek üzere iken Amcam Selehattin bizim tarladan ne kadar çıkarsa alın dedi, Geceye damgasını vuran ise Hüsemet dayıların Cemal Kara, ayağa kalkarak dedilerki uşaklar biliyorsunuz benim ağabeyim Ankarada ağır hasta, bu gün yarın her şey olabilir ben giderim burda olmam, sabah bizim tarladan başlayın ben olmasamda Muhtar tarlayı gösterir sizde kazar alırsınız,ancak dediğiniz gibi tekrar düzlenecek değilmi, ama söz verin,tabi eskisi gibi olmaz nede olsa üstünden teker geçecek.
Durmuş amca hiç söz almadı suskun suskun bakındı bazende kısık sesle topluluğa yalvardı, yav pırahın şu tartışmay’da, işi başarah,Allah eşkına diyebildi ama çok güzel beklentimizden çok daha olgun bir toplantı oldu. BU GÜN TOPRAK ALIMI BAŞLAYACAK 3 Eylül 1998
-Sabah çok heyecanlıydım erkenden Selehattin amcamla köy içerisindeki çeşmenin yanında gidecekleri beklerken,Muhtar çoktan geldim dedi, gelen insanlardada ayni heyecanı ve gözlerindeki parıltıyı görüyordum,hepimiz spor kıyafet giyinmişiz ancak yanımıza farklı kıyafetler içinde Solmaz Günel geldi sanki bayrama veya düğüne gidiyor, her günkü gibi gıravatı ve takım elbise ile tam takım,Tozlu yollardan tozlu topraklı tarlalara gideceğimizi bilmiyor gibi giyinmiş Muhtar Durmuş Şahindaş tam resmi (lacivet) takıma bizi alıştırdı.
-Kırıntıdan Şükrü Aydoğan arabasıyla,Hüseyin Aydoğan sonraki ünvanı (Babiko) geldiler, hepimiz bindik Döndünün kavağı sahasına vardık.Paletli kepçe, kamyonlar hazır,Hüseyin kamera çekecek, ben fotoğraf çekeceğim, herkesin görevi var, diğer insanlar tarlalarını gösterecek yalnız,Kapılı yurtta Selehattin amcamların tarladan başladılar, ancak akşam kararlaştırıldığı gibi Cemal Kara kendi Tarlasını Gösterdi, çok beklemedi artık toprak alımı başlamış oldu.Yusuf Aydın(dayım ın tarlası sıcak paarda olduğundan oraya sonra gidileck. Tarlasın dan toprak bağışında bulunanların tamamının adı bizde kayıtlı değil isim,isim yazamıyoruz, bizi bağışlasınlar
Muhtar Durmuş amcanın bana anlatımını aktarıyorum
Gölet inşaaatı bitimine yakın İstanbuldan Dursun emicenin -bizim zeynebin oğlu Recep Ali dediki Dayı bizim kapılı yurttaki tarlaya ne kadar ekin ektin yani kaçliralık dedimki 10 bin,kaça ekersin, dedimki ekiliya, dediki boş ver onu sen, bu tarlanın toprağını alsınlar, sen yniden sür ek kaça ekersin, 10 bin dedim dediki al dayı sana 25 bin ve tarlasının toprağını aldık,bülüymüsün yanıya onun torpağıyla göleti tamam eyledik Cavat. senin öteki dayında kepçey tarladan kovmuş ben bunları sevüydüm, gendüsü bene söyledi yurduşen tarla hep oyuldu çukur oldu dedi.
-Bizde Recep Alinin bu jestini unutmuyoruz teşekkürler,Tarlalarından toprak vererek gölet yapım aşamasında katkı sağlayanlara sonsuz teşekkür.
kazı öncesi saha fotoğraf ları çekildi
13,Temmuz,1996 tarihinde Tuğrul Kara tarafından teminedilerek ölümsüzleştirilen Döndünün Kavağı altında Piknik fotoğrafı arşivimize kazandırılmıştır fotoğrafta Veysel Aydın,Kurtuluş Aydın (x) kişi bayan ayakta duruyorlar henüz çıkınları(Çantaları ) açılmamış.
--Eylül, 1998 tarafımızdan fotoğraflanan inşaat çizgileri çizilmiş, piknikçilerin yerini kazı makinaları almış fotoğraflar arşivimizdedir,
-Eylül, 1998 Toprak nakilleri devam ederken, kazı çalışmaları başlamıştır,bizde boş durmuyoruz Ankarada yazdırdığımız pankark(afiş leri olabildiğince yükseğe astık,kavak ağacı nı devirmemek için ağaç dip çevresine makinalar yaklaştırılmıyor, kavağın ayakta kalıp kalmamasına yetkililer karar verecektir.
-Kazı işlemleri hızla sürerken,ayni coşku ile tarlalardan toprak taşıma yürütülüyor,Çalışanların elbette kumanya ları vardır ama Köylülerde birşeyler ikramda seferber oluyorlar,kendi gördüğüm ise Hüsnü dayının oğlu Ahmet Kara termosta ayran taşıdı ve Aslanbey ve eşi Emsal Günel ayran taşıyarak ikramda bulundular bunları önemli görmemin nedeni ise köyde hiç kimsenin süt sağacak hayvanları yoktur, tamamı Şirandan satın almaktalar,diğer bir güzellikte köylüye yeni bir iş çıktı tamamı Gölet inşaatı çevresnden yapılan çalışmaları gün boyu güneş altıda seyir etmekteler,daha sonra öğrendiğim ve gözlemlerime göre Gölet yapımı tamamlanana kadar gelmiş izlemişler. Hatta karamasanınderesinden yaptıkları ilkel bir hark (su kanalıyla) bağladıkları suyu seyir etmişler kasım 1998
-Ankara dan köye gelen bizler İnşaat çalışmalarını gözlemlerken, bir taraftan hangi tarlalardan toprak alınıyor oralardada çekimler yapıyoruz,
Rauf bey akşam Gümüşhane’den telefon açtı sabah Şiran’da saat 9- 9,30 da Yeniköy’e geliriz, köyde buluşuruz.
–Hüseyin ve Şükrü bey Kırıntı da idiler hemen telefon açtım, bilgi verdim anında köye geldiler, göllüçayırda Hüseyin Şahindaş’ın (Celde) yaptığı dolmuş durağı olan yerdeki Kırıntı, Yeniköy yol kavşağında Lacivert takım elbisesini giyinmiş tam resmi kıyafetli Muhtar Durmuş şahindaş, Hüseyın Aydoğan,Şükrü Aydoğan, Solmaz Günel ve ben beklemeye koyulduk, çok zaman geçmeden geldiler,Ankara’dan Rauf Venedik, Gümüşhane İl müdürlüğünden Selahattin Kocaman,Su ürünleri mühendisi Mesut Demir,Şiran şefi ve şoförleri birlikte,Gölet inşaat alanına geçtik. Muhtar Durmuş amca takım laci’leriile ve uzun boyu dikkatleri çekmekte
–İnşaat sahasını gezdiler bazen kendi aralarında teknik konuşmalar yaptılar,bazende orada bulunan köy halkıyla sohbet ettiler hemde Gölet hakkında bilgilendirdiler Hüseyin kamera, Bende fotoğraf çekimleri yaparken bazen yanlarına yaklaşıp konuşmalara katılıyoruz, Durmuş amca sevinçli biraz uzakta geziniyor.lafa söze karışmıyor.
- bir an Sahada astığımız afişleri yakından okuyunca dugulandı Rauf bey, ancak sevincinide gizleyemiyordu, bu büyük iltifat oldu beni yazmanıza hiç gerek yoktu, teşekkürler, bir incelik.
-Afiş yazılarımız :
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, Gümüşhane K.H.İ.Müdürlüğüne ve Ziraat Mühendisi Rauf Venedik’e teşekkür ederiz.
Gelincik Göleti,Faydalanacak tüm insanlar ve canlılara hayırlı olsun, Gelincik Göleti yapımcı firma ve çalışanlarına başarılar dileriz,
Yeni köy –Kırıntı köy leri Ankara Derneği 03, Eylül 1998
Mutluluğumuz tarifsizdir, bugün artık geri dönmeyecek gölet resmen başladı
(Devam edecek ...)
Cevat Günel – Fotoğrafçı – Ankara – 0533 749 80 59


-----------------------------------------------

13. Yazı – 15 Şubat 2014
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(12.Yazının Devamı)
“BEKLENEN UMUT IŞIĞA DÖNÜŞTÜ :
DÖNDÜ’NÜN KAVAĞI DİBİNDE GÖLET DOĞUYOR:

Ankara’ dan Köye giderek, toprak arama sırası geldi. Dernek yönetimi toplandık, heyet olarak gitmenin uygun olmasına kararlaştırdık. Başkan Hüseyın Aydoğan, Şükrü Aydoğan, Solmaz Günel, ben Cevat Günel, Sükrü Aydoğan’ın arabasıyla gidip gelmek üzere görevlendirildik. Eylül 1998 de ulaşım harcamalarımız kendimizden karşılamak kararı ile ancak Dernekte karar toplantısında bulunan diğer arkadaşların bazıları yol giderlerine biz de katkıda bulunacağız dediler. Katkı veren arkadaşları yazmadan geçemeyeceğim: Nurettin Günel, Abdurrahim Kara,.Tuğrul Kara, Zeki Şahintaş. Katkıda bulunup şu anda aramızda (hayatta) olmayan değerli arkadaşlarımız Nurettin Günel ile Abdurrahim Kara’yı şükranla anarız…

Bir akşam güneş Ankara’da batmak üzereyken köyden telefon geldi, Selahattin amcamın eşi Esmer yengem lelefonda avazı çıktığı kadar bağırarak “Ula Cavat allah sizden ırazı olsun, Göleti yapmaya geldiler. Büyük,büyük arabalar yollara sığmadı, harmanlardan, meşenin urdan dozerler gavağın uraya gidiyler, köylü sevinçli.
-Bu bizce artık kesin bilgi, kesin sevinçti, heyecan tekrar dorukta, bizde yarın gece geliyoruz dedim.
Şükrü Aydoğan’ın arabasıyla bir gece yola çıktık, gece boyu kafadarlar neşesiyle günün ilk aydınlığında Koyuluhisar hizalarında Dere’de kahvaltı molası verdik. Çıkınımızda ne varsa derenin kenarında yarı meyilli kayaların üstünde güzel bir sofra hazırlandı. Bazılarımız hem yiyecekleri yıkadı hem elini yüzünü, ben de bir kenarda el yüz yıkayıp geldim ki Solmaz Günel suyun kenarına en güzel yere sırtını güneşe vermiş, hemen ani bir refleksle bağırdım: “Solmz, kalk oradan orası benim yerim!” Garibanım hiç de darılmadı hemen kalktı, o güzel yere ben oturdum, hala düşünürüm ayıp mı,yanlış mı yaptım bilemiyorum. Belki de bendeki bir naz idi fakat Solmaz da nazlanmadı. Aradan 18 yıl geçti iyiyiz. Her insanın kendisi için nasıl yolculuk ve sağlıklı varış bekliyor ise, bizde ayni derece rahatlıkta köylerimize, önce yeni köye götürüldük.

Köye varışımızda, önce Muhtar Durmuş Şahintaş’ın evinin kapısına gittik. Kapı önünde on kişi kadar ayaküstü sohbet ediyorlardı. Yüz ifadeleri biraz mutlu, biraz buruk bizi hoş karşıladılar. Ne var ne yok gibi sorgulamadan sonra “Eyiki geldiz emme, dedi.” Merak ettik. “Hayrola ne oldu, ne var,” dedik. Muhtar, “Ben telefonla size dedim ya parayı köyden topladık bu gece Kırıntı’da Soo (sofu) gile götürdük, ...’ya verdik, onu gonuşuyruh ayaküstü. Sizin gelecezi bülüydük. Hoş geldiiz, safa geldiiz Kırıntılı uşahlar, daha doğrusu Angaralılar, bu köylü sizleri heç unutmuycah, bu köyleri heç pırahmadız.
Birlikte hemen Gölet yapılacak alana çıktık, Araçlar, makineler alan içinde ve çevresinde Gölet olacak inşaat sahasını kireç dökülerek çizgiler yapılmış.
Tam zamanında gelmişiz, kazı yapılıp arazi yapısı bozulmadan hemen fotoğraf ve video kamera çekimi yapmaya başladık, Eylül 1998.
(Devam edecek ...)
Cevat Günel – Fotoğrafçı – Ankara – 0533 749 80 59


----------------------------------------------

12. Yazı – 15 Şubat 2014
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(11.Yazının Devamı)
“ KÖYE GİDİYORUZ ”

Rauf bey ben önümüzdeki hafta Gümüşhane ye gideceğim oradan Çarşamba veya Perşembe yeniköye geçerim, Ağustos 1998, Muhtar Durmuş beyin haberi olsun.
Gölet’in projesnden size veryim, sizde bulunsun sen belge arşivi yapıyorsun.

Ankaraya gelen Gölet haritasından bizde aldık.
Adı: GÜMÜŞHANE- ŞİRAN-YENİKÖY H. İ.S. GÖLETİ, Topoğrafik haritasıÇizen Mesut Çoban,Murat Demir Müdür,Ruhi Özçilingir İl Müdürü.ölç.1/1000 Haritayı aldık artık gerçekleşti bakıyoruz yeni bir aksilik olazsa, beklendiğimiz hafta Aslanbey Günelin oğlu Dursun Günel köyde evinin inşaatını yapıyordu kendisini aradım Gölet için gelecekler var onlarla ilgilenmesi gerektiğini söyledim, sonra Nizamettin Günelde arıyor oda ayni istekte bulunuyor.
Muhtar Durmuş amcayı aradım sevindi ve dediki, yeterki şu iş olsun ben unları(onları) Gümüşhanadan alrım.
Bize denilen hafta ve günde köye geliyorlar,sonrasını,…
Dursun Günel in anlatındanaktarıyorum
– Köye geleceklerini senden ve Nizamettinden öğrendiğim için Durmuş amcaylada konuştum, hem işlerimi yapıyorum hem takip ediyorum,fayans işleri için harç yapıyordum, araba sesi geldi yöneldimki bir siyah araba geliyor, üstüm başım harç içinde hemen arabayı çalıştırdım onları kuru derede yakaladım.
Takip ettim Çamlıkta mezarlık yönüne doğru gidip taş ocaklrının tepede durdular, yaklaştım hoşadım,konuşmaya başladılar Durmuş amca burası değil dedi ama dinlemediler ellerindeki haritayı açtılar, yere serdiler Gölet istiyorsanız burası başka olmaz işte hazır proje dediler,(proje 1971 tarihli)idi, Rauf bey kim diye sordum, benim dedi yaklaştım burası değil dedim ama sesler çoğaldı, Rauf bey dediki ben bu köye bu sene bir şey yapacağım mutlakka.
Döndünün kavağı nersi beni oraya götürün, Rauf beye benim arabayla gidelm dedim geldi, kendimi tanıttım, Ankarada sizlerden bahsettim,İstanbuldan bahsettim,Göletin Döndünün kavağının olduğu yere yapılacağını bekliyorduk, Durmuş amcada resmi araba ile sahaya geldiler yayla yolu üzerinde arabalardan indik, biraz geznildi ve tartışma tekrar başladı, topraklamı, taşlamı yapılacak, Gümüşhaneden gelenlerin vasıflarını bilmiyordum.
Ama Rauf bey yapıcı konuşuyordu.çok tartışmadan sonra dediki gölet burası olacak bu insanlar tarla sulamak için istemiyor hayvanlarını sulayacaklar ve toprakla yapılacak dedi geri döndük,Rauf bey yine benim arbayla gelirken, bu göletin bu sene yapılacağını size Ankara da söz verdiğini söyledi ve Muhtarın kapısına kadar geldik, yemek ikram etti isekte kalmadılar soğuk içecek olur dediler, ayran ikram edildi Kırıntıya gideceğiz dediler ve ayrıldılar Ağustos 1998 D.Günel.
Köy dönüşü K.H.G.Müdürlüğün de Rauf beyle görüştük, gölet sahasını beğendinizmi nasıl diye görüşünü sorduk,
-Sorun yoktur, yalnız baştan size söz verdiğim gibi bu yıl Göleti H.İ.S.G. (Hayvan İçme Suyu Göleti ) olarak yapalım, İnşaatını devam kararı alırız seneye adını değiştirir,H.İ.S.ve S.S.G.( Hayvan İçme Suyu ve Sulama Suyu Göleti ) yaparız ve seneye de kanal projesi hazırlarız, o senede kanallar yapılır, öncelikle Gölet işimiz bitirelim.
Rauf bey telefola aradı yarın Göletin ihalesi Gümüşhane de yapılacak, sonucu tekrar görüşelim.
Bu sevinçl haberi komiser Kazım amcayla’da paylaştım,
Komiser Kazım Günel amca rahatsızdı ziyaretine gittik, dernekte ne var ne yok gibi sorunca bende anlattım, -ne bülüm ki onlar bize bir şey yapsın bir bahane uydurup yine yapmazlar, 4-5 sene oldu heç bişey yapılmadı, emme siz bilirsiniz, dedi. –Ama Göletin ve yolların yapıldığını gördü 2-3 defa köye gitti 2007.bir gün köy dönüşü Ankarada 15 gün sonra vefat etti.daima saygıyla anarım.Dernek toplantılarımıza mutlakka katılırdı.
Eylül, 1998 yarın ihale yapılacak
Gölet ihale yapılacağı gün Gümüşhane’de başladı,
–Ayni gün akşama kadar Gümüşhane K.H.İ.Müd, lüğü il telefonlaştık İhale meblağı küçük diye kabul eden olmamış,bu kez bir daha yıkıldık, moral çöktü yinede umut aramaya koyulduk,Saat 17,30 dan sonra telefon umuduna kaldık,Birici ihaleye giren,Müteahit Nizamettin Günelin arkadaşı Gümüşhane D.Y.P.İL Başkanı olmuştu İsmet Kartal bey ve eşi ile de tanış olmamızla Ankarada, Kokteyl, toplantı,larda dostluk kurduk, toplantılara katılımcı arkadaşlar Nurettin Günel, Yusuf Kara, Tuğrul Kara, Hüseyin Aydoğan ve ben Cevat Günel bu kurulan dostluk neticesinde kendilerini aramaya koyulduk.
En az On kez aradık ulaşamadık,Tekrar morallar çöktü, çünkü ertesi gün dosya kapanacak, dosya kapatılmadan, Daireler açıldığı anda dosya alınmalı ki bir kez daha hakkımızı kayıpetmeyelim,saat gece 2300 oldu Aramayı kestik, tek çare kaldı sabah erkenden evini aramak, Hüseyin evine gitti ama benimde uykum kaçtı.
Gece saat 00,30 da telefon çaldı, arayan kişi İsmet Kartal yerimden korkmuşçasına sıçradım,Daha selamlaşmadan.
– İsmet bey, bu kadar çok aranıldığıma göre bi durum,bir olay vardır,geçde olsa arayayım dedim,nedir hayır ola.
– Selamlaştık, dilek ve temennilerden sonra bu gün bizim Gölet in İhalesi vardı giren olmamış sizin bilginizmi yoktu sizdende kimse girmemiş,yarın dosya kapanacak İsmet bey.
-Cevat bey ben Artvindeyim şu an şantiyeye gidiyorum, sabah saat 8,30 daireyi ararım sanada bilgi veririm, ama köyünüzde toprak sorunumuz var biliyorsun onu ne yapacağız,
-biz bu sene olay yaşamayacağız köyle irtibatlıyız siz ihaleyi alırsanız, ertesi gün dernekten bir grup köye geleceğiz ve halkı toplayıp sorunu tam çözeceğiz.
-Siz güvence veriyorsanız, o halde sabah benden heber bekle ben sizi mutlak arayacağım, içiniz rahat olsun.
- sabah saat 9 00 civarı İsmet bey aradı, -ben dosyayı aldım yarın yeşilbikteki (korzaf) şantiyeye gider ordan yeni köye geçerim,siz en geç 4-5 günde gelirsiniz.
-Teşekkür ettim ve hemen başkan Hüsyine gittim haber verdim ikmizde sevinçliyiz,Rauf Beye telefonla bilgi verdik, ismet beyin dosyayı aldığını söyledik. -Ben İsmet Kartalı ararım,sizde gideceksiniz bende geleceğim gölet tabanı kazılınca zemini göreceğim telefonlaşırız ve köyde buluşmak üzere yolunuz açık olsun.
-İş kaldı daireden izin almaya,hemen köye nasıl gidilecek. İş yerlerimizden gerekli olan izinlerimizi aldıktan sonra yol hazırlığına başladık,
-İsmet bey aradı ben muhtar’la görüştüm, araçları köye gönderiyorum, şantiye şefim yiğenim Mevlut tur gelmenizin gerekli olduğunu muhtar Durmuş bey söyledi ve sizi bekliyor,siz gelene kadar biz taban açarız, O zaman Rauf bey de gelir.
-Tam yola çıkacağız Muhtar Durmuş amca telefon etti, dediki yav cavat allah eşkına ben bu işten bezdim, mütahit geldi, makinelerde geldi emme şimdide başımıza soo (sofu) gilden biri, x kişi kavağın yerine ortah çıhtı 4 00 T.L. istiyler, tamam dedik emme haman istiy , Garar aldıh köylü gabul etti toplayıp verecek diyrim, haman olacak yosama başlatmam dedi ben şaşırttım gardaşım,canım daraldıda size telefon açtım, biz paray verekte eylegelin,
öteki sıkıntıyı demiycem, onada arkadaşlar hep birlikte hak veriyoruz,çünkü o insan köyde hep yalnız kaldı,bize can atıyor, bizden güç bekliyor, arkasındayız ama ekonomik anlamda biz güçlü değiliz, var yok bişeyler yapmaya çalışıyoruz, onunda yetmediği anlaşılıyor.
Biz yarın gece yola çıkıyoruz dedim.
- Ula var olsun Angara daki u Gırıntıllı (Kırıntı llı ) uşahlar sağ olsun, hadi size eyi yolculuklar.
–biz böyle dopinkler aldıkça sevinçten uyumuyoruz,Ankara nato yolu,Ege mahallesi, gece kondular arasını cadde, sokak boyu dolaşarak yapacaklarımızı planlıyoruz, aklımıza afiş yaptırmak geldi, yazısını tasarladık,sabah ilk işim, sıhhiyede yazdırdım, afişlerGölet inşaatın’da Döndünün kavağı dibine asılacak.

(Devam edecek ...)
Cevat Günel – Fotoğrafçı – Ankara – 0533 749 80 59


-----------------------------------------------

11. Yazı – 23 Aralık 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(10.Yazının Devamı)
“RESMİ DAİRELERLE DİYALOG SÜRÜYOR”

Göründü mum ışığı, aydınlandı Gölet Çalınan her telefonu açtığımızda, bizde umutlar birer mum ışığı gibi çoğalarak aydınlanmakta. Telefonla “Daireye gelin görüşelim, biraz da detay konuşuruz, dediler. Kalktım gittim, yukardaki malum olan dairelere.
-Dosyanız hazır, toprak sorunumuz çıkmazsa dosyayı Gümüşhane ye göndereceğiz, dedi Rauf Bey.
-Ben size aralık ayında dernek başkanıyla geldiğimizde toprağı biz size garanti ediyoruz demiştik, dedim. Şimdiyse köyle telefon irtibatında, cevaplar olumlu, bu kez sorun çıkmayacak, bu nedenle size güvence veriyoruz,
-Biz sizlerle dost olduk birbirimizi iyi tanıyoruz, elbette güveniyoruz ama toprak sorunu önemli. Dosyalar aslında Gümüşhane’de yapılıp Ankara’ya bilgi vermek anlamında buraya gelmesi gerekirken, emirvaki olmuş gibi biz Gümüşhane’ye gönderiyoruz, onun için tekrar toprak sorunu yaşamamamız gerekiyor.
–Bu kez artık sorun yaşamayacağız, yeterli diyalog kuruldu, güvence için bizden yazı gibi bir şey gerekli mi?
–Dedim ya sadece sorun olmasın. Bu sizin son şansınız olacak, bunu iyi kullanalım, kaç senedir gösterdiğiniz çaba karşısında, bizde sizde mahcup olmayalım, köye önemli ve yararlı bir hizmeti biz de gönülden istiyoruz. Köy yollarındaki arkadaşlarla da sizi konuştuk onlarda yol sorununuzu bu sene giderecekler.
–Bu bilgi beni çok mutlu etti, burdan köy yollarına onların yanına gidecektim, gayretinize teşekkür ederim.
– Onların yanına şimdi gitme. Program olurlarını aldılar, cetveller çıksın, ben takip eder Nisan ayında seni arar gelmeniz gerekirse çağırırım, senin şimdi yapman gereken iş, telefonu boş ver, köyde kar kalkınca Haziranda, Temmuzda ödenekler ancak başlar. O zaman köye gidip halkı toplayın toplu birlikte toprak sözünü alın ki kesinlik kazansın, ben köylerle çalışıyorum, köy yapısını iyi bilirim, itiraz etmeyi en çok ben bilirim diyenler yapar, bir çürük hepsini çürütür.
- Anladım bu önerinizi dikkate alacağız. Dernekte görüşürüz, çok teşekkür ederim yaptıklarınızı unutmayacağız.

Okuyucu dostlar bilesiniz ki biz yalnız bu işleri yapmakla kalmıyoruz. Ankara’da olmamızın önemi nedeniyle bizim yapabileceğimiz destek ve yardımları bizden isteyen her kim olursa olsun gücümüzü esirgemedik, yapabildiğimiz oranda onlarla olduk, bazı notları da vermek yanlış olmaz zannediyorum.
* İstanbuldaki Kayacık Köyü dernek yönetiminden Başkan Yılmaz Çayoğlu, Murat özçelik, Mehmet Çayoğlu dönemlerinde köylerinde ağaçlandırma yapılması ve köy yollar için yaptıkları çabaları biliyorum. Geldiklerinde defalarca onlarla ilgili kurumlara giderek hem kendilerini tanıştırdık hem geri dönüşlerinde başlayan evrak ve iş takiplerini sürdürdük, bir cömertliklerini hiç unutmuyorum, onlar peşin ödüllendirdiler, daha işleri yapılmadan.
* İşlerinin ne aşamada olduğunu yerinde görmek için sonra geldiklerinde, önceki tanıştıkları kurum elamanlarına akla gelmeyecek hediyelerle geldiler, onlar hediyeleri sunarken biz kenarda gariban konumda sadece seyir ettik.
Ama bizde ikramda bulunmayı öğrendik, sağlıkçı Şükrü Aydoğan ve ben üç kişiye güzel hediyeler götürdük.
*İstanbuldaki Kırıntı köyü dernek yönetimi daha çok, toplu yönetim halinde gelirlerdi orman fidanı almaya ve Kırıntı yaylasındaki çam ağaçlarının kesilmesine alınan kararı bakanlıktan durdurmak için, onların bu çabalarını kutlarım, Yanlarında beraberdik, ilgili merci idarecilerine beraber gittik.
*Bundan sonrada daha güçlü birliktelikten yana olduğumuzu belirtir, tek kuvvet olarak ve beraber yeni projeler üreterek neler yapabileceğimizi ortaya koyalım istiyoruz
*Bilirsiniz ki makara ipliği kalınlığındaki ipliklerin bir araya getirilmesiyle gemi halatı meydana gelir, daha düşünmeden birliğimizle Halat olalım, sen, ben gibi birey bir hiçiz.

Böylesi çalışmalar sürüp giderken beraberinde hep Gölet için iyi haberler beklemekteyiz. Nihayet Mayıs ayı geldi. Beraberinde iki neşeli habere kavuştuk. Bir tanesi yol Civrişon (Konaklı) sapağından başlayıp, Kirazmaşat (Selimiye) köy arası yol etüdü başlamıştır. Haziranda etüt kazıkları çakılacak, ama Kırıntı’da bir beton köprü inşaatı başlamak üzere yapılsın bakalım. Konaklı, Kırıntı, Yeniköy arası asfaltlanacak diğeri şose olacak.

1998 Ekiminde ikinci kez Yeniköy Gölet kararı çıktı. Gelincik Göleti artık hayal değildi.
İkinci haber ise Gölet projeleri uygun görüldü, en geç Eylül ayında ihale edilecek, tabi bu haberler bizleri mutlu etti. Şimdi iş bize düştü. Köye gidip toprak aranacak. Bu çalışmaların görevi dernek tarafından bana verildi ama yönetimdeki arkadaşların desteklerini de alarak devam ediyorum. Onların heyecanı ve verdikleri katkılar unutulmaz, sırası geldikçe tek tek adlarını yazacağım, Kırıntı köylüsü, Yeniköylüsü hep birlikte güç kattılar. Bu yıl gölet için artık bir netice, bir sonuç yılı olduğunu işaretleri gelmeye başladı. Ankara merkezden her geçen gün daha güzel haberler almaktayız ve kendilerini de hep yanımızda gördük.
Yine aldığımız bir bilgiyle heyecanlandık. Sevinçliyiz, fakat ihalenin ertesi günü bizm köyde olmamız gerekli ancak, biz henüz ne zaman, ne de ekonomik olarak hazır değiliz. Derneğimizinde parası hiç yoktur, yinede dört gözle bekliyoruz, gitme anını.

Ağustos ayının son günleri idi Köy hizmetleri Genel Müdürlüğüne çağrıldık. Başkan Süleyman Kaya ve Ruhi beyle görüştüm. “Gölet Eylül ayında Gümüşhane’de ihale edilecek takip ediniz ihaleyi alanı bilin.” dediler.
-Ruhi bey, dedim. İhale haftası ben Gümüşhane’de ve köyde olacağım. Göletin kazı sonu tabanını göreceğim, siz de en geç ihalenin 3. Günü toprak için gelirseniz belki buluşuruz.
-Cavat ben de gelip yerinde göreceğim beraber gidelim, dedi Ruhi Bey. Araziyi görürüm, yollara da bakarız. Trabzon’a uğrayıp bölge müdürünü, geçer Gümüşhane’den il müdürünü alıp köye geçeriz. Kırıntı’da Durdane ve Esma hanımların evine de gideceğim. Kırıntı muhtarı yola karşıymış, onu da görelim, nedenmiş.
-Ben muhtar Hasan amca ile görüştüm. Yapılacak köprüden yukarıda birkaç tarlası varmış. Yol tarlalarını bölüyormuş. Bu durumda adam haklı. Devlet güçsüz bölgelerde kamulaştırma yapmıyor. Verirsen hizmeti alırsın, böyle yasa olur mu? Hizmeti bir tek o adam mı alıyor? Bana göre bahane uyduruluyor, kamulaştırma bedeli ödesin efendim.
-Cavat bey yasa böyle. Köy Hizmetlerinin yasası bu, benim elimden bir şey gelmez kardeşim.
–Süleyman bey ben size veya şahsınıza bişey demiyorum, Şehirler arası kamulaştırılıyor hatta bazı alanlarda beklentinin üstünde servet sahibi yapıyor. Köyler arası da yapsın, yapmazlar çünkü nüfuzu olmayanlara tozlu yollar çok bile. Efendim karayolları statüsünden köy yollarını yine siz yapın, vatandaş mağdur edilmesin, ama böylesi yasalar patron yanlısı bürokratların çizimleridir efendim. Köye gidersek göreceksiniz; köyün tarımı için düz alan yalnız yol güzergahında var. Köylü orayı kaptırdı mı elinden vay hâline. Mücadele ettin mi yine vay hâline?
-Cavat sen Kırıntı huhtarını çok seviyorsun herhalde. Almancıymış galiba. Onu tanımadım ama telefonla 2-3 kere konuştum. Sizinkini getirdin, Deli Durmuş’u yani doğrusu güzel insan hoşuma gitti.
–Efendim Almancı olduğunu bilmiyorum. Babamın yaşında. İyi insan ben beğeniyorum, ama kendisi benden hoşlanmadı, onu da biliyorum. Toplumsal konularda biraz fikir jimnastiği yapmıştık, öyle yorumladım.
-Efendim, köye gitme konusunda fikrimi söyleyecektim, bizim araba size ulaşamaz, birlikte zor gideriz.
-Dedim ya ben uçakla Trabzon’a gideceğim, oradan Gümüşhane’ye geçeceğim. Siz doğru köye geçersiniz. Telefonlaşırız Şiran’da buluşur oradan köye gideriz, benim programım gölet bittikten sonra olacak.
-Biz dernek yönetimi olarak gölet başlamadan toprak temini için ihale sonrası hemen gitmeyi kararlaştırdık.
Rauf bey birlikte köyde olmamızda yarar olacağını söyledi, orda buluşacağız.
-Siz bu sefer gider gelirsiniz, ben de sizden durum hakkında malumat edinirim, tekrar hep birlikte gideriz olmaz mı?
- Peşinen teşekkür ediyorum, bizden isteğiniz var mı?
-İsteğim falan yok. Cevat bey, herkes şunu bilsin ki ben bu yolu Dudane ve Esma için yapıyorum. Çok geciktiği halde, Kırıntı’nın köprüsü bitsin yol başlayacak.

Site okuyucu ve yazarlarından ricam olacak, bundan sonraki bölümlerde çokça isimler olacak. Bu isimler belki sizleri sıkar ama olayların aktörleri onlardır, onlarsız yapılmıyor. Fayda sağlayan herkesin adlarını hatırlayabildiğim kadarıyla yazacağım. Çok arzu ettiğim hâlde hizmet emekçisi diğer bayan adlarını tek tek aktaramıyorum, tutuyorum, tamanını saygılarla anarız.

(Devam edecek ...)
Cevat Günel – Fotoğrafçı – Ankara – 0533 749 80 59


-----------------------------------------------

10. Yazı – 01 Aralık 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(9.Yazının Devamı)
“GÖLET İÇİN MUM IŞIĞI AYDINLIĞI GÖRÜNDÜ”

1997 Aralık sonu bir müjde:
*26 Aralık 1997 tarihinde daire içi yazışmalarında H.İ.S. Göleti programı ve bütçesi Bakanlık olurunun alındığınının müjdesini yılbaşı hediyesi olarak verdiler,
*Sanıyorum bizim, geçmiş senelerde başaramadığımız onur ve gurur meselesi köy sorunlarının güzel haberlerini almakla 1998 de Cumhuriyetimizin 75. Yılı Göletimizinde Yollarımızında şanslı yılı olacaktır.
*Yılbaşında gelen mum ışığını aydınlığa çevirmemiz gerekiyor.
*Dernek, ara dönem faaliyetlerimizde bizce dikkate değer.
*Diğer problemlerimizi unutarak Mart 1998 tarihinden sonraki faaliyetler için yeni enerji sarfına hazır olmalıyız.

Enerjiden laf (söz) etmişken, bizler tempo olarak ne konumda olduğumuzu bilmeniz ve tanımanız hususunda kendimizden biraz söz etmek istiyorum, Gölet, yol konuları dışında diğer üstlendiğimiz misyonların heyecanı çok daha doruktadır, Ankara’da Kırıntı köyü-Yeniköy dernek faaliyetive Derneğe bağlı Gelincik dergisi yayın çalışmalar. Bazen dergiye yazı yazmak veya yayın kurulu ile görev yapmak için çok geceler sabahlarız, yetmez kapı kapı gezer dergi dağıtımı yaparız, taktirlere teşekkür eder, tenkitlere cevap vermeye çalışırız.

Gelincik Dergisi 1. Sayı 01 eylül 1994 de her türlü imkansızlıklar dahilinde Fotokopi yöntemiyle tamamı kamu kuruluşlarından yararlanılarak 32 sayfa siyah, beyaz olarak hazırlandı, ön yüzü kapak Kırıntı Kân kıranındaki Anıt Ardıç Ağacı konuldu,300 adet, dağıtımı yapıldı, yayın kurulunun heyecanın tarifi yapılamaz sevinç içinde.

Dağıtım sonrası bir gün benim evin kapı zili çaldı baktım Kırıntı’dan Anşanın Arifi (Arif Bal. Gerçekten arif insan, olgunluğunuda, iyi insan olma özelliği ile tanıdığım kişidir. Elinde ilk sayı dergimizle görünce açıkça söylemek gerekirse bende bir kaygı oluştu, eyvah proplem var dedim, heyecandan içeri buyur etmeyi unuttum, kenara geçtim girdi ve oturmadan ayakta konuşmaya başladı ve:
"Cavat sizi kutlarım bırav size," dedi. "Ben niya geldim bülüy müsün, bu gece habu dergiyi üç defa baştan sona kadar okudum, baham dedim kimsenin alehinde bişey yazmışlarmı, emme sizi kutlarım u (o) eseyni de (Hüseyin) Aydoğan burdaki emeği geçenleri hep kutlarım. Hiç kimsenin alehinde bir şeye rastlamadım. Hepizi gözlerinden öperim çok sevinçliyim. Bırav bu gençliğe, irenklisini de çıkaracağınıza inanıyrım, şımarmayacaza da güveniyrim."

Bu, bizim aldığımız ilk ve son taktirdir. Heyecanımız, Arif amcanın bu davranışını,yurt dışındaki derneklerimizden ve İstanbul'daki derneklerimizden ayrıca dayanışma bekledik. Bırakınız taktiri, eleştiri ve benzeri tepki dahi göstermediler. Yine de amaçlarımızdan ve ideallerimizden vazgeçmedik. Üzülmedik diyemem, bunu sitem olarak yazmıyorum, gelecek her günü yine değerlendirebiliriz, yeterki İdialist olalım. Bilelim ki beraberlik ve birlikte olmak her zaman toplumumuz için gerekli olacaktır. Karanlık günlerin habercisinimi bekleyeceğiz.

Bizler en zor koşullarda Dernekte,Dergide ve köylerin sorunlarında hepimiz fahri olarak fedakarca çalışmamızın ötesinde tüm gücümüzü kendimiz üstlenerek yürütmekteyiz. Bu demek değildir ki yalnız biz varız, böylesi egomuz- olamaz. Dernekler üyelerin veya temsil ettikleri toplumun ortak malıdır. Ortakların isteklerine yöneticiler uyarak hizmet yapmalı,ancak ileri bir görüş ve düşünce hasıl olduğunda ortaklarla paylaşıp kararlarını alarak işi yürütmelidir, aksihalde öngörüsüz insanlar sadece ben varım Başkan oldum’a kapılır. Profili: Sorunlu insandır.

Herbirimizin kamu kuruluşlarında olan sorumluluğumuza ilaveten, yaşam koşullarımızı zorlaştıran ekonomik imkansızlıklara rağmen inatla sürdürdük.

Gelincik dergisi sorumluları, başkan Hüseyin Aydoğan, yayın kurulu Ali Aydoğan, Cevat Günel, Ayhan Aydın, Muharrem Aydın, İsrafil Kara, Rıza Kara, Mecnun Bal, Şükrü Aydoğan, AyhanGünel, SebahattinGünel, Olcay Kara ve Hüseyin Aydoğan'dan oluşan ekip dört (4) dergi sonra faaliyeti bitirildi. Sorun ekonomiidi.

Dernek çalışmalarını da ayni heyecanla devam ettirildi ve sürüyor geçmişte bilemediğimiz bir yanlışımız olabilir. O nedenle İstanbul, Almanya Dernekleri ile yeterli koordine ya kurulamadı,ya da kendimizi yeterli anlatamadık ki bütünlük sağlayamadık görüşündeyiz. Şimdi bekliyoruz hiç bir zaman geç sayılmaz, ama kayıp olmuştur…

(Devam edecek ...)
Cevat Günel – Fotoğrafçı – Ankara – 0533 749 80 59



-----------------------------------------------

9. Yazı – 01 Aralık 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(8.Yazının Devamı)
“GÖLETLER DAİRESİ’NİN, GÖLET İÇİN İSTEĞİ:
*Ey Köylüm ver Toprağı, al Göleti *

Su arayan köyümüzde altarnatif su için toprak verilmeyen tarlanın hazine arazisi olduğu akıllarına hiç gelmiyor. Kaldıki tapulu olsa bile tamamı susuzluktan yıllarca ekilmediği için her tarafından, kökten gelen kavak, meşe fidanları fışkırıp çoğalmış, yer yer çoğunluğu çam türü ile karışık fidanlar tarlaları kaplamış,

-Atalarımızın olağanüstü çabaları ile yuvarlanarak taşınan taşlardan yapılmış sınır görüntülü duvarları olmasa orman arazisi zannedilir bu tarlalar.
-Hatta sınır duvarları zamanla yıkılarak her iki tarafa öyle dağılmış ki sınırın neresi kime aittir bilinmez, bu kadar karmakarışık arazilerin sahipleri biziz diyenler susuzluktan kullanamadıkları hâlde, neden toprak vermek istemezler anlaşılır değil.
-Asıl hırsları (mülkiyet) hakkının miras hakkı olan sahiplerine vermeyerek üzerinde söz sahibi etmemişlerdir, olsalardı bir sahip gibi oylama yaparak, susuz tarlaların değeri ve hiçbir önemi olmayacağını bilirlerdi.
-En az otuz beş veya kırk yıldır kullanılmayan bu toprakların bir kısmının kullanabilir duruma gelebilmesi için elbette suya ihtiyaç vardır, suyun gerekliliğini tek bilen kişi köy Muhtarı olmuştur, -Köy Muhtarı Durmuş amca diyor ki: “Ula cavat bülüy müsün su olmasa habu arazi hep böyle kalır, yav ula suyu guyruğundan yakaladıkta elimizden gaçırdıkya, yanıyrım.” diyen (deliDurmuş) lakabıyla anılan ve böyle -söylenmesinden asla gocunmayan insanı anarak çabasından söz edeceğim.
-Ekim 1997 de bize telefonda demiştir ki: “Ben köylüden bişe anamadım. Ben bi avuç torpah alamadım. Gardaşım ya gidin gendü işize bahın, yahut siz gelin baham, köylüyü barabar gezek, söz alabilirsek köy hızmetlerne eylece baş vurun yaptırabilecekmişiz, emme önce gelin torpah işini halledek…”

Bu fedakar çabalar karşısında böyle insanın hiçbir duyguların altında ezilmesine, dernek olarak elbette gönlümüz razı olamazdı. Derneğimizin de onur meselesidir. Onun için 1997 kasım ayında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Lodumlu /Ankara tesislerine Başkan Hüseyin Aydoğan’la giderek Göletler ve köy yolları Daire başkanı Süleyman Kaya ve Göletler dairesinde, ihaleden dönen projenin elinde olduğunu bildiğimiz Mühendis Rauf Venedik beyle görüşerek toprak teminini biz yapacağımıza dair söz vermek koşuluyla projenin tekrar 1998 yılı yapım ve ödenek kapsamına alınması hususunda sözünü aldık. 1998 yılı içinde takip etmemizi önerdiler.
“Gelmişken sizlerden başka ricamız olacak, köy yollarımız hiç değişmedi, yeni bir dilekçe vermeyi düşünüyoruz.”
26.11.1997 tarihli dilekçemizin içeriğine baktı, şöyle idi: Konaklı, Kırıntı, Yeniköy, Selimiye bağlantılı yol ağına ait programının alınmasına, ödeneğinin çıkarılmasını ve yolların aynı yıl içinde yapılmasını rica etmiştik.
1994 ten1997ye kadar geçen3 yılda defalarca dilekçeler karşılığında programa alınmış, ödeneği çıkmış, ama yollarımız yapılmamış olmasına karşın dilekçelerimize cevap verilmemişti.
-Bilinmesinin yollar konusunda Aralık 1997 tarihli üç adet dilekçe sunulmuştur ayrı ayrı günlerde.1995-1996-1997 yılları programa alındı, bütçesi çıktı, ödenek ayrıldı, yine de yapılmadı, kepçe greyder, yol kazıyıp, toz toprak düzlendi, oldu köy yolu, çok bile köylüye.
-Bütün Olumsuzlukların dönemindeki Gümüşhane yetkililerinden kaynaklandığını en üst makamla açık, açık tartıştık,ama gerekçeleri çalışan personelin sendikal faaliyetleri bahane gösterildi ve işçilerin grevi vardı,sonrasında hava muhalefeti fırsat vermedi,inşallah bu sefer olacak,Sn. valinin duası bu oldu.
26,11,1997 tarihli yollar konulu dilekçemize, anında 17, aralık1997 tarihle derneğimize, Gümüşhane’den müdür Aydın Kocaman imzalı ilgi talebiniz yol ağında olmadığından gibi bahanelerle olumsuz,ancak yol ağı tesbitinide dikkate alınacaktır gibi bir ay içinde hızla cevap yazısı geldi,
-Bu cevap yazı konusu,bizce niteliksiz ve anlamsız nitelendirdik, çünkü beş yıldır hiçbir dilekçelerimiz ilgi görmez ken sezon sonu,yıl sonu (Kış ayları) hizmet yapılamaz?, gelen bu ne ilgidir, bilmemiz gerekli dedik.
-Bizde hemen ayni gün K.H.Genel Müdürlüğüne giderek içerği çok detaylı, iki sayfalık yeni bir dilekçe sunduk.
-Dilekçenin içeriği şöyle, köyler arası yol güzergahını, km.leri, mevcut köprü ler, ihtiyaç duyulan köprüler ve kimlerin arazisinden, hangi köy merası kullanılarak geçecek tir, belirtilerek yazılmıştır.
-Çağımızın yol araçlarınca kullanılamayan tarihi katırcı yolunu kullanmak istediğimizi ve bu yol ayni zamanda Şiran–Alucra Şehirlerarası ek altarnatif yol olcağını vurgulayarak, 26, Aralık 1997 tarihinde yeniden sunduk.
-Köy yolları ve Göletler dairesi başkanı Süleyman Kaya bize dönerek, ben bu bahsettiğiniz yolu yapmak arzusun dayım,bu yolun Konaklı Kırıntı arasını yıllarca ihmal ettiğim için Durdane hanım bana küstü anlıyormusunuz, Durdane Öztürk için sizden dilekçeyi isteyerek alıyorum ama sanmayınki ne sizin için nede başkaları içn bu yol, yapılacak boynumun borcu oldu, anlaşıldımı Cavat dediler.
-Bizde önemli olan bir hizmete ulaşmamızdır, kimin yaptırdğı değil, yaptıranada minnet ve saygı duyarız.

(Devam edecek ...)
Cevat Günel – Fotoğrafçı – Ankara – 0533 749 80 59


-----------------------------------------------

8. Yazı – 01 Ekim 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(7.Yazının Devamı)
“GÖLET Mİ, TOPRAK MI?”

Rauf beyin abisi Sami beyle çıktık, binasını görmeye gidiyoruz, ama iş yerime uğramadan gidemezdim. Arabasıyla giderek daireme uğradım ve gerekli görüşmeleri yaptım. Tekrar yola çıktık, fakat bir boşluktayım . Sevincimi paylaşacak kimse ve zaman arıyorum.
Sami bey yolda anlatıyor:
-Bizim köyde Rumlar vardı, onlar göçüp gidince, sizin köyden gelenler oldu yerlerine. İsmayıl Amca, Kerim vardı. Sonra bizim köyde bazılarıyla aralarında anlaşmazlık çıktı. Kerim bir adam vurdu, sonra da sizinkiler çekip gittiler.
Sözünü ettiği İsmail Günel, Delügilden (Nurettin in babası)dır. Kerim Kara Hemitgildendir. Hikaye çok uzun, anlatmayayım, zamanı, sırası gelirse iyi araştırma sonucu anlatırım.

İlk olarak Nizamettin Günel’i aradım. Çünkü daha önce de her görüşme sonucunu kendisine bildiriyordum.
Akşam olunca Başkan Hüseyin Aydoğan’a anlattım. Dernek yönetimini toplayıp sonucu kendilerine anlatmamı istedi ve toplandık. Yönetime detaylıca anlattım. Herkes sevindi amma en çok Üsküdar ablanın oğlu Yusuf Kara sevinmiş, boynuma sarılmıştı. Onu özlemle anıyoruz.
-Arkadaşlar iş, artık ihaleyi beklemek. Bundan sonra sıra yollarda. 1996’da işçilerin grevini bahane etmişlerdi. Bu sene de yol etütü de yapıldı, hazır. Bütçeye aldırtmak olacak asıl işimiz.

Gerçekten eylül ayı sonunda ihale aşamasına gelindi. Bizde heyecan dorukta. Ekim ayı ilk günleri akşam beşlere kadar bekledik. İşin küçük olduğunu, oraya şantiye kurulamayacağını bildirdiler. Bunun üstüne Nizamettin’in inşaat mühendisi, arkadaşı olan mütahiti arıyor. İsmet Kartal, ihaleye giriyor ve işi alıyor; ön yoklama için köyümüze gidiyor, halkla görüşmeler yapıyor. Tarlalardan toprak arıyor. Yusuf dayımların sıcak paardaki tarlayı belirliyor. Tabi başka tarlalara da bakıyor, belirledikleri tarla sahiplerinden sözlü de olsa izin alacaktı ki şantiyesini kurabilsin.

Ne yazık ki ilk itiraz Yusuf Aydın dayımdan geliyor:
-Ben toprak, moprak vermem, tarlayı zaybazay edersiz, diyor.
Dayım Yusuf Aydın vermeyince diğer köylüler de vermiyor, biz bu olayları çok geç duyduk. Mütayit dosyayı almaktan vaz geçiyor.

Muhtar Durmuş Şahindaş (Durmuş amca ) telefon açtı bana, dedi ki:
-Ula Cavat, hav senin dayın neymiş ula, babaan ahına, ula u neymiş! Daşı kıttadı bi torpah vermedi ya! Adamlar da çekip getti.
Telefonda hiçbir cevap veremedim. Sadece kuru kuru yutkundum.
-Yaav Cavat, niya bişey demiysin? Sene diyceam bişe yoh, sadece derdimi anlatıyrım, siz yapacazı yaptınız, Allah ırazı olsun. Baarıyrım, çıırıyrım; bi allahan guluna laf anatamadım da seni buldum, gücüm sene yetti.

Kısacası 1997’de yapılamadan kış geldi. Bizde moral kalmadı.
-Sil baştan, tekrar aynı yerden yani sıfırdan başlayacağız demektir,
-Aynı yere aynı göleti istemek hangi yüzle olur bilemem, ama olacak,
-Duyulduk bir kez, yapılacak; dönüşü yok.
-Utanarakda olsa gideceğiz, isteyeceğiz; ama şimdi ricayla değil, arz edeceğiz, belki de yalvaracağız.
-Kendi işim olsa çoktan bırakmıştım.

Söz konusu olan kış boyu Dayım Yusuf Aydın la toprak yüzünden bazen ileri gidecek boyutta tartıştık, hiç hoş olmadı. Ama biz yılmadık, yeter ki bir kez yanlarına gidelim, iş için değil merhaba demeye, biraz hoş sohbet biraz da hoş olmayan sohbet olur ama sonra açılırız dedik ve hemen yanlarına gitmeye karar verdik. Eğer yaklaşımları olumlu olursa meramımızı (derdimizi ) yumuşak dille arz ederiz. Bu karara vararak Başkan Hüseyin Aydoğan’la kurumdakilerin hepsini ziyaret ettik. Korkarak gittik, ama sonuç güzel oldu.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Köy Yolları ve Göletler Dairesi Başkanlığında köy yolları müdürü iken köy yolları ve göletler Daire Başkanı olan Süleyman Kaya’nın yakın ilgilerini hemen hissettik. Desteklerini alarak biz bu işin düğümünü çözeceğiz ama kimi nasıl ikna edeceksin demek içimizden geçmiyor değil.
Arada bir şaka da dese gerçek payı da var,
Başkan Süleyman Kaya diyor ki:
-Pırak Cavat pırak şu işin peşini. Deymez kuru tarlalarından toprak vermeyenlere. Hani sizinkilerle övünüyordunuz, merhametlidirler insanlarımız iyidirler diyordunuz. Bu ne biçim merhamet, bu nasıl iyilik. Göletten kurt, kuş faydalanacak. Toprak sahiplerine bir zarar olmayacak ki. Dozerle, kepçeyle toprağın yüzünü sıyıracak, alttan toprak alıp sıyırdığını geriye serecek. Yani yüzey, yine verimli toprak olacak.

Süleyman bey, bunları dedikten sonra konuyu değiştirdi:
-Neyse Cavat, eyi ki geldiniz. Şimdi yıl sonu, gelecek senenin bütçesi çıkarılıyor. Gidin bir de Rauf beyi görün bakalım o ne diyecek? Diyelim ki Rauf kabul etti, tamam dedi, baksın bakalım prosedürde sorun var mı? İhaleye giren mütayit dosya mosya imzalamış mı?

Sonra düşüncesinden vaz geçiyor ve diyor ki:
-Hele siz durun, telefonla öğrenelim.
Sonra yine fikir değiştiriyor.
-Yok yok, aslında bizzat yanına gitmeniz iyi olur, siz bi yukarı çıkın.
Biz Hüseyin’le bir an için çelişkide kaldık. Ona, önce Rauf beyin yanına gittiğimizi, sonra buraya geldiğimizi söylesek miydi? Söyledik:
-Önce Rauf beyin yanına gitmiştik.
-Ne dedi peki?
-Dedi ki “Bu sene de bütçeye koyalım, ama toprağın sözünü senden almak istiyorum, sen garanti et, gidip köylünüzü toplayıp onlardan sen toprak sözü alacaksın, bu sizin son şansınız olacaktır bilesin. Alacağımız toprak, gölet sahasına en çok 1 - 1,5 km olacak ve kil toprak olacak.”
-Tamam efendim, acemilik bitti. Bu artık bizim işimiz, dedik.
-Güzel öyleyse, çok güzel. Madem kil toprağı biz üstleniyoruz diyorsunuz, zaten hazır proje de elimizde var, iş kolay. İhaleye giren olmamış. Tutanağıyla yeniden ihaleye çıkarız. Şimdi yıl sonu; gelecek yılın bütçesi hazırlanıyor, hemen bütçeye koyalım.
Kısacası sayın okuyucular, sonuç umduğumuzun çok, çok üstünde oldu. Güzel ayrılma buna denir, yeni bir moral, yeni bir umutla ayrıldık oradan. 1998 yazına kadar gönlümüz rahattı.

(Devam Edecek...)

Cevat Günel – Ankara

-----------------------------------------------

7. Yazı – 22 Eylül 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(6.Yazının Devamı)
“GÖLET İÇİN YENİ GİRİŞİMLER”

Ankara’daki bizleri bir gölet heyecanı sarmıştır, tabi dernek sayesinde. Adının Yeniköy Gelincik Göleti olmasını isteyecektik hep birlikte, resmi idareden. Bende umutlar yeniden yeşerdiği için daha bir içten beklenti içindeyim. Başka hiç sorumluluğum yokmuş gibi kendimi göletle, yollara yoğunlaştırdım. Ama yol konusunda niyetler muamma, hayır da demiyorlar evet de. Biz yine de dilekçe üstüne dilekçe vermeye devam edeceğiz elbette.

Köy hizmetleri genel müdürlüğü, köy yolları ve göletler daire başkanlığında Proje hazırlığının daha bir güvenle ve emin ellerde olduğuna, onca üzüntüyü yaşamama rağmen çalışmaların yürütücüsü Rauf Venedik inancımı tazelemişti, ona inanmıştım. İnanmasam ne ki başka çaremiz yok. Yalvar yakar olmasa da devlet görür yandığımızı diyoruz. O da nafile (boşa)... Onlarda bize devlet nereye yetişecek diyorlar. Yetiştikleri yerleri söylemiyorlar, bize de hayır demiyorlar, sadece inşallah diyorlar.

Gelincik dergimize yazdık, okusunlar yardım etsinler diye. Varsa içimizden bir bilen veya biraz uyanık, çıksa ileriye ve dese ki şuraları imar ettiniz, biliyorum hemen kraldan kralcı devlet memuru hemen bastırıyor, sen de çok biliyorsun, toplayın aranızda parayı gelin yatırın. Gaz, tuz parası... Biraz da biz yardım edelim de yapalım. Köylüyü bir sevinç kaplıyor, başlıyor salmaya, gurbettekilere yurt dışına ve köydeki yaşlılara. Birbirini seven, sevmeyenler tutuşuyorlar dil kavgasına. İstenen para toplanana kadar yaz geçiyor, kış geliyor derken devlet dalıyor uykuya. Bir dahaki yaz zaten dört ay diyorlar geç getirdiniz bu sene programa alamayız seneye inşallah deyip bir güzel ayak üstü sırtımız sıvazlanıp çıkıyoruz tozlu yollara, mutlu, mutlu köyümüze. Neyse yine de Allah’ın günü çok, karamsar olmayalım. Seneye seçim var, ya da erken seçim yetişti imdadımıza. Öyle dozer, kepçe, kamyon falan beklemeyin, bir gıreyder yollarda. Bir o yana, bir bu yana topraklar iki yana, tozlar havaya savrulaki iş ola.

Sanma ki yapılanlar da sana, bana. Seçimde yarışacak siyasiler gelecekler bu yollardan, bizi iknaya ya da kandırmaya, seçmeniz ya. Ben 1996’da bu siyasileri başka oyunlarının da canlı tanığıyım. Bizlerin Ankara’da eş dost aracılığı ile programa aldırıp hatta çıkarttığımız yol ve benzeri işlerin bütçesini, program listelerini (cetvelini) İl veya İlçe yönetimlerinden program listelerini alıp, köylere giderek ben söz veriyorum işlerinizin takipçisi olacağım, hatta tamamlayacağım, veya yönetim kadrolarında benzer oyunlar sergiliyorlar, sanki kendileri hazırlamış yapmış gibi gösteriyorlar. Veya bütçesi çıkmış işi başka bölgelerde kullanıyorlar.

Hal böyle olunca köy halkımız bizlerin çalışmalarına, programa iş aldırma ve çabalarımıza rağmen, kendi köylerinden biri olmamız nedeniyle itibar edilmemektedir, bizleri önemsememektirler. Önemli değil bu, toplum meselesi, önemli olan sorunun çözülmesi. Ben bu hususu Gümüşhane valiliğince hazırlanan bir toplantıda aynen dile getirdim.

Ana konumuz Göletken beni bağışlayın konuyu başka yerlere çektim, ama bu konuların bilinmesinin, duyulmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Hep hergün iş takip ettiğimizi anlatmak değil amacım, olumlu olumsuz aşamaları herkes bilsin istedim.

Dernek toplantısındayız, gelen bir telefon, köy hizmetlerinden, dedik bari haber güzel ola. Gelen ses Rauf Venedik’ten, acele görüşmemiz gerektiğini söyledi.
-Bir sorunmu var, diye sordum.
-Hayır, hayır lehinize, görüşmemiz gerekli.
-Bu gün yetişemem, yarın olur mu?
-Tabi, sabah bekliyorum.
İnanılmasını istiyorum, çocukların bayramı beklediği gibi sabah neyle karşılaşacağım merak ediyordum. Çünkü hep sürprizler yaşıyordum. Ertesi gün kendi iş yerim olan daireye gitmeden doğruca Lodumlu’ya Rauf Venedik beyin yanına gittim. İçeride personel dışında birkaç kişi daha oturuyorlar, selamlaştık. Rauf beyle konuşurken oturanlardan birisi bana nereli olduğumu sordu. Yeniköy’den olduğumu söyleyince o da Tersunlu olduğunu söyledi; Rauf beyin abisiymiş. Yeni köyde akrabalarının olduğunu söyledi; Kerim, İsmail... Doğrusu ya bundan bir şey anlamadım. Meraklı biriydi.
-Raufla ne işin var? diye sordu.
-Bir Gölet yaptırma projemiz var.
-Hemşerim ne iş yapıyorsun?
-Orman Bakanlığı Milli Parklar genel müdürlüğünde fotoğrafçıyım.
-Çok güzel, o zaman sizin işiniz benim elimde, sen benim işimi yaparsan, bende senin göletini.
-Pazarlık güzel gidiyor, ama yapılacak işinizi söylemediniz, dedim gülerek.
-Benim işim de fotoğrafla ilgili, bir cadde üzerinde 7-8 katlı binam var, fotoğraflanacak.
-Tamam bugün gidip yerini görelim, cumartesi ve Pazar günü çekmeye başlarız.
-Hemen çekerim deme hemşerim, kaç fotoğrafçı götürdüm çekemedi. Binalar yakın dediler, mesafe yok dediler.
-Önemli değil , benim makine ekipmanım müsait, her tarafından üçer fotoğraf çeker, en geç beş gün sonra elinizde biliniz.
-Şaka yaptım, canın sağ olsun hemşerim, çekebilirsen sevinirim.
Kardeşine dönerek şöyle dedi:
-Rauf, hemşerimizin işini ehmal etmeyin, samimi birine benziyor, ayrıca bunlar toptan çok iyi insanlar, ben çocuktum bunlar bizim komşumuzdu, sonra köylerine geri gittiler.
-Ağabey işleri tamam, o nedenle görüşmeye çağırdım, ama sen esir aldın.
İşlerin hazır olduğunu duyunca çok mutlu oldum. O ana kadar ayaktaydım. Rauf beyin masasında küçücük bir plan gördüm.

Rauf bey, planı göstererek anlatmaya başladı.
-Cevat bey, biz bunu hazırladık, ama siz birinci sene sulama yapamazsınız. Çünkü alan çok dar bir yer, ancak çaresiz değiliz. Bu gölet H.İ.S.G. (Hayvan İçme Suyu Göleti)’dir. Alt tarafına bir sıvat (yalak) yapılacak. Birinci yıl inşatı bitirirniz ama kapatmayız. Ertesi sene göletin adın, vasfını değiştirip inşatı sürdürerek yeni ödenek çıkartırız. Göletin adını H.İ.S.S.S.G (Hayvan İçme Suyu Sulama Suyu Göleti yaparız. Kanallarla birlikte yeni sıvatlar yaparız. Böylece inşatı devam eder. Devletin elini oradan çekmeyiz. İşte Cevat Bey, bunu görüşmek için seni buraya yordum, senin fikrini aldıktan sonra ona göre üst yazısını hazırlayıp Gümüşhane’ye göndereceğim ve önümüzdeki ay ihaleye çıkmasını sağlayacağım.

Onu dinledikçe sevinçten uçuyorum. Bana sormaya ne gerek var diyorum içimden, ben prosedürü ne bilirim.
Yeni heyecan ekim ayı ihale zamanına kaldı.

(Devam edecek...)

Cevat Günel – Ankara - 30 ağustos 2013


----------------------------------------------

6. Yazı – 02 Ağustos 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(5.Yazının Devamı)
“ DURMUŞ AMCA İLE BİRLİKTE ÇALIŞMALAR SÜRÜYOR ”

Durdane hanımla kenara çekilip konuşarak Daire Başkanına gitmeyi kararlaştırdık. Diğer teknik elemanlarla da ilerde görüşmeyi düşündük. Dosyamızı alıp yabancısı olmadığımız odalardan birine girdik. Olayı özetle anlattık. Rauf Venedik şöyle dedi: “Doğru düşünmüşsünüz. Muhtarla birlikte başkana götür, bu dosyayı bize anlattığın gibi kısaca başkana anlat. Bizim gruba havale ederse on gün, en geç bir ay içinde ihaleye çıkacak şekilde hazırlar Gümüşhane’ye göndeririz.”

Durmuş amca ile başkanın makamına girdik, Beni tanıyor ve projeyi biliyordu, unutmamış.
Muhtarımızı tanıttım. Çay içerken muhtara dönüp:
-Bu projeyi siz mi sakladınız, muhafaza ettiniz? diye sordu.
Durmuş amca:
-Beyim birez ben muhafaza ettim, benden önce de dört beş mıhtarlık geçti, birez de unlar sahlamışlar.
-Bunu nasıl aldınız peki?
-Efendim, bizim köyden İseyn adında möhöm mü möhöm biri varıdı. Yani beyim, senden eyi olmasın çoh eyiydi. U yaptırmış, emme görmek nasip olmadı. Emme Allah’ın ezniyle, yanıya sizin sayanızda nasıp olacah. Allah razı olsun Beyim.

Başka bana bakıp:
-İşiniz olmadı mı? diye sordu.
Durmuş amca ile öyle güzel sohbet ediyorlardı ki dinlerken dalıp kalmışım; ne diyeceğimi bilemidim bir an için. K.B.ile geçen görüşmeleri aktardım.
-Ben ne yapayım, benden ne istiyorsunuz?
-Efendim bizim dosyamızı K.B.’den almanızı ve başka birime vermenizi arzu ediyoruz.
-Ama Cevat Bey, K.B. benim en iyi mühendisim?
-Doğrudur efendim benim de mesai arkadaşımın beyi olmasına karşın, mutarımıza “Muhtar çayını bir an önce yudumla, az sonra duyacaklarınla daha içemezsin.” dedi.
-Hayret, böyle bir konuşma olur mu hiç?
-Oldu efendim. Sizden arzum dosyamızı başka birime vermenizdir, Sizin en iyi elamanınız olsa da K.B. beyin, bize faydalı olamayacağı anlaşılmıştır. Zaten altı, yedi ay oldu, bizim için hiçbir şey yapmamış. Dosyayı açtım, haritada gölet alanı hazır hâlde bekliyor, buna anlam veremedik efendim.
Başkan aldı eline kalemi, dosyayı kapattı, üstüne bir şeyler yazdı ve bize verdi. İçeriye bir eleman çağırdı ve bizimle ilgili anlayamadığım bir şey söyledi. Eleman bizi Rauf beyin odasına götürdü. Rauf bey, dosyanın üstündeki yazıyı okuyunca:
-Bunu siz mi istediniz? diye sordu.
-Hayır efendim, siz bir not vermiştiniz. Elimde öyle sıkmışım ki vermeyi unutmuşum.
Orada bekleyen Durdane ve Esma hanımlar ve biz gülüştük. Bayanlar da moral bulmuşlardı.


Rauf beyin odasında dört masa vardı. Biri boştu. Bu işlere ilk başladığımda onu görmek istemiştim. Ne de osla sosyalistti. Bana dediler ki:
-O solcu, idareyle arası yok. Olacak işleriniz varsa olmaz olur.
Yine de tanışmak istiyordum. Olmadı hiç görüşemedik. Belki de bir yerlerde tanışmış olabilirdik, belli mi olur? Çünkü buranın personelinin çoğu Orman Bakanlığı’ndan gelmeydi.

Neyse konumuza dönelim.
Rauf bey, bize dönüp şöyle dedi:
-Gözün aydın Cevat bey, senin de muhtarım. Artık dosyanız bende, emin ellerde bilesiniz. Cevat bey her an irtibatlı olalım.
Durmuş amca buraya kadar olan olaylardan bir şey anlamamıştı ki hep çok mutlu görünüyordu, ben de moralini yüksek tutmak için açıklama yapmadım. Çok yorulduğumuz için köy yolları şubesine muhtarımızı götürüp de biraz daha yormak istemedim.
-Eve gidiyoruz, dedim.
-Halal olsun ula, haburayı yemiş yutmuşsuz. Ula eşk olsun, ho gızlara. Sağolsunlar. Valla hov İseyn de sağolsun. U da eyi uşah. Ula eşk olsun size, haburda eyi baş çıkarıysız, ben çohtan yoruldum.

Konuşarak eve dönüş yoluna geçtik. Ulus dolmuşları dolu geliyordu. Yetmişbeş, seksen yaşlarındaki misafirimi bu pastırma sıcağında bekletemezdim. Bir taksi çevirip bindik. Muhtar, parayı kendisi vermek istedi.
-Ula boyna para vermeye cep mi dayanır. Taksinin parasını ben verecem.
Olur mu? Misafire para verdirilir mi? Bir yalan uydurdum.
-Bu taksi şoförü benim arkadaşım; bizden para almaz ki.
Şoför, olayı anlayıp beni yalancı çıkarmadı.
-Evet dayı, biz tanışıyoruz, bak sohbet ediyoruz.
-Nereden tanışisiz?
-Gide gele yolda tanıştık amca.
Taksiden AŞTİ’de indik.

Ey sevgili okurlar sizleri biraz dinlendirmek için birkaç satır. Durmuş amca ile sohbetimiz olacak, hoş görünüze sığınarak. Herkes her adamı sevemez, ben insanları ikiye bölerim artı eksileri ile; her ikisini de birbirinden toplar çıkarım, hiçbir kimse denk değildir, satın alınmaz da değildir. Herkesin bir bedeli vardır, benim de öyle. Örnek: Yukarki anlatılarımla gelecek bölümlerimde anlatacaklarım.
Benim şahsi (özel) işim olsa idi katlanamaz çoktan bırakırdım. Durmuş amcanın bu yönünü keşfettim, bu nedenle kendisine değer verdim. Aramızda 20 yaş fark olduğu hâlde aynı yaşıt gibiydik. O insan çok aşağı iniyor, bize kadar. Ben yukarı çıkmayıp düzeyli giderdim, sadece hoş sohbet ederdim, ama ona karşı bir dengesizliğim oldu. Bu olumsuz hikayemi gelecek bölümlerde yeri gelirse yazacağım,ama şimdiden söyleyiyim sonu tatlıya bağlandı.
Benim korktuğum kişi konuşmayan bay ve bayandır, o tipler benim için görünmeyen insan demektir. Kusur ettimse özürümü kabul etmenizi istiyorum, ben böyle biriyim. Adı geçen tatlı, tatsız faaliyetleri sürdürürken anılar böyle can sıkıcı olacak değil ya birazda mutlu anlarımız olacak elbette. Çünkü Durmuş amca yanımda, kavgacı gibi görünse de neşeli ve şen bir insan.

Nerde kalmıştık?
Henüz taksiden indiğimiz yerdeyiz. Muhtar, dedi ki:
-Ula sayı diyrim, biz haburda niya indik?
Ben de tam o anda aklıma gelen bir sürprizi yapmak istedim.
-Durmuş amca, sen gel hele, dedim.
Merdivene aşağı inerken burası neresi olduğunu sorduysa da cevaplamadım. Yürümeye devam ettikçe yine soruyordu. Yine marakını gidermeyince bu sefer kızdı:
-Allah eşkına ne adamı çattatıysın, sen beyle adam değildin!
Turnikelerden geçince bir şeyleri sezinledi ve sustu, Tekrar merdivenlerden inerken bekleyen Metro trenini gördü.
-Ben biliydim bu beni biyere götürüy, emme para vermedin,dedi.
-Senden de para mı alacaklar ki, dedim. Bak senin sayende ben de parasız bindim.
-Eyle şey mi olur, haburada beni kim tanıycak.
-Yeniköy’ün muhtarından para alacak değiller ya.
Muhtar güldü.
-Haa desene burada da Deli Durmuş olduğumu büldüler . Bu işten heç bi şey anamadım emme Cavat senin beni Yalova gaymahamı gibi yaptığını farh ettim. deyilmi ula!

Güldük. Dikimevi’nde yolumuz bitti. Yukarı çıktık sağa sola biraz bakındı ve sordu:
-Burası nere?
-Dikimevib
-Eyleyse hemen bi eyi lokantaya gidelim de yemek yiyelim.
-Ama eve gidiyoruz ya Durmuş amca.
Dinlemedi beni. Bir lokantaya gittik. Adamcağız doğruca lavaboya gitti. Ellerini, yüzünü yıkamış. Islak, ıslak geldi. Selpaklardan uzattım.
-Boşver, gendü gurusun, dedi. Oh, dünya varmış! Sizde eyi can varmış. Hep beyle gidip geliysiz, bunun gışı var, yazı var. Bi de elin ağız gohusunu çekisiz.

Yemekleri henüz gelmeden:
-Baştan gonuşalım, yemekleri ben ısmarlıycam. Allahı seversen, canın neyi çekerse ye, dedi.
Beklerken şöyle dedim.
-Amca gelirken bindiğimiz metro treninin hikayesini anlatacağım.
-Hah ula, benim bu işe ahlım almadı, aanat!
-Amca bu metronun yapımı yeni bitti, dedim.
Bu arada garson gelince sözüm yarıda kaldı. Muhtar garsona dönüp dedi ki:
-Been bak, paraları benden alacahsın, habu ne isterse getir. Habu benden önce para vermeye galharsa sakın almayasın ha! Alırsan seni döyerim aanadım mı?
Garson boynunu büküp, başını evet der gibi sallayıp gitti.
Muhtar bana döndü.
-Bene aanat hele gusura bahma. Metronun yapımı yeni bitti dediyidin.
-Ha, evet Durmuş amca. Metro yeni tamamlandı. Yolcu taşımaya başladıktan sonra ilk bir hafta para almadan taşıma yapıyorlardı. Sen de rast geldin işte, böylece parasız bindik.
-Zaten ben bunda bi iş va dediyidim gendü gendüme emme üstelemedim.

Muhtarla sohbetimizi yazarken bana hitabında övgü vardı, yazıp yazmakta çok terddüt ettim; ama son kararımı yazmak için verdim. Benim için zor olan yazı olacak.
-Cavat, sene diyrim ben bunu yüzeen demiyrim, ben bunu herkese diyrim. Diğrimki ula bu Cafar dayının uşahları hızırmış da heç haberimiz yohmuş diyrim yanıya.
Bir süre sustu ve ekledi:
-Sizler buradayken, bu dernek buradayken ben daha burayı düşünmüyrüm. Ahlım geride galmaz.
Yemekler bitti. Garsonu çağırdı. Parayı ödedi. Kalktık.
Durmuş amcanın amacı bana bir ikramda bulunmakmış, sonradan öğrendim.

(Devam edecek...)

Cevat Günel – Ankara

-----------------------------------------------

5. Yazı – 22 Temmuz 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(4.Yazının Devamı)
" HAYAL KIRIKLIKLARIYLA SONUÇLANAN ÇABALAR "

Bu proje burada yürürlükte kaladursun, biz başka araştırma yapalım dedik ve Hüseyin Aydoğan’la kararlaştırıp ne olur ne olmaz düşüncesi ile yer altı su kaynakları teknik birimine gittik. Teknik elamanlara köylerimizin konumlarını ve gelmiş geçmiş olayları anlattık. Talebimizin yer altı su kaynaklarından yararlanmak için sondaj veya kuyular açılması olduğunu söyledik. Bu konu başlı başına bir hikaye oldu bize. Bu kez buraya da dilekçeler vermemiz gerekti ama dernek dilekçemiz olmazmış. Kırıntı ve Yeniköy için iki ayrı dilekçe vermemiz gerekiyormuş. İki köy birleşerek bir dernek kurduk ama bizi burada ayırdılar. Kırıntı adına Hüseyin Aydoğan, Yeniköy adına birer dilekçe yazıp Esma Aydoğan (şimdiki soyadı Korkmaz) ile Durdane Öztürk’e verdik. Bu değerli arkadaşlarımız “Bak sizi nasıl da ayırdılar!” diyerek şaka yapıp kahkaha atarak güldüler.

Resmî yetkililer, iki köyü ayırmaları yetmezmiş gibi Kırıntı ve Yeniköy için ayrı ayrı birer fotokopi harita getirdiler. Hiç yetkimiz olmayan işi bizden istediler. Yapılacak iş köylerimizin yararına olacağı düşüncesiyle korkmaya gerek yoktu. Bu arada belirtmek gerekir ki Kırıntı Muhtarı Hasan Gündoğan ve Yeniköy Muhtarı Durmuş Şahindaş’ı arayarak olay hakkında bilgi vermeyi unutmadık.
İki haritada her birimiz kendi köyümüzün sınırlarını tahmin ederek bir şeyler çizdik ve dilekçelere ekleyerek sunduk. Yollar, gölet, yeraltı su sondajı veya kuyu taleplerimiz gibi takip edilecek işlerimiz çoğalmıştı.

Birkaç ay sonra sondaj ve kuyu için bana yazılı cevap geldi. Yeniköy’de insan sayısı ve tarıma elverişli arazi ve toprak vasfı yetersiz olduğu gerekçesi ile olumsuzdu cevap. Kırıntı için Hüseyin’e cevap gelmedi. Bu yazıya cevaben İsrail Devleti’nin yeterli insan sayısı veya çöl ve kayalık olan yerde toprak vasfı mı var ki diye sordum. Göçerler orayı Yeşil İsrail yaptı, benim vatanım ise acınacak durumda.

Bizim umudumuz yine Gölet’e kaldı. Evrak takibi arttıkça yorulmadık diyemem doğrusu, ama iyi bir sonuç alabilirsek yorgunluğumuz uçup gidecek, çok mutlu olacaktık. Ne kadar yol gidip geldiğimizi Ankara’yı bilenler bilir. Natoyolu (Ege Mahallesi) Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Lodumlu tesisleri Eskişehir yolu arasındaki bu uzun mesafe yolu çift araçla gidip geliyorduk. Bir olumlu güzel cümle duyabilmek ve netice alabilmek için gidip geliyoruz çoğu kez elimiz boş dönüyoruz.

Kavurucu, sıcak bir günde Sivas- Divriği’den bir köy derneği başkanı arkadaşımla iş yerimizden ulaşım aracı olmayan yoldan Eskişehir yoluna 5-6 km yürüyerek dolmuşun bulunduğu yere geliyoruz. Arkadaşım bana “Boşa mı, doluya mı bilmem, ama bu gidip geldiklerimizi km.ye vursak sen Gumuşhaneye ben Sivas’a çoktan varırdık” dedi. Doğru söylemişti; ama ben kısaltarak özetle yazıyorum. Buna kış koşullarını da eklersek zahmetlerin bilinmesini istemek doğaldır diye düşünüyorum.

Aradan geçen yaklaşık üç, dört ay süresince hiç gitmedik. Bir gün Ankara’ya Yeniköy muhtarı gelmişti, Gelmişken bir de beraber gidip yoklamamızı istedi. Epeyce sıcak bir gün, Durmuş amcayla yola çıktık. O, her zamanki gibi lacivert tamını giyinmiş, kıravatını takmıştı; ben ise spor giyinmiştim. Yine iki dolmuşla Lodumlu’daki Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ‘ne gittik. Vefakar hemşerilerimiz
Durdane ile Esma hanımı yanımıza alarak, Göletlere bakan K.B.in makamına girdik. Muhtarımızla tanıştırdık. K.B.’nin odasında misafir koltuğu vardı. Muhtarımıza buyur etti, oturmasını istedi, çay kahve ikramında bulundu, ama bir soğukluk hissediyordum. Aynısını Durdane de hissediyormuş, bana sonradan söyledi. Biz ikram almadık, muhtara çay geldi. K.B., muhtara dönerek, çayını yudumla muhtarım, şimdi söyleyecekleri dinlersen belki çayı içemezsin,”dedi. Muhtar bir şey anlamadı ve teşekkür etti. Durdane’nin, Esma’nın ve benim yüz rengimiz ise değişmişti. Çok gerilmiştik. Sonunda makam sahibi, baklayı ağzından çıkardı. “Bu iş şimdilik olumsuz olsa da öbür beş yıllık kalkınma planında olur. Zaten bunu ancak Devlet Su işleri çözer.” dedi. Hepimiz şaşırdık, birkaç dakika kalakaldık öylesine. Durmuş amca anlamadığı belliydi ki hâlâ umutlu ve mutlu gözüküyordu.
Durdane, Esma Hanım ve ben hayal kırıklığına uğramış biçimde, sessiz, şaşkın bakışlarla birbirimize baktık. Bu işin sonu neye varacaktı bilmiyorum; ama pes etmek yoktu. Zorluklar dağlar gibi karşımıza dikilse de mücadelemizi sürdürecektik. Birileri bir şey yapmalıydı ki köylerimiz gelişsin, halkımız bir parça da olsa rahata kavuşsun.

(Devam Edecek...)

Cevat Günel – Ankara

-----------------------------------------------

4. Yazı – 11 Temmuz 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(3.Yazının Devamı)
"GÖLET İÇİN RESMî GİRİŞİMLER"

Yeniköy’de Döndü’nün Kavağı’dır burası. Yeniköy Gelincik Göleti’nin ne zaman, nasıl yapıldığını doğru bilmeleri nedenyle yazıyoruz. Gölet çalışmalarımız böylece derneğimiz tarafından başlatılmıştır. Bundan sonra da yazılım sistemi sayesinde yazacağız ve okuyacağız. Artık sadece kulaktan kulağa gelen bilgilerle yetinmeyeeceğiz.

Durmuş amcanın verdiği proje hakkında bilgilenmek ve yapılması gereken çalışmaları öğrenmek için Başkan Hüseyin Aydoğan’la (Babuko) Temmuz 1996 da Ankara Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Lodumlu adresine gittik. Genel müdürlükte memur olarak çalışan Durdane Öztürk ve Esma Aydoğan’ın yanına giderek konuyu kendilerine anlattık, görüşlerini aldıktan sonra dilekçe yazma kararına vardık. Dilekçemizi Esma hanım yazdı. Dilekçemiz, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Köy Yollar Ve Göletler Dairesi Başkanlığına / Ankara hitabendir.

İlgili Birim başkanı ile görüşme yapmadan daha önce 1994-1995 yıllarında yollarımızın yaptırılma çalışmalarımızda tanıştığımız Köy Yolları Şube Müdürü S.K. (Durdane Öztürk’ün dayı olarak hitap ettiği iyi bir insan) yol dilekçelerimizin takipçisiydi, ona inanıyorduk. Ama Durdane kendisine küsmüştü, konuşmuyorlardı; nedeni de köylerin yollarını yaptıramamıştı, böyle anlattı Durdane bize. Ama yine de bu sayede çok dostluklar kurarak, daire içinde diğer yönetici ve teknik elamanlarla tanışma fırsatı yakalamış olmanın mutluluğu ile diğer mimar ve mühendislerinin fikirlerinden yararlanmak için göletlere bakan teknik elamanlarla da tanıştık ve bize yol göstererek ilgilendirdiler. Güvenimiz artarak daire başkanı ile makamında görüşerek elimizdeki projeyi kendilerine gösterdik.
Projenin orijinal ozalitinin yirmi beş yıldır hiç yıpratılmadan, kirletilmeden muhafaza edilmesi ve ayrıca orijinali nasıl elde edildiği kendilerini şaşırttı. Bizimle kim olduğumuz hakkında biraz sohbet yaptıktan sonra elindeki projenin üstündeki dilekçemizi bize iade etti ve buna gerek yoktur, proje yeterli diyerek oturduğumuz makamına birini çağırdı. Gelen mühendis K.B. benim 25 yıllık mesai bayan arkadaşımın eşi lup Gümüşhane nin Torul ilçesindendir. Hüseyin de ben de bu tesadüfe çok sevindik. Güvenimiz daha da artmıştı. Hüseyin’le birlikte sonuç alabilmek için bir yıl gidip gidip, gelip takipçi olduk.

Gölet meselesi uzadıkça uzadı. Bu arada takip edeceğimiz işler çoktu. İki yıldır köy yolları için verdiğimiz dilekçelerimizi de takibe almıştık. Sonunda çağrıldık ve göletin yapılabileceğini öğrendik. Çok mutlu olmuştuk. Ne yazık ki K.B. ile yaptığımız görüşmelerimiz sonucunda hüsrana uğradık. Bizim verdiğimiz1971 tarihli projenin aynısının, aynı bölgedeki Yukarı Çatalçam deresi üzerine yapılacağı yönünde açıklama yapıldı.

Köyümüze bir yudum su beklerken bizim umutlarımız Ankara’da suya düştü. Ayni proje uygulanacaktı madem bizi niçin altı ay oyalamışlardı? Köylümüz bu sahaya 25 yıl önce yapılmasını istememiş ve o yönde itirazını yapmış. Bu projeyi, bu sahaya yaptırmamışlar. Şimdi ise bizim itirazımız olacak, çünkü gölet seviyesi köylülerimizin arazileri rakımından düşüktür. Motopomp yöntemini önerdiler. Enerji gideri tarım geliri hesap edilecek olursa köyümüze hiçbir fayda sağlamayacağı açıktı. Başka bir olumsuzluğu da Çatalçam dere yatağındaki köy arazileri kaybolacaktı.
Sadece köylülerin değil, ağaçların, yaban hayatının da suya ihtiyacı olduğunu ısrarla söyledik. Bunun üzerine K.B. “Ben de yapma arzusundayım, bana köyünüzde müsait alan gösterin, oraya yapalım.” dedi. Yanıkyayla (karamasanın) derelerini gösterdik. Haritada iyice incelediler ve bu alanın alt yapısı kırık arazi, burası hiç müsait değil, toplanan su tabana çeker, yer altına iner.

Bu kez Yeniköy Muhtarı Durmuş amcayı telefonla evinden aradım. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nde olduğumuzu söyledim. Daire elamanları ile görüşmelerimizi aynen aynen anlattım. Biraz anladı, biraz anlamadı, tekrar tekrar anlattım. Muhtar bize kızdı. “Ula siz nasıl köy çocuğusuz bi yer göstermeyi beceremiysiz. Hov Döndü’nün Gavaanı niya göstermediz. Uray gösterin. Gavaan yerini taa u zaman 71’de uraya gelen heyete gösterdik Cavat.” dedi. Telefonu kapatmadan, Döndü’nün Kavağı’nın olduğu alanı ayni haritadan belirleyip görevlilere gösterdik. “Tamam burası olur, tam yeri burası. Ancak buranı tabanı da biraz kırık çıkabilir yine de buranın üzerinde çalışalım, ama gölet küçük olur.” dediler. Bu cümlelerden, yeni bir güç alıp Göletler Dairesi’nden ayrıldık.

(Devam Edecek...)

Cevat Günel – Ankara

----------------------------------------------

3. Yazı – 05 Temmuz 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(2.Yazının Devamı)
"DERNEKLERİMİZİN KURULUŞU - GÖLET POJESİ"

Ayrıca bizler yaşadığımız köylerimize katkı vermek azmi ile yeni hizmetler götürebilmek amacıyla güçlerimizi birleştirerek, sivil toplum kuruluşu olarak dernekler kurduk. Orda bir köy var uzakta, gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür, demiş ozan, ama biz gideceğiz, sahip çıkacağız madenine de, suyuna da köyüne de...

İstanbul’da 1993 yılında Kırıntı, Yeniköy ve Kayacık birer dernek kurmuşlardır. Devamında Almanya’da da dernekler kurulmuştur. İlerleyen yıllarda Kırıntı ve Yeniköy dernekleri köylerine önemli hizmetler verseler de, Kayacık derneği tamamen imara yönelmiş; köyünün çehresini değiştirmiştir. Tüm emeği geçenleri saygıyla anmak gerekir. Teşekkürler.

Ankara’da yaşayan Kırıntı-Yeniköy-Dilekyolu halkımız birbirine kenetlenmiş durumdadır. 1994’te Kırıntı-Yeniköy birlikteliğiyle kurulan dernek, daha sonra Dilekyolu’nu da bünyesine katarak bir olma, iri olma, diri olma yolunda önemli bir adım atmıştır. Temel amaç; güçlerimizin farkında olmak, kendimizi tanımaktır.

Derneklerimiz, sadece kuruldukları kentlerdeki halkımızı kaynaştırmakla yetinmedi. Ankara ile İstanbul’da yaşayan halkımızı da kaynaştırmak için Bolu Abant Gölü çevresinde geleneksel piknikler düzenledi. İlk piknikler oldukça neşeli ve amaca uygun gerçekleştirildi. Ne yazık ki 2 Haziran 1996 tarihinde düzenlenen piknik gezisi sabahı Abant kavşağında korkunç bir kaza gerçekleşti. Pek çok yaralımız vardı; ama Kasım Gündoğan ve Hatice Aydoğan mutlak bir ölümden dönmüşlerdir. Şu anda kazanın fiziksel izleri bedenlerinde olsa da sağlıklı ve normal yaşamlarını sürdürmektedirler. Sağlıklı uzun ömürler diliyoruz.

Kötü olayların içinde yaşanan güzel anılar da vardır. Birini yazmadan geçemeyeceğim. Yeniköy Muhtarı Durmuş Şahindaş (namı diğer adı Deli Durmuş), torununu görmek içinYeniköy’den Ankara’ya gelir. Güler yüzlü ve çok şakacı, her daim kıravatlı, lacivet takım elbiselidir; gençlerle, çocuklarla taydaş (yaşdaş) gibi şakalar yapan biridir. Takım elbiseli kıyafetle traktörle tozlu yollardan geçerek, köyün resmi işleri için kasabaya giderdi. Resmî dairelerde de deli durmuş bilinir ancak denilemezdi.
Kendisinden dinlediğim bir anısını anlatarak onu anmış olalım. Derki:
-Kasaba çarşısında geziyrim, çevre köy muhtarlarından biri bağırıy ki “Durmuş bey, Durmuş bey!” Yanımdakine dedim ki “Haov bene diy, beni çarıy, emme dönmiycem doğruruy söylüyene gadar.” Birez daha çardı, sona dedi ki “Ula Deli Durmuş!” dedim ki “Hah şimdi oldu.” Döndüm, dedim “Ne ula” , dedi ki “Seni gaymaham çaarıy”, dedim “Ula yeri ırahat behlesin ecelesi ne?”

Durmuş amca olarak hitap ederiz kendilerine. Durmuş amcanın torununun sağlık durumu iyiye doğru gittikçe, Bizim Dernek yönetimimizle konuşup, sohbetler yapmaya başladı. Önceleri yani 1994 -1996 arası bizleri dikkate değer görmezdi. Konuştukça bizleri tanımaya başladı. Dikkatini çektiğimizi biz de fark ettik, birbirimize daha çok yaklaştık . Bu sohbetleri İstanbul’dan hasta ziyaretine gelenler de dinliyordu. Çok konuları değerlendirdikten sonra dedi ki:
-Eyleyse Ben size bi şey diycem ula uşkalar. Ben sizi heç mevsimiydim emme, ben de bi poroje var, size veriim baham bi iş çıkarabilecek misiniz? Emme poroje İstanbul’da. Ula Cevat, “Emiyin oğlun maarif gördüğümden una verdim, undan sen iste.

Durmuş amcanın sözünü ettiği projeyi elde ettiğimizde ne görelim? Dehşet verici! Yeniköy’ün yukarki Çatalçam’ın dereye, 31 metre yüksekliğinde dev bir proje hazırlanmış. Proje, Hüseyin Aydın ve Muhtar Cemal Aydın tarafından 1971 yılında Ankara’da hazırlattırılmış. Neden uygulanmamıştır bilinememektedir, ancak dönemin Muhtarı Cemal Aydın’ a gölet yapıldıktan sonra bu proje neden uygulanmadı diye sorduğumda “Bizim o dere üzerine yapılmasına ehtirazımız oldu.” demişti.

Projeyi hazırlatan Hüseyin Aydın’ı tanıtmadan geçemeyiz. S. S. Kurumu’ndan emekli olmuştur. Bu kurumda inşaat sürveyanı olarak çalışırken gurbetçi olanların bir çoğuna iş sağlamıştır, gurbetçilere sahip olmuş. Yeniköy’e söz konusu proje yararlı olmayınca üç metre yüksekliğinde, on iki metre en ve boyunda taş duvardan havuz yaptırmıştır. Köylülerimiz sevinçten buraya gölet olarak hitap ederler197’de. 1962-1978 arası küskün olan Cumhururet Halk Partili ve Adalet Partili küskün vekilleri evinde ağırlar. Barıştırıcı özelliğiyle tanınan biridir. Unutulmaz.

1998 yılında bir gölet doğdu kavak dibinde. Yeniköy'de Döndü'nün kavağıdır burası. Helal olsun doğanın canlılarına,faydalanan herkese, köyümün halkına ve gelecek kuşaklara.

(Devam Edecek...)

Cevat Günel – Ankara – 05 Temmuz 2013
(Düzeltme: A.A.)

-----------------------------------------------

2. Yazı – 19 Haziran 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE

(1.Yazının Devamı)
"YAŞAM MÜCADELESİ"

Dünya ülkelerinin savaş yıllarına rastlayan dönemlerinde, 1915-1920’ li yıllar arası ilan edilen seferiberlikte (Seferibirlik) yeni Göçler başlaması ile 1950’li yılın başlarına kadar süren bu göçler geçici iskan yapmak üzere at, eşek üzerinde ve yaya olarak Suşehri veya Şebinkarahisar üzerinden Tokat, Niksar, Reşadiye ve Mesudiye dolaylarında konup, göçerek ( göç ederek ) Karadeniz sahillerinde kışları konaklayıp dönerlermiş. Giderlerken toprağa gömdükleri çürümeyecek bakır ve benzer mallarını bulabilirlerse çıkarıp kullanırlarmış, çalınmasın diye kül çöplüklerine gömenlerin malları daha güvende olurmuş, Yeniköy’den Seher Aydın (Şinikli kız) bu şekilde saklar ve mutlaka bulurmuş. Böyle sürüp giden yaşam bir gün son bulmuş. Köylerimizin şimdiki yerine yerleşik hayat başladığını öğreniyoruz büyüklerimizden.

Atatürk’ün önderliğinde 1919 yurt savunması ile kurdukları Türkiye Cumhuriyeti ile beraberinde, eğitimde seferiberlik başlatmışlar. 1940’ lı yıllarda doğan bizlerin babalarımız okur yazar olurlar bu sayede.

Eğitim Enstitülerine ulaşanlardan Kırıntı köyünden Niyazi Bal ile İbrahim Bal, muallim, başöğretmen olurken; Mustafa Bal, Şükrü Öztürk, Durmuş Öztürk ise öğretmen olanlarımız ya da ilk devlet memurlarımızdır. Yeniköy’den Hüseyin Aydın avukat, Kazım Günel Polis komiseri olmuştur. Dilekyolu köyünden Yusuf Yılmaz (efendi olarak anılırdı) öğretmen-müfettiş olanımızdır. Kendilerini daima anarız. Benim öğrenim dönemimden ayrıca subay, albay, öğretmen olanlar vardır.

Tabi benim gibi ilkokulun ötesine geçemeyenlerin bir çoğu yine gurbet yoluna düşmüşlerdir. Yolcuların çoğunluğu makine (kamyon ) ile taşınırdı.

Tarihin raflarında yerini almakta olan bilgileri yeni kuşakların öğrenebilmesi, çağların farkını kavrayabilmesi için görev sırası bize gelmiştir. Söz uçacağına göre yazılı anlatım yapmamız gerekmektedir. En iyi aktarım aracı sanırım bilgisayarlardır, internetlerdir, sitelerdir. Bunları kullanarak torunlarımıza bilgi aktarmak gerektiğine inanıyorum.

Anlatıma devam edelim:

1950’li yıllarda elli ile yüz haneye ulaşan köylerimize ne gurbetçilik ne de hayvancılığın kendilerine yetmediği gibi, doğanın bizlere bağışladığı orman ve su gibi kaynakların da yetersiz kalmasıyla, çoğalan nüfusumuza tarım da yetersiz kalmıştır. Uyanmaya başlayan köylümüz, kişisel ve toplumsal gelişmenin çocuklarını okutmakla mümkün olacağını anlamışlardır. Ama nerede nasıl okutacaklardır? 1952 yılı ve sonrası gidip döneceklermiş gibi köylerden daha uzak şehirlere ağlaşarak uğurlanan ailelerin göçleri gitti ama bir daha dönmediler. Bunlar İstanbul-Ankara-Samsun gibi illerin en kenar semtlerinde karınca kararınca bir düzen kurmuşlardır. Takip eden yıllarda köylerimizden yeni göçler oluşmuş ve bunlar daha önce gidenlerin yanlarına gitmişlerdir.

Kapalı toplum olarak yaşayan Kırıntı, Yeniköy, Kayacık köylülerimiz, gidecekleri veya gittikleri yerlerde mutlaka bir hemşeri, bir tanıdık yüz ararlardı, bulurlardı da. Onlardan güç ve cesaret alırlardı. Yanlızlığın Allah’a mahsus olduğu deyimini bu nedenle çok kullanırlardı. Birlikten Dirlik Doğar ilkesiyle kümelenip yerleşerek güvenlerini sağlamışlardır. Eş, dost aracılığı ile de yeni ve değişik, bilmedikleri işlere cesaretle girmişlerdir. Yeni olanaklar elde ettikçe farklı işlere, mesleklere kavuşmuşlar, memuriyete girmişler, kamu kurumlarında görev alabilmişlerdir. Böylece çocuklarına tahsil yaptırma imkanına ulaşmışlardır.

Derken 1960’lı yıllarda Almanya’ya göç başlamıştır. Kapalı toplum insanlarımız, yurtdışında tanımadıkları ellerde, başka yüzlerle, kültürlerle, geleneklerle ve en önemlisi hiç anlamadıkları dillerde karşılaşmışlardır. Elbette gurbetçilik çok zor gelmiştir onlara. Yine de kendilerini bir parça geliştirebilmişlerdir. Başka kültür ve olanaklar içinde ufukları gelişmiştir, kendilerini aşanlarımız olmuştur.

Köylerimiz yurt içindeki Ankara, İstanbul, Samsun, Ordu, Giresun gibi kentlere ve Almanya, Fransa gibi yurt dışına göç verdikçe köylerde sürekli (kışın dahil) kalanların sayısında büyük azalma olmuştur. Öyle ki Kırıntı otuz, Yeniköy beş ve Kayacık sadece bir haneye kadar düşmüştür.

Bir zamanlar kağnı, at ve eşekleriyle yaya yolculuk yapılırken, sonrasında ise makine denilen kamyonlarla, döküntü otobüslerle gidip gelinirken daha sonrasında uçakla yolculuklar yapılmaya başlandı.

Çağın ve teknolojinin gelişen imkanlarından yararlanıp gelişsek bile, parçalandıkça kapitalizmin ekonomik sisteminin ağından kurtulma mücadelesini kayıp eden bizler şimdi kaçıncı sınıf vatandaşız acaba? Gurbet yaşamı halkımıza çok imkanlar sunsa da değerlerimizden çok şeyleri alıp götürmüştür. Yine de çocuklarımızın tahsil olanağı bulması, kendilerini geliştirebilmeleri, taknolojik olanaklarla tanışabilmeleri güzel kazanımlar olmuştur.

Halkımızın yaşam mücadelesi, kendilerini yıpratsa da çocuklarının gelişmesiyle mutlu olabilmişlerdir. Çeşitli dallarda görev yapanlarımız vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz. Öğretmenlerimiz, subaylarımız, doktorlarımız, bilgisayarcılarımız, grafikerimiz, ressamımız, yazarımız, ses sanatçımız, fotoğrafçımız ve ayrıca tamircilerimiz, devlet memurlarımız... Her biri, bizim gurur kaynaklarımızdır.

(Devam Edecek...)

Cevat Günel – Ankara – 19 Haziran 2013
(Düzeltme: A.A.)

-----------------------------------------------

1. Yazı - 30 Mayıs 2013
Yazı Dizisi: BİR GÖLET DOĞUYOR KAVAK DİBİNDE
"KÖKENİMİZ (YERLEŞİM - YAŞAM"

Yaşamanın ne kadar zor olduğunu bilirsiniz tabi. Susuz oldukça insanların, ağaçların, bitkilerin boynunu büktüğü ve hayvanların biz göremeden yok olduğu bir dünyadır, işte orada biz yalnız kendimizi görürüz.

Yaradılışımız ister yoktan var olsun, isterse herhangi bir nesneden var olalım egomuzu (bencilliğimizi) geçemiyoruz. Bizler öyle bir varlığız ki bir şeyin yokluğunda ona ulaşmaya, ona kavuşmaya can veririz; elde edince de ortak malımız dahi olsa paylaşmaz, hunharca kullanır, sadece bize aitmiş zanneder, tüketemeyiz ama yine de stoklarız.

Esas, gerçek, doğru olan şey, tüm canlılarla ortak yaşamaktır, paylaşmaktır. Hayat ilkeli olmayı gerektirir, insanlık buna denir, diğer canlılardan farkımızda bu olmalıdır. Değilsek böyle yaradana yakarmak, her an ibadette bulunmak kendimizi aldatmaktır. Serzenişim, eleştirim belli bir kişiye, gruba değil, tüm insanlaradır; ki bunun içinde ben de varım.

Konu başlığı gölet olunca; elbette merakımız o yönde olacaktır. Ne var ki kendimizi göletin varoluş öyküsüne bırakmadan önce yıllar öncesine bir göz atmak, geçmişimizle, yıllar önceki yaşamımızla, nereden gelip nereye gittiğimizle ilgili düşüncelerimi de paylaşmak, kulaktan kulağa edindiğim bilgilerden kesitler aktarmak isterim.

Atalarımız nerden, ne zaman, niçin gelmişlerdir söylence bilgilerin dışında bilgilerimiz yoktur. Ama şunu biliyoruz: Güzel yurdumuzun onca güzel ovaları, verimli tarım alanları varken, gelmiş dağların eteğine, kayaların arasına yerleşmişiz. Tarif edilemez zor koşullarda yaşamayı neden göze almışız? Neden? Yanıt belli: İnançları yaşayabilmek, baskın mezhep karşısında asimle olmamak; tabi en önemlisi de can güvenliğini sağlayabilmek. Bunları, bir kuşak önceki büyüklerimizden öğrendik; biz de yazacağız, anlatacağız ki bir kuşak sonramız, çocuklarımız, torunlarımız öğrensin.

Dedelerimiz üçer, beşer hane ile gelerek bu dağların eteklerindeki dar yerleşim alanlarında birkaç kez yer değişikliği yapmış; sonunda köylerimizin şu anda bulunduğu bölgeye yerleşmişler. İmece usulü dayanışmayla kerpiç ya da taştan evler yaparak yerleşik yaşamı kalıcı hâle getirmişlerdir.

Taş duvarlardan yapılan, etrafında penceresi olmayan evlerin aydınlanması tavandaki delikten gelen ışıkla sağlanmıştır. Tavan, ardıç merteklerden, düzensiz kalın ince ağaçlardan oluşturulmuş, üzerine kalınca sıkıştırılmış killi toprak döşenmiştir. Çevresi biley (pilaka) taşla çevrilerek binaya saçak oluşturulmuş, duvarların kar ve yağmur sularından korunması sağlanmıştır.

Kapı genişliğindeki üç, dört santim kalınlığında sağlam bir tahta, kapı arkasındaki sağlam kemerlerden karşıdan, karşıya geçirilir, kilit oluşturulur, ite, kurda, uğursuza karşı ev korumaya alınırdı. Evin salon, mutfak, konuk ağırlama yeri olarak kullanılan geniş bölümün bir tarafını boydan boya kaplayan ahşaptan yapılmış ambar bulunurdu. Bir duvarındaysa 150-200 cm en ve boyunda ocaklık vardı. Üç bacaklı saçayaklar bu ocakların ayrılmaz parçasıydı. Toprak küplerden su kapları da bir köşede kullanıma hazır tutulurdu.

Uzun kış mevsimlerinin en önemli hazırlığı hem insanlar, hem hayvanlar için yiyecek stoku olurdu. Hayvanlar için mereklere tepeleme saman, ot istiflenirdi. Kendileri için ise kurutulmuş sebzeler, süt ürünlerinden kaymak, keş (kurutulmuş yağsız yoğurt) gibi hazır yiyecekler depolanırdı. Çükelik saklama küpleri, hayvan derisinden elde ediler dağarcıklar evlerin olmazsa olmazlarındandı. Toprağa gömülerek muhafaza edilen meşe velanı (palamutu) kışın azar azar çıkarılıp sac üzerinde kavrularak yenirdi. Kurutulmuş meyvelerden elmadan gah, armuttan fırıç, hoşaf yapılan en önemli yiyeceklerdir.

Giyim kuşama da değinmek gerekirse. Erkeklerin giysileri Arap giyimlerini andıran biçimdedir. Başlarında kavuk vardır; ki bu kavuklar, giyen kişilerin özelliğini belirler; bir tür unvarlarıdır da diyebiliriz. Bellerine uzunca kuşak takılırdı. Bu kuşaklar, böbrek ve belin terlediği zaman soğuk almasına engel olmaktadır. Şalvarı andıran pantolonlar, zamanla şekil değiştirmiştir. İngiliz tipi bu pantolanlar, bacağın iki yanında genişler, alta indikçe yine daralır, ayak bileklerini sıkardı. Yün çoraplar ve çarıklar, ayakların o zamanki giysileriydi. Çarıklar elde kalıp verilip, dikilerek yapılırdı. Çoraplar ise, kadınlar tarafından elde örülürdü. Bunun için yün kırkılır, yıkanır, taranır, terşi ile eğrilip yumak yumak ip elde edilirdi. Bu iplerden nakışlı, desenli çoraplar örülürdü. Kadınlar, ayrıca kendi asbaplarını (giysi) ve erkeklere yakasız köynek (gömlek) dikerlerdi.

Kadınların kıyafetine gelince: Üç etek ve işlik en dikkat çekici kıyafetlerdir. Şalvar biçiminde , paçaları büzgülü giysiler de o zamanın alt kıyafetleridir. Başlara ön bölümü gümüş paralarla süslü kırmızı Osmanlı fesi giyilir, üstüne iki tane çit sarılırdı; buna baş bağlama denirdi. Bellere ise uzun saçaklı, püsküllü kuşak bağlanırdı.

Kızlar, nişanlanınca nişan belirtisi olarak saçların ön iki yanındaki zilif adı verilen bölümden bir parça keserek nişanlısına armağan ederlerdi.

Yün tarayıp terşi ile eğirip yumak, yumak ip yaparak çoraplarını kendileri örerler, nakışlı ve yan taraflar desenli Kadınlar kendi asbap ( elbiseleri ) ni erkeklere yakasız köynek (gömlek) dikerlerdi.

Arazi üzerindeki taş ve kayaları aralamak suretiyle tarım alanı oluşturup, tarım ve hayvancılık yapılırdı. Bazen at üstünde, bazen yaya yakın illere gurbete gidilerek inşaat işçiliği yapılırdı. Gurbetteki ölümlerinde ise orada toprağa verilirdi. Bu nedenle bizde gurbet türkülerinin ağıt gibi ayrıcalığı vardır. Bu türküler, yanık yanık söylenirken her zaman hüzünle ve çoğu kez göz yaşlarıyla dinlenir; böylece gurbette bırakılanlar anılmış olurdu.

(Devamı var...)

Cevat Günel – Ankara – 29 Mayıs 2013
(Düzeltme:A.A.)