Önsöz
Hatun Aydoğan
Muzaffer Bal-1
Muzaffer Bal-2
Muharrem Aydın1
Yaşar Günel
Babuko Hüseyin
Kemal Gündoğan
Durmuş Öztürk
M. Aydın2- Ç.Ahmet
Solmaz Günel
İçlim Eda Aydoğan
YağmurÖykü Doğan
Yılmaz Bakar
Cevat Günel
Alim Aydoğan
Tuğrul Kara
Cemal Aydoğan
Esma Korkmaz
Seçil Günel
Sebati Günel
Ersin Öztürk
Kazım Aydoğan
Zeynel Öztürk
Gülüzar Aydoğan
İsmail Aydoğan
Ali Öztürk
Yusuf Aydın
Garipoğlu Hüsnü

Kemal Gündoğan


ANASAYFA

İ Ç İ N D E K İ L E R
01-Futbolla Oluşan Dostluk - 14 Ocak 2013
02-Köpeklerin Korumasında Bir Gezinti - 20 Eylül 2017
03-Hıdrellez Park ve Diğer Bazı Konular - 12 Aralık 2017

bizimyazarlarimiz-kemal-gundogan_.jpg

bizimyazarlarimiz-baslik-incecubuk.jpg

3. Yazı – 12 Aralık 2017
HIDRELLEZ PARK VE DİĞER BAZI KONULAR

Önce Hıdrellez Park konusunu ele alayım. Daha önceki yazılarımda da Hıdrellez Tepesi’ne yol yapmanın, park yapmanın çok yanlış olacağını, o tarihi tepenin çöp yuvasına döndürüleceğini yazmıştım. İnternet ortamında yayınlanan resimlerden gördüğüm kadarıyla tepe beton yığınına dönüştürülmektedir. Bunu nasıl yaparlar diye sormak istiyorum. Hıdrellez Tepesi, var olduğundan beri betonsuz yaşadı ve yine betonsuz yaşayabilirdi.

Bu yaşlı, sonsuz değerdeki bu tarihî tepemiz bence zedelenmiş, derin bir yara almış durumda. Her yıl kuru ardıcı görmek, tepeden köyümüzü ve çevremizi gözlemek için tepeye çıkardım. Bu yıl köye gittiğimde park çalışmalarını öğrenmiş, tepeye çıktığımdaysa birkaç beton çalışmasıyla karşılaşmıştım. O kadarı bile gözüme batmıştı, ama harika yeşillendirme çalışmaları nedeniyle aşırı etkilenmemiştim. Almanya’ya döndükten sonra internet ortamında paylaşılan resimlerden daha başka ufaklı inşaatlar yapıldığını gördüm. Sanırım iki tuvalet ve kapalı bir oturma alanı yapılmış. Acaba daha neler yapılacak bilemiyorum.

Gelişmelerin önüne geçemeyiz elbette. Yol ve ev yapım çalışmaları da doğayı bozuyor tabii. Ama her şeyin bir ölçüsü, bir sınırı olmalı. Hıdrellez Tepesi’ne de bir inşaat sınırı konmalıydı bence. Yapılan yapılar, az ve otantik olabilir, görünüm olarak doğayla bütünleşmesi sağlanabilirdi diye düşünüyorum.

Bunlar benim düşüncelerim. Bu görüş ve düşüncelerimi yazmasam, tarihi ardıcın beni affetmeyeceğini düşünüyorum.
*
Bu sene köydeki en büyük güzellik köyün her tarafının çiçeklerle kaplı olmasıydı. Nereye gitsem, nereye adım atsam bu güzellikleri yaşayabilmekti. Hatun Aydoğan’ın köyde oluşu ve birlikte ki birkaç saatlik sohbetimiz de değer verdiğim bir anı oldu.
*
Bu yıl da Doruktepe Şenlik Alanı’na çıktım. Daha önceki yazılarımda da değinmiştim, yine yazma ihtiyacı duydum. Alanın çeşitli yerlerine yapılan masaların her birinin sahibi varmış. Bana göre bu, yanlış bir şey. Şurası falancının masası, burası filancının... Özgürlüğümüzü yaşamak için çıktığımız dağlarımızda kısıtlamalarla karşılaşmak beni çok üzüyor. Tüm alan ve her bir nokta herkes tarafından eşit olarak kullanılmalı bence.
*
Madenlere ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ni kapsayan Yeşil Yol Projesi’ne de kısaca göz atmak gerekirse... Yeşil Yol Projesi’nin yaylamızdaki maden araştırmaya kadar uzanacağını düşünmüyorum. Projenin bizden uzak kalacağını tahmin ediyorum.
*
Gölet’e gelince: Gölet’in sulama amaçlı yapıldığını bu seneki görüşmelerimde de yetkililer tekrarladılar. Hatta bizim köyde yapılan Gölet’ten Yeniköy’ün aşağısına yapılan gölete su vereceklerini söylediler. Maden araştırmayla ilişkisi olursa bizim köy ve çevre köyler için felaket olur. Temennim, madencilerin bir daha Kırıntı’ya uğramamalarıdır.
*
Son olarak da Atatürk’e dil uzatanlara birkaç sözüm var. Gerçekten böyle kişiler varsa, onları şiddetle kınıyorum. Onlar bilmeliler ki Atatürk olmasaydı Kırıntı Köyü de olmazdı. Yaklaşık bir asır öncesinde topraklarımız, yabancı kuvvetlerin işgali tehlikesine girince halkımız canını kurtarabilmek için evlerini terk edip kaçmak zorunda kalmışlardı. Ne zaman ki, Mustafa Kemal’in zaferleri olmuştur, halkımız ancak o zaman geri dönebilmiştir. Atatürk’e dil uzatanlar, herhâlde bilgi güneşimiz Niyazi Bal’dan eğitim almamışlardır. Alsalardı Atatürk’ün ülkemizi karanlıktan aydınlığa kavuşturduğunu bilirlerdi.
*
Sevgili Ali Bey, değerli karadorukaa sitesi dostları, şimdilik bu kadar. Hepinize selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum.

Kemal Gündogan - Aachen -Almanya

---------------------------------------------

2. Yazı - 20 Eylül 2017
KÖPEKLERİN KORUMASINDA BİR GEZİNTİ

Bu sene iki haftalığına eşimle köyde kaldık. Köyün en güzel zamanında orada olduk. Her taraf yemyeşildi. Kırıntı’nın taşı toprağı her türden çiçekle kaplıydı . Uzun bir süredir bu güzelliği yaşayamamıştık. Bu tatilde bu güzellikleri görmek için köyün çeşitli yerlerini nerdeyse her gün gezdik.

Bir gün gene bu güzellikleri görmek için bizim mahallenin başından çıkarak Petekliğin Kıranı’na gitmek üzere yola çıktık. Daha bizim evlerden yukarıdaki saylara varmadan arkamızdan beş, altı köpek geldi. Küçük bir köpek bize bakarak havlamaya başladı. Biraz çekinmedik dersek yalan olur. En büyük köpek, diğer köpeklere bakarak susmaları için bir sinyal verdi. Köpekler bir anda sustu. Büyük olanı bizi korumaya almıştı.

Petekliğin Kıranı’na olan yolculuğumuzu sürdürdük. Köpekler hâlâ bizi izliyorlardı. Tedirginliğimiz sürüyordu. Ne olur ne olmaz düşüncesiyle sık sık arkamıza bakıyorduk. Neyse ki biraz bekleyince önümüze geçtiler de rahatladık. Köpekleri susturan o köpek en öndeydi. Çevreyi kokluyor, inceliyordu. Sanki bizi koruma görevini üstlenmiş gibiydi. Köpekler yirmi otuz metre ileriye giderek bizi beklediler. Sonra bizimle birlikte ilerlerken yine aynı duyarlılığı tekrarladılar.

Kıranda bir süre kaldık. Barajı ve çevreyi yukarıdan izledik. Köye dönüşümüzde köpekler bizi yine izlediler. Küçük köpekler daha önceden ayrılmışlardı bizden. Balogilin başındaki kuru ardıcın önünden geçen patika yolu izleyerek yukarı mahalleye geçtik. Büyük köpek, biz yukarı mahallenin içine girene kadar kayaların başında bekledi. Güvende olduğumuzu hissetmiş olmalı ki, sonra da o aşağıya indi.

Yaşadığımız bu ilginç olay, eşim ve benim için büyük bir olaydı. Öyle ya, köyde misafiriz, ne biz köpekleri tanıyoruz, ne köpekler bizi. Misafirlerin korunması gerekir diye düşünmüş gibi hareket etmeleri çok ilginçti gerçekten. Büyük köpek ana koruyucu, diğerleri yardımcıları olmuşlardı.

Bu olay gösteriyor ki, Kırıntı’daki köpekler, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı halkımızın yanında olacaktır. Bu duygulandırıcı olayla mutlu olurken, köyümüzde bir köpeğin vurulmuş olması aklıma gelince tüylerim diken diken oldu. Evet, “can” kavramını baş tacı etmiş olan bir Alevi köyünde bir köpeğin kurşunlanması kabul edilemez bir olaydır.

İleride başka izlenimlerimi de yazacağım.

Tam ‘karadorukaa’ dostlarına ve halkımıza sevgilerimle.

Kemal Gündogan, Aachen-Almanya7

-----------------------------------------------

1.Yazı - 14 Ocak 2013
FUTBOLLA OLUŞAN DOSTLUK

Yıllar önce İstanbul ve Ankara'da oturan köylü gençlerimiz arasında yapılan futbol maçlarını sanırım pek çok kişi hatırlar. Yılını tam olarak hatırlamıyorum, yine bir maç için İstanbul, Hisarüstü'nden Ankara'ya Tuzluçayır'a gitmiştik. Hemen hemen bir otobüs dolusu genç olarak büyük bir heyecan ve neşe içindeydik.

Ankara'da yaşayan halkımız, gerçekten her zaman çok iyi ev sahipliği yaparlardı. Çok misafirperverdiler. O gidişimizde de her yaştan köylülerimiz bizi inanılmaz bir şekilde ağırladılar. Benim de içinde bulunduğum bir grup arkadaşı önü ağaçlı bir evin çok güzel terasında misafir etmişlerdi. Gece çok neşeli geçmişti. Annelerin, gençlerin o güzel yemekleri hâlâ aklımda.

İstanbul-Ankara futbol maçı, hatırladığım kadarıyla ertesi gün Atatürk Lisesi sahasında oynanmıştı. İstanbul takımı olarak maçı 5-3 kazanmıştık. Maçın yıldızı da üç gol atan Naci Bal'dı diye hatırlıyorum.

Ertesi yıl Kırıntılı Ankaralılar bize, İstanbul'a geldiler. Aynı misafirperverliği bizler de onlara göstermiştik. Maç, Boğaziçi Üniversitesi'nin sahasında oynanmıştı. Tüm Hisarüstülü Kırıntılılar oradaydı. Tıpkı Ankaralıların yaptığı gibi maça büyük ilgi vardı. Maç, Ankara'daki kadar heyecanlı ve neşeli geçti. Maçı Ankara futbol takımı 1-0 kazanmışlardı.

Ankara'daki ve İstanbul'daki maçlarda çekilmiş iki fotoğraf gönderiyorum. İstanbul'daki resim Ankaralı arkadaşların attığı golden sonra.
Resimdeki net görünen arkadaşlar Celal, Naci Bal, ben (diz çöken), Celal Coşkun (futbolcu değil). Ankaradaki arkadaşların sevinçli anları. Onların kim olduğunu hatırlamıyorum.

O yılları sizlerle bir parça olsun paylaşmak istedim.

Kemal Gündogan - Aachen - Almanya

kemal-gundogan-futbol-foto-22_ubat2013-35cm.jpg