Önsöz
Hatun Aydoğan
Muzaffer Bal-1
Muzaffer Bal-2
Muharrem Aydın1
Yaşar Günel
Babuko Hüseyin
Kemal Gündoğan
Durmuş Öztürk
M. Aydın2- Ç.Ahmet
Solmaz Günel
İçlim Eda Aydoğan
YağmurÖykü Doğan
Yılmaz Bakar
Cevat Günel
Alim Aydoğan
Tuğrul Kara
Cemal Aydoğan
Esma Korkmaz
Seçil Günel
Sebati Günel
Ersin Öztürk
Kazım Aydoğan
Zeynel Öztürk
Gülüzar Aydoğan
İsmail Aydoğan
Ali Öztürk
Yusuf Aydın
Garipoğlu Hüsnü

Zeynel Öztürk


ANASAYFA

İ Ç İ N D E K İ L E R
01. Kız Kaçırma Kandırmacası - 11 Ekim 2011
02. Hıdrellez Tepesinde Yakılan Ateş - 12 Ekim 2011
03. Top Kaleye, Lastikler Dereye - 14 Ekim 2011
04. Kuru Börce - 23 Kasım 2011

bizimyazarlarimiz-zeynelozturk.jpg

bizimyazarlarimiz-baslik-incecubuk.jpg

4. Öykü - 23 Kasım 2011
GURU BÖRCE

Yıl 1979. Köyden İstanbul'a geliyorum. İlkokul bitti, orta okul için ablamların yanında okuyacam. Hiç unutmam yolda bir mola verdi otobüs. Bir aletin içinde insanlar görünüyor. Siyah beyaz televizyon tabi ki. Rahmetli Çilaligilin Durmuş amcayla İstanbul'a gidiyorum. Ona soruyorum:
-Durmuş amca bu aletin arkasında insanlar nasıl duruyor, nasıl içine sığıyor?
-Şimdi sana zor anlatırım, diyor Durmuş amca. Sen hele bir İstanbul'a git, öğrenirsin.
O zamanlar da otobüs 24 saatte ancak gidebiliyordu İstanbul'a. Sabah olmuştu. Köprü gibi bir yerden geçiyoruz. Boğaz köprüsüymüş. Manzara harika görünüyor. Ne güzel yere gelmişim diye düşünüyorum.
Ablamlara geldiğimi duyan İbramşıh dedenin oğlu Cemal, benim yanıma geldi. Arkadaşım tabi. Beni gezdirmek istedi. Beşiktaş’a gittik. Cemal'ın yanından ayrılmıyorum. Yiterim diye korkuyorum. Bayağı da acıkmıştım. Acıktığımı Cemal'a söyledim. Bir lokantaya gittik. Cemal lavoboya gitti.
Garson masaya gelerek isteğimi sordu. Guru börce istedim. Başını salladı gitti. Başka garson geldi, ne istiyorsun diye sordu. Ben yine guru börce dedim. O da gitti, asıl sahibi geldi. O da ne istediğimi sordu. Dayanamadım:
-Guru börce istiyorum! diye bağırdım.
O anda Cemal geldi. Lokantanın sahibi:
-Bu arkadaş yemek istiyor ama bizde yok, diyor.
Tabi ki bizim guru börce dediğimiz yemeğe İstanbul'da kurufasulye deniyormuş. Cemal olayı anlatınca o anda o köylü saflığımla çok utanmıştım.
Yemeğimizi yedikten sonra lokanta sahibi bizden parada almadı. O olayı asla unutmam.

Zeynel Öztürk - İstanbul

---------------------------------------------

3. Öykü - 14 Ekim 2011
TOP KALEYE, LASTİKLER DEREYE

2000'li yılların başında köye gitmiştim. Gittigim gün Galatasaray'ın süper kupa macı var. Ben fanatik Fenerbahceliyim.

Gezdik, yürüdük, akşam oldu. Biralarımızı aldık, Talip bakkalda maçı beklemeye başladık. Oda tıklım tıklım dolu. Zilifgilin Yalcın Aydoğan ve ben Fenerliyiz. Maç devam ediyor. Ben Real Madrit'i tutuyorum. Kapının ağzında oturuyorum. Herkes heyacanla seyrediyor. Maç uzatmaya gitti. Maçta altın gol uygulaması var. Jardel uzatmada gol atıyor. Odada sevinç çığlıkları var. Galatasaraylılar odada tıklım tıklım. Çoğunluk bizim akrabalar, eşimin akrabaları.

O sinirle dışarı cıktım. Kapıdaki olanca lastiği dereye fırlatttım. Eve gittim. Kapıda sesler geliyor ayakkabılar yok diye. Talip abimde (bakkal) bize geldi. Yalcın, ayakkabıları Zeynel abi atıyordu diye söylemiş. Sinirim geçmedi. Ayakkabılar derede dedim.

Pehlül, üzülme bir dahaki seferede siz alırsınız dediyse de ben yine bildigimi okuyorum. Gece karanlğında herkes derede ayakkabı arıyor. Sabah olduğunda herkes bir ayakkabı borcun var diyor, yakama yapışıyor.

Bu olay, Almanya'ya kadar gidiyor. Herkes Almanya'dan telefon acıyor ayakkabılar nerde diye.

O gün bu gündür hâlâ utanıyorum bu yaptığım olay nedeniyle, ama bazen de gülümsüyorum. Yaşamımdaki fanatik davranışa bir örnek olarak hafızamdan hiç silinmiyor.

Zeynel Öztürk - İstanbul


----------------------------------------------

2. Öykü - 12 Ekim 2011
HIDRELLEZ TEPESİNDE YAKILAN ATEŞ

Köyümüzde her ocak ayının 13'ü akşamı kocakarı yılbaşısı olur.Gençler toplanır, gece içilir, türküler oyunlar oynanır. tabiki geleneksel Hıdırlezin tepesine gidilir, 14'ü sabahı saat 04 gibi ateş yakılır.

Gençler olarak odunumuzu, lastik tekerleğimizi gündüzün götürmeyi düşündük. Bayagı kar var, tam diz boyu. Hep beraber zar zor Hıdırlezin tepesine cıktık. Odunun ve lastigin üstünü culladıktan sonra köy yoluna koyulduk. Ayaklarımızda yün corabımız var, olduğu gibi ıslandı.

Köye geldik, bakkaldan içecegimizi ve kuruyemişimizi aldık. Tabi akşam saat sekizde eğlenceye başlayacagız, saat dörtte ateş yakacagız Hıdırlezin tepesine.

Eğlencemiz başladı. Genç kız ve erkekler türkülü şarkılı egleniyoruz. Kendimize göre ceşitli hediyeler alıyoruz, veriyoruz. Şöyle böyle derken herkes bayağı içti.

Bir ara dışarı çıkmıştım. Saat iki bucuk gibiydi. Bir baktım Haydargilin Hasan amca. Almanya'dan gelmişti, Bir de Anşagilin Bayram amca. Bakkalın ordan aşağı doğru geciyorlar. Düşündüm, kış günü bunların bu saatte ne işi var? Bu yaştaki insanların Hıdırlezin tepesinde ateş yakmak isteyecekleri aklıma hiç gelmedi.

Bir ara dedim "Arkadaşlar isteyen yatsın. Sabah erkenden, saat dörtte ateş yakacagız." Kimisi yattı, kimisi devam ediyor. Çalar saat yok. Uyuyup kalmaktan korkuyorum. Arkadaşları saat 03:30'da kaldırmam gerekiyor. Hep birlikte gidip ateş yakmamız gerek.

13 kişiyiz. Zamanı gelince arkadaşlar kalkın gidiyoruz diyerek herkesi kaldırdım. Herkes heyecanla kalktı. Kar yağıyor lapa lapa. Dışarı cıkıp bir de baktık ki Hıdırlezin tepesinde ateş yanıyor. Arkadaşlar şaşırdı. Herkes kendine göre yorum yapıyor. Acaba Civrişonlular mı geldi yaktı?

Benim aklıma hemen Bayram amcayla Hasan amca geldi. Onların gece nereye gittiklerini çözdüm. Arkadaşlara ateş yakan bu iki delikanlının kim olduğunu açıkladım. Bu arada ateş yanıyor. Biz seyrediyoruz.

Alevlerin boyu bir ara üç metreyi gecti. Demek ki bizim bıraktığımız üç tekerleği de yakmışlardı. Hasan amcayla Bayram amcayı tebrik etmek için fırının orda bekledik. Ve nihayet geldiler. Bize dediler ki:

-Gençler kızmadınız de mi? Bizim de gençliğimiz aklımıza geldi, gittik yaktık.

Biz onları tebrik ettik, çok sevindiler. Sonunda evlerimize dağılma zamanı geldi. Kocakarı yılbaşısında uğur getirmesi için herkesin evine birilerini götürmesi gerekiyordu. Birer ikişer kişi ayarlayarak götürdük.
Çok güzel günlerdi o günler.

Zeynel Öztürk - İstanbul

----------------------------------------------

1. Öykü - 11 Ekim 2011
KIZ KAÇIRMA KANDIRMACASI

80'li yılların sonlarına doğru bir güz günü gençler olarak köyde hacılarda Bayram abilerde toplandık. Bayagı misafir vardı. Ne yapalım, ne yapalım derken bizim Celal'i gelin yaptık. Aydın'ı da damat yaptık. Okulun oraya indik. Sıra, planımızı devreye sokmaya geldi. Biz Talip bakkalın yukarısına geleceğiz. Onlar bizden sonra okulun oradan yukarı doğru gelecekler.
Koşarak hacılara girdim. Heyecanla:
-Aydın, Yeniköy'den kız kaçırdı, dedim.
Kerimgilin Hüsamettin amca ve hanımı da orda, yani damatın babası. Çok şaşırdılar. Herkes Gülagilin evinin oraya cıktı. Bir de baktılar, Aydın'ın elinde bir kız Delibabaların bahcesinin oradan geçiyor. Babası bağırıyor:
-Va başımızı belaya mı koyacan? Sen neyttin böyle?
Oğlu da oradan bağırıyor:
-Kız kaçırdım! Yeniköylüler peşimde!
Kıltıların evinin oradan Satuhların evine yöneliyorlar. Hüsamettin amca tutuşuyor. Koşarak üst taraftan evlerine dogru gidiyorlar. Bir taraftan da eşine bağırıyor:
-Kız sen oğlunla konuşmadın mı?
-Ey ben nebülüm herif böyle yapacaklarını! diyor eşi de.
Biz gençler, gülmemek için kendimizi zor tutuyoruz. Satuh emimlere gidiyoruz. Damat ve geline iki saat dışarı çıkmamalarını söylüyoruz. Millet toplandı, damatla gelini arıyor. Çok telaş var.
-Yeniköy'den kimin kızı acaba? diyenler var toplulukta.
Annesini, babasını görüyorum. Onlar da beni görünce:
-Zeynel kurban olum oğlum, bunları bul, diyorlar. Senin haberin var mı? Aydın sana bişe söyledi mi?
Ben de dedim ki:
-Dün bana kız kaçıracağını söyledi ama ben şaka zannetmiştim.
Annesi babası epey zaman aradılarsa da damadı yine bulamadılar. Topluluk Hacılara girdi tekrar. Satuh emimlerden damadı gelini Hacılara getirdik. Her şeyin şaka olduğunu anlayınca herkes rahat bir nefes aldı. Gülüşmelerle bu olay kapandı.
Eskiden böyleydi işte. Ne televizyon vardı, ne başka bir şey. Kendi eğlencemizi kendimiz yaratırdık.

Zeynel Öztürk - İstanbul